'Kak dela'* çocuklar? 'Spasibo'** öğretmenim!

  • Konbuyu başlatan feyza05
  • Başlangıç tarihi
F

feyza05

Ziyaretçi
'Kak dela'* çocuklar? 'Spasibo'** öğretmenim!



Kâğıthane Atatürk İlköğretim Okulu, Türkiye’de Rusçanın müfredat programı dâhilinde öğretildiği tek okul. Deniz Semercioğlu da Millî Eğitim Bakanlığı’nın ilköğretim kadrosundaki ilk ve tek Rusça öğretmeni.
 

Burası, her türlü imkânı olan özel okul veya yabancıların açtığı bir eğitim kuruluşu değil… Burası, İstanbul’un varoş sayılabilecek bölgesi, Kâğıthane Seyrantepe’de bir devlet okulu. Bu okulda öğretmenin derse ilk girdiğinde söylediği söz “dobroe utro (günaydın)”, öğrencilerin verdiği cevap ise “spasibo (teşekkürler)” oluyor. Öğretmenin söylediklerini onayladıklarında ‘da (evet)’, karşı düşünceleri varsa ‘net (hayır)’ diyorlar. Rusça şarkılarla eğleniyor, ‘kak dela (nasılsınız?)’ ile hâl hatır soruyor, ‘horoşo (iyi)’ ile durumlarını ifade ediyorlar. Sınıfta Atatürk köşesinin hemen bitişiğinde Rusya bayrağı, millî marşı ve arması asılı duruyor. Öğrenciler Rus kültürüne ilgi duyuyor, halk oyunlarını sergilerken Ruslar kadar özen gösteriyor.

Evet, bahsettiğimiz okul Kâğıthane Atatürk İlköğretim Okulu. Bu eğitim yuvası, Türkiye’de Rusçanın müfredat programı dâhilinde öğretildiği tek okul. Rusça öğretmeni Deniz Semercioğlu da Millî Eğitim Bakanlığı’nın 700 bine yaklaşan öğretmen kadrosu içinde ilköğretimde görev yapan ilk ve tek Rusça öğretmeni.

Türkiye’de son yıllarda herkes en az bir yabancı dil öğrenmenin ne derece önemli olduğunu konuşuyor; ancak bugüne kadar nedense Doğu dillerine ilgi gösterilmemiş. Türkiye’nin gözü hep Batı’da olmuş. İngilizceyi dünyadaki yaygınlığı sebebiyle baş tacı eden eğitim sistemimiz, tarihî birlikteliklerimiz ve müttefik devlet olmasından dolayı Almancaya ve edebiyat camiasının 100 seneyi aşkın hayranlığı yüzünden de Fransızcaya yakınlık duymuş. Osmanlı döneminde yapılan savaşlar mı, geçen yüzyıl boyunca yaşadığımız soğuk savaşın etkisinden mi, yoksa komünizm korkusundan mı bilinmez Rusçaya ve Rus kültürüne mesafe koyan Türkiye, 1990’lı yılların başında komünizmin yıkılmasıyla aradaki engelleri yavaş yavaş kaldırmaya başladı. Sovyetler Birliği çatısı altındaki Türk ve akraba toplulukların bağımsızlıklarına kavuşması, bavul ticareti, Rusya ile ekonomik ilişkilerimizin ilerlemesi, Rus turistlerin Türkiye’yi tercih eder olmaları ve Rusya için Türkiye’nin iyi bir pazar olması gibi etkenler Türklerin Rusçaya ilgisini artırdı.

ÖĞRENCİLER RUSÇA VE İNGİLİZCE ÖĞRENİYOR

Millî Eğitim Bakanlığı geç de olsa bu yıldan itibaren Rusçayı turizm ve otelcilik meslek liselerinde öğretilen dersler arasına aldı. İlköğretim seviyesinde ise bugüne kadar Rusçayı telaffuz etmek mümkün değildi. Kâğıthane Atatürk İlköğretim Okulu Müdürü İbrahim Şentürk, 4 yıl önce gezi amaçlı gittiği Rusya ve Ukrayna’dan döndüğünde “Türkiye’den Rusya’ya giden Türkler gayet güzel Rusça öğrenmişler. Türk-Rus ilişkileri de her geçen gün daha iyiye gidiyor. Neden Türkiye’de Rusça öğretmeyelim?” diyerek işe koyulmuş. 2005 yılında seçmeli olarak Rusça derslere başlanmasını ilk başlarda veliler şaşkınlıkla karşılamış; ancak zamanla bu durum yerini fazlasıyla memnuniyete bırakmış.

Okulda Rusça dersi haftada 2 saat işleniyor. İlköğretimlerde bir öğrencinin 2 saat farklı bir dersi seçme hakkı bulunuyor. Bu yüzden bu 2 saatlik seçim Atatürk İlköğretim Okulu’nda birinci sınıftan beşinci sınıfa kadar bilgisayar ve bilgi teknolojilerine ayrılırken; altıncı sınıftan itibaren yerini Rusçaya bırakmış. Yani okulda çocuklar 6. sınıftan 8. sınıfa kadar İngilizce haricinde ikinci bir yabancı dil olan Rusçayı haftada 2 saat öğreniyor.

Okul Müdürü İbrahim Şentürk, ‘Neden Batı Avrupa dillerinden biri değil de Rusça?’ sorusuna kapsamlı bir cevap veriyor: “Rusya, en çok ithalat ve ihracat yaptığımız ülkeler arasında. Turizmde zaten çok iyi noktadayız. Ciddi bir Rus pazarı ve potansiyeli var. Ayrıca Avrupa dillerinden biri olan İngilizceyi öğrenciler zaten öğreniyor. Öğrenci bu sayede hem Doğu’yu hem Batı’yı öğreniyor. İki ayrı kültürü ve dili öğrenen kişiler gelecekte daha avantajlı olacaktır.”

Küçük yaşlarda dil öğreniminin daha kolay olduğuna dikkat çeken okul müdürü, 3 yıllık eğitim süresince öğrencilerin iletişim kurabilecek kadar veya günlük hayatta işlerine yarayacak kadar Rusça öğrendiklerini ifade ediyor.

MOSKOVA’DAN ARAYIP ÖĞRENCİ YAZDIRIYORLAR

İlköğretim seviyesinde 2 yabancı dil öğretiminin verilmesi okula cazibe kazandırmış. 9 yıl önce eğitim öğretime açılan okulda 1100 civarında öğrenci var. Her yıl 120 öğrenci alınan okula 600’e yakın başvuru oluyor. Okul, Dünya Bankası tarafından desteklendiği için her türlü fizikî ve teknolojik imkânlara da sahip. 3 bin 500 kitabı bulunan kütüphanesi, bilgisayar laboratuvarları, her türlü spor aletinin bulunduğu spor salonları, her sınıfında akıllı tahtadan internet bağlantısı ve projeksiyon cihazına kadar teknolojik imkânlar ve 35 kişilik sınıflarıyla Kâğıthane’nin en gözde okulu hâline gelen Atatürk İlköğretim Okulu’na Moskova’dan bile öğrenci kaydı için arayanlar oluyormuş. Okul Müdürü İbrahim Şentürk hâlen okulda 30’a yakın Rus vatandaşının çocuğunun eğitim gördüğünü ifade ediyor. Şentürk, durumu şöyle izah ediyor: “Türkiye’den Rusya’ya gidip orada Rus vatandaşları ile evlenen çok sayıda insan var. Bu kişiler çocuklarına Türkiye’de eğitim vermek istiyor. Bazıları çocuklarının kısa süreli de olsa Türkiye’de okumasını istiyor. Bu yüzden Moskova’dan bile bizi arayıp kayıt yaptırmak isteyenler oluyor.”

Atatürk İlköğretim Okulu öğrencilerinin her yıl, öğrendikleri Rusçayı pratik yaparak pekiştirme imkânları da var. Okul, ilköğretim ve liseyi bünyesinde barındıran Rusya’nın Astrahan Diller Okulu ile kardeş olmuş. Okulların kardeşliği çerçevesinde her yıl Türkiye’den Rusya’ya, Rusya’dan da Türkiye’ye öğrenci gelip gidiyor. Türk öğrenciler kardeş okulun aileleri ile tanışıyor ve kültürler arası kaynaşmalara da vesile oluyorlar. Her yıl 23 Nisan, 19 Mayıs gibi millî bayramlarda Rusya’dan öğrenciler gelerek ortak etkinliklere imza atılıyor. Şentürk, “Bu tür programlar vesilesiyle iki milletin fertleri birbirini daha yakından tanıyıp kültürlerini de öğrenmiş oluyorlar. Böylece milletlerarası kaynaşmaya da zemin oluyor.” diye konuşuyor.

İLKÖĞRETİMDE KADROLU İLK RUSÇA ÖĞRETMEN

İstanbul Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı’nı 2 yıl önce bitiren Deniz Semercioğlu, Millî Eğitim Bakanlığı’nın ilköğretimlere atadığı ilk kadrolu Rusça öğretmeni oldu. Atatürk İlköğretim Okulu’nda 3 yıldır devam eden Rusça derslerine dışarıdan ücretli öğretmenler giriyordu. Geçen yıl yapılan girişimler neticesinde bakanlık, Kamu Personeli Seçme Sınavı’na göre 1 kişilik Rusça öğretmeni kontenjanı açtı.

‘Kâğıthane’de böyle bir ilköğretim okulunun olacağını hiç tahmin etmezdim’ diyerek şaşkınlığını dile getiren Rusça öğretmeni Deniz Semercioğlu, ilk olmanın garip ve hoş duygusunu yaşamanın yanında zorluklarını da göğüslüyor. Çünkü, ilköğretimler için Rusça adına ne bir program var ne de ders kitabı. Öğreteceği konuları ve bilgileri kendi imkânlarıyla sağlayan Semercioğlu, bakanlığa çağrıda bulunuyor: “Tek olmak hoş; ancak zorlukları da var. Özveri gerekiyor. Bakanlığın program yönüyle desteklemesi gerekir.”

TED Ankara Koleji’ni bitirdikten sonra İngilizce dışındaki dillere merak salan Semercioğlu, ÖSS’ye dil bölümünden hazırlanmış. Söze ‘Rusça olsun diye özel bir gayretim yoktu’ diyerek başlayan Semercioğlu, şöyle devam ediyor: “İngilizceyi biliyordum. Amacım Rusça değildi; ancak sınavda Rusçadan başka İtalyanca, İspanyolca gibi Latin dillerini de yazmıştım. Puanım Rusçaya yetti. Ama pişman değilim. Okul bitince pedagojik formasyon eğitimini de aldım. Rusça öğretmenliğini seve seve yapıyorum. Öğrencilerin arasında başka bir dünyada buldum kendimi.”

Rusça öğrenmenin İngilizceye kıyasla ilk başta zor olduğunu ifade eden Semercioğlu, önce işe Kiril alfabesi ve gramer kuralları ile başladığını söylüyor. Haftada 2 saatlik dil öğretiminin yetersizliğini dile getiren Semercioğlu, “Rusça çok kolay bir dil değil. Bir kelimenin yeri gelir 10 ayrı çekimi olabilir. Rusçanın en zor taraflarından biri de kelimelerdeki vurgulamalar ve tonlamalardır. Bu yüzden çocuklar biraz zorlanıyor. Ancak biz burada 3 yıl içinde çocukları basit bir hikâyeyi okuyup anlayabilecek seviyeye getiriyoruz.” diye konuşuyor.

Eskiden yabancı dil öğrenmenin önemine vurgu yapmak için ‘Bir dil bir insan, iki dil iki insan” denirdi. Günümüzde artık çoğu zaman sadece İngilizce bile yeterli görülmüyor. 2001 yılını ‘Diller yılı’ ilan eden Avrupa ülkeleri eğitim programlarını 10 yıla yakın süredir çok dilli yapıya göre yeniden tasarladı. Avrupa’da eğitim gören her çocuk en az 2 yabancı dil öğrenerek yetişiyor. Doğu ülkelerinde de durum Avrupa’dan farklı değil. Orta Asya’daki Türk cumhuriyetlerinden Japonya’ya kadar bütün ülkelerde çok dilli öğretim programları revaçta. Böyle bir ortamda çocuklarımızın geleceğin dünyasında geri kalmaması adına Atatürk İlköğretim Okulu’ndaki iki yabancı dil öğretiminin diğer okullara örnek olmasını temenni etmek gerekiyor.

 
Üst