C
cendere
Ziyaretçi
HENÜZ KAŞ KARARMADI Kİ
Aslında çekilen acıyla değil de, acıya sebep olandan dolayı sırtüstü düşüşler yaşar olduk, yüksek dostlukların vefasız mızmızlıklarından diken diken kayarak.."Bir başka ben yok ki" diyen şarkılara inat, her gün bir başka benleşir olduk sen dillerinde... Ve kendimizi hava karardığında salar olduk, arka sokaklarımızın yalpalayan vefalarına...
Vefa dediğimizse, çoktan yoldan çıkmış bir kaç arsız hatıradan başka ne ola? Hatıralar ki, yürek koyduğumuz dünlerimizin unutulmuşluklarından düşüp düşüp kırılır oldu, “artık böyle"lerimizde...
Bizler, yalanlayıp yaşanılanlarımızı, kirpik uçlarına asar olduk salına salına...Kovar olduk boşluklarımızı ruhlar mezarlığına...Taptık sahte zevklerin sarıp sarmalayan sarhoşluğuna...
Hoyratça harcayıp umutlarımızı apartman odalarında, sonra çıkıp o odanın balkonuna çığlıklarla susarak, intihar ettik karşı komşumuzun selamsız duruşlarında, hissetmeyen yanlarımızla...
Yaşanılmayan anlarımızın adını "can sıkıntısı" koyup, yeşil çaylar içer olduk passifloranın doğal uyuşturduğu ağır aksak ruhlarımızla...Sahte düşlerimizde demlenip demlenip adını "teselli" koyduk, körpe yanlarımızın...
Kapı önünde bali çeken yüreklerimize bakar kördük artık ve yadırgamaz olduk gazete tümcelerine sıkıştırılmış anne katilimizi... Duygusallığın adını "güçsüzlük" yapıp,
duygusuzluğun hoyrat yanlarına sarıldık. Kimseler görmesin diye ağlayarak koştuğumuz lavabonun, fayans çiçekleri ne kadar teselli edebilirdi ki artık gözyaşlarımızın ürik asit kokan yanlarını, yaralarını?..
Avucumuzun bir karışlığı küçülüp burnumuzu silerken, silebilir mi başka bir avucun yanağımızda bıraktığı kırmızı sesini? Sözlerimizi küskünlüklerimize ekleye ekleye her güz yağmurlarında, geç kalmışlıklarımızın ne kadarını geri getirebiliriz ki ?...Aşkın tükettiğimiz insanî yanlarının ne kadarını yaşayabiliriz, yukardan aşağıya soldan sağa oynadığımız çapraz sanal oyunlarımızda?..
Biz ki; bulduğu her yüksekliğe sarmalanarak hep büyüyen bir sarmaşık dahi
olamazken artık hayat yollarında, kırmızı kurdela taktık arsızın yakasına? Sandık odalarına kilitledik faber kalemlerle yazdığımız adab-ı muaşeretlerimizi. “Niye böyle”lerimizle naftalinledik üzerlerini...
Bürülendiğimiz fabrikasyon insanlıklarımızı, etollerimizden atmak için çok mu geç ? Çok mu ayıp ettik insanîliğimizin kendi halindeliğine? Hatırlamak çok mu zor çiçekçi böcekçi amcayı? Vakit dar mı güzellikten yana? El el üstünde beklemeye devam mı? Sevgili yanlarımızı hak ettiği yüreğe geri getirmek çok mu zor?..
Zor mu ? Zor mu? Zor mu?
H e n ü z k a ş k a r a r m a d ı k i!!!
Aralıkikibinsekizankara
Ataman KALE
Aslında çekilen acıyla değil de, acıya sebep olandan dolayı sırtüstü düşüşler yaşar olduk, yüksek dostlukların vefasız mızmızlıklarından diken diken kayarak.."Bir başka ben yok ki" diyen şarkılara inat, her gün bir başka benleşir olduk sen dillerinde... Ve kendimizi hava karardığında salar olduk, arka sokaklarımızın yalpalayan vefalarına...
Vefa dediğimizse, çoktan yoldan çıkmış bir kaç arsız hatıradan başka ne ola? Hatıralar ki, yürek koyduğumuz dünlerimizin unutulmuşluklarından düşüp düşüp kırılır oldu, “artık böyle"lerimizde...
Bizler, yalanlayıp yaşanılanlarımızı, kirpik uçlarına asar olduk salına salına...Kovar olduk boşluklarımızı ruhlar mezarlığına...Taptık sahte zevklerin sarıp sarmalayan sarhoşluğuna...
Hoyratça harcayıp umutlarımızı apartman odalarında, sonra çıkıp o odanın balkonuna çığlıklarla susarak, intihar ettik karşı komşumuzun selamsız duruşlarında, hissetmeyen yanlarımızla...
Yaşanılmayan anlarımızın adını "can sıkıntısı" koyup, yeşil çaylar içer olduk passifloranın doğal uyuşturduğu ağır aksak ruhlarımızla...Sahte düşlerimizde demlenip demlenip adını "teselli" koyduk, körpe yanlarımızın...
Kapı önünde bali çeken yüreklerimize bakar kördük artık ve yadırgamaz olduk gazete tümcelerine sıkıştırılmış anne katilimizi... Duygusallığın adını "güçsüzlük" yapıp,
duygusuzluğun hoyrat yanlarına sarıldık. Kimseler görmesin diye ağlayarak koştuğumuz lavabonun, fayans çiçekleri ne kadar teselli edebilirdi ki artık gözyaşlarımızın ürik asit kokan yanlarını, yaralarını?..
Avucumuzun bir karışlığı küçülüp burnumuzu silerken, silebilir mi başka bir avucun yanağımızda bıraktığı kırmızı sesini? Sözlerimizi küskünlüklerimize ekleye ekleye her güz yağmurlarında, geç kalmışlıklarımızın ne kadarını geri getirebiliriz ki ?...Aşkın tükettiğimiz insanî yanlarının ne kadarını yaşayabiliriz, yukardan aşağıya soldan sağa oynadığımız çapraz sanal oyunlarımızda?..
Biz ki; bulduğu her yüksekliğe sarmalanarak hep büyüyen bir sarmaşık dahi
olamazken artık hayat yollarında, kırmızı kurdela taktık arsızın yakasına? Sandık odalarına kilitledik faber kalemlerle yazdığımız adab-ı muaşeretlerimizi. “Niye böyle”lerimizle naftalinledik üzerlerini...
Bürülendiğimiz fabrikasyon insanlıklarımızı, etollerimizden atmak için çok mu geç ? Çok mu ayıp ettik insanîliğimizin kendi halindeliğine? Hatırlamak çok mu zor çiçekçi böcekçi amcayı? Vakit dar mı güzellikten yana? El el üstünde beklemeye devam mı? Sevgili yanlarımızı hak ettiği yüreğe geri getirmek çok mu zor?..
Zor mu ? Zor mu? Zor mu?
H e n ü z k a ş k a r a r m a d ı k i!!!
Aralıkikibinsekizankara
Ataman KALE