F
feyza05
Ziyaretçi
Bizzat kendisi büyük bir alim olan Mevlana ilmin değerine inanır. Ona göre ilim ; Hz. Süleyman'ın mührü gibidir ilimle bütün dünya insanın hükmü altına girer . Dünya bir suret ilimse onun canıdır; insanlık ilimle itibar kazanmıştır. (MesneviI/1071-1072). Allah sevgisi ilimle elde edilir. İlimden nasibi olmayanlar ve akılsızlar bu sevgiden uzaktır (Mesnevi II/ 1545-49). İlim insana rehberdir. İnsan ilmiyle bütün varlıklardan üstün olmuştur (Mesnevi II/ 3361).
Ancak bütün bu vasıflara sahip olan ilim ; zahir ilim değil batın ilimdir. Kıyaslara mantıki delillere dayanan ilimler onun nazarında kısırdır. Değerli olan ilim insanın yaratılış sırrını idrak etmesini sağlayan aşkla kazanılan gönül sayfalarına yazılan ledün ilimdir. "Bütün ömrümün hasılı şu üç sözden fazla değildir: Hamdım piştim yandım..." sözleriyle zahiri ilimlerde üstat olduğu dönemi hamlık olarak vasıflayan Mevlana;
"İlim ilim bilmektir ilim kendin bilmektir;
Sen kendini bilmezsin ya nice okumaktır.
Okumaktan mana ne kişi Hakk'ı bilmektir ;
Çün okudun bilmezsin ha bir kuru ekmektir.
Vecizi ifadelerinin sahibi Yunus Emre ve diğer mutasavvıflarla aynı düşünceleri taşır. Onun için bilgi gaye değil insanı Hakk'a görünen vasıtadır. Bu görevi üstlenmeyen ilim; insanın yakinini arttırmaz aksine şüphe ile sürçmesine sebep olur. İnsanı yücelten batın ilimleridir:
"Deryaya ait hikmet seraba zan ve şüphedir. Dini hikmet ise gökleri bile kıskandırır. "
( Mesnevi II/3233)
"Nefsini bilen Rabbini bilir" hükmünce ; asıl olan insanın nereden gelip nereye gideceğini idrak etmesidir.
"Alim de nice binlerce ilim bilir ama o zalim kendi nefsini bilmez.
Her cevherin hususiyetini bilir de kendi cevherini bilmede eşek kesilir.
Seçkin ilmiyle caiz olanı caiz olmayanı bilir ama ; kendisi cehlinde bunağın ta kendisidir bunu bilmez.
Gerçi caizi caiz olmayanı bildin ama nefsin acaba hangi vech üzere (nefsin caiz mi değil mi ?)
Her meta'nın kıymetini bilirsin de kendi kıymetinin bilmezsen ahmaksın.
Uğurlu uğursuz yıldızları biliyorsun ama kendi uğurluluğunu veya uğursuzluğunu biliyor musun ?
Bütün ilimlerin aslı canı bu. Mahşerde ne olacağını düşün .
Gerçi dinin usullerini bildin ama güzel olanı kendi aslını da araştırıp bilmendir.
Onun aslına eriştin ama asıl usul ; kendi aslını bilmektir. " (Mesnevi III/2660-68)
Mevlana; insanı aslına ulaştırmayan yaratıcısına itaati öğretmeyen ilmi zahmet ve yorgunluk olarak niteler (Ariflerin Menkıbeleri II/83). İlim ; sahibine yar olandır bar (yük) değil der. Gönüldeki ilimi sahibine dost ; zahirdekileri ise yük olarak söyler. Böyle zahiri ilim sahipleri "Kendilerine Tevrat yükletilen eşekler" (Cum'a 62/5) gibidir (Mesnevi I/ 3552-54)
Hazreti Peygamber' in : "Allah' ım ; sana sığınırım faydasız bilgiden alçalmayan gönülden doymayan nefisten kabul edilmeyen duadan." hadisi gereğince bilginin faydalı olanına inanır:
"Fikir odur ki insanı bir yola ulaştırır. Yol odur ki yolcusu padişah olur. " (Mesnevi II/3237)
Mesnevi'de konuya dair bir hikaye anlatılır: Bir bedevi devesine iki çuval yüklemiş yolda gidiyordu. Yolda bir filozofla karşılaşır. Filozof ona yükünü sorunca bedevi ona : "Bir çuval buğdayla dolu diğeri de yükü dengelemek için kumla dolu." Der. Filozof : "Eğer buğdayı ikiye bölseydin kum taşımana gerek kalmaz yükün de hafiflerdi." Deyince ; bedevi filozofun aklına bilgisine hayran olur. Ona sormaya başlar: "Bu bilgiyle sen padişah mısın vezir misin; malın mülkün ; öküzün deven kaç tanedir ne iş yaparsın?" Filozof bedevinin sorduğu sorulara cevap verir : "Ben de padişahlık falan yok malım mülküm öküzüm devem evim dükkanım param da yok. Bir gecelik yiyeceğe bile sahip olmayan çırçıplak biriyim." Bedevi bu sözleri duyunca hiddetle : "Yanımdan uzaklaş ki uğursuzluğun bana geçmesin. Bunca aklın bilginin sana bir faydası olmamış. Ben yine çuvalın birine buğdayı birine kum yükleyim. Bu aptallık benim için daha iyidir" der. (Mesnevi II / 3206-31)
Mesnevide bu konuda bir diğer hikaye de gramer alimi ile bir kayıkçı arasında geçer. :
" Bir lisan alimi bir kayığa binmişti. Kendini öven bir yüzle kayıkçıya dönüp 'Sen hiç gramer okudun mu ?' dedi. Kayıkçı 'Hayır ' deyince ; 'Ömrünün yarısı boşa gitmiş' dedi. Kayıkçı bu sözler üzerine üzülmüş gönlü kırılmıştı bir cevap veremedi. Biraz sonra bir fırtına patladı. Kayık batmak üzereydi. Kayıkçı gramer alimine seslenerek :
"Yüzme bilir misin ?' dedi Alim korkuyla de ; 'Hayır bilmem' deyince kayıkçı ;
'İşte bütün ömrün şimdi gitti. Birazdan kayık batacak' dedi.
Ey oğul burada yok olma bilgisi (mahv) gerek grameri (Nahv) bırak. Onu elde edersen sudan korku yoktur.
Ey şah ; deniz ölüyü başında taşır. Dirinin deryasında kurtulması ise zordur.
Sen de beşeri vasıflardan ölüysen sırlar denizinin başı üstünde olursun." (Mesnevi I / 2937-45)
Bu meşhur hikayeden alınması gereken dersler çoktur; ilimle övünmek ve kibirlenmenin nahoşluğu ; kalp kırmanın başkalarının eksik ve kusurlarını araştırmanın yanlışlığı ; pratik bilginin teorik bilgiye nazaran daha faydalı olması ; en büyük bilgin bile olsa insanın dünyanın faniliğinden ibret alması ; yalnızca bu dünyaya yönelik bilginin yetersizliği...
Hikayenin özü ise Allah' tan başka her şeyden fani olmanın gereğidir.
Mevlana' nın ilimle ilgili bir diğer tavsiyesi de ; ilmin amelle birlikte olduğu zaman sahibine değer kazandırmasıdır. Yalnızca ilim sahibi olmak yeterli değildir. (Fihi Mafih 93) . İlmi olup ameli olmayanlar ; sadece ilim muhafızıdır alim değildir. (Mesnevi III / 3060) Bu düşünceden anlaşılan şudur ki; Mevlana teorik bilginin hayata uygulanmasından yanadır. İlim sözde ve nazariyatta kalmamalı yaşanmalıdır.
Ancak bütün bu vasıflara sahip olan ilim ; zahir ilim değil batın ilimdir. Kıyaslara mantıki delillere dayanan ilimler onun nazarında kısırdır. Değerli olan ilim insanın yaratılış sırrını idrak etmesini sağlayan aşkla kazanılan gönül sayfalarına yazılan ledün ilimdir. "Bütün ömrümün hasılı şu üç sözden fazla değildir: Hamdım piştim yandım..." sözleriyle zahiri ilimlerde üstat olduğu dönemi hamlık olarak vasıflayan Mevlana;
"İlim ilim bilmektir ilim kendin bilmektir;
Sen kendini bilmezsin ya nice okumaktır.
Okumaktan mana ne kişi Hakk'ı bilmektir ;
Çün okudun bilmezsin ha bir kuru ekmektir.
Vecizi ifadelerinin sahibi Yunus Emre ve diğer mutasavvıflarla aynı düşünceleri taşır. Onun için bilgi gaye değil insanı Hakk'a görünen vasıtadır. Bu görevi üstlenmeyen ilim; insanın yakinini arttırmaz aksine şüphe ile sürçmesine sebep olur. İnsanı yücelten batın ilimleridir:
"Deryaya ait hikmet seraba zan ve şüphedir. Dini hikmet ise gökleri bile kıskandırır. "
( Mesnevi II/3233)
"Nefsini bilen Rabbini bilir" hükmünce ; asıl olan insanın nereden gelip nereye gideceğini idrak etmesidir.
"Alim de nice binlerce ilim bilir ama o zalim kendi nefsini bilmez.
Her cevherin hususiyetini bilir de kendi cevherini bilmede eşek kesilir.
Seçkin ilmiyle caiz olanı caiz olmayanı bilir ama ; kendisi cehlinde bunağın ta kendisidir bunu bilmez.
Gerçi caizi caiz olmayanı bildin ama nefsin acaba hangi vech üzere (nefsin caiz mi değil mi ?)
Her meta'nın kıymetini bilirsin de kendi kıymetinin bilmezsen ahmaksın.
Uğurlu uğursuz yıldızları biliyorsun ama kendi uğurluluğunu veya uğursuzluğunu biliyor musun ?
Bütün ilimlerin aslı canı bu. Mahşerde ne olacağını düşün .
Gerçi dinin usullerini bildin ama güzel olanı kendi aslını da araştırıp bilmendir.
Onun aslına eriştin ama asıl usul ; kendi aslını bilmektir. " (Mesnevi III/2660-68)
Mevlana; insanı aslına ulaştırmayan yaratıcısına itaati öğretmeyen ilmi zahmet ve yorgunluk olarak niteler (Ariflerin Menkıbeleri II/83). İlim ; sahibine yar olandır bar (yük) değil der. Gönüldeki ilimi sahibine dost ; zahirdekileri ise yük olarak söyler. Böyle zahiri ilim sahipleri "Kendilerine Tevrat yükletilen eşekler" (Cum'a 62/5) gibidir (Mesnevi I/ 3552-54)
Hazreti Peygamber' in : "Allah' ım ; sana sığınırım faydasız bilgiden alçalmayan gönülden doymayan nefisten kabul edilmeyen duadan." hadisi gereğince bilginin faydalı olanına inanır:
"Fikir odur ki insanı bir yola ulaştırır. Yol odur ki yolcusu padişah olur. " (Mesnevi II/3237)
Mesnevi'de konuya dair bir hikaye anlatılır: Bir bedevi devesine iki çuval yüklemiş yolda gidiyordu. Yolda bir filozofla karşılaşır. Filozof ona yükünü sorunca bedevi ona : "Bir çuval buğdayla dolu diğeri de yükü dengelemek için kumla dolu." Der. Filozof : "Eğer buğdayı ikiye bölseydin kum taşımana gerek kalmaz yükün de hafiflerdi." Deyince ; bedevi filozofun aklına bilgisine hayran olur. Ona sormaya başlar: "Bu bilgiyle sen padişah mısın vezir misin; malın mülkün ; öküzün deven kaç tanedir ne iş yaparsın?" Filozof bedevinin sorduğu sorulara cevap verir : "Ben de padişahlık falan yok malım mülküm öküzüm devem evim dükkanım param da yok. Bir gecelik yiyeceğe bile sahip olmayan çırçıplak biriyim." Bedevi bu sözleri duyunca hiddetle : "Yanımdan uzaklaş ki uğursuzluğun bana geçmesin. Bunca aklın bilginin sana bir faydası olmamış. Ben yine çuvalın birine buğdayı birine kum yükleyim. Bu aptallık benim için daha iyidir" der. (Mesnevi II / 3206-31)
Mesnevide bu konuda bir diğer hikaye de gramer alimi ile bir kayıkçı arasında geçer. :
" Bir lisan alimi bir kayığa binmişti. Kendini öven bir yüzle kayıkçıya dönüp 'Sen hiç gramer okudun mu ?' dedi. Kayıkçı 'Hayır ' deyince ; 'Ömrünün yarısı boşa gitmiş' dedi. Kayıkçı bu sözler üzerine üzülmüş gönlü kırılmıştı bir cevap veremedi. Biraz sonra bir fırtına patladı. Kayık batmak üzereydi. Kayıkçı gramer alimine seslenerek :
"Yüzme bilir misin ?' dedi Alim korkuyla de ; 'Hayır bilmem' deyince kayıkçı ;
'İşte bütün ömrün şimdi gitti. Birazdan kayık batacak' dedi.
Ey oğul burada yok olma bilgisi (mahv) gerek grameri (Nahv) bırak. Onu elde edersen sudan korku yoktur.
Ey şah ; deniz ölüyü başında taşır. Dirinin deryasında kurtulması ise zordur.
Sen de beşeri vasıflardan ölüysen sırlar denizinin başı üstünde olursun." (Mesnevi I / 2937-45)
Bu meşhur hikayeden alınması gereken dersler çoktur; ilimle övünmek ve kibirlenmenin nahoşluğu ; kalp kırmanın başkalarının eksik ve kusurlarını araştırmanın yanlışlığı ; pratik bilginin teorik bilgiye nazaran daha faydalı olması ; en büyük bilgin bile olsa insanın dünyanın faniliğinden ibret alması ; yalnızca bu dünyaya yönelik bilginin yetersizliği...
Hikayenin özü ise Allah' tan başka her şeyden fani olmanın gereğidir.
Mevlana' nın ilimle ilgili bir diğer tavsiyesi de ; ilmin amelle birlikte olduğu zaman sahibine değer kazandırmasıdır. Yalnızca ilim sahibi olmak yeterli değildir. (Fihi Mafih 93) . İlmi olup ameli olmayanlar ; sadece ilim muhafızıdır alim değildir. (Mesnevi III / 3060) Bu düşünceden anlaşılan şudur ki; Mevlana teorik bilginin hayata uygulanmasından yanadır. İlim sözde ve nazariyatta kalmamalı yaşanmalıdır.