Serdar Yıldırım
Bilge Üye
KARAGÖZ İLE HACİVAT: KARAGÖZ BİLMECE SORUYOR
Karagöz: Hacivat bir bilmecem var.
Hacivat: Sor Karagözüm, sor da bileyim.
Karagöz: Bir elin sesi var, iki elin nesi var.
Hacivat: Bilmeceyi yanlış sordun. Bir elin nesi var, iki elin sesi var diyecektin.
Karagöz: Laf kalabalığını bırak Hacivat. Sen benim sorduğuma cevap ver.
Hacivat: Bir elin sesi olmaz ki.
Karagöz: Olmaz mı? Bak orta parmak baş parmak nasıl da şıklıyor.
Hacivat: Ama bu atasözü, değişmez ki.
Karagöz: Değişti işte. Atasözüydü oldu şimdi Karagöz sözü.
Hacivat: O zaman bilmecenin cevabı ne?
Karagöz: Hay kabak kafa. İki elin nesi alkıştır, alkış.
Hacivat’ın sarımsak yemiş bülbüle döndüğünü gören Karagöz bu fırsatı kaçırmak istemez. Hacivat’ı perişan etmeye kararlıdır.
Karagöz: Bir diğer bilmecem de şu: Ak akçe ne içindir?
Hacivat: Bundan kolay ne var. Ak akçe kara gün içindir.
Karagöz: Bilemedin.
Hacivat: Ne bilemedim mi?
Karagöz: Ak akçe Karagöz içindir.
Beyninden vurulmuşa dönen Hacivat’ın gözlerinin karardığını gören Karagöz, O’nu tutar, yavaşça yere oturtur. Biraz kendine gelince yeni bir bilmece sorar: Çivi çiviyi ne yapamaz?
Hacivat: Soruyu yanlış sordun. Çivi çiviyi ne yapar diyecektin. Çivi çiviyi söker.
Karagöz: Bunu da bilemedin. Çivi çiviyi sökemez.
Hacivat: Sökmesi gerekir.
Karagöz hazırlıklı gelmiştir. Cebinden iki çivi çıkarır. Birini yerdeki taşla tahtaya çakar. Öteki çiviyle uğraşır, çiviyi sökemez.
Hacivat sağa sola bakar. Bir tanıdık gelse de şu Karagöz’ün dilinden beni kurtarsa der. Gelen giden yoktur. Su almış kayık gibi yan yatmış Hacivat’ın yanına çömelen Karagöz son darbeyi vurur: Söyle bakalım Hacivat: Kendi düşen ne yapar.
Zorlukla konuşan Hacivat: Kendi düşen ağlamaz, der.
Karagöz: Hayır, kendi düşen ağlar. Dün benim oğlan koşarken düştü ve ağladı.
Bunun üzerine Hacivat sırtüstü düşer. Bayılmıştır. Karagöz savaş kazanmış bir komutan edasıyla omuzlarını gerer, Hacivat’ı orada bırakır ve evinin yolunu tutar.
SON
-----------------------------------------------------
KARAGÖZ İLE HACİVAT: GEL KEŞKÜL YİYELİM
Hacivat Karagöz’ün evinin kapısını çalar, Karagöz kapıyı açar.
Hacivat: Aman Karagözüm, koş gel. Hanım keşkül pişirdi. Gel keşkül yiyelim. Ağzımız tatlansın dilimiz ballansın.
Karagöz: Yazın şu sıcağında Eşkel’de ne işin var?
Hacivat: Eşkel demedim Karagözüm, keşkül dedim. Keşkül pişti, soğuk düştü. Gel bize keşkül yiyelim.
Karagöz: De git Hacivat, iyi diyorsun da ben yüzme bilmem ki.
Hacivat: Eşkel’i boş ver, keşküle gel. Gel Karagözüm, gel gel.
Karagöz: Eşkel’e gideriz, gezip döneriz. Yüzme bilmem, denize girmem. Bunu iyice kafana sok.
Hacivat: Senin için, balık gibi yüzer dediler.
Karagöz: Gençken öyleydi, sonradan yüzmeyi unuttum.
Hacivat: Ama yüzme unutulmaz ki.
Karagöz: Unuttum diyorsam unutmuşumdur. O kadar.
SON
--------------------------------------------------------
KARAGÖZ İLE HACİVAT: TAHTA KAŞIK
Hacivat Karagözün evinin önüne gelir:
“ Aman Karagözüm, koş gel. Pazardan tahta kaşık aldım. “
Karagöz pencereye çıkar: Bizim evde bulaşıkları hanım yıkar.
Hacivat: “ Aman Karagözüm, koş gel. Tahta kaşıklar bak gel. “
Karagöz: “ De git Hacivat, bulaşıkları yıkıyorsan kime ne. “
Hacivat: “ Bulaşık demedim, kaşık dedim. Pazardan tahta kaşık aldım. “
Karagöz: “ Tahta kurusunu kaşıkla mı ezdin? O kaşıkla bana yemek mi yedireceksin?
Hacivat: “ Aman Karagözüm, etme eyleme. Ben öyle bir şey söylemedim. “
Karagöz: “ Seni gidi beni bilmez. Çağırayım zaptiyeleri de seni falakaya yatırsınlar. “
Hacivat: “ Dur, zaptiyeleri çağırma. Gel bize gidelim, ayran içelim. “
Karagöz: “ Lafı karıştırma, bayrama daha çok var. “
Hacivat: “ Yeni halı aldım, üstünde yatarız. “
Karagöz: “ Demek beni çalı üstünde yatıracaksın? Her yanıma diken batar. “
Hacivat: “ Pazardan iki tavşan aldım. Görmeye gidelim. “
Karagöz: “ Pazar günü Keşan’a mı gidiyorsun? “
Hacivat: “ Şey yani evet, dayım hastalanmış. “
Karagöz: “ O zaman bir an önce git. Hasta ziyareti deyince akan sular durur. “
Hacivat, Karagöz’ün evinin önünden koşar adım uzaklaşır. Geçen sene Karagöz’ün çağırmasıyla gelen kendisini falakaya yatıran zaptiyeler aklına gelir. Tabanları sızlar. Bırak iki günü iki ay Karagöz’ü arayıp sormaz.
-------------------------------------------------------------
KARAGÖZ İLE HACİVAT: GÜREŞ
Hacivat: “ Gel Karagözüm, güneşlenelim. Öğle sıcağı iyice bastırdı. “
Karagöz: “ Güreşelim mi? Tamam güreşelim. “
Hacivat: “ Güreşelim demedim, güneşlenelim dedim. “
Karagöz: “ Ben senden korkmam Hacivat. Yoksa sen benden korktun mu? “
Hacivat: “ Ben hiçbir şeyden korkmam bilirsin. Sen benden korktun mu? “
Karagöz: “ Bre Hacivat, senden niye korkayım? 60 kilo ya çekersin ya çekmezsin.”
Hacivat: “ Doğru korkmazsın. Yıllar önce şu Pınarbaşı Meydanı’nda 70 kiloluk halinle 120 kiloluk Hulusi’yi paramparça ettiğini gözlerimle gördüm. “
Karagöz: “ Az görmüşsün. Ne insan azmanlarına şu meydanın çimenlerini yoldurdum. “
Hacivat: “ Keşke geçmişe dönebilsem ve senin güreşlerini seyredebilsem. “
Karagöz: “ Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük güreşçisi benim. “
Hacivat: “ Onun orası öyle de gelecekte seni pes ettirecek güreşçiler çıkar. O güreşçi seni hamur gibi yoğururken hiç yalvarma Hacivat gel kurtar beni diye. “
Ben kimseye yalvarmadım sana mı yalvaracağım diyen Karagöz, Hacivat’ın elini yakalar. Hacivat gözlerini kapatır. Karagöz kaldırdığı gibi Hacivat’ı yere vurur. Yaz günü taşlaşmış topraktan bir toz bulutu yükselir. Hacivat’ı yerde hareketsiz gören adamlar, yardıma koşar. Hacivat’ı kucakladıkları gibi yakındaki hekimin evine kuş gibi uçururlar. Hekim , Hacivat’ın göğsünün sol tarafına uzun süre baskı yapar ve sonunda Hacivat kendine gelir. Etrafına bakınır, Karagöz orada yoktur: “ Aman ağalar, Karagöz’e güneşlenelim dedim, güreşelim, dedi. Sonunda beni bu hale getirdi. Bunun gençliğinde bir boğayı kaldırdığını gördüm. Boyu iki buçuk arşındır. ( 1.70 cm. ) Ama bir o kadar da yeraltında vardır. Karşısına çıkacak olanlar bunu iyice düşünsün. “
SON
-----------------------------------------------------------------------
KARAGÖZ İLE HACİVAT: SİNEK ÇORBASI
Hacivat: “ Karagözüm, gel bize gidelim, süt içelim. “
Karagöz: “ Süt mü? Ne sütü? “
Hacivat: “ Süt işte, inek sütü. “
Karagöz: “ Git başımdan Hacivat, sinek sütü içilmez. “
Hacivat: “ Sinek sütü demedim, sağır kulaklı, inek sütü dedim. “
Karagöz: “ Sinek sütü içilmez ama çorbası güzel olur. “
Hacivat: “ Çorbası mı? Neyin çorbası? “
Karagöz: “ Sinek çorbası. Dün içtiydin, güzel dediydin. “
Hacivat: “ Ben sinek çorbası falan içmedim. “
Karagöz: “ Dün çorba içerken tabağına sinek düştü. “
Hacivat: “ Eee.. “
Karagöz: “ Sen bir kaşıkta sineği yuttun. “
Hacivat: “ Aman Karagözüm, uyarsaydın, çorbanda sinek var deseydin. “
Karagöz: “ Benim öyle dememe vakit kalmadan sen sineği mideye indirdin. “
Hacivat: “ Sinek şimdi neremdedir? “
Karagöz: “ Dünden beri hiç dışarı çıktın mı? “
Hacivat: “ Çıktım, hem de iki kere. “
Karagöz: “ O zaman sinek sende değildir, gökyüzünde uçuyordur. “
Hacivat: “ Neyse kurtuldum ya şu sinekten. Keyfim yerine geldi. “
SON
---------------------------------------------------------
KARAGÖZ İLE HACİVAT: PENCEREDEN BAKSAN NE GÖRÜRSÜN?
Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır.
Hacivat: “ Karagözüm, sana bir soru sorayım da bil. Benim evin penceresinden baksan ne görürsün? “
Karagöz: “ Tencerede ne varsa onu görürüm. Dolma, pilav gibi. “
Hacivat: “ Tencere demedim, pencere dedim. “
Karagöz: “ He öyle söylesene. Sokak görürüm. “
Hacivat: “ Başka. “
Karagöz: “ Ev görürüm. “
Hacivat: “ Başka. “
Karagöz: “ Adamlar, kadınlar görürüm. “
Hacivat: “ Başka, başka. “
Karagöz: “ Gökyüzü, bulut görürüm. “
Hacivat: “ Bilemedin. Keşiş Dağı’nı ( Uludağ ) görürsün. “
Karagöz: “ Hacivat, senin pencereden Keşiş Dağı görünmez ki. “
Hacivat: “ Görünür, görünür. Ben her gün görüyorum. “
Hacivat kafasını sağa çevirip bakar. Üç adam gelmektedir. Biraz sonra adamları çevirip, göz kırpar ve sorar: “ Benim evin penceresinden Keşiş Dağı görünür, öyle değil mi dostlar? “
Adamlar: “ Evet, görünür, derler ve gülerler. “
Hacivat: “ Bak gördün mü, görünüyormuş. “
Karagöz: “ Hayret, ben neden göremedim acaba? “
Bunun üzerine adamlar, kahkahalarla güler. Karagöz alay edildiğini anlar. Ders vermek için, Hacivat’a döner: “ Hacivat, benim de sana bir sorum var. Sen benim evin penceresinden baksan ne görürsün? “
Hacivat: “ Bahçe görürüm, insan görürüm, ev görürüm, “ der ama Karagöz bunu kabul etmez. Karagöz’den kaçan bir Hacivat görürsün der ve Hacivat’ın üstüne atılır. Hacivat geri dönüp kaçmaya başlar. Karagöz, gel buraya, diye bağırarak Hacivat’ı sokaklarda kovalar. Evinin önüne gelen Hacivat kapının açık olmasından yararlanıp eve dalar, bahçeye çıkar. Peşindeki Karagöz’ün nefesini ensesinde hisseder. Son bir hamleyle bahçedeki tuvalete girer ve kapıyı kapatır. Hacivat’ın oturduğunu gören Karagöz, korkak seni, şimdi de alaycı konuşsana der ve evden çıkıp gider.
SON
Yazan: Serdar Yıldırım
Karagöz: Hacivat bir bilmecem var.
Hacivat: Sor Karagözüm, sor da bileyim.
Karagöz: Bir elin sesi var, iki elin nesi var.
Hacivat: Bilmeceyi yanlış sordun. Bir elin nesi var, iki elin sesi var diyecektin.
Karagöz: Laf kalabalığını bırak Hacivat. Sen benim sorduğuma cevap ver.
Hacivat: Bir elin sesi olmaz ki.
Karagöz: Olmaz mı? Bak orta parmak baş parmak nasıl da şıklıyor.
Hacivat: Ama bu atasözü, değişmez ki.
Karagöz: Değişti işte. Atasözüydü oldu şimdi Karagöz sözü.
Hacivat: O zaman bilmecenin cevabı ne?
Karagöz: Hay kabak kafa. İki elin nesi alkıştır, alkış.
Hacivat’ın sarımsak yemiş bülbüle döndüğünü gören Karagöz bu fırsatı kaçırmak istemez. Hacivat’ı perişan etmeye kararlıdır.
Karagöz: Bir diğer bilmecem de şu: Ak akçe ne içindir?
Hacivat: Bundan kolay ne var. Ak akçe kara gün içindir.
Karagöz: Bilemedin.
Hacivat: Ne bilemedim mi?
Karagöz: Ak akçe Karagöz içindir.
Beyninden vurulmuşa dönen Hacivat’ın gözlerinin karardığını gören Karagöz, O’nu tutar, yavaşça yere oturtur. Biraz kendine gelince yeni bir bilmece sorar: Çivi çiviyi ne yapamaz?
Hacivat: Soruyu yanlış sordun. Çivi çiviyi ne yapar diyecektin. Çivi çiviyi söker.
Karagöz: Bunu da bilemedin. Çivi çiviyi sökemez.
Hacivat: Sökmesi gerekir.
Karagöz hazırlıklı gelmiştir. Cebinden iki çivi çıkarır. Birini yerdeki taşla tahtaya çakar. Öteki çiviyle uğraşır, çiviyi sökemez.
Hacivat sağa sola bakar. Bir tanıdık gelse de şu Karagöz’ün dilinden beni kurtarsa der. Gelen giden yoktur. Su almış kayık gibi yan yatmış Hacivat’ın yanına çömelen Karagöz son darbeyi vurur: Söyle bakalım Hacivat: Kendi düşen ne yapar.
Zorlukla konuşan Hacivat: Kendi düşen ağlamaz, der.
Karagöz: Hayır, kendi düşen ağlar. Dün benim oğlan koşarken düştü ve ağladı.
Bunun üzerine Hacivat sırtüstü düşer. Bayılmıştır. Karagöz savaş kazanmış bir komutan edasıyla omuzlarını gerer, Hacivat’ı orada bırakır ve evinin yolunu tutar.
SON
-----------------------------------------------------
KARAGÖZ İLE HACİVAT: GEL KEŞKÜL YİYELİM
Hacivat Karagöz’ün evinin kapısını çalar, Karagöz kapıyı açar.
Hacivat: Aman Karagözüm, koş gel. Hanım keşkül pişirdi. Gel keşkül yiyelim. Ağzımız tatlansın dilimiz ballansın.
Karagöz: Yazın şu sıcağında Eşkel’de ne işin var?
Hacivat: Eşkel demedim Karagözüm, keşkül dedim. Keşkül pişti, soğuk düştü. Gel bize keşkül yiyelim.
Karagöz: De git Hacivat, iyi diyorsun da ben yüzme bilmem ki.
Hacivat: Eşkel’i boş ver, keşküle gel. Gel Karagözüm, gel gel.
Karagöz: Eşkel’e gideriz, gezip döneriz. Yüzme bilmem, denize girmem. Bunu iyice kafana sok.
Hacivat: Senin için, balık gibi yüzer dediler.
Karagöz: Gençken öyleydi, sonradan yüzmeyi unuttum.
Hacivat: Ama yüzme unutulmaz ki.
Karagöz: Unuttum diyorsam unutmuşumdur. O kadar.
SON
--------------------------------------------------------
KARAGÖZ İLE HACİVAT: TAHTA KAŞIK
Hacivat Karagözün evinin önüne gelir:
“ Aman Karagözüm, koş gel. Pazardan tahta kaşık aldım. “
Karagöz pencereye çıkar: Bizim evde bulaşıkları hanım yıkar.
Hacivat: “ Aman Karagözüm, koş gel. Tahta kaşıklar bak gel. “
Karagöz: “ De git Hacivat, bulaşıkları yıkıyorsan kime ne. “
Hacivat: “ Bulaşık demedim, kaşık dedim. Pazardan tahta kaşık aldım. “
Karagöz: “ Tahta kurusunu kaşıkla mı ezdin? O kaşıkla bana yemek mi yedireceksin?
Hacivat: “ Aman Karagözüm, etme eyleme. Ben öyle bir şey söylemedim. “
Karagöz: “ Seni gidi beni bilmez. Çağırayım zaptiyeleri de seni falakaya yatırsınlar. “
Hacivat: “ Dur, zaptiyeleri çağırma. Gel bize gidelim, ayran içelim. “
Karagöz: “ Lafı karıştırma, bayrama daha çok var. “
Hacivat: “ Yeni halı aldım, üstünde yatarız. “
Karagöz: “ Demek beni çalı üstünde yatıracaksın? Her yanıma diken batar. “
Hacivat: “ Pazardan iki tavşan aldım. Görmeye gidelim. “
Karagöz: “ Pazar günü Keşan’a mı gidiyorsun? “
Hacivat: “ Şey yani evet, dayım hastalanmış. “
Karagöz: “ O zaman bir an önce git. Hasta ziyareti deyince akan sular durur. “
Hacivat, Karagöz’ün evinin önünden koşar adım uzaklaşır. Geçen sene Karagöz’ün çağırmasıyla gelen kendisini falakaya yatıran zaptiyeler aklına gelir. Tabanları sızlar. Bırak iki günü iki ay Karagöz’ü arayıp sormaz.
-------------------------------------------------------------
KARAGÖZ İLE HACİVAT: GÜREŞ
Hacivat: “ Gel Karagözüm, güneşlenelim. Öğle sıcağı iyice bastırdı. “
Karagöz: “ Güreşelim mi? Tamam güreşelim. “
Hacivat: “ Güreşelim demedim, güneşlenelim dedim. “
Karagöz: “ Ben senden korkmam Hacivat. Yoksa sen benden korktun mu? “
Hacivat: “ Ben hiçbir şeyden korkmam bilirsin. Sen benden korktun mu? “
Karagöz: “ Bre Hacivat, senden niye korkayım? 60 kilo ya çekersin ya çekmezsin.”
Hacivat: “ Doğru korkmazsın. Yıllar önce şu Pınarbaşı Meydanı’nda 70 kiloluk halinle 120 kiloluk Hulusi’yi paramparça ettiğini gözlerimle gördüm. “
Karagöz: “ Az görmüşsün. Ne insan azmanlarına şu meydanın çimenlerini yoldurdum. “
Hacivat: “ Keşke geçmişe dönebilsem ve senin güreşlerini seyredebilsem. “
Karagöz: “ Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük güreşçisi benim. “
Hacivat: “ Onun orası öyle de gelecekte seni pes ettirecek güreşçiler çıkar. O güreşçi seni hamur gibi yoğururken hiç yalvarma Hacivat gel kurtar beni diye. “
Ben kimseye yalvarmadım sana mı yalvaracağım diyen Karagöz, Hacivat’ın elini yakalar. Hacivat gözlerini kapatır. Karagöz kaldırdığı gibi Hacivat’ı yere vurur. Yaz günü taşlaşmış topraktan bir toz bulutu yükselir. Hacivat’ı yerde hareketsiz gören adamlar, yardıma koşar. Hacivat’ı kucakladıkları gibi yakındaki hekimin evine kuş gibi uçururlar. Hekim , Hacivat’ın göğsünün sol tarafına uzun süre baskı yapar ve sonunda Hacivat kendine gelir. Etrafına bakınır, Karagöz orada yoktur: “ Aman ağalar, Karagöz’e güneşlenelim dedim, güreşelim, dedi. Sonunda beni bu hale getirdi. Bunun gençliğinde bir boğayı kaldırdığını gördüm. Boyu iki buçuk arşındır. ( 1.70 cm. ) Ama bir o kadar da yeraltında vardır. Karşısına çıkacak olanlar bunu iyice düşünsün. “
SON
-----------------------------------------------------------------------
KARAGÖZ İLE HACİVAT: SİNEK ÇORBASI
Hacivat: “ Karagözüm, gel bize gidelim, süt içelim. “
Karagöz: “ Süt mü? Ne sütü? “
Hacivat: “ Süt işte, inek sütü. “
Karagöz: “ Git başımdan Hacivat, sinek sütü içilmez. “
Hacivat: “ Sinek sütü demedim, sağır kulaklı, inek sütü dedim. “
Karagöz: “ Sinek sütü içilmez ama çorbası güzel olur. “
Hacivat: “ Çorbası mı? Neyin çorbası? “
Karagöz: “ Sinek çorbası. Dün içtiydin, güzel dediydin. “
Hacivat: “ Ben sinek çorbası falan içmedim. “
Karagöz: “ Dün çorba içerken tabağına sinek düştü. “
Hacivat: “ Eee.. “
Karagöz: “ Sen bir kaşıkta sineği yuttun. “
Hacivat: “ Aman Karagözüm, uyarsaydın, çorbanda sinek var deseydin. “
Karagöz: “ Benim öyle dememe vakit kalmadan sen sineği mideye indirdin. “
Hacivat: “ Sinek şimdi neremdedir? “
Karagöz: “ Dünden beri hiç dışarı çıktın mı? “
Hacivat: “ Çıktım, hem de iki kere. “
Karagöz: “ O zaman sinek sende değildir, gökyüzünde uçuyordur. “
Hacivat: “ Neyse kurtuldum ya şu sinekten. Keyfim yerine geldi. “
SON
---------------------------------------------------------
KARAGÖZ İLE HACİVAT: PENCEREDEN BAKSAN NE GÖRÜRSÜN?
Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşır.
Hacivat: “ Karagözüm, sana bir soru sorayım da bil. Benim evin penceresinden baksan ne görürsün? “
Karagöz: “ Tencerede ne varsa onu görürüm. Dolma, pilav gibi. “
Hacivat: “ Tencere demedim, pencere dedim. “
Karagöz: “ He öyle söylesene. Sokak görürüm. “
Hacivat: “ Başka. “
Karagöz: “ Ev görürüm. “
Hacivat: “ Başka. “
Karagöz: “ Adamlar, kadınlar görürüm. “
Hacivat: “ Başka, başka. “
Karagöz: “ Gökyüzü, bulut görürüm. “
Hacivat: “ Bilemedin. Keşiş Dağı’nı ( Uludağ ) görürsün. “
Karagöz: “ Hacivat, senin pencereden Keşiş Dağı görünmez ki. “
Hacivat: “ Görünür, görünür. Ben her gün görüyorum. “
Hacivat kafasını sağa çevirip bakar. Üç adam gelmektedir. Biraz sonra adamları çevirip, göz kırpar ve sorar: “ Benim evin penceresinden Keşiş Dağı görünür, öyle değil mi dostlar? “
Adamlar: “ Evet, görünür, derler ve gülerler. “
Hacivat: “ Bak gördün mü, görünüyormuş. “
Karagöz: “ Hayret, ben neden göremedim acaba? “
Bunun üzerine adamlar, kahkahalarla güler. Karagöz alay edildiğini anlar. Ders vermek için, Hacivat’a döner: “ Hacivat, benim de sana bir sorum var. Sen benim evin penceresinden baksan ne görürsün? “
Hacivat: “ Bahçe görürüm, insan görürüm, ev görürüm, “ der ama Karagöz bunu kabul etmez. Karagöz’den kaçan bir Hacivat görürsün der ve Hacivat’ın üstüne atılır. Hacivat geri dönüp kaçmaya başlar. Karagöz, gel buraya, diye bağırarak Hacivat’ı sokaklarda kovalar. Evinin önüne gelen Hacivat kapının açık olmasından yararlanıp eve dalar, bahçeye çıkar. Peşindeki Karagöz’ün nefesini ensesinde hisseder. Son bir hamleyle bahçedeki tuvalete girer ve kapıyı kapatır. Hacivat’ın oturduğunu gören Karagöz, korkak seni, şimdi de alaycı konuşsana der ve evden çıkıp gider.
SON
Yazan: Serdar Yıldırım