Eğitici Hikayeler

Serdar Yıldırım

Bilge Üye
Katılım
26 Mar 2010
Mesajlar
160
Tepkime puanı
1
Yaş
65
Konum
Bursa
iki Pamuk Nine

üç Katlı Ahşap Ev Sokağın Tam Köşesindeydi. Gelip Geçerken Pencerenin Birinde Hep Bir Beyaz Baş Görürdüm. Bu Beyaz Baş Dediğim, Saçları Kırlaşmış Kadın Başıydı. Bazen Beyaz Başlar İkileşirdi. Onlar Herhalde Seksenlik Vardır Diye Düşünürdüm.

yıl 1945. Hakkı Paşa, Paşa Olup Da Bursa’ya Tayini Çıkınca, Üç Katlı Bir Konak Yaptırmış. Kızları Neveser Ve Kevser O Zamanlar Birer Genç Kız, Birer Huri. Kızların Güzelliği Bursa’yı Aydınlatsın Diye, Hakkı Paşa Yalının 40 Odasında 40’ar Lamba Yaktırırmış Geceleri. Ne Genç Subaylar, Ne Genç Hakimler İstemişler Hakkı Paşa’dan Kızlarını Da Kızlar, Onun Kaşı Kalın, Şunun Gözü Büyük, Bunun Boyu Kısa Diye Evlenme Tekliflerini Kabul Etmemişler.

kızların Yaşı 30’u Geçmiş, Hakkı Paşa Öbür Dünyaya Göç Etmiş, Kalmışlar Kızlar Analarıyla Birlikte Paşa Babalarının Emekli Maaşına. 40 Odada Yanan 40’ar Lamba Eder 1600 Lambanın Çoğu Sönmüş. 40 Odada 40 Lamba Yani Her Odada Yanan Bir Lamba Kalmış.

kızların Yaşı 40’ı Geçince, Anaları Vefat Edince, Kızlar Şimdi Oturdukları O Tek Odada Tek Lamba Yakar Olmuşlar. Geçen Yıllar Kızları Yaşlandırmış, Saçlarını Kırlaştırmış, Birbirleriyle Hep Eski Günleri Anar Hale Getirmiş. Şimdiye Kadar Hep İyilik Düşünen, Kimsenin Kalbini Kırmayan İki Pamuk Nine. Sizlerin Hikâyesi Dilden Dile, Gönülden Gönüle Dolaşacak. Bunu İstemiyor Muydunuz?

yazan: Serdar Yıldırım



ayla İle Cadı Memory

ülkenin Birinde Ayla Adında Güzel Bir Genç Kız Yaşıyordu. Ayla Okul Sıralarında Fizik Dersine Büyük İlgi Duyuyor Ve Bilim Adamlarının Teorilerini Dikkatle Okuyordu. Acaba Bilim Adamlarının Aklına Bu Teoriler Nasıl Geliyordu? Hiçbir Somut Kanıta, Elle Tutulur, Gözle Görülür Hiçbir Dayanağa Bağlı Kalınmadan Üretilen Teoriler, Bazen Aynı Bilim Adamı Tarafından, Bazen Başka Bir Bilim Adamı Tarafından Fikir Ve Düşünce Sistemleri En Üst Düzeylere Çıkarılarak Somutlaştırılıp İnsanlığa Yararlı Hale Getiriliyordu. Örneğin, Jules Verne “ Aya Yolculuk “ Adında Bir Roman Yazacak Ve İnsanlar Bu Romandaki Teorilerin İzinden Giderek, Ay’a İlk Yolculuğu Gerçekleştirecekti.

ayla’nın Kafasına Albert Einstein’ın “ İzafiyet Teorisi “ Takılıyordu. Bir Cisim Dünya’nın Dönüş İstikametinin Ters Yönünde Dünya’nın Dönüş Hızından Daha Hızlı Giderse Geçmişe Dönmek Mümkün Olur. Aynı Cisim Aynı Yönde Daha Hızlı Giderse Geleceğe Gidilir.

ayla Geçmişe Dönmek Ve Bir Prenses Olmak İstiyordu. Bunun İçin Bir Zaman Makinesi Yapması Lazımdı. Çeşitli Kitaplar Okudu, Türlü Aletler, Araçlar Aldı. Planlar Yaptı, Şekiller Çizdi. Aylarca Uğraştı Ve Pek Çok Denemeden Sonra Zaman Makinesini Çalışır Hale Getirdi. Ayla Daha Sonra Zaman Makinesinin Bilgisayarını 400 Yıl Öncesinin Avrupa’sına Programladı. Bilgisayara Tarihle İlgili Bilgilerin Girişi Yapıldığı İçin, Amaca Uygun Bir Ülkeye Işınlandı.

ayla Bilgisayarın Seçtiği Ülkede İlgiyle Karşılandı. Kısa Sürede Adı Herkes Tarafından Duyuldu. Gelecekten Geldiğini Söylemiş, Başından Geçenleri Anlatmıştı. Olamaz Gibiydi Ama Olmuş Olmuştu. Hem Genç Kız Arabalardan, Uçaklardan, Gemilerden Bahsediyordu. Medeniyetin Hayali Bile Güzeldi. Güzel Olan Bir Şeye Güzel Değil Diyemezdin. Güzellikle Çirkinlik On Kere Yarışsalar Dokuzunu Güzellik Kazanırdı. Kalan Bir Yarış Berabere Biterdi.

ayla Penslerle Arkadaş Olmuştu. Genç Adamlar Onun Etrafında Birer Pervaneydi. Prenslerin İlerici Fikirleri Destek Görüyordu. Ayla 1997 Yılından Gelmiş, Yaşadığı Zamanı Anlatıyordu Ama Prensler Sonraki Yıllara Da Fikir Çubuklarını Uzatıyorlar Ve 2000’li, 3000’li Yılları Tahmin Etmeye Çalışıyorlardı.

prensleri Sihirli Aynasında Devamlı Olarak Takip Eden Ve Beş Prense De Aşık Cadı Memory, Ayla’dan Hiç Hoşlanmamıştı. Prensler, Cadı Memory’nin Kendilerine Aşık Olduğunu Biliyorlardı. O Zaman, Bu Nasıl Küstahlıktı. Cadı Memory, Prensleri Birer Alabalık Haline Getirip, Ayla İle Birlikte, Geldiği Zamana Gönderdi. Ayla Evine Geri Döndü. Beş Alabalık İse, Bahçeli Bir Çayhanenin Kapalı Kısmındaki Havuzda Yüzüp Duruyordu.

yazan: Serdar Yıldırım



cici Kuş

ormanda Yaşamakta Olan Binlerce Bülbül Ve Kanarya Aralarında Çıkan Tartışmalara Bir Türlü Engel Olamayarak Yollarını Ayırmışlar, Ormanın Bir Tarafında Bülbüller, Diğer Tarafında Kanaryalar Yaşamaya Başlamıştı. Sadece Bir Bülbül Yuvasını Terk Etmemiş, Kanaryalar Arasında Kalmıştı. İşte, Bu Bülbül Cici Kuştu.

yavru Bir Kanarya Bülbüller Tarafına Geçince Yakalandı Ve Kafese Kapatıldı. Olayı Öğrenen Kanaryalar Elçi Göndererek, Özür Dileyip, Yavru Kanaryayı Geri İsteyeceklerdi. Fakat Hiçbir Kanarya Bu İşe Gönüllü Değildi. Sonunda, Kanaryalar Cici Kuşa Gittiler Ve Yavru Kanaryayı Kurtarmasını Rica Ettiler. Cici Kuş Teklifi Kabul Edip Yola Çıktı.

cici Kuş Bülbüller Tarafından Sevinçle Karşılandı. Baş Köşeye Oturtuldu. O Da Bir Bülbüldü Ve Kanaryalar Arasında Daha Fazla Kalamayarak Hemcinslerinin Yanına Dönmüştü. Bu Kanaryalarla Bir Arada Yaşanmazdı Zaten. Ertesi Gün Cici Kuş Geliş Nedenini Açıklayınca Ortalık Karıştı. Yoksa Cici Kuş Bir Hain Miydi? Bülbüller, Buna Fazla Kafa Yormadılar Ve Cici Kuşu Da Bir Kafese Kapattılar.

cici Kuş Kendini Ve Yavru Kanaryayı Kurtarabilmek İçin Akla Karayı Seçti. Kötü Bir Niyetinin Olmadığını, Yalnızca Yavru Kanaryayı Kurtarmak İçin Geldiğini Tekrar Tekrar Anlattı. Günler Sonra Yavru Kanaryayla Birlikte Kanaryalar Tarafına Geçerken, İlk Aklına Gelen Fikre Doğrudur Deyip Başka Hiçbir Fikri Önemsemeyen Basmakalıpçılara Laf Anlatmanın Deveye Hendek Atlatmaktan Daha Zor Olduğunu Düşünüyordu Cici Kuş.

yazan: Serdar Yıldırım ( 15-1-1993 ) - Bursa



fakir Balık

denizde Bir Balık Varmış. Çok Fakirmiş. İş Arar Bulamaz, Avare Gezermiş. Günlerden Bir Gün Bu Balık Sahile Uğramış. Demişler Ki: “ Bak Fakir Balık, Karşıki Tepecikte Varlık Havuzu Var. Oraya Ulaşırsan Zengin Olursun. Fakir Balık Sahile Çıkmış. Kumun Üstünde Takla Atmış, Debelenmiş, Sonunda Varlık Havuzuna Ulaşıp, Suya Atlamış. Havuza Gelinceye Kadar Gösterdiği Gayreti İzleyen Zengin Balıklar Fakir Balığı Coşkuyla Karşılayıp Çeşitli Hediyeler Vermişler. Bu Hediyeler Öyle Çokmuş Ki, Artık Fakir Balık, Zengin Balık Olmuş. Zengin Balık Ertesi Günden İtibaren Gözlerini Denize Dikip Bir Fakir Balığın Havuza Gelmesini Beklemeye Başlamış.

zengin Balıklar İsteseler Ve Yardım Etseler Dünyada Bir Tane Fakir Balık Kalmaz. Bunun İçin Tepecikteki Havuzdan Çıkıp Denize Ulaşmaları Gerekir. Ama Bunu Hiç İstemezler, Çünkü Fakir Balıklardan Gereksiz Yere Korkarlar. Bu Korkuyu Yendikleri Takdirde Mutlulukla Kucaklaşacaklardır. Vakit Henüz Geç Değildir. Zengin Balıkların Tepecikten Ayrılıp Denize Doğru Geldiklerini Ve Denizdeki Fakir Balıkların Onları Alkışladıklarını Görür Gibi Oluyorum.

yazan : Serdar Yıldırım
 


dört Tavşanını Pazarda Satan Çocuk

hasan Geçen Yıl Dokuz Yaşındaydı. Bir Gün Evlerinin Arkasındaki Bahçede Bir Tavşan Gördü. Tavşan Kaçmadı Hasan’dan. Hasan Tavşanı Sevdi, Tutup Kaldırmak İstedi. Tavşan Çok Ağırdı, Hem Karnı Şişti. Belli Ki Yakında Yavrulayacaktı. Babası Yoktu Hasan’ın. Beş Yıl Olmuştu, Aralarından Ayrılıp Bu Dünyada Onları Yalnız Bırakışı. Anası Evlere Temizliğe Gidiyor, Öyle Geçiniyorlardı.

aradan On Beş Gün Geçti Ki Tavşan Dört Tane Yavruladı. Bir Ay Sonra Anne Tavşan Ortadan Kayboldu. Hasan Bir Süre Sonra Anne Tavşanı Unuttu Ve Bütün Sevgisini Yavru Tavşanlara Verdi. Günler Günleri, Aylar Ayları Kovaladı. Artık Yavru Tavşanlar Büyümüş, Kocaman Birer Tavşan Olmuşlardı.

günlerden Bir Gün Hasan’ın Annesi Hacer Hanım Şiddetli Bir Gribe Yakalandı. Evde Yorgan-döşek Yatıyor, Devamlı Olarak Doktor, İlaç Diye Sayıklıyordu. Doktor Paraya Gelirdi, İlaç Parayla Alınırdı. Kıyıda-köşede Biraz Paraları Olsaydı, Ama Hiç Paraları Yoktu. Hasan Sağa-sola Bakındı. Sandalye, Masa,vazo, Tabak, Halı Gibi Eşyaları Satsaydı, Satsaydı Ama Eşyaların Çoğu Eskiydi, Hem Kim Para Verip Alırdı. Nitekim Yoldan Geçen Bir Eskiciye Masayla Sandalyeyi Satmaya Kalkmış Ama Eskici Para Etmez Onlar Demişti.

annesinin Hastalığının Beşinci Gününün Gecesi, Hasan Rüyasında Kendisini Evin Bahçesinde Otururken Görüyordu. Tavşanlar Da Kafesteydi. Birden Kafesin Kapısı Açıldı Ve Tavşanlar Koşarak Hasan’ın Yanına Gelip, Hasan Bizi Sat, Annen Kurtulsun, Dediler Ve Koşarak Uzaklaşıp Geri Dönerek Hasan’ın Yanına Gelip, Hasan Bizi Sat Annen Kurtulsun, Dediler. Bu Böyle Birkaç Dakika Devam Etti. Daha Sonra Uyanan Hasan Sabaha Kadar Ağladı. Erkenden Kalkan Hasan Yüzünü Yıkadı, Elbiselerini Giydi. Baktı Öbür Odada Annesi Hasta Yatağında Uyuyordu. Baygın Gibiydi. Hasan Omuzlarını Arkaya Doğru Gerdi, Göğsünü Kabarttı, Başı Dimdikti. Odasındaki Büyükçe Karton Kutuyu Aldı. Bahçeye Çıktı. Kafesteki Tavşanları Kutuya Koydu. Yolda Yürürken Hiç Ağlamıyordu, Hasan Ağlayamıyordu. O Gece Saatlerce Ağladığı İçin Göz Pınarları Kurumuştu.

hasan Pazar Yerinde Bir Köşeye İçinde Dört Tavşanın Bulunduğu Karton Kutuyu Bıraktı. Vakit Erken Diye Ortalık Tenhaydı. Geçen Saatlerle Birlikte Tavşanlara Müşteri Çıkardı. Akşamüstü Olmuştu, Artık Hava Kararıyordu. Hasan Mecbur Kaldığı İçin Çok Ucuza Tavşanları Bir Adama Sattı. Annesi Evde Ölümcül Hastaydı, İlaç İçmesi Lazımdı. Hasan En Yakın Eczaneden, Eczacıya Durumu Anlatıp, Birkaç Tane Grip İlacı Aldı. Parası Kalmamıştı, Doktor Çağıramıyordu. Hasan Hızlı Adımlarla Eve Doğru Yöneldi. Eve Vardığında Annesinin Soğumuş Cesediyle Karşılaştı.

yazan. Serdar Yıldırım

 


odun Yarıcı
 
bugün Günlerden Ne Acaba? Dün Ağustos Ayına Girdik. Bugün Ayın İkisi, Hafta Ortası Falan Olsa Gerek. Her Neyseçarşamba Veya Perşembe Ne Fark Eder? Hava Da Çok Sıcak. Boğucu Bir Sıcaklık Var. Ter İçinde Kalmışım. Biraz Daha Gezeyim Sonra Dinlenirim. Zaten Vakit De Öğleni Geçeli Bir Saat Oluyor. Bugün De İş Çıkmayacak Galiba. Üç Dört Gün Önce Yarım Araba Odun Kesmiştim. O Zamandan Bu Yana Boşa Dolaşıyorum Ya Neyse. Gezmeden, Dolaşmadan Da Olmuyor Ki. Kim Bilecek Benim Evi De Gelecek, “ Hasan Usta, Gel Bizim Şu Odunları Kesiver “ Diyecek. Sonbahar Geleydi İşler Açılırdı, Ama Oraya Daha İki Ay Var. Tek Tük Yazdan Odun Alanlar Olmasa Bilmem Ne Olurdu?
 
geçen Yazın Bu Sokakta, Galiba Şu Evin Bahçesinde Odun Kesmiştim. İyi De Para Vermişlerdi. Bakalım Belki Yine Odun Aldılarsa Çağırıverirler Belki. Sesleneyim Biraz Durup Da: “ Haydi, Odun Yarıcı Geldi, Odun Yarıcı…haydi, Odun Yarıcı Geldi, Odun Yarıcı…” Ses Seda Yok. İş Çıkmayacak Galiba. Boş Ver. İçim De Bayılmaya Başladı. Acıkmışım. Sabah Evde İçtiğim Çorba Hepsi O Kadar. İlerde Bir Bakkal Olmalıydı. Bir Ekmek Alıp, Yarısını Yiyip, Yarısını Torbaya Koyup, Akşama Saklamalı.
 
oh Be, Dünya Varmış! Neredeyse Ekmeğin Tümünü Yiyiverecektim. Az Kaldı Ya, Pasta Gibiymiş. Üstüne Çeşmeden Kana Kana Bir De Su İçtim, Kendime Geldim Azıcık. İyi Ki, Bu Çınarın Dibine Oturmuşum. Gölgelik, Serin Burası. Dinleneyim On Beş Yirmi Dakika Burada. Karşıdan Gelen Şu Genci Birisine Benzeteceğim, Ama Kime? Dur Bakalım, Yaklaşsın Biraz. O’na Benziyor Ama O Değil. O Olsaydı, Durup Şöyle Bir Bakar, Mutlaka Beni Tanır, Hiç Çekinmez Gelir Yanıma Oturur, Hal Hatır Sorar Konuşurdu. Bu Kafasını Kaldırıp Bakmadı Bile. Olsun Canım, Ben Bu Genci De Pek Sevdim. Beni İki Üç Ay Öncesine Döndürdü.
 
o’nu Daha Önceden De Görmüşlüğüm Vardı. Ben Bu İhtiyar Halimle, Baltam Omzumda, Kesilecek Odun Ararken Yollarda Birkaç Defa Denk Geldiydi. Yanımdan Geçerken Yavaşlar Yüzüme Bakardı. Dikkat Ederdim, Gözleri Yaşarır Gibi Olurdu. Bir İki Derken Rast Geldiği, Acaba Dedim Beni Dedesine Falan Mı Benzetiyor Da Ondan Ağlamaklı Oluyor. Sonra Hiç Unutmam Tenha Bir Sokakta Oturmuş, Öğle Vakti Ekmeğimi Yiyordum. Yoldan Geçerken Gördü Beni, Yanıma Geldi, Oturdu. Hal-hatır Sordu. Oldukça Mütevaziydi. Laf Lafı Açtı. Beni Sordu: Yaşım 65 Dedim. Tek Odalı Bir Evim Var Dedim. Gençliğimden Beri Hep Oduncuyum Dedim, Anlattım Durdum. Kendisi Hikayeler Yazarmış. “ Senin İçin De Bir Hikaye Yazacağım Dede, Dedi. Herkes Seni Bu Hikaye İle Tanısın, Bilsin, Yaşasın İstiyorum “ Dedi. Acaba Yazdı Mı Ki?..
 
yazan: Serdar Yıldırım ( 6-8-1989 ) - Bursa

 

kral Portakal Çarli

portakal Bahçesinin Kralı Çarli Hava Kararmaya Başladığında Sessizce Ağaçtan Aşağı Süzüldü. Bir Ağacın Altına Gidip Toprağı Çapalamaya Başladı. Aradan Yarım Saat Geçmeden Portakalların Hepsi Aşağı İnmiş Ve İşe Koyulmuş Olacaktı. Bir Gece Devriye Komutanı, Çarli’nin Yanına Geldi. Çarli Doğrulurken Çapasını Yere Attı Ve Gülümseyerek Sordu: “ Evet Komutan, Haberler Nasıl? “

komutan:
“ Efendim, Dedi, İstilacı Isırgan Otları Sınıra Çok Yaklaştılar. Isırganların Başı, Portakal Bahçesinde Portakal Kalmasın, İleri, Diye Bağırıp Duruyor. Araya Doldurduğumuz Taşlar Onları Durduramazsa Diye Endişe Ediyorum. “

“ Endişelenmene Gerek Yok, Komutan. Merak Etme, Taşlar Onları Durdurur. Bırak Bağırıp Çağırsınlar. Sesleri Kısılınca Çekip Giderler. Elma Bahçesini, Armut Bahçesini Ve Ötekileri Defalarca Uyarmıştık, Ama Bizi Dinlemediler. Sınırlarınıza Taş Döşeyin, Isırganlarla Savaşmayın, Sonu Belli Olmayan Bir Maceraya Atılmayın Dediğimizde Bizimle Nasıl Alay Ettiklerini Bilirsin. Neymiş Efendim, Onlar Korkak Değillermiş. Isırganları Duman Ederlermiş. Sonuç Ortada. Bu Duruma Çok Üzüldük, Ama Başka Ne Yapabilirdik Ki? Her Neyse Önemli Olan, Bundan Sonrası. Isırganlar Bizden Bin Kat Kalabalık. Ateşin Sönmesini Bekleyeceğiz. “

kral Portakal Çarli, Savaşmamakta Bu Derece Kararlıyken Ve Savaş Olmaması İçin Gerekli Önlemleri Almışken, Savaş Olmasını Beklemek Yanılgı Olur. Isırganlar Çok Değil, Üç Gün Sonra Portakal Bahçesinin Etrafındaki Kuşatmayı Kaldırıp Çekip Gittiler. Gerçi Portakallarla Isırganlar Savaşmamışlardı, Ama Savaş Olmadan Da Zafer Kazanılabilirdi. Zafer Portakallarındı, Çünkü Portakallar Olası Bir Savaşa Isırganları Başlarından Defetmek İçin Gireceklerdi. İşte, Isırganlar Defolmuştu.

kral Portakal Çarli, Portakal Bahçesini Kurduğu Belli Bir Düzene Göre Yönetmeye Devam Etti. Bahçede Zengin Portakal Yoktu. Zenginin Olmadığı Yerde Fakir Zaten Olmazdı. Özenme Olmazdı, Moraller Bozulmazdı, Kavga - Kargaşa Çıkmazdı. Gül Gibi Geçinip Giderlerdi. Nitekim Gül Gibi Geçinip Gidiyorlardı İşte.

yazan: Serdar Yıldırım  ( 5-10-1993 ) - Bursa

 

koşucu Penguen

güney Kutbu’nda Koşuya Çok Meraklı Bir Penguen Yaşardı. Bu Penguen Devamlı Olarak Antrenman Yapar, Yarışmalara Hazırlanırdı Ve Hep Ön Sırada Yarışmayı Bitirmeyi Hayal Ederdi, Fakat Ya Sonuncu Ya Da Sondan Bir Önceki Olarak Yarışı Tamamlardı. En Büyük Başarısı İse, Beş Penguenin Katıldığı Bir Yarışta Üçüncü Olmaktı. Bu Duruma Canı Sıkılan Koşucu Penguen Bir Gün Doğup Büyüdüğü Yerleri Terk Etti Ve Yüzerek Arjantin’e Gitti. Koşucu Penguen Burada Bir Maymunla Arkadaş Oldu. Bir Gün Maymuna:

“ Şu Yüz Metre İlerdeki Ağaca Kadar Yarışsak, Beni Geçebilir Misin? “ Diye Sordu. Maymun Gülümsedi: “ Belli Olmaz. Yarışalım Da Görelim Bakalım Kim Önce Ağacın Yanına Varacak. “ Biraz Sonra Yarış Başladı. Son Metrelere Kadar Koşucu Penguen Yarışı Bir Adım Önde Götürdü, Fakat Aniden Hızını Azaltıp, Maymunun Yarışı Kazanmasını Sağladı. Bunda Koşucu Penguenin, Yarışı Kazandım Gibi Ama Ya Maymunun Geçildi Diye Canı Sıkılır Da Bir Daha Benimle Yarışmazsa, Diye Düşünmesi Etkili Oldu. Sonraki Günlerde Koşucu Penguen İle Maymun Arkadaşlıklarını Sürdürdüler. Ara Sıra Yaptıkları Yarışlarda Bazen Koşucu Penguen, Bazen De Maymun Birinci Oldu. Günlerden Bir Gün İki Kafadar Tam Yarışa Başlarken, Otların Arasında Bir Hışırtı Duydular. Hemen Doğrulup Sesin Geldiği Tarafa Döndüler Ve Bir Kaplumbağanın Kendilerine Doğru Geldiğini Gördüler.

koşucu Penguen: “ Merhaba Arkadaş, Biz Karşıdaki Ağaca Kadar Yarışacağız. Bu Yarışa Sen De Katılmak İster Misin? “ Diye Sordu.

kaplumbağa: “ Ben İkinizi De Geçerim “ Dedikten Sonra, Koşucu Penguenin İlk, Maymunun İkinci Sırada Tamamladığı Yarışta Onlardan Çok Çok Sonra Yarışı Tamamladı. Üçü Daha Sonraki Günlerde Defalarca Yarıştı, Kaplumbağa Her Yarıştan Önce İddialı Konuştu Fakat Hep Sonuncu Oldu. Bir Gün Kaplumbağa Kaplumbağalar Arası Koşu Yarışmasına Katılacağını Ve Birinci Olacağını Söyledikten Sonra: “ Kesin Birinci Benim. Bak Görürsünüz, Ben Yarışı En Ön Sırada Tamamlarım. Onlar Benle Boy Ölçüşemez. Zafer Benimdir “ Dedi. Kaplumbağa Yarışı Baştan Sona Önde Götürüp Birinci Oldu.

maymun Da Maymunlar Arası Koşu Yarışmasına Katıldı Ve Dördüncü Oldu. Maymun Yarışma Öncesi Hep Birinci Olamayacağını Söyledi. Koşucu Penguen Çok Uğraştı Birinci Olacağına İnandırmak İçin. Aralarındaki Tartışmalar Neredeyse Kavgaya Dönüşecekti Ki, Koşucu Penguen Fazla İleri Gitmedi: “ Sen Birinci Olacağım Demedikten Sonra, Kendini Buna İnandırmadıktan Sonra Zaten Birinci Olamazsın. Kazanmak İçin, Kazanacağım Demek Gerekir. Bu Kibirlilik Demek Değildir, Büyük Düşünmek Demektir. Büyük Düşünmeden Büyük İşler Başarılamaz. Kazanacağım, Birinci Olacağım De, Birinci Ol “ Diyerek Çok Israr Etti Fakat Dinletemedi.

burada Maymunu Fazla Suçlamamak Gerekir. Maymun Yakın Çevresinden Büyük Düşünmenin Ve Büyük Konuşmanın Yanlış Olduğunu Pek Çok Defa Dinlemişti. Bu Ortaçağ Kalığı Zihniyeti Onun Kafasından Söküp Atmak Zordu. Koşucu Penguen Bu Durumun Farkına Vardığı İçin, Yarışmadan Sonraki Günlerde Aynı Konuyu Maymunla Tekrar Tekrar Konuşmak İhtiyacını Hissetti. Maymunun Şampiyon Olacağına İnancı Sonsuzdu. Aradan Zaman Geçti Ve Öyle Bir An Geldi Ki, Maymun Birinciliklere Abone Oldu.

bir Süre Sonra Koşucu Penguen, Güney Kutbu’na Geri Dönmeye Karar Verdi. Tanıdıklarıyla Vedalaştığının Ertesi Günü Sahile İndiğinde On Binlerce Orman Hayvanının Göz Alabildiğince Okyanusun Önünde Sıralandığını Gördü. Az Sonra Giderek Genişleyen Birçok Dairenin Ortasında Kalan Koşucu Penguen, On Binlerin “ Arjantin Senin Vatanın, Gitme Burada Kal “ Şarkısını Söylemeye Başlamasıyla Duygulandı Ve Gözleri Doldu. Bu Kadar Çok Sevildiği Arjantin’de Kalmayı Düşündü. Şarkı Bitince Koşucu Penguen Gür Sesiyle: “ Arjantin Benim Vatanım, Gitmiyorum, Burada Kalıyorum “ Diye Bağırdı.

yazan: Serdar Yıldırım  ( 6-1-1994 ) - Bursa

 

atatürk’ün Çocukluğu – 3

bir Akşam Yemeği Sonrasında Çiftlikteki Odada Oturulmuş Ve Gündelik Olaylar Konuşuluyordu.

hüseyin Ağa: “ Yarın Erkenden Elma Bahçesini Çapalayıp, Yabani Otları Ayıklamaya Gidecektim Ama Çapayı Bulamadım. Hanım, Çapayı Bir Yere Koymuş Olmayasın? “

hüseyin Ağa’nın Karısı: “ Efendi, Çapanın Alet Dolabında Olması Lazım. İki Gün Önce Temizlik Yaparken Oradaydı. “

hüseyin Ağa: “ Öyle De Bugün Akşamüstü Baktım Dolapta Yoktu. Belki Dedim Sağa Sola Bırakmışlardır. Aradım, Bulamadım. “

hüseyin Ağa’nın Çocukları, Zübeyde Hanım, Mustafa Ve Makbule Çapayı Almadıklarını Söylediler.

bunun Üzerine Hüseyin Ağa: “ Hanım, Son Günlerde Çiftliğe Yabancı Biri Geldi Mi? “ Diye Sordu.

karısı: “ Hayır Efendi, Kimse Gelmedi. Hep Biz Bizeyiz. “

hüseyin Ağa: “ Desene Çapa Sır Olup Uçtu. “

mustafa Fikrini Söylemek İhtiyacını Hissetmişti: “ Dayıcığım, Çiftliğe Hırsız Girmiş Olamaz Mı? “ Mustafa’nın Sorusu Odada Bulunanların Üzerinde Soğuk Duş Etkisi Yaptı. Gözler Mustafa’dan Yana Döndü.

hüseyin Ağa: “ Ne Hırsızı? “ Diyebildi.

mustafa: “ Bir Hırsız Gelmiştir, Çiftliğe Girip Çapayı Çalmıştır. “

hüseyin Ağa: “ İki Gündür Ben, Yengen, Annen Ve Çocuklar Çiftliğin Avlusundaydık. Ayrıca Köpekler Var. Onlar Geceleri Burada Kuş Uçurtmazlar. Hani Dediğin Olmaz Diyemem Ama Biraz Zor. Hem Hırsız Neden Sadece Çapayı Alsın, Öteki Aletleri De Alıp Götürebilirdi. Bırak Çapayı, Aletleri, Çiftlikte Daha Değerli Pek Çok Eşya Var. Bunlar Dururken Neden Yalnızca Çapayı Aldı? “

“ Dayıcığım, Hırsızın Ya Çapa Çok İşine Yarıyor Ya Da Çapayı Satmak Kolayına Geliyor. Sadece Çapayı Almasının Nedeni Vereceği Zararın Büyük Olmasını İstemediğinden, Yani Hırsız İnsaflı Biri. Gündüz Gelse Gören Olurdu. Kimse Onu Görmediğine Göre Gece Geldi. Köpekler Hırsızı Tanıdıkları İçin Ses Çıkarmadılar. Bu Da Hırsızın Köyden Biri Olduğunu Gösteriyor. “

“ Pes Be Mustafa, Senin Zekâna Diyecek Yok Doğrusu. Aslında Ben De Zeki Sayılırım Ama Sen Benden Çok İlerdesin. Ortada Fol Yok, Yumurta Yok , Alt Tarafı Bir Çapa Kayboldu. Bana Kalsa Yarın Çapayı Arar Dururum. Sana İnanıyorum Mustafa Ve Yarın Çapayı Aramayacağım. Artık Geceleri Nöbet Tutacağız. İlk Nöbet Benim. Eee, Sen Ne Diyorsun Zübeyde, Şu Hırsız İşine? “

“ Mustafa’nın Dediklerine Katılıyorum. O, Boşuna Konuşmaz. Söyledikleri Hep Doğru Çıkar. Daha On Yaşında Ama Çok Akıllı. Bambaşka Bir Çocuk. Darısı Bütün Çocukların Başına. “

hüseyin Ağa Gece Yarısına Kadar Çiftliğin Avlusunda Nöbet Tuttu. Daha Sonra Nöbeti Mustafa Devraldı. Mustafa Avluyu En İyi Görebileceği Yer Olan Çiftlik Evinin Birinci Kat Merdiveninin Orta Sırasına Oturdu. Alet Dolabının Bulunduğu Kulübe Yan Taraftaydı. Eğer Hırsız Gelirse Önünden Geçecek Ve Onu Rahatça Görecekti.

aradan Bir Saat Geçmişti Ki, Mustafa Karşıdaki Ağaçlıktan Hızlı Adımlarla Yürüyerek Gelen Bir Gölgenin Alet Dolabının Bulunduğu Kulübeye Girdiğini Gördü. Gölge, O Kadar Rahat Hareket Ediyordu Ki, Hayret Edersin. Sanki Babanın Çiftliği, Gel Gir Hiç Korkmadan, Dimdik Yürü, Kazma, Kürek, Çapa Eline Ne Gelirse Al Git. Mustafa Köyden Olan Bu Adamı Ay Işığı Altında Tanımıştı. Onun Mert, Dürüst Biri Olduğunu Biliyordu. Konuşmuşlukları, Tanışmışlıkları Vardı. Bırak Hüseyin Ağa’yı, Bırak Çifti-çubuğu, Benim Küçük Dostum, Sen Büyümüşsün Küçülmüşsün Ama Yine Büyüyorsun Ve Sonsuza Dek Büyüyeceksin Diyen Birinin Yani Bu Adamın, Kendisini Hiçe Saymasını, Kendisinin De Bulunduğu Çiftlikten Bir Şeyler Çalmasını Onuruna Yediremedi.

mustafa Kızgın Bir Şekilde Yerinden Kalktı, Gitti Kulübenin Kapısının Dört-beş Metre Gerisinde Durdu, Ellerini Beline Dayadı, Bekledi. Biraz Sonra Kulübeden Çıkan Adam Kapıyı Kapadı. İki Adım Attı, Mustafa’yı Gördü, Elindeki Kürek Yere Düştü. Adamın Gözleri Yaşardı, Belli Ağlıyordu. Adam Elinin Tersiyle Gözyaşlarını Sildikten Sonra Başını Sağa-sola Birkaç Kere Salladı Ve Küreği Yerden Alarak Mustafa’nın Yanından Yürüdü, Gitti.

mustafa O Gece Sabaha Kadar Nöbet Tuttu. Aslında Mustafa’dan Sonra Nöbet Sırası Amcasının Oğluna Geliyordu Ama Mustafa Amcasının Oğlunun Yerine De Nöbet Tutmuştu. Çünkü O, Yarın Yapacağı Girişimleri Bir Plan Dahilinde Belirlemek İstiyordu. Adam Çapayı, Küreği Çalmıştı Ama Bunun Bir Nedeni Olmalıydı. Kimse Durup Dururken Başkasının Malını İzinsiz Almazdı. Bu Bir Suçtu Fakat Suçluyu Suç İşlemeye İten Nedenler Vardı. Nedenlerin Sebepleri Vardı.

mustafa Ertesi Gün Öğle Vakitleri Adamın Evine Gitti. Kapıyı Dokuz Yaşındaki Ahmet Açtı.

mustafa: “ Vay Ahmet, Canım Kardeşim. Nasılsın, İyi Misin? Ben Geldim. “

ahmet: “ Hoş Geldin, Mustafa Abi. Sağ Ol, İyiyim. “

mustafa: “ Ayşe Nerede? Neden Buraya Gelmiyor? “

ahmet: “ Mustafa Abi, Ayşe Annemin Yanında. Annem Bir Haftadır Hasta. Babam Annem Ölmesin Diye Dün Kasabaya Yürüyerek Gitti. Birisi Çapa Vermiş Ödünç Diye, Onu Rehin Bırakıp İlaç Almış. İlacı Anneme İçirdik. Bu Sabah Babam Yine Kasabaya Gitti. Elindeki Küreği Rehin Bırakıp İlaç Alacakmış. Daha Sonra Babam Çapayla Küreği Parasını Ödeyip Geri Alacak Ve Sahibine Teslim Edecekmiş. Babamın Getireceği İlaç Annemi İyileştirecekmiş. Sence Annem İyileşir Mi Mustafa Abi? “

insanın Taş Yürekli Olması Lazımdı Bu Durum Karşısında Ağlamaması İçin. Mustafa Gözyaşlarını Tutamadı. Birkaç Dakika Sonra Mustafa İle Ahmet İçeri Girdiler. Ayşe Yatakta Yatan Annesinin Başucundaki Sandalyede Oturuyordu. Mustafa’yı Görünce Ayağa Kalktı. Hasta Kadın Kollarını İki Yana Açarak Mustafa’nın Sarılmasını Bekledi. Mustafa Sandalyeye Oturdu Ama Bu Davranışının Sebebini Açıklaması Gerekti.

“ Yengeciğim İyileşince Birbirimize Sarılırız. Yine Eskisi Gibi Güzel Günlerimiz Olacak. Bundan Sonra Daha Fazla Evinize Geleceğim. Yanlış Bir Hareketiniz Hastalığınızın Artmasına Yol Açabilir. Bunun İçin Size Sarılmadım. “

hasta Kadın Zorlukla Konuştu: “ Olur Mustafa. Dediğin Gibi Olsun. Ben De En Kısa Zamanda İyileşmeye Bakarım. “

daha Sonra Çiftliğe Dönen Mustafa Olanlardan Kimseye Söz Etmedi. Yeni Gelen İlaçları İçen Kadın On Beş Gün İçinde İyileşti. Adam Başkasının Tarlasında Çalışarak Kazandığı Parayla Çapayı Ve Küreği Rehinden Kurtardı. Bir Gece Yarısı Son Defa Çiftliğe Girerek Çapayla Küreği Yerine Bıraktı.

son Sözü Mustafa Söyledi: “ Akıl Ve Mantık Çizgisinden Ayrılmayan İnsan Olmanın Bilincine Varır. İnsan İradesini Kullanarak Gerçekleri Görür. Yanlışta Bile Olsan Doğru Gözünün Önündedir. Gözünün Önündekini Görmek İçin Göz Kapaklarını Aralarsın Yani Okuyup Öğrenirsin.



 

Benzer konular

Üst