Serdar Yıldırım
Bilge Üye
Atatürk’ün Çocukluğu
mustafa, Annesi Ve Kız Kardeşi İle Birlikte Dayısının Çiftliğine Gitti. Akşamüstü Çiftliğe Vardıklarında Dayısı Onları Çok Candan Bir Şekilde Karşıladı. Hal-hatır Sormalardan, İltifatlardan Sonra Akşam Yemeği Yendi. Yemekten Sonra Bir Saat Kadar Daha Sohbet Edildi Ve Ardından Geceyi Geçirmek Üzere Odalarına Çekildiler.
ertesi Sabah Sabahın Erken Saatlerinde Dayısı Mustafa’ya Çiftliğin Her Tarafını Gezdirip Gösterdi. Öğle Vaktine Doğru Bakla Tarlasına Gittiler. Tarlanın Kenarına Geldiklerinde Dayısı Parmağı İle Tarlasındaki Tohumları Yemekte Olan Kargaları İşaret Ederek: “ Bak Mustafa, Şu Kargaları Görüyor Musun? İşte Bunlar Bizim Baş Düşmanımız. Ben Uğraşayım, Çalışayım, Onlar Gelsinler Tohumları Yesin Bitirsinler. Oh Ne Ala, Ne Ala! Kimseye Faydası Olmaz Şu Karga Murdarının. Yaptıkları Anca Zarar, Ziyan. Bir De Şu Korkuluğun Omuzlarına, Kafasına Konarlar “ Gak Gak “ Diye Öterler Yüzlü Yüzlü. Korkuluğun Sadece Adı Korkuluk. Şu Hale Bak. Dört Beş Karga Omuzlarına Konmuş, Yemişler Tohumları, Doymuşlar, Güneşleniyorlar. Gel Mustafa, Kovalım Şunları “ Diye Söylendi.
mustafa İle Dayısının Geldiklerini Gören Kargalar Uçup Gittiler. Daha Sonra Dinlenmek İçin Bir Ağacın Altına Otururlarken Mustafa, Dayısına: “ Dayıcığım, Bu Tarla Hep Böyle Midir? “ Dedi. “ Yani İçinde Çalışan, Bekleyen Olmadığı Zamanlar Kargalar Tohumları Yerler Mi? “
dayısı:
“ Yerler Mustafa’m Yerler. Bunlar Sahipsiz Bir Tarla Görmesinler. Onu, Yirmisi Toplanır Gelir. Böyle Gündüzleri Tarlada Beklemezsen Birkaç Haftaya Kalmaz Toprakta Bir Tek Tane Bırakmazlar” Dedi. Bunun Üzerine Mustafa Konuyu Toparlama İhtiyacı Hissetti: “ Peki Dayıcığım, O Zaman Kargalar Tohumları Yiyip Bitirmesinler Diye Sabahtan Akşama Kadar Bekçilik Yapmak Zorunda Kalıyorsunuz. “
“ Aynen Dediğin Gibi Oluyor Mustafa. Çiftlikte Yapılacak Bir Sürü İş Varken, Ben Buraya Gelip Karga Peşinde Koşuyorum. Ne Yaparsın Ki, Bu Bakla Tarlası Çok Önemli. Baklalar Olgulaşınca Hem Kendimize Yemeklik Oluyor, Hem De Arabaya Yükleyip Pazarda Satıyorum; İyi De Para Ediyor. “
“ Demek Ki Burada Bekçilik Yapmak İşleriniz İçin Büyük Engel Teşkil Ediyor, Sevgili Dayıcığım. O Halde İzin Verirseniz Yarından Tezi Yok Kardeşim Makbule İle Gelip Burada Bekleriz. Siz De Çiftlikteki İşleri Yoluna Koyarsınız. Kargaların Tarlanızdan Bir Tek Tohum Yemelerine İzin Vermeyeceğimi Bilmenizi İsterim. “
“ Hay, Sen Aklınla Bin Yaşa, Mustafa! Bak Bu Hiç Aklıma Gelmemişti. Daha Önce Defalarca Düşünüp De İçinden Çıkamadığım Bu Büyük Sorunu Kolayca Çözüverdin. Bugün Akşama Kadar Burada Kalırız. Tarla Bekçiliği Nasıl Yapılır İyice Öğrenirsin. Zaten Zor Bir Tarafı Yok Canım. Biraz Dikkatli Olup Kargaları Kollaman Yeterli. Akşama Çiftliğe Dönünce Annene Ben Söylerim. Onun Da Rızasını Almak Lazım. “
ertesi Sabah Erkenden Yengesinin Hazırladığı Börekleri Bir Torbaya Koyan Mustafa Kız Kardeşi Makbule İle Birlikte Dayısının Bakla Tarlasına Geldi. Gelir Gelmez De, Tarlaya İnen Kargaları Kovalamaya Başladılar. Öğle Vaktine Doğru İkisi De Çok Yorulmuştu. Bunun Sebebi: Bir Defa Tarla Oldukça Büyüktü. Bir Tarafa Üç Beş Karga Tohumları Yemek İçin Gelseler Mustafa İle Makbule Hemen Koşuyorlar Kargaları Kovalıyorlardı. Aynı Kargalar Uçuyorlar, Tarlanın Öteki Tarafına İniyorlardı. Tarlanın Bir Başından Bir Başına Koşup Durmak Onları Yormuştu. İşin İçine Başka Kargalar Da Karışınca Durum İyice Çekilmez Hal Almıştı. Öğle Vakti Bir Köşede Oturup Yengesinin Hazırladığı Börekleri Yerlerken Mustafa Makbule’ye Sorunu Kökünden Halledecek Bir Yöntem Bulduğunu Söyledi Ve Şunları Ekledi: “ Makbule, Kargaların Bize Oynadığı Oyunun Bilmem Farkında Mısın? Biz Bu Tarlaya Gelir Gelmez Acemi Olduğumuzu Anladılar. Uygulamak İstediğim Yöntem Oldukça Basit. Tarlanın Ortasında Bulunan Kulübenin İçinden Tarlayı Enlemesine Bölen Bir Çizgi Çektiğimizi Farz Edelim. Bu Çizgi Tarlayı İki Eşit Parçaya Böler. Yukarı Tarafta Kalan Parça Biraz Meyilli, Burası Benim Olsun. Aşağı Tarafta Kalan Parça Dümdüz, Burası Da Senin Olsun. Herkes Kendi Bölgesindeki Kargaların Kovalanmasından Sorumlu Olacak. Eğer Kendi Bölgenin Ortalarına Yakın Bir Yerde Durmaya Özen Gösterirsen Sabahki Yorgunluğunun İki Kat Azaldığını Fark Edeceksin. Şimdi Konuyla İlgili Bana Sormak İstediğin Bir Şey Var Mı? “
“ Ne Diyebilirim Ki Mustafa Abi. Sen Yapmamız Gerekeni Tam Olarak Anlattın. Burada Bana Düşen Görev Anlattıklarını Eksiksiz Olarak Uygulamamdır. “
“ Aferin Sana Makbule. Senin Gibi Söz Dinleyen, Kavrayışı Kuvvetli Bir Yardımcı İle Çalışmak Benim İçin Şereftir. Bu Başarı Sadece Benim Değil, İkimizin Başarısı Olacaktır. Şimdi Biraz Acele Edelim, Böreklerimizi Yiyelim De İşe Başlayalım. Bak Kargalara, Meydanı Boş Bulunca Nasıl Da Çoğalıverdiler. Belki Şu An İçin Tarlanın Üstünde Uçmaktan Başka Bir Şey Yaptıkları Yok Ama Eğer Acele Etmezsek Birer İkişer Tarlaya İnmeye Başlayacaklarına Eminim. Dayıma, Kargaların Tarlanızdan Bir Tek Tohum Yemelerine İzin Vermeyeceğim, Diyerek Söz Vermiştim. “
mustafa’nın Kendi Buluşu Olan Yöntem Başarılı Oldu. Akşamüstü Hava Kararmaya Başladığında Kargalar Geceyi Geçirmek İçin Konaklama Yerlerine Giderlerken Aç Ve Yorgundular. Çiftlikte Yenen Akşam Yemeğinden Sonra Makbule, O Gün Olanları Ve Kargaların Üzgün Ve Perişan Bir Şekilde Gidişlerini Anlatırken, Odada Bulunanlar Kahkahalarla Gülmekten Kendilerini Alamıyorlardı. Annesi Zübeyde Hanım, “ Benim Mustafa’m Çok Akıllıdır “ Diyerek Sarı Saçlı, Mavi Gözlü Oğlunu Gururla Alnından Öperken, Mustafa Vakur Halini Hiç Bozmadan Duruyor, Sadece Gülümsemekle Yetiniyordu.
mustafa’nın Kız Kardeşi Makbule Rahatsızlandığı İçin Çiftlikte Kalmıştı. Bugün Mustafa Tek Başına Bakla Tarlasında Bekçilik Yapacaktı. Şu Karga Kovalama İşinin Pek Bir Zorluğu Kalmamıştı. Bakla Tarlasına Gelmeye Başladığı İlk Günlerde Kargalar Mustafa’nın Ne Derece Zorlu Bir Rakip Olduğunu Anlamışlar Ve Onun Uyguladığı Yöntemi Müthiş Bir Mücadele Örneği Göstermelerine Karşın Boşa Çıkaramamışlar, Çekilip Gitmişlerdi. Mustafa Sabah Erkenden Bakla Tarlasına Gelince Tarlanın Tam Ortasında Bulunan Kulübenin Önüne Bir Sandalye Çıkarıp Oturdu. Aradan Yarım Saat Geçmeden Canı Sıkılmaya Başladı. Böyle Boş Oturmak O’na Göre Değildi. O, Bir Şeylerle Meşgul Olsun, Bir İşe Yarasın, Faydalı Olsun İsterdi. Dayısının Bakla Tarlasında Bekçilik Yapmakla Bir İşe Yarıyordu, Faydalı Oluyordu, Fakat Bunlar Yeterli Miydi? Hayır, Yeterli Değildi. Ne Yapabilirdi? Kulübede Birkaç Tane Ders Kitabı Vardı. Kitap En İyi Arkadaştı. Okurdun, Öğrenirdin, Fikirlerin Gelişirdi. Mustafa Bir Kitap Alıp Okumaya Başladı. Böylesi Çok Daha İyiydi, Hem Artık Canı Da Sıkılmıyordu.
aradan İki Saat Geçmişti. Mustafa İlerdeki Tarlaların Arasındaki Patika Yoldan Yaşlı Bir Adamın Geldiğini Gördü. Yaşlı Adamın Yanında Bir Kuzu Vardı. Onun Gelip Tarlanın Kenarındaki Bir Ağacın Altına Oturmasını Fırsat Bilen Mustafa Yerinden Kalktı, Kitabı Kulübeye Bıraktı Ve Yaşlı Adamın Yanına Gitti. Mustafa Söze Şöyle Bir Giriş Yaptı: “ Merhaba Dede, Nereye Böyle? “
yaşlı Adam:
“ Yolcuyum Ben Evlat, Kasabaya Oğlumun Yanına Gidiyorum. Bu Kuzuyu Toruna Hediye Olarak Götürüyorum. Geçen Ay Köye Gelmişlerdi, Bir Hafta Kaldılar. Torun Kuzu Diye Tutturmuştu. Ben De, Şimdi Çok Küçükler, Biraz Büyüsünler Bir Tane Sana Getiririm Dediydim. Alsın Kuzuyu Besleyip Büyütsün. Dünyada En Önemli Şey Sevgidir. Sevgisiz Kalmış Bir İnsan Kuru Bir Ağaca Benzer. Zamanında Onun Kalbine Sevgi Tohumu Ekilmemiştir, Sevmek Öğretilmemiştir. Bir Bilinmezlik İçinde Bocalar Durur. Yüzyıllardır Süregelen Anlamsız Kargaşayı Sevgi Yoksunu İnsanlar Çıkardılar. Toplumları Birbirine Düşman Ettiler. Sonuçta Bunun Acısını İnsanlık Çekti. İnsanlara Sevgiyle Yaklaşmalı, Onların Kalplerine Sevgi Tohumu Ekmeliyiz. Sevmek Çok Güzel Bir Duygudur Ve İnsanı Hayata Bağlar. Sevelim, Sevilelim, Hayatın Tadına Varalım. “
yaşlı Adam Konuşurken Mustafa Oturmuş Ve Anlattıklarını İlgiyle Dinlemişti. Şimdi Söz Hakkı Mustafa’nındı:
“ Dede, Bazı İnsanlar Nedense Vatanlarını Sevmiyorlar. Ben Vatanımı Çok Seviyorum Ve Bu Vatanın Evladı Olduğum İçin Gurur Duyuyorum. Şimdi Vatanlarını Sevmeyenler Vatanını Sevmeyi Nasıl Öğrenecek Ve Ben Vatan Sevgimi Nasıl Geliştirebilirim. Tavsiyelerin Neler Olacak? “
mustafa’ Nın Coşku Dolu Konuşması Yaşlı Adamı Şaşırtmıştı. On Yaşlarındaki Bir Çocuğun Bu Derece Bilgili Ve Kültürlü Olması, Düşüncesini Korkusuzca Söyleyebilmesi, Öğrendiklerini Yeterli Bulmaması, Yeni Bir Şeyler Daha Öğrenmek İçin Soru Sorması Akıl Alır Gibi Değildi. Hani Bu Yaşlardaki Kaç Çocuğun Aklına Gelirdi Vatan Sevgisi?
yaşlı Adam Düşüncelerinden Sıyrılınca, Gülümseyerek: “ Evlat, Adını Demedin Bana, Neydi Adın? “ Deyince Mustafa: “ Dede, Benim Adım Mustafa “ Dedi. Bunun Üzerine Yaşlı Adam: “ Sana Tavsiyem Büyük Vatan Şairi Namık Kemal Olacak. Namık Kemal, Türlü Engellemelere Karşın Vatanını Çok Sevdiğini Haykırmaktan Çekinmedi. Bu Uğurda Çok Acı Çekti, Fakat Hiçbir Acı O’nu Vatanına Hizmetten Alıkoyamadı. “
mustafa:
“ Bundan Sonra Namık Kemal’in Şiirlerini Daha Bir Önem Vererek Okuyacağıma Söz Veriyorum. Dede, Mutluluk Nedir Sence? Ben Mutlu Olmak İnsandan İnsana Değişebilir Diyorum “ Dedi. Yaşlı Adamın Mutluluk Hakkında Söyledikleri Şunlar Oldu:
“ Mutluluk Yaşamsal Bir Gerçektir Yani Yaşamda Mutluluk Vardır Ve Her İnsanın Mutluluğu Ayrıdır. Hakkın Olan Mutluluğu Başkalarının Mutluluğuna Gölge Düşürmeden İstemek Sana Kalmıştır. Mutlu Olmak İçin Büyük Şeyler İstemek Gerekmez. İnsan İsterse Bir Kelebeğin Uçuşunu Görüp Mutlu Olabilir. Her Neyse Mustafa Yavaş Yavaş Kalkayım. Hava Kararmadan Kasabaya Varmalıyım. Anlattıklarımın Sana Bir Parça Faydası Olduysa Ne Mutlu Bana. İyi Günler Dilerim. “
mustafa:
“ Ne Demek Dede, Hem De Çok Faydası Oldu. Ben De Sana İyi Günler Dilerim. Yolun Açık Olsun “ Dedi. Mustafa Yaşlı Adam Gittikten Sonra Kulübeye Döndü Ve Sandalyesine Oturarak Konuşulanları Düşünmeye Başladı.
bir Akşam Yemeği Sonrasında Çiftlikteki Odada Oturulmuş Ve Gündelik Olaylar Konuşuluyordu. Hüseyin Ağa: “ Yarın Erkenden Elma Bahçesini Çapalayıp, Yabani Otları Ayıklamaya Gidecektim Ama Çapayı Bulamadım. Hanım, Çapayı Bir Yere Koymuş Olmayasın? “
hüseyin Ağa’nın Karısı: “ Efendi, Çapanın Alet Dolabında Olması Lazım. İki Gün Önce Temizlik Yaparken Oradaydı. “
hüseyin Ağa: “ Öyle De Bugün Akşamüstü Baktım Dolapta Yoktu. Belki Dedim Sağa Sola Bırakmışlardır. Aradım, Bulamadım. “
hüseyin Ağa’nın Çocukları, Zübeyde Hanım, Mustafa Ve Makbule Çapayı Almadıklarını Söylediler. Bunun Üzerine Hüseyin Ağa: “ Hanım, Son Günlerde Çiftliğe Yabancı Biri Geldi Mi? “ Diye Sordu.
karısı: “ Hayır Efendi, Kimse Gelmedi. Hep Biz Bizeyiz. “
hüseyin Ağa: “ Desene Çapa Sır Olup Uçtu. “
mustafa Fikrini Söylemek İhtiyacını Hissetmişti: “ Dayıcığım, Çiftliğe Hırsız Girmiş Olamaz Mı? “
mustafa’nın Sorusu Odada Bulunanların Üzerinde Soğuk Duş Etkisi Yaptı. Gözler Mustafa’dan Yana Döndü.
hüseyin Ağa: “ Ne Hırsızı? “ Diyebildi.
mustafa: “ Bir Hırsız Gelmiştir, Çiftliğe Girip Çapayı Çalmıştır. “
hüseyin Ağa: “ İki Gündür Ben, Yengen, Annen Ve Çocuklar Çiftliğin Avlusundaydık. Ayrıca Köpekler Var. Onlar Geceleri Burada Kuş Uçurtmazlar. Hani Dediğin Olmaz Diyemem Ama Biraz Zor. Hem Hırsız Neden Sadece Çapayı Alsın, Öteki Aletleri De Alıp Götürebilirdi. Bırak Çapayı, Aletleri, Çiftlikte Daha Değerli Pek Çok Eşya Var. Bunlar Dururken Neden Yalnızca Çapayı Aldı? “
“ Dayıcığım, Hırsızın Ya Çapa Çok İşine Yarıyor Ya Da Çapayı Satmak Kolayına Geliyor. Sadece Çapayı Almasının Nedeni Vereceği Zararın Büyük Olmasını İstemediğinden, Yani Hırsız İnsaflı Biri. Gündüz Gelse Gören Olurdu. Kimse Onu Görmediğine Göre Gece Geldi. Köpekler Hırsızı Tanıdıkları İçin Ses Çıkarmadılar. Bu Da Hırsızın Köyden Biri Olduğunu Gösteriyor. “
“ Pes Be Mustafa, Senin Zekâna Diyecek Yok Doğrusu. Aslında Ben De Zeki Sayılırım Ama Sen Benden Çok İlerdesin. Ortada Fol Yok, Yumurta Yok , Alt Tarafı Bir Çapa Kayboldu. Bana Kalsa Yarın Çapayı Arar Dururum. Sana İnanıyorum Mustafa Ve Yarın Çapayı Aramayacağım. Artık Geceleri Nöbet Tutacağız. İlk Nöbet Benim. Eee, Sen Ne Diyorsun Zübeyde, Şu Hırsız İşine? “
“ Mustafa’nın Dediklerine Katılıyorum. O, Boşuna Konuşmaz. Söyledikleri Hep Doğru Çıkar. Daha On Yaşında Ama Çok Akıllı. Bambaşka Bir Çocuk. Darısı Bütün Çocukların Başına. “
hüseyin Ağa Gece Yarısına Kadar Çiftliğin Avlusunda Nöbet Tuttu. Daha Sonra Nöbeti Mustafa Devraldı. Mustafa Avluyu En İyi Görebileceği Yer Olan Çiftlik Evinin Birinci Kat Merdiveninin Orta Sırasına Oturdu. Alet Dolabının Bulunduğu Kulübe Yan Taraftaydı. Eğer Hırsız Gelirse Önünden Geçecek Ve Onu Rahatça Görecekti. Aradan Bir Saat Geçmişti Ki, Mustafa Karşıdaki Ağaçlıktan Hızlı Adımlarla Yürüyerek Gelen Bir Gölgenin Alet Dolabının Bulunduğu Kulübeye Girdiğini Gördü. Gölge, O Kadar Rahat Hareket Ediyordu Ki, Hayret Edersin. Sanki Babanın Çiftliği, Gel Gir Hiç Korkmadan, Dimdik Yürü, Kazma, Kürek, Çapa Eline Ne Gelirse Al Git. Mustafa Köyden Olan Bu Adamı Ay Işığı Altında Tanımıştı. Onun Mert, Dürüst Biri Olduğunu Biliyordu. Konuşmuşlukları, Tanışmışlıkları Vardı. Bırak Hüseyin Ağa’yı, Bırak Çifti-çubuğu, Benim Küçük Dostum, Sen Büyümüşsün Küçülmüşsün Ama Yine Büyüyorsun Ve Sonsuza Dek Büyüyeceksin Diyen Birinin Yani Bu Adamın, Kendisini Hiçe Saymasını, Kendisinin De Bulunduğu Çiftlikten Bir Şeyler Çalmasını Onuruna Yediremedi.
mustafa Kızgın Bir Şekilde Yerinden Kalktı, Gitti Kulübenin Kapısının Dört-beş Metre Gerisinde Durdu, Ellerini Beline Dayadı, Bekledi. Biraz Sonra Kulübeden Çıkan Adam Kapıyı Kapadı. İki Adım Attı, Mustafa’yı Gördü, Elindeki Kürek Yere Düştü. Adamın Gözleri Yaşardı, Belli Ağlıyordu. Adam Elinin Tersiyle Gözyaşlarını Sildikten Sonra Başını Sağa-sola Birkaç Kere Salladı Ve Küreği Yerden Alarak Mustafa’nın Yanından Yürüdü, Gitti. Mustafa O Gece Sabaha Kadar Nöbet Tuttu. Aslında Mustafa’dan Sonra Nöbet Sırası Amcasının Oğluna Geliyordu Ama Mustafa Amcasının Oğlunun Yerine De Nöbet Tutmuştu. Çünkü O, Yarın Yapacağı Girişimleri Bir Plan Dahilinde Belirlemek İstiyordu. Adam Çapayı, Küreği Çalmıştı Ama Bunun Bir Nedeni Olmalıydı. Kimse Durup Dururken Başkasının Malını İzinsiz Almazdı. Bu Bir Suçtu Fakat Suçluyu Suç İşlemeye İten Nedenler Vardı. Nedenlerin Sebepleri Vardı.
mustafa Ertesi Gün Öğle Vakitleri Adamın Evine Gitti. Kapıyı Dokuz Yaşındaki Ahmet Açtı.
mustafa: “ Vay Ahmet, Canım Kardeşim. Nasılsın, İyi Misin? Ben Geldim. “
ahmet: “ Hoş Geldin, Mustafa Abi. Sağ Ol, İyiyim. “
mustafa: “ Ayşe Nerede? Neden Buraya Gelmiyor? “
ahmet: “ Mustafa Abi, Ayşe Annemin Yanında. Annem Bir Haftadır Hasta. Babam Annem Ölmesin Diye Dün Kasabaya Yürüyerek Gitti. Birisi Çapa Vermiş Ödünç Diye, Onu Rehin Bırakıp İlaç Almış. İlacı Anneme İçirdik. Bu Sabah Babam Yine Kasabaya Gitti. Elindeki Küreği Rehin Bırakıp İlaç Alacakmış. Daha Sonra Babam Çapayla Küreği Parasını Ödeyip Geri Alacak Ve Sahibine Teslim Edecekmiş. Babamın Getireceği İlaç Annemi İyileştirecekmiş. Sence Annem İyileşir Mi Mustafa Abi? “ İnsanın Taş Yürekli Olması Lazımdı Bu Durum Karşısında Ağlamaması İçin. Mustafa Gözyaşlarını Tutamadı. Birkaç Dakika Sonra Mustafa İle Ahmet İçeri Girdiler. Ayşe Yatakta Yatan Annesinin Başucundaki Sandalyede Oturuyordu. Mustafa’yı Görünce Ayağa Kalktı. Hasta Kadın Kollarını İki Yana Açarak Mustafa’nın Sarılmasını Bekledi. Mustafa Sandalyeye Oturdu Ama Bu Davranışının Sebebini Açıklaması Gerekti.
“ Yengeciğim İyileşince Birbirimize Sarılırız. Yine Eskisi Gibi Güzel Günlerimiz Olacak. Bundan Sonra Daha Fazla Evinize Geleceğim. Yanlış Bir Hareketiniz Hastalığınızın Artmasına Yol Açabilir. Bunun İçin Size Sarılmadım. “ Hasta Kadın Zorlukla Konuştu: “ Olur Mustafa. Dediğin Gibi Olsun. Ben De En Kısa Zamanda İyileşmeye Bakarım. “ Daha Sonra Çiftliğe Dönen Mustafa Olanlardan Kimseye Söz Etmedi. Yeni Gelen İlaçları İçen Kadın On Beş Gün İçinde İyileşti. Adam Başkasının Tarlasında Çalışarak Kazandığı Parayla Çapayı Ve Küreği Rehinden Kurtardı. Bir Gece Yarısı Son Defa Çiftliğe Girerek Çapayla Küreği Yerine Bıraktı. Son Sözü Mustafa Söyledi:
“ Akıl Ve Mantık Çizgisinden Ayrılmayan İnsan Olmanın Bilincine Varır. İnsan İradesini Kullanarak Gerçekleri Görür. Yanlışta Bile Olsan Doğru Gözünün Önündedir. Gözünün Önündekini Görmek İçin Göz Kapaklarını Aralarsın Yani Okuyup Öğrenirsin.
bazı Günler Mustafa Makbule’yi Bakla Tarlasında Yalnız Bırakıp Çevrede Gezmeye Çıkıyordu. Bir Gün Mustafa Gezerken Bir Kaval Sesi Duydu. Bu Kavalı Kimin Çaldığını Merak Edip Kaval Sesinin Geldiği Tarafa Doğru Yürüdü. Biraz Gidince Baktı İlerdeki Bir Ağacın Altında On Yaşlarında Bir Çoban Kaval Çalıyor, Etrafında Da Koyunlar Otluyordu. Mustafa Bu Çocuğun Kavalıyla Yarattığı Sihirli Dünyasını Bozmak İstemedi. “ Varsın Çalsın Garip “ Diye Düşündü. “ Ben De O Kaval Çalmayı Bırakıncaya Kadar Burada Oturur, Beklerim. “ Aradan Yarım Saat Geçti. Çocuk, Türküler, Oyun Havaları Çaldıktan Sonra Kavalını Ağaca Yasladı Ve Azık Torbasını Açıp Yanında Getirdiği Yiyecekleri Yemeye Başladı. Mustafa Oturduğu Yerden Kalktı, Çocuğun Yanına Doğru Yürümeye Başladı. Karşıdan Birisinin Gelmekte Olduğunu Otların Hışırtısından Duyan Çocuk Başını Kaldırdı. Geleni Tanımıyordu. “ Acaba Kim Ki? “ Diye Düşündü. Mustafa Çocuğun Yanına Gelince Gülümseyerek:
“ Merhaba Arkadaş, Afiyet Olsun “ Dedi. “ Benim Adım Mustafa. İzin Verirsen Yanına Oturmak İstiyorum. “
çoban Çocuk:
“ Tabii Gel Gel, Buyur Şöyle “ Dedi. “ Hem Bak Acıktıysan Hiç Çekinme Ye Bir Şeyler Karnını Doyur. Yemezsen, Darılırım. “
mustafa Çocuğun Yanına Oturdu. Sessizce İkisi Birlikte Yemeklerini Yediler. Daha Sonra Mustafa: “ Arkadaş, Çok Güzel Kaval Çalıyorsun. Kendi Kendine Mi Öğrendin Yoksa Bir Öğreten Mi Oldu? “ Diye Sordu.
çoban Çocuk:
“ Köylük Yerde Böyle Eften Püften İşleri Öğreten Olmaz “ Dedi. “ Benim Dedem De Çoban, Babam Da Çoban, Eh, Ben De Çoban. Beş Yaşına Bastığımda Babam, Haydi Bakalım Ali, Al Güt Şu Koyunları, Deyip On Tane Koyun Verdi Bana. O Günden Bu Yana Çoban Olup Çıktık İşte. Dedemi, Babamı Kaval Çalarken Dinledimdi. Bir Gün Canım Sıkıldı, Bu Kavalı Yaptım. Öyle Böyle Derken Öğrendim Çalmasını. Güzel Çaldığımı Az Önce Sen Dediydin. Sağ Olasın. “
“ Peki Arkadaş, Çoban Olarak Yaşamını Sürdüreceğini Söylüyorsun. Tabiatla İç İçesin, Koyunlarını Güdüyorsun, Dilediğince Kavalını Çalıyorsun. İşine Pek Karışan Olmaz. Özgürsün, Belki Mutlusun Da. Fakat Senden Öncekilerden Gördüğün, Onların Yaşadığı Yaşam Tarzının Dışına Çıkarak, Dışarıya Taşarak, Daha Aktif Bir Hayat Yaşamayı Arzulamaz Mısın? Kendine Bir Hedef Seçersin Ve Hedefine Varmak İçin Yeterli Bilgiyi Öğrenmeye Okula Gidersin. Bu Ön Bilgiyi Öğrendikçe, Öğrendiklerinin Işığında Fikirlerini Geliştirirsin. Eğer İsterse Kişi Vatanına, Milletine Faydalı Olabilecek Pek Çok İş Başarır. “
“ Ne Yalan Söyleyeyim, Söylediklerinin Bazı Yerlerini Tam Olarak Anlayamadıysam Da Çoğunu Anladım. İyi Güzel Diyorsun Da Bizim Köyde Okul Yok Ki. Şehirdeki Okula Gitmeye Kalksam, Hiç Tanıdığımız Yok Orada, Kalacak Yerim Yok. Zaten Babamlar Bırakmazlar Gideyim. Belki Onlar Da İsterler Ali Amir-memur Olsun Ama Şu Gördüğün Koyunların Başına Bir Çoban Lazım. Herkes Amir-memur Olsa, Çobanlığı Kim Yapacak? Boş Ver Beni Be, Düşünme Beni Be, Bırak Ben Çoban Kalayım. Sen Asıl Kendinden Haber Ver, Buralarda Kimlere Misafir Geldin Ki? Hem Senin Geldiğin Şehir Büyük Mü? Sizin Okulda Çok Çocuk Var Mı Okula Giden? “
“ Bak Arkadaş, Hayatta İnsanın Eline Birtakım Fırsatlar Geçer. Önemli Olan Ele Geçen Bu Fırsatları En İyi Şekilde Değerlendirebilmektir. Bunun İçin De Gayret Gereklidir. Eğer Biz Seçtiğimiz Hedefe Ulaşmak İçin Yeterli Gayreti Göstermezsek, Zaman İçinde, Hedefimize Gittikçe Yaklaştığımızı Değil, Bilakis Hedefimizden Giderek Uzaklaştığımızı Fark Ederiz. Kimsenin Kimseye Zorla Meslek Seçtirmesine Taraftar Değilim. Severek Yapılmayan Bir İş, Bir Uğraş, Kişiye Hayatı Anlamsız Kılar. Böyle Biri De, Eğer Çıkış Yolu Bulamazsa Yani Hayatını Anlamsızlıktan Kurtaramazsa Vatanına, Milletine Gerektiği Şekilde Faydalı Olamaz. Şimdi Arkadaş, Sen Şehirdeki Okula Gitmeye Kalksan Orada Yatılı Bir Okula Girerdin Ve Kalacak Yer Diye Bir Sorunun Olmazdı. Az Önceki Sözlerinden Bunun İçin Birtakım Engeller Çıkabileceğinden Çekindiğini Anladım. Ayrıca Da, Senin Buradaki Yaşantından Pek Şikayetçi Olmadığını Fark Ettim. Fakat Okuma-yazma İsteği İle Yanıp Tutuştuğun Belli. Benim Okuduğum Okulda Okuyan Çocukları Merak Etmen Bunu Gösteriyor. Ben, Annem Ve Kız Kardeşimle Birlikte Selanik’ten Dayım Hüseyin Ağa’nın Yanına Geldik. Kız Kardeşimle Birlikte Dayımın Bakla Tarlasında Bekçilik Yapıyoruz. Fırsat Buldukça Çevrede Gezintiye Çıkıyorum. İşte Böyle Bir Gezinti Anında Seni Gördüm, Yanına Geldim, Oturduk, Konuşuyoruz. İki Ay Kadar Dayımın Çiftliğinde Kalacağız. Yani İki Ay Seninle Bir Arada Olabiliriz Demek İstiyorum. Arkadaş, Eğer İstersen Sana Okuma-yazma Öğretmek İstiyorum. Biz Buradan Giderken Sen Okuma-yazma Öğrenmiş Olursun Ve Sana Bırakacağım Ders Kitaplarını Okuyup İyice Öğrenirsin. Bu Arada Boş Durmayıp Arkadaşlarına Da Okuma-yazma Öğretmek İçin Çaba Sarf Edersin. Yakın Bir Gelecekte Sizin Köyün Öğretmeni Olursun. Ne Dersin Arkadaş, İster Misin Okuma-yazma Öğrenmek? “
“ Tabii Ki, İsterim İstemesine De, Becerebilir Miyim Dersin Okuma-yazma Öğrenmeyi? “
“ Becerirsin, Becerirsin. Sen İstedikten, Biraz Da Gayret Gösterdikten Sonra Başarılı Olmaman İçin Hiçbir Neden Göremiyorum. “
mustafa Daha Sonra Konuşmasının Bir Bölümünde Selanik’te Şemsi Efendi’nin İlkokulunda Okuduğunu Fakat Babası Ali Rıza Efendi’nin Ölümü Üzerine, Annesi Ve Kız Kardeşiyle Dayısının Yanına Geldiklerini Anlattı. İlkokulu Bitirdikten Sonraki Amacının Askeri Rüşdiye’nin İmtihanlarını Kazanarak Oraya Girmek, Rüşdiye’yi Bitirdikten Sonra Yüksek Öğrenimine Devam Ederek Sonunda Subay Olmak Olduğunu Belirtti. Mustafa İle Ali Bir Süre Daha Konuşmalarına Devam Ettiler Ve Yarın Aynı Yerde Buluşmak Üzere Birbirlerinden Ayrıldılar. Mustafa Fırsat Buldukça Çoban Ali İle Bir Araya Geldi; Ona Okuma-yazma Öğretebilmek İçin Çırpınıp Durdu. Mustafa’nın Bu İyi Niyetli Çabaları Boşa Gitmedi. Bir Süre Sonra Ali, Okuma-yazma Öğrenmeye Muvaffak Oldu. Aradan Birkaç Hafta Geçtikten Sonra Mustafa:
“ Arkadaş, Annem Beni Selanik’e Teyzemin Yanına Gönderiyor. Yarın Gidiyorum. Selanik’te Okumaya Devam Edeceğim. İşte Ders Kitaplarımı Getirdim. İlk Tanıştığımız Günkü Konuştuklarımızı Unutmadın Sanırım. Bu Kitapları İyice Oku, Öğren. Fakat Öğrendiklerin Sende Kalmasın. Öğrendiklerini Arkadaşlarına Da Öğret, Onlara Da Okuma-yazma Öğret. Bir Ülkede Cahiller Ne Kadar Çoksa, O Ülke, O Kadar Geri Kalmış Demektir. Ülkemizin Medeni Milletler Seviyesine Erişebilmesi, Her Ferdin, Üzerine Düşen Görevi Yapmasıyla Gerçekleşir. Sadece Ben Okuma-yazma Biliyorum, Ben Bilgiliyim Demekle Olmaz. Başkalarına Da Okuma-yazma Öğretmedikçe, Eğitmedikçe, Bilgilendirmedikçe Görevin Tamamlanmış Sayılmaz, Yarım Kalır. Bunu Sakın Aklından Çıkarma. En Güzel Günler Senin Olsun Arkadaş, Hoşça Kal…” Dedi Ve Elini Uzattı. Çoban Ali, Kendisine Uzatılan Dost Eli Sevgiyle Sıktıktan Sonra:
“ Seni Subay Olmuş Yürürken Görür Gibi Oluyorum, Mustafa. İnşallah Vatana, Millete Yararlı Olursun. Mustafa Adını Hiç Unutmayacağım, Sen De, Çoban Ali Adını Unutma. Subay Olunca Fırsat Bulursan Gel Gör Beni, Ben Hep Buralardayım, Olur Mu Mustafa? “ Derken Göz Pınarlarından Akan Yaşları Silmek Gereğini Duymuyordu.
son
mustafa, Annesi Ve Kız Kardeşi İle Birlikte Dayısının Çiftliğine Gitti. Akşamüstü Çiftliğe Vardıklarında Dayısı Onları Çok Candan Bir Şekilde Karşıladı. Hal-hatır Sormalardan, İltifatlardan Sonra Akşam Yemeği Yendi. Yemekten Sonra Bir Saat Kadar Daha Sohbet Edildi Ve Ardından Geceyi Geçirmek Üzere Odalarına Çekildiler.
ertesi Sabah Sabahın Erken Saatlerinde Dayısı Mustafa’ya Çiftliğin Her Tarafını Gezdirip Gösterdi. Öğle Vaktine Doğru Bakla Tarlasına Gittiler. Tarlanın Kenarına Geldiklerinde Dayısı Parmağı İle Tarlasındaki Tohumları Yemekte Olan Kargaları İşaret Ederek: “ Bak Mustafa, Şu Kargaları Görüyor Musun? İşte Bunlar Bizim Baş Düşmanımız. Ben Uğraşayım, Çalışayım, Onlar Gelsinler Tohumları Yesin Bitirsinler. Oh Ne Ala, Ne Ala! Kimseye Faydası Olmaz Şu Karga Murdarının. Yaptıkları Anca Zarar, Ziyan. Bir De Şu Korkuluğun Omuzlarına, Kafasına Konarlar “ Gak Gak “ Diye Öterler Yüzlü Yüzlü. Korkuluğun Sadece Adı Korkuluk. Şu Hale Bak. Dört Beş Karga Omuzlarına Konmuş, Yemişler Tohumları, Doymuşlar, Güneşleniyorlar. Gel Mustafa, Kovalım Şunları “ Diye Söylendi.
mustafa İle Dayısının Geldiklerini Gören Kargalar Uçup Gittiler. Daha Sonra Dinlenmek İçin Bir Ağacın Altına Otururlarken Mustafa, Dayısına: “ Dayıcığım, Bu Tarla Hep Böyle Midir? “ Dedi. “ Yani İçinde Çalışan, Bekleyen Olmadığı Zamanlar Kargalar Tohumları Yerler Mi? “
dayısı:
“ Yerler Mustafa’m Yerler. Bunlar Sahipsiz Bir Tarla Görmesinler. Onu, Yirmisi Toplanır Gelir. Böyle Gündüzleri Tarlada Beklemezsen Birkaç Haftaya Kalmaz Toprakta Bir Tek Tane Bırakmazlar” Dedi. Bunun Üzerine Mustafa Konuyu Toparlama İhtiyacı Hissetti: “ Peki Dayıcığım, O Zaman Kargalar Tohumları Yiyip Bitirmesinler Diye Sabahtan Akşama Kadar Bekçilik Yapmak Zorunda Kalıyorsunuz. “
“ Aynen Dediğin Gibi Oluyor Mustafa. Çiftlikte Yapılacak Bir Sürü İş Varken, Ben Buraya Gelip Karga Peşinde Koşuyorum. Ne Yaparsın Ki, Bu Bakla Tarlası Çok Önemli. Baklalar Olgulaşınca Hem Kendimize Yemeklik Oluyor, Hem De Arabaya Yükleyip Pazarda Satıyorum; İyi De Para Ediyor. “
“ Demek Ki Burada Bekçilik Yapmak İşleriniz İçin Büyük Engel Teşkil Ediyor, Sevgili Dayıcığım. O Halde İzin Verirseniz Yarından Tezi Yok Kardeşim Makbule İle Gelip Burada Bekleriz. Siz De Çiftlikteki İşleri Yoluna Koyarsınız. Kargaların Tarlanızdan Bir Tek Tohum Yemelerine İzin Vermeyeceğimi Bilmenizi İsterim. “
“ Hay, Sen Aklınla Bin Yaşa, Mustafa! Bak Bu Hiç Aklıma Gelmemişti. Daha Önce Defalarca Düşünüp De İçinden Çıkamadığım Bu Büyük Sorunu Kolayca Çözüverdin. Bugün Akşama Kadar Burada Kalırız. Tarla Bekçiliği Nasıl Yapılır İyice Öğrenirsin. Zaten Zor Bir Tarafı Yok Canım. Biraz Dikkatli Olup Kargaları Kollaman Yeterli. Akşama Çiftliğe Dönünce Annene Ben Söylerim. Onun Da Rızasını Almak Lazım. “
ertesi Sabah Erkenden Yengesinin Hazırladığı Börekleri Bir Torbaya Koyan Mustafa Kız Kardeşi Makbule İle Birlikte Dayısının Bakla Tarlasına Geldi. Gelir Gelmez De, Tarlaya İnen Kargaları Kovalamaya Başladılar. Öğle Vaktine Doğru İkisi De Çok Yorulmuştu. Bunun Sebebi: Bir Defa Tarla Oldukça Büyüktü. Bir Tarafa Üç Beş Karga Tohumları Yemek İçin Gelseler Mustafa İle Makbule Hemen Koşuyorlar Kargaları Kovalıyorlardı. Aynı Kargalar Uçuyorlar, Tarlanın Öteki Tarafına İniyorlardı. Tarlanın Bir Başından Bir Başına Koşup Durmak Onları Yormuştu. İşin İçine Başka Kargalar Da Karışınca Durum İyice Çekilmez Hal Almıştı. Öğle Vakti Bir Köşede Oturup Yengesinin Hazırladığı Börekleri Yerlerken Mustafa Makbule’ye Sorunu Kökünden Halledecek Bir Yöntem Bulduğunu Söyledi Ve Şunları Ekledi: “ Makbule, Kargaların Bize Oynadığı Oyunun Bilmem Farkında Mısın? Biz Bu Tarlaya Gelir Gelmez Acemi Olduğumuzu Anladılar. Uygulamak İstediğim Yöntem Oldukça Basit. Tarlanın Ortasında Bulunan Kulübenin İçinden Tarlayı Enlemesine Bölen Bir Çizgi Çektiğimizi Farz Edelim. Bu Çizgi Tarlayı İki Eşit Parçaya Böler. Yukarı Tarafta Kalan Parça Biraz Meyilli, Burası Benim Olsun. Aşağı Tarafta Kalan Parça Dümdüz, Burası Da Senin Olsun. Herkes Kendi Bölgesindeki Kargaların Kovalanmasından Sorumlu Olacak. Eğer Kendi Bölgenin Ortalarına Yakın Bir Yerde Durmaya Özen Gösterirsen Sabahki Yorgunluğunun İki Kat Azaldığını Fark Edeceksin. Şimdi Konuyla İlgili Bana Sormak İstediğin Bir Şey Var Mı? “
“ Ne Diyebilirim Ki Mustafa Abi. Sen Yapmamız Gerekeni Tam Olarak Anlattın. Burada Bana Düşen Görev Anlattıklarını Eksiksiz Olarak Uygulamamdır. “
“ Aferin Sana Makbule. Senin Gibi Söz Dinleyen, Kavrayışı Kuvvetli Bir Yardımcı İle Çalışmak Benim İçin Şereftir. Bu Başarı Sadece Benim Değil, İkimizin Başarısı Olacaktır. Şimdi Biraz Acele Edelim, Böreklerimizi Yiyelim De İşe Başlayalım. Bak Kargalara, Meydanı Boş Bulunca Nasıl Da Çoğalıverdiler. Belki Şu An İçin Tarlanın Üstünde Uçmaktan Başka Bir Şey Yaptıkları Yok Ama Eğer Acele Etmezsek Birer İkişer Tarlaya İnmeye Başlayacaklarına Eminim. Dayıma, Kargaların Tarlanızdan Bir Tek Tohum Yemelerine İzin Vermeyeceğim, Diyerek Söz Vermiştim. “
mustafa’nın Kendi Buluşu Olan Yöntem Başarılı Oldu. Akşamüstü Hava Kararmaya Başladığında Kargalar Geceyi Geçirmek İçin Konaklama Yerlerine Giderlerken Aç Ve Yorgundular. Çiftlikte Yenen Akşam Yemeğinden Sonra Makbule, O Gün Olanları Ve Kargaların Üzgün Ve Perişan Bir Şekilde Gidişlerini Anlatırken, Odada Bulunanlar Kahkahalarla Gülmekten Kendilerini Alamıyorlardı. Annesi Zübeyde Hanım, “ Benim Mustafa’m Çok Akıllıdır “ Diyerek Sarı Saçlı, Mavi Gözlü Oğlunu Gururla Alnından Öperken, Mustafa Vakur Halini Hiç Bozmadan Duruyor, Sadece Gülümsemekle Yetiniyordu.
mustafa’nın Kız Kardeşi Makbule Rahatsızlandığı İçin Çiftlikte Kalmıştı. Bugün Mustafa Tek Başına Bakla Tarlasında Bekçilik Yapacaktı. Şu Karga Kovalama İşinin Pek Bir Zorluğu Kalmamıştı. Bakla Tarlasına Gelmeye Başladığı İlk Günlerde Kargalar Mustafa’nın Ne Derece Zorlu Bir Rakip Olduğunu Anlamışlar Ve Onun Uyguladığı Yöntemi Müthiş Bir Mücadele Örneği Göstermelerine Karşın Boşa Çıkaramamışlar, Çekilip Gitmişlerdi. Mustafa Sabah Erkenden Bakla Tarlasına Gelince Tarlanın Tam Ortasında Bulunan Kulübenin Önüne Bir Sandalye Çıkarıp Oturdu. Aradan Yarım Saat Geçmeden Canı Sıkılmaya Başladı. Böyle Boş Oturmak O’na Göre Değildi. O, Bir Şeylerle Meşgul Olsun, Bir İşe Yarasın, Faydalı Olsun İsterdi. Dayısının Bakla Tarlasında Bekçilik Yapmakla Bir İşe Yarıyordu, Faydalı Oluyordu, Fakat Bunlar Yeterli Miydi? Hayır, Yeterli Değildi. Ne Yapabilirdi? Kulübede Birkaç Tane Ders Kitabı Vardı. Kitap En İyi Arkadaştı. Okurdun, Öğrenirdin, Fikirlerin Gelişirdi. Mustafa Bir Kitap Alıp Okumaya Başladı. Böylesi Çok Daha İyiydi, Hem Artık Canı Da Sıkılmıyordu.
aradan İki Saat Geçmişti. Mustafa İlerdeki Tarlaların Arasındaki Patika Yoldan Yaşlı Bir Adamın Geldiğini Gördü. Yaşlı Adamın Yanında Bir Kuzu Vardı. Onun Gelip Tarlanın Kenarındaki Bir Ağacın Altına Oturmasını Fırsat Bilen Mustafa Yerinden Kalktı, Kitabı Kulübeye Bıraktı Ve Yaşlı Adamın Yanına Gitti. Mustafa Söze Şöyle Bir Giriş Yaptı: “ Merhaba Dede, Nereye Böyle? “
yaşlı Adam:
“ Yolcuyum Ben Evlat, Kasabaya Oğlumun Yanına Gidiyorum. Bu Kuzuyu Toruna Hediye Olarak Götürüyorum. Geçen Ay Köye Gelmişlerdi, Bir Hafta Kaldılar. Torun Kuzu Diye Tutturmuştu. Ben De, Şimdi Çok Küçükler, Biraz Büyüsünler Bir Tane Sana Getiririm Dediydim. Alsın Kuzuyu Besleyip Büyütsün. Dünyada En Önemli Şey Sevgidir. Sevgisiz Kalmış Bir İnsan Kuru Bir Ağaca Benzer. Zamanında Onun Kalbine Sevgi Tohumu Ekilmemiştir, Sevmek Öğretilmemiştir. Bir Bilinmezlik İçinde Bocalar Durur. Yüzyıllardır Süregelen Anlamsız Kargaşayı Sevgi Yoksunu İnsanlar Çıkardılar. Toplumları Birbirine Düşman Ettiler. Sonuçta Bunun Acısını İnsanlık Çekti. İnsanlara Sevgiyle Yaklaşmalı, Onların Kalplerine Sevgi Tohumu Ekmeliyiz. Sevmek Çok Güzel Bir Duygudur Ve İnsanı Hayata Bağlar. Sevelim, Sevilelim, Hayatın Tadına Varalım. “
yaşlı Adam Konuşurken Mustafa Oturmuş Ve Anlattıklarını İlgiyle Dinlemişti. Şimdi Söz Hakkı Mustafa’nındı:
“ Dede, Bazı İnsanlar Nedense Vatanlarını Sevmiyorlar. Ben Vatanımı Çok Seviyorum Ve Bu Vatanın Evladı Olduğum İçin Gurur Duyuyorum. Şimdi Vatanlarını Sevmeyenler Vatanını Sevmeyi Nasıl Öğrenecek Ve Ben Vatan Sevgimi Nasıl Geliştirebilirim. Tavsiyelerin Neler Olacak? “
mustafa’ Nın Coşku Dolu Konuşması Yaşlı Adamı Şaşırtmıştı. On Yaşlarındaki Bir Çocuğun Bu Derece Bilgili Ve Kültürlü Olması, Düşüncesini Korkusuzca Söyleyebilmesi, Öğrendiklerini Yeterli Bulmaması, Yeni Bir Şeyler Daha Öğrenmek İçin Soru Sorması Akıl Alır Gibi Değildi. Hani Bu Yaşlardaki Kaç Çocuğun Aklına Gelirdi Vatan Sevgisi?
yaşlı Adam Düşüncelerinden Sıyrılınca, Gülümseyerek: “ Evlat, Adını Demedin Bana, Neydi Adın? “ Deyince Mustafa: “ Dede, Benim Adım Mustafa “ Dedi. Bunun Üzerine Yaşlı Adam: “ Sana Tavsiyem Büyük Vatan Şairi Namık Kemal Olacak. Namık Kemal, Türlü Engellemelere Karşın Vatanını Çok Sevdiğini Haykırmaktan Çekinmedi. Bu Uğurda Çok Acı Çekti, Fakat Hiçbir Acı O’nu Vatanına Hizmetten Alıkoyamadı. “
mustafa:
“ Bundan Sonra Namık Kemal’in Şiirlerini Daha Bir Önem Vererek Okuyacağıma Söz Veriyorum. Dede, Mutluluk Nedir Sence? Ben Mutlu Olmak İnsandan İnsana Değişebilir Diyorum “ Dedi. Yaşlı Adamın Mutluluk Hakkında Söyledikleri Şunlar Oldu:
“ Mutluluk Yaşamsal Bir Gerçektir Yani Yaşamda Mutluluk Vardır Ve Her İnsanın Mutluluğu Ayrıdır. Hakkın Olan Mutluluğu Başkalarının Mutluluğuna Gölge Düşürmeden İstemek Sana Kalmıştır. Mutlu Olmak İçin Büyük Şeyler İstemek Gerekmez. İnsan İsterse Bir Kelebeğin Uçuşunu Görüp Mutlu Olabilir. Her Neyse Mustafa Yavaş Yavaş Kalkayım. Hava Kararmadan Kasabaya Varmalıyım. Anlattıklarımın Sana Bir Parça Faydası Olduysa Ne Mutlu Bana. İyi Günler Dilerim. “
mustafa:
“ Ne Demek Dede, Hem De Çok Faydası Oldu. Ben De Sana İyi Günler Dilerim. Yolun Açık Olsun “ Dedi. Mustafa Yaşlı Adam Gittikten Sonra Kulübeye Döndü Ve Sandalyesine Oturarak Konuşulanları Düşünmeye Başladı.
bir Akşam Yemeği Sonrasında Çiftlikteki Odada Oturulmuş Ve Gündelik Olaylar Konuşuluyordu. Hüseyin Ağa: “ Yarın Erkenden Elma Bahçesini Çapalayıp, Yabani Otları Ayıklamaya Gidecektim Ama Çapayı Bulamadım. Hanım, Çapayı Bir Yere Koymuş Olmayasın? “
hüseyin Ağa’nın Karısı: “ Efendi, Çapanın Alet Dolabında Olması Lazım. İki Gün Önce Temizlik Yaparken Oradaydı. “
hüseyin Ağa: “ Öyle De Bugün Akşamüstü Baktım Dolapta Yoktu. Belki Dedim Sağa Sola Bırakmışlardır. Aradım, Bulamadım. “
hüseyin Ağa’nın Çocukları, Zübeyde Hanım, Mustafa Ve Makbule Çapayı Almadıklarını Söylediler. Bunun Üzerine Hüseyin Ağa: “ Hanım, Son Günlerde Çiftliğe Yabancı Biri Geldi Mi? “ Diye Sordu.
karısı: “ Hayır Efendi, Kimse Gelmedi. Hep Biz Bizeyiz. “
hüseyin Ağa: “ Desene Çapa Sır Olup Uçtu. “
mustafa Fikrini Söylemek İhtiyacını Hissetmişti: “ Dayıcığım, Çiftliğe Hırsız Girmiş Olamaz Mı? “
mustafa’nın Sorusu Odada Bulunanların Üzerinde Soğuk Duş Etkisi Yaptı. Gözler Mustafa’dan Yana Döndü.
hüseyin Ağa: “ Ne Hırsızı? “ Diyebildi.
mustafa: “ Bir Hırsız Gelmiştir, Çiftliğe Girip Çapayı Çalmıştır. “
hüseyin Ağa: “ İki Gündür Ben, Yengen, Annen Ve Çocuklar Çiftliğin Avlusundaydık. Ayrıca Köpekler Var. Onlar Geceleri Burada Kuş Uçurtmazlar. Hani Dediğin Olmaz Diyemem Ama Biraz Zor. Hem Hırsız Neden Sadece Çapayı Alsın, Öteki Aletleri De Alıp Götürebilirdi. Bırak Çapayı, Aletleri, Çiftlikte Daha Değerli Pek Çok Eşya Var. Bunlar Dururken Neden Yalnızca Çapayı Aldı? “
“ Dayıcığım, Hırsızın Ya Çapa Çok İşine Yarıyor Ya Da Çapayı Satmak Kolayına Geliyor. Sadece Çapayı Almasının Nedeni Vereceği Zararın Büyük Olmasını İstemediğinden, Yani Hırsız İnsaflı Biri. Gündüz Gelse Gören Olurdu. Kimse Onu Görmediğine Göre Gece Geldi. Köpekler Hırsızı Tanıdıkları İçin Ses Çıkarmadılar. Bu Da Hırsızın Köyden Biri Olduğunu Gösteriyor. “
“ Pes Be Mustafa, Senin Zekâna Diyecek Yok Doğrusu. Aslında Ben De Zeki Sayılırım Ama Sen Benden Çok İlerdesin. Ortada Fol Yok, Yumurta Yok , Alt Tarafı Bir Çapa Kayboldu. Bana Kalsa Yarın Çapayı Arar Dururum. Sana İnanıyorum Mustafa Ve Yarın Çapayı Aramayacağım. Artık Geceleri Nöbet Tutacağız. İlk Nöbet Benim. Eee, Sen Ne Diyorsun Zübeyde, Şu Hırsız İşine? “
“ Mustafa’nın Dediklerine Katılıyorum. O, Boşuna Konuşmaz. Söyledikleri Hep Doğru Çıkar. Daha On Yaşında Ama Çok Akıllı. Bambaşka Bir Çocuk. Darısı Bütün Çocukların Başına. “
hüseyin Ağa Gece Yarısına Kadar Çiftliğin Avlusunda Nöbet Tuttu. Daha Sonra Nöbeti Mustafa Devraldı. Mustafa Avluyu En İyi Görebileceği Yer Olan Çiftlik Evinin Birinci Kat Merdiveninin Orta Sırasına Oturdu. Alet Dolabının Bulunduğu Kulübe Yan Taraftaydı. Eğer Hırsız Gelirse Önünden Geçecek Ve Onu Rahatça Görecekti. Aradan Bir Saat Geçmişti Ki, Mustafa Karşıdaki Ağaçlıktan Hızlı Adımlarla Yürüyerek Gelen Bir Gölgenin Alet Dolabının Bulunduğu Kulübeye Girdiğini Gördü. Gölge, O Kadar Rahat Hareket Ediyordu Ki, Hayret Edersin. Sanki Babanın Çiftliği, Gel Gir Hiç Korkmadan, Dimdik Yürü, Kazma, Kürek, Çapa Eline Ne Gelirse Al Git. Mustafa Köyden Olan Bu Adamı Ay Işığı Altında Tanımıştı. Onun Mert, Dürüst Biri Olduğunu Biliyordu. Konuşmuşlukları, Tanışmışlıkları Vardı. Bırak Hüseyin Ağa’yı, Bırak Çifti-çubuğu, Benim Küçük Dostum, Sen Büyümüşsün Küçülmüşsün Ama Yine Büyüyorsun Ve Sonsuza Dek Büyüyeceksin Diyen Birinin Yani Bu Adamın, Kendisini Hiçe Saymasını, Kendisinin De Bulunduğu Çiftlikten Bir Şeyler Çalmasını Onuruna Yediremedi.
mustafa Kızgın Bir Şekilde Yerinden Kalktı, Gitti Kulübenin Kapısının Dört-beş Metre Gerisinde Durdu, Ellerini Beline Dayadı, Bekledi. Biraz Sonra Kulübeden Çıkan Adam Kapıyı Kapadı. İki Adım Attı, Mustafa’yı Gördü, Elindeki Kürek Yere Düştü. Adamın Gözleri Yaşardı, Belli Ağlıyordu. Adam Elinin Tersiyle Gözyaşlarını Sildikten Sonra Başını Sağa-sola Birkaç Kere Salladı Ve Küreği Yerden Alarak Mustafa’nın Yanından Yürüdü, Gitti. Mustafa O Gece Sabaha Kadar Nöbet Tuttu. Aslında Mustafa’dan Sonra Nöbet Sırası Amcasının Oğluna Geliyordu Ama Mustafa Amcasının Oğlunun Yerine De Nöbet Tutmuştu. Çünkü O, Yarın Yapacağı Girişimleri Bir Plan Dahilinde Belirlemek İstiyordu. Adam Çapayı, Küreği Çalmıştı Ama Bunun Bir Nedeni Olmalıydı. Kimse Durup Dururken Başkasının Malını İzinsiz Almazdı. Bu Bir Suçtu Fakat Suçluyu Suç İşlemeye İten Nedenler Vardı. Nedenlerin Sebepleri Vardı.
mustafa Ertesi Gün Öğle Vakitleri Adamın Evine Gitti. Kapıyı Dokuz Yaşındaki Ahmet Açtı.
mustafa: “ Vay Ahmet, Canım Kardeşim. Nasılsın, İyi Misin? Ben Geldim. “
ahmet: “ Hoş Geldin, Mustafa Abi. Sağ Ol, İyiyim. “
mustafa: “ Ayşe Nerede? Neden Buraya Gelmiyor? “
ahmet: “ Mustafa Abi, Ayşe Annemin Yanında. Annem Bir Haftadır Hasta. Babam Annem Ölmesin Diye Dün Kasabaya Yürüyerek Gitti. Birisi Çapa Vermiş Ödünç Diye, Onu Rehin Bırakıp İlaç Almış. İlacı Anneme İçirdik. Bu Sabah Babam Yine Kasabaya Gitti. Elindeki Küreği Rehin Bırakıp İlaç Alacakmış. Daha Sonra Babam Çapayla Küreği Parasını Ödeyip Geri Alacak Ve Sahibine Teslim Edecekmiş. Babamın Getireceği İlaç Annemi İyileştirecekmiş. Sence Annem İyileşir Mi Mustafa Abi? “ İnsanın Taş Yürekli Olması Lazımdı Bu Durum Karşısında Ağlamaması İçin. Mustafa Gözyaşlarını Tutamadı. Birkaç Dakika Sonra Mustafa İle Ahmet İçeri Girdiler. Ayşe Yatakta Yatan Annesinin Başucundaki Sandalyede Oturuyordu. Mustafa’yı Görünce Ayağa Kalktı. Hasta Kadın Kollarını İki Yana Açarak Mustafa’nın Sarılmasını Bekledi. Mustafa Sandalyeye Oturdu Ama Bu Davranışının Sebebini Açıklaması Gerekti.
“ Yengeciğim İyileşince Birbirimize Sarılırız. Yine Eskisi Gibi Güzel Günlerimiz Olacak. Bundan Sonra Daha Fazla Evinize Geleceğim. Yanlış Bir Hareketiniz Hastalığınızın Artmasına Yol Açabilir. Bunun İçin Size Sarılmadım. “ Hasta Kadın Zorlukla Konuştu: “ Olur Mustafa. Dediğin Gibi Olsun. Ben De En Kısa Zamanda İyileşmeye Bakarım. “ Daha Sonra Çiftliğe Dönen Mustafa Olanlardan Kimseye Söz Etmedi. Yeni Gelen İlaçları İçen Kadın On Beş Gün İçinde İyileşti. Adam Başkasının Tarlasında Çalışarak Kazandığı Parayla Çapayı Ve Küreği Rehinden Kurtardı. Bir Gece Yarısı Son Defa Çiftliğe Girerek Çapayla Küreği Yerine Bıraktı. Son Sözü Mustafa Söyledi:
“ Akıl Ve Mantık Çizgisinden Ayrılmayan İnsan Olmanın Bilincine Varır. İnsan İradesini Kullanarak Gerçekleri Görür. Yanlışta Bile Olsan Doğru Gözünün Önündedir. Gözünün Önündekini Görmek İçin Göz Kapaklarını Aralarsın Yani Okuyup Öğrenirsin.
bazı Günler Mustafa Makbule’yi Bakla Tarlasında Yalnız Bırakıp Çevrede Gezmeye Çıkıyordu. Bir Gün Mustafa Gezerken Bir Kaval Sesi Duydu. Bu Kavalı Kimin Çaldığını Merak Edip Kaval Sesinin Geldiği Tarafa Doğru Yürüdü. Biraz Gidince Baktı İlerdeki Bir Ağacın Altında On Yaşlarında Bir Çoban Kaval Çalıyor, Etrafında Da Koyunlar Otluyordu. Mustafa Bu Çocuğun Kavalıyla Yarattığı Sihirli Dünyasını Bozmak İstemedi. “ Varsın Çalsın Garip “ Diye Düşündü. “ Ben De O Kaval Çalmayı Bırakıncaya Kadar Burada Oturur, Beklerim. “ Aradan Yarım Saat Geçti. Çocuk, Türküler, Oyun Havaları Çaldıktan Sonra Kavalını Ağaca Yasladı Ve Azık Torbasını Açıp Yanında Getirdiği Yiyecekleri Yemeye Başladı. Mustafa Oturduğu Yerden Kalktı, Çocuğun Yanına Doğru Yürümeye Başladı. Karşıdan Birisinin Gelmekte Olduğunu Otların Hışırtısından Duyan Çocuk Başını Kaldırdı. Geleni Tanımıyordu. “ Acaba Kim Ki? “ Diye Düşündü. Mustafa Çocuğun Yanına Gelince Gülümseyerek:
“ Merhaba Arkadaş, Afiyet Olsun “ Dedi. “ Benim Adım Mustafa. İzin Verirsen Yanına Oturmak İstiyorum. “
çoban Çocuk:
“ Tabii Gel Gel, Buyur Şöyle “ Dedi. “ Hem Bak Acıktıysan Hiç Çekinme Ye Bir Şeyler Karnını Doyur. Yemezsen, Darılırım. “
mustafa Çocuğun Yanına Oturdu. Sessizce İkisi Birlikte Yemeklerini Yediler. Daha Sonra Mustafa: “ Arkadaş, Çok Güzel Kaval Çalıyorsun. Kendi Kendine Mi Öğrendin Yoksa Bir Öğreten Mi Oldu? “ Diye Sordu.
çoban Çocuk:
“ Köylük Yerde Böyle Eften Püften İşleri Öğreten Olmaz “ Dedi. “ Benim Dedem De Çoban, Babam Da Çoban, Eh, Ben De Çoban. Beş Yaşına Bastığımda Babam, Haydi Bakalım Ali, Al Güt Şu Koyunları, Deyip On Tane Koyun Verdi Bana. O Günden Bu Yana Çoban Olup Çıktık İşte. Dedemi, Babamı Kaval Çalarken Dinledimdi. Bir Gün Canım Sıkıldı, Bu Kavalı Yaptım. Öyle Böyle Derken Öğrendim Çalmasını. Güzel Çaldığımı Az Önce Sen Dediydin. Sağ Olasın. “
“ Peki Arkadaş, Çoban Olarak Yaşamını Sürdüreceğini Söylüyorsun. Tabiatla İç İçesin, Koyunlarını Güdüyorsun, Dilediğince Kavalını Çalıyorsun. İşine Pek Karışan Olmaz. Özgürsün, Belki Mutlusun Da. Fakat Senden Öncekilerden Gördüğün, Onların Yaşadığı Yaşam Tarzının Dışına Çıkarak, Dışarıya Taşarak, Daha Aktif Bir Hayat Yaşamayı Arzulamaz Mısın? Kendine Bir Hedef Seçersin Ve Hedefine Varmak İçin Yeterli Bilgiyi Öğrenmeye Okula Gidersin. Bu Ön Bilgiyi Öğrendikçe, Öğrendiklerinin Işığında Fikirlerini Geliştirirsin. Eğer İsterse Kişi Vatanına, Milletine Faydalı Olabilecek Pek Çok İş Başarır. “
“ Ne Yalan Söyleyeyim, Söylediklerinin Bazı Yerlerini Tam Olarak Anlayamadıysam Da Çoğunu Anladım. İyi Güzel Diyorsun Da Bizim Köyde Okul Yok Ki. Şehirdeki Okula Gitmeye Kalksam, Hiç Tanıdığımız Yok Orada, Kalacak Yerim Yok. Zaten Babamlar Bırakmazlar Gideyim. Belki Onlar Da İsterler Ali Amir-memur Olsun Ama Şu Gördüğün Koyunların Başına Bir Çoban Lazım. Herkes Amir-memur Olsa, Çobanlığı Kim Yapacak? Boş Ver Beni Be, Düşünme Beni Be, Bırak Ben Çoban Kalayım. Sen Asıl Kendinden Haber Ver, Buralarda Kimlere Misafir Geldin Ki? Hem Senin Geldiğin Şehir Büyük Mü? Sizin Okulda Çok Çocuk Var Mı Okula Giden? “
“ Bak Arkadaş, Hayatta İnsanın Eline Birtakım Fırsatlar Geçer. Önemli Olan Ele Geçen Bu Fırsatları En İyi Şekilde Değerlendirebilmektir. Bunun İçin De Gayret Gereklidir. Eğer Biz Seçtiğimiz Hedefe Ulaşmak İçin Yeterli Gayreti Göstermezsek, Zaman İçinde, Hedefimize Gittikçe Yaklaştığımızı Değil, Bilakis Hedefimizden Giderek Uzaklaştığımızı Fark Ederiz. Kimsenin Kimseye Zorla Meslek Seçtirmesine Taraftar Değilim. Severek Yapılmayan Bir İş, Bir Uğraş, Kişiye Hayatı Anlamsız Kılar. Böyle Biri De, Eğer Çıkış Yolu Bulamazsa Yani Hayatını Anlamsızlıktan Kurtaramazsa Vatanına, Milletine Gerektiği Şekilde Faydalı Olamaz. Şimdi Arkadaş, Sen Şehirdeki Okula Gitmeye Kalksan Orada Yatılı Bir Okula Girerdin Ve Kalacak Yer Diye Bir Sorunun Olmazdı. Az Önceki Sözlerinden Bunun İçin Birtakım Engeller Çıkabileceğinden Çekindiğini Anladım. Ayrıca Da, Senin Buradaki Yaşantından Pek Şikayetçi Olmadığını Fark Ettim. Fakat Okuma-yazma İsteği İle Yanıp Tutuştuğun Belli. Benim Okuduğum Okulda Okuyan Çocukları Merak Etmen Bunu Gösteriyor. Ben, Annem Ve Kız Kardeşimle Birlikte Selanik’ten Dayım Hüseyin Ağa’nın Yanına Geldik. Kız Kardeşimle Birlikte Dayımın Bakla Tarlasında Bekçilik Yapıyoruz. Fırsat Buldukça Çevrede Gezintiye Çıkıyorum. İşte Böyle Bir Gezinti Anında Seni Gördüm, Yanına Geldim, Oturduk, Konuşuyoruz. İki Ay Kadar Dayımın Çiftliğinde Kalacağız. Yani İki Ay Seninle Bir Arada Olabiliriz Demek İstiyorum. Arkadaş, Eğer İstersen Sana Okuma-yazma Öğretmek İstiyorum. Biz Buradan Giderken Sen Okuma-yazma Öğrenmiş Olursun Ve Sana Bırakacağım Ders Kitaplarını Okuyup İyice Öğrenirsin. Bu Arada Boş Durmayıp Arkadaşlarına Da Okuma-yazma Öğretmek İçin Çaba Sarf Edersin. Yakın Bir Gelecekte Sizin Köyün Öğretmeni Olursun. Ne Dersin Arkadaş, İster Misin Okuma-yazma Öğrenmek? “
“ Tabii Ki, İsterim İstemesine De, Becerebilir Miyim Dersin Okuma-yazma Öğrenmeyi? “
“ Becerirsin, Becerirsin. Sen İstedikten, Biraz Da Gayret Gösterdikten Sonra Başarılı Olmaman İçin Hiçbir Neden Göremiyorum. “
mustafa Daha Sonra Konuşmasının Bir Bölümünde Selanik’te Şemsi Efendi’nin İlkokulunda Okuduğunu Fakat Babası Ali Rıza Efendi’nin Ölümü Üzerine, Annesi Ve Kız Kardeşiyle Dayısının Yanına Geldiklerini Anlattı. İlkokulu Bitirdikten Sonraki Amacının Askeri Rüşdiye’nin İmtihanlarını Kazanarak Oraya Girmek, Rüşdiye’yi Bitirdikten Sonra Yüksek Öğrenimine Devam Ederek Sonunda Subay Olmak Olduğunu Belirtti. Mustafa İle Ali Bir Süre Daha Konuşmalarına Devam Ettiler Ve Yarın Aynı Yerde Buluşmak Üzere Birbirlerinden Ayrıldılar. Mustafa Fırsat Buldukça Çoban Ali İle Bir Araya Geldi; Ona Okuma-yazma Öğretebilmek İçin Çırpınıp Durdu. Mustafa’nın Bu İyi Niyetli Çabaları Boşa Gitmedi. Bir Süre Sonra Ali, Okuma-yazma Öğrenmeye Muvaffak Oldu. Aradan Birkaç Hafta Geçtikten Sonra Mustafa:
“ Arkadaş, Annem Beni Selanik’e Teyzemin Yanına Gönderiyor. Yarın Gidiyorum. Selanik’te Okumaya Devam Edeceğim. İşte Ders Kitaplarımı Getirdim. İlk Tanıştığımız Günkü Konuştuklarımızı Unutmadın Sanırım. Bu Kitapları İyice Oku, Öğren. Fakat Öğrendiklerin Sende Kalmasın. Öğrendiklerini Arkadaşlarına Da Öğret, Onlara Da Okuma-yazma Öğret. Bir Ülkede Cahiller Ne Kadar Çoksa, O Ülke, O Kadar Geri Kalmış Demektir. Ülkemizin Medeni Milletler Seviyesine Erişebilmesi, Her Ferdin, Üzerine Düşen Görevi Yapmasıyla Gerçekleşir. Sadece Ben Okuma-yazma Biliyorum, Ben Bilgiliyim Demekle Olmaz. Başkalarına Da Okuma-yazma Öğretmedikçe, Eğitmedikçe, Bilgilendirmedikçe Görevin Tamamlanmış Sayılmaz, Yarım Kalır. Bunu Sakın Aklından Çıkarma. En Güzel Günler Senin Olsun Arkadaş, Hoşça Kal…” Dedi Ve Elini Uzattı. Çoban Ali, Kendisine Uzatılan Dost Eli Sevgiyle Sıktıktan Sonra:
“ Seni Subay Olmuş Yürürken Görür Gibi Oluyorum, Mustafa. İnşallah Vatana, Millete Yararlı Olursun. Mustafa Adını Hiç Unutmayacağım, Sen De, Çoban Ali Adını Unutma. Subay Olunca Fırsat Bulursan Gel Gör Beni, Ben Hep Buralardayım, Olur Mu Mustafa? “ Derken Göz Pınarlarından Akan Yaşları Silmek Gereğini Duymuyordu.
son