F
feyza05
Ziyaretçi
Güzeller Güzeli (a.s.m.) bizi bu bencillikten kurtarmak için, bir dua kardeşliğine çağırıyor. Buyuruyor ki, “Günahsız ağızla dua ederseniz, Allah kabul eder.”
Sahabe-i Kiram merak edip sormuşlar:
“Ey Allah’ın Elçisi! Kimin ağzı günahsızdır ki?
“Senin ağzın kardeşin için, kardeşinin ki de senin için günahsızdır.”
Öyleyse, din kardeşleri birbirleri için dua ederek, kabul edilecek duayı bulacaklardır.
Bu hâl dualarda buluşmaktır.
Dua kardeşliğinde bir ve beraber olmaktır.
Bir başka deyişle, hayata bencillik penceresinden değil, kardeşlik penceresinden bakmaktır.
Bir insanın başkalarına ciddi olarak dua etmesi için, onları önemsemesi ve sevmesi gerekir. Başkasını önemseyen ve seven bir gönül, sevilecek kıvamda bir insan olmuş demektir.
Bu gerçek bize gösteriyor ki, bu hayatta verdiğimizi alırız.
Sunduğumuz bize sunulur.
Ektiğimizi biçeriz.
Öteki için dilediğimiz şey, gelir bulur bizi.
Hz. Mevlana der ki:
Dağ bile, sesine ses verir.
Ya insan…
Senin sesini, dileğini, duanı, sunduğun güzelliği sana yansıtmaz mı?
“Ben” diyenin bakış açısı dardır
Bu dünyada yapılmış olan ne iyilik kaybolur, ne de kötülük. İyilik de, kötülük de karşılığını mutlaka bulur. Bu yüzden atalarımız, “İyilik yap, denize at, balık bilmezse, Halık (Yaratıcı) bilir” demişlerdir.
Yine bu yüzden, karşılığını bulamadığınız iyiliklerden dolayı da üzülmeyiniz. Çünkü, her şeyi görüp gözeten Yüceler Yücesi Rabbimiz, ne kadar küçük de olsa, yapılan hiçbir şeyin karşılıksız kalmayacağını Kur’ân’da bildiriyor.
Yaptığınız iyilik, nerede, nasıl karşınıza çıkacaktır bilinmez.
Kurtulduğumuz tehlikelerden sonra söylenen şu cümle, bu açıdan çok anlamlıdır:
“Verilmiş sadakanız varmış…”
Ancak bu sadaka, sadece fakire verilen para değildir. İhtiyaç sahibine sunulan bilgidir, sevgidir, maddi ya da mânevî bir yardımdır.
Gündemine başkasanı alabilen, derdiyle dertlenebilen ve ona çözüm sunabilen bir yürek, sıkılmaz, üzülmez, mutsuz olmaz. Çünkü böyle bir yürek, geniştir, kocamandır.
Sadece “ben” diyenin bakış açısı dardır.
Çoğu zaman, kendi başınalığı, yalnızlığı ve kimsesizliği ile baş başa kalır.
Hatta, malı mülkü arttıkça yükü çoğalır, darlığı daha da daralır.
Bu sebeple dargınlaşır, kavgalaşır ve ruhça aşınır, nefisçe kalınlaşır. Yani üzüntünün kör kuyusuna düşer. Kurtuluşun yolu, hayata baktığımız pencereyi ve bakış açımızı değiştirmektir.
Vehbi Vakkasoğlu
Sahabe-i Kiram merak edip sormuşlar:
“Ey Allah’ın Elçisi! Kimin ağzı günahsızdır ki?
“Senin ağzın kardeşin için, kardeşinin ki de senin için günahsızdır.”
Öyleyse, din kardeşleri birbirleri için dua ederek, kabul edilecek duayı bulacaklardır.
Bu hâl dualarda buluşmaktır.
Dua kardeşliğinde bir ve beraber olmaktır.
Bir başka deyişle, hayata bencillik penceresinden değil, kardeşlik penceresinden bakmaktır.
Bir insanın başkalarına ciddi olarak dua etmesi için, onları önemsemesi ve sevmesi gerekir. Başkasını önemseyen ve seven bir gönül, sevilecek kıvamda bir insan olmuş demektir.
Bu gerçek bize gösteriyor ki, bu hayatta verdiğimizi alırız.
Sunduğumuz bize sunulur.
Ektiğimizi biçeriz.
Öteki için dilediğimiz şey, gelir bulur bizi.
Hz. Mevlana der ki:
Dağ bile, sesine ses verir.
Ya insan…
Senin sesini, dileğini, duanı, sunduğun güzelliği sana yansıtmaz mı?
“Ben” diyenin bakış açısı dardır
Bu dünyada yapılmış olan ne iyilik kaybolur, ne de kötülük. İyilik de, kötülük de karşılığını mutlaka bulur. Bu yüzden atalarımız, “İyilik yap, denize at, balık bilmezse, Halık (Yaratıcı) bilir” demişlerdir.
Yine bu yüzden, karşılığını bulamadığınız iyiliklerden dolayı da üzülmeyiniz. Çünkü, her şeyi görüp gözeten Yüceler Yücesi Rabbimiz, ne kadar küçük de olsa, yapılan hiçbir şeyin karşılıksız kalmayacağını Kur’ân’da bildiriyor.
Yaptığınız iyilik, nerede, nasıl karşınıza çıkacaktır bilinmez.
Kurtulduğumuz tehlikelerden sonra söylenen şu cümle, bu açıdan çok anlamlıdır:
“Verilmiş sadakanız varmış…”
Ancak bu sadaka, sadece fakire verilen para değildir. İhtiyaç sahibine sunulan bilgidir, sevgidir, maddi ya da mânevî bir yardımdır.
Gündemine başkasanı alabilen, derdiyle dertlenebilen ve ona çözüm sunabilen bir yürek, sıkılmaz, üzülmez, mutsuz olmaz. Çünkü böyle bir yürek, geniştir, kocamandır.
Sadece “ben” diyenin bakış açısı dardır.
Çoğu zaman, kendi başınalığı, yalnızlığı ve kimsesizliği ile baş başa kalır.
Hatta, malı mülkü arttıkça yükü çoğalır, darlığı daha da daralır.
Bu sebeple dargınlaşır, kavgalaşır ve ruhça aşınır, nefisçe kalınlaşır. Yani üzüntünün kör kuyusuna düşer. Kurtuluşun yolu, hayata baktığımız pencereyi ve bakış açımızı değiştirmektir.
Vehbi Vakkasoğlu