C
cendere
Ziyaretçi
Hazreti İsa'nın (aleyhisselam) Doğumundan Yaklaşık Olarak 9-10 Asır Önce Mısır İle Filistin Arasında Amalika Adlı Bir Kavim Yaşamaktaydı.
câlût Adında Bir Hükümdar Tarafından İdare Edilen Bu Kavim, İsrailoğulları'na Saldırıp Onları Perişan Etmiş; Vatanlarından Kovmuş, Çoluk-çocuklarından Ayrı Koymuştu.
bunun Üzerine İsrailoğulları, Peygamberlerine Müracaatta Bulunmuş, Düşmanlarıyla Çarpışmak İçin Kendilerine Bir Komutan Tayin Etmesini İstemişlerdi.
bu Hadise, Bahsi Geçen Peygamberin Ve Diğer Şahısların Kimlik Bilgileri Gibi Bazı Detay Sayılabilecek Hususlara Yer Verilmeden, Sonraki Nesillere İbret Olabilecek Yanlarıyla Bakara Sure-i Celilesi'nin 246-252. Ayetlerinde Anlatılmıştır.
kur'an-ı Kerim'de Sadece Hazreti Musa'dan (aleyhisselam) Sonra Gelen Peygamberlerden Biri Olduğuna İşaret Edilen Bu Allah Elçisinin Adı Eski Ahid'de Samuel Olarak Zikredilmektedir.
adı Ne Olursa Olsun, İsrailoğulları'nın Fıtratını Çok İyi Bilen O Peygamber, "ya Savaşma Emri Size Farz Kılınır, Siz De Savaşmazsanız?" Deyince Onlar, "ne Diye Allah Yolunda Cihad Etmeyelim Ki; Vatanlarından Çıkarılan Biz, Çoluk Çocuğundan Ayrı Düşenler De Yine Biziz." Cevabını Vermişlerdir. Onlar Böyle Deseler De, Cihad Kendilerine Farz Kılınınca İçlerinden Çoğu Sözlerinden Dönüvermiş Ve Geride Ahdine Sâdık Pek Az İnsan Kalmıştır. Fakat Dönemin Peygamberi, Bunu Önceden Bilmesine Ve Onların Daha Sonra Takınacakları Tavrı O Anki Hallerinden Okumasına Rağmen İsrailoğulları'nın Kumandan Talebini Geri Çevirmemiş, Tâlût'u Hükümdar Ve Başkomutan Olarak Tayin Etmiştir. "tâlût" Güçlü, Kuvvetli Ve İri Cüsseli Manalarını İçermektedir; İsimden Ziyade Bir Lakap, Maddî-manevî Kuvvetliliğe Bir Unvan Gibidir.
tâlût Ve Suyla İmtihan
israiloğulları, Başlangıçta İşi Zenginlik Ve Kavmiyetçilik Noktasından Ele Almış Ve Tâlût'un Hükümdarlığını Tasvip Etmemişlerdi. Onlara Göre, İçlerinden Daha Zengin, Daha Seçkin Ve Daha Asil Birinin Komutan Olması Gerekiyordu. Cenâb-ı Allah, Tâlût'a Hem Maddî Hem De Manevî Yönden Bir Üstünlük Vermişti; O Heybetli, Güçlü, Kuvvetli Ve Çok Güzel Suretli Olduğu Gibi, Dinî, Siyasî Ve Askerî İşleri De Bilen, İdareciliğe Kabiliyeti Olan Biriydi. Heyhat Ki, İsrailoğulları Her Zamanki "seçkinlik" Tutkusundan Kurtulamamış Ve Daha Soylu Bir İnsanın Tayin Edilmesini İstemişlerdi.
peygamberleri Onlara Seçimin Allah Teâlâ Tarafından Yapıldığını İma Etmiş, Tâlût'un Hak İndindeki Yerine Dikkat Çekmiş Ve Devamla Şöyle Demişti: "onun Hükümdarlığının Alâmeti, Size İçinde Rabb'inizden Bir Sekîne İle Mûsâ Ve Harun'un Manevî Mirasından Bir Bakiyye Bulunan Ve Meleklerce Taşınan Bir Sandığın Gelmesidir. Eğer İman Etmeye Niyetli İseniz Bunda, Elbette Sizin İçin Delil Vardır." İşte, İsrailoğulları Ancak O Zaman Tâlût'un Hükümranlığına Razı Olmuşlardı.
tâlût, Câlût'a Karşı Sefere Çıkmak Üzere Ordusunu Harekete Geçirince Askerlerine Şöyle Demişti: "allah Sizi, Bir Irmakla İmtihan Edecek. Onun Suyundan Kana Kana İçen Benden Sayılmayacak; Sadece Avucuyla Aldığı Miktar Muaf Olmak Üzere, Kim O Sudan İçmezse O Da Benden Sayılacak." Böylece, Tâlût Onları Uyarmıştı; Fakat Onlar, -pek Azı Hariç- Suyun Başına Varır Varmaz Ondan Avuç Avuç İçmişlerdi. İçmiş Ama İçtikçe Daha Bir Susamış, Bir Türlü Suya Kanmamış Ve İmtihanı Kaybederek Yolda Kalmışlardı. Tâlût Ve Zaruret Miktarı Bir Avuç Suyla İktifa Eden Sâdık Mü'minler İse İhtiyaçlarını Görüp Irmağın Diğer Tarafına Selametle Geçmişlerdi. Suyun Öbür Yakasında Kalanlar, Yeis Ve İnkisar Şurubu İçmişçesine "bugün Bizim Câlût Ve Ordusuna Karşı Duracak Tâkatimiz Yoktur." Demiş, Geri Çekilmişlerdi; Ama Ölümden Sonra Diriltilip Allah'ın Huzuruna Çıkacaklarını Bilen Diğerleri, "nice Küçük Topluluklar Vardır Ki, Allah'ın İzniyle, Büyük Cemaatlere Galip Gelmiştir. Doğrusu Allah Sabredenlerle Beraberdir." Diyerek Yollarına Devam Etmişlerdi.
sabr Ü Sebat Ve Nusret Duası
evet, Ölümden Kaçmanın Mümkün Olmadığını, Bugün Olmazsa Yarın Mutlaka Öleceklerini Ve Nihayet Allah'ın Huzuruna Varacaklarını Bilen Mü'minler, Ahde Vefa Göstererek Hak Yolunda Şehid Veya Vazifesini Yapmış Gazi Olmaya Karar Vermişlerdi. Onlar, Câlût'u Ve Onun Yüreklere Korku Salan Ordusunu Görünce Ürküp Kaçma Yerine Tâlût'un Etrafında Daha Bir Kenetlenmiş Ve Allah'a Teveccüh Edip Sabra Sarılmak Gerektiğine İnanarak Şöyle Niyaz Etmişlerdi: "ya Rabbenâ, Üstümüze Gürül Gürül Sabır Yağdır, Ayaklarımıza Sebat Ver Ve Kâfir Topluluğa Karşı Bizi Muzaffer Eyle!" (bakara, 2/250)
israiloğulları'ndan Tahkiki İmana Ermiş Bu Küçük Grup, Sayıları Az Da Olsa, Allah'a Sığınmak Suretiyle Zafere Kavuşabileceklerine Gönülden İnanmış; Belli Bir Talim Ve Terbiyeden, Bir İkaz Ve Rehabiliteden Sonra Ulaştıkları O İman Ufkuyla İçinde Bulundukları Hali Değerlendirmiş Ve İçten Yakarışa Geçmişlerdi. Onlar, Sadece "bize Sabır Ver" Dileğiyle De Yetinmemiş; "sabrı Başımızdan Aşağı Yağmur Gibi Boşalt, Üzerimize Bol Bol Sabır Yağdır." Demek Suretiyle Allah'ın İnayetine Ve Sabra Ne Ölçüde Muhtaç Olduklarını Dile Getirmişlerdi. "rabb'imiz, Sen Yarattın, Sen Yetiştirdin Bizi; En İyi Sen Bilirsin İhtiyaçlarımızı, Zaaflarımızı, Eksiklerimizi... Sabırla Coştur Yüreklerimizi, Cesaretle Doldur İçlerimizi; Hiç Titremesin Bacaklarımız, Asla Kaymasın Ayaklarımız. Geriye Tek Adım Atmadan Ve Yerimizden Ayrılmadan Senin Yolunda Mücahedenin Hakkını Verdir Bize, O Kâfirler Topluluğuna Karşı Yardım Ve Zafer İhsan Et Şu Bîçare Bendelerine!.." Mülahazalarıyla Niyaz Etmişlerdi.
işte, İsrailoğulları'ndan Çoğunun Onca Hır-gür Çıkarmalarından, Ahde Vefasızlık Yapmalarından Ve İnananları Yüz Üstü Bırakıp Geri Dönmelerinden Sonra, Sâdıkların O Kadarcık Bir Teveccühünü Cenâb-ı Hak Cevapsız Ve Mükâfatsız Bırakmamıştı. Allah'ın İzni Ve İnayetiyle Dâvud (aleyhisselam) Câlût'u Öldürmüş Ve Tâlût Ordusu, Düşmanlarını Bozguna Uğratmıştı.
özetle
1- Ölümden Sonra Diriltilip Allah'ın Huzuruna Çıkacaklarını Bilenler, "nice Küçük Topluluklar Vardır Ki, Allah'ın İzniyle, Büyük Cemaatlere Galip Gelmiştir. Doğrusu Allah Sabredenlerle Beraberdir." Diyerek Yollarından Asla Geri Durmazlar.
2- Ölümden Sonra Diriltilip Allah'ın Huzuruna Çıkacaklarını Bilenler, "nice Küçük Topluluklar Vardır Ki, Allah'ın İzniyle, Büyük Cemaatlere Galip Gelmiştir. Doğrusu Allah Sabredenlerle Beraberdir." Diyerek Yollarından Asla Geri Durmazlar.
alıntı
câlût Adında Bir Hükümdar Tarafından İdare Edilen Bu Kavim, İsrailoğulları'na Saldırıp Onları Perişan Etmiş; Vatanlarından Kovmuş, Çoluk-çocuklarından Ayrı Koymuştu.
bunun Üzerine İsrailoğulları, Peygamberlerine Müracaatta Bulunmuş, Düşmanlarıyla Çarpışmak İçin Kendilerine Bir Komutan Tayin Etmesini İstemişlerdi.
bu Hadise, Bahsi Geçen Peygamberin Ve Diğer Şahısların Kimlik Bilgileri Gibi Bazı Detay Sayılabilecek Hususlara Yer Verilmeden, Sonraki Nesillere İbret Olabilecek Yanlarıyla Bakara Sure-i Celilesi'nin 246-252. Ayetlerinde Anlatılmıştır.
kur'an-ı Kerim'de Sadece Hazreti Musa'dan (aleyhisselam) Sonra Gelen Peygamberlerden Biri Olduğuna İşaret Edilen Bu Allah Elçisinin Adı Eski Ahid'de Samuel Olarak Zikredilmektedir.
adı Ne Olursa Olsun, İsrailoğulları'nın Fıtratını Çok İyi Bilen O Peygamber, "ya Savaşma Emri Size Farz Kılınır, Siz De Savaşmazsanız?" Deyince Onlar, "ne Diye Allah Yolunda Cihad Etmeyelim Ki; Vatanlarından Çıkarılan Biz, Çoluk Çocuğundan Ayrı Düşenler De Yine Biziz." Cevabını Vermişlerdir. Onlar Böyle Deseler De, Cihad Kendilerine Farz Kılınınca İçlerinden Çoğu Sözlerinden Dönüvermiş Ve Geride Ahdine Sâdık Pek Az İnsan Kalmıştır. Fakat Dönemin Peygamberi, Bunu Önceden Bilmesine Ve Onların Daha Sonra Takınacakları Tavrı O Anki Hallerinden Okumasına Rağmen İsrailoğulları'nın Kumandan Talebini Geri Çevirmemiş, Tâlût'u Hükümdar Ve Başkomutan Olarak Tayin Etmiştir. "tâlût" Güçlü, Kuvvetli Ve İri Cüsseli Manalarını İçermektedir; İsimden Ziyade Bir Lakap, Maddî-manevî Kuvvetliliğe Bir Unvan Gibidir.
tâlût Ve Suyla İmtihan
israiloğulları, Başlangıçta İşi Zenginlik Ve Kavmiyetçilik Noktasından Ele Almış Ve Tâlût'un Hükümdarlığını Tasvip Etmemişlerdi. Onlara Göre, İçlerinden Daha Zengin, Daha Seçkin Ve Daha Asil Birinin Komutan Olması Gerekiyordu. Cenâb-ı Allah, Tâlût'a Hem Maddî Hem De Manevî Yönden Bir Üstünlük Vermişti; O Heybetli, Güçlü, Kuvvetli Ve Çok Güzel Suretli Olduğu Gibi, Dinî, Siyasî Ve Askerî İşleri De Bilen, İdareciliğe Kabiliyeti Olan Biriydi. Heyhat Ki, İsrailoğulları Her Zamanki "seçkinlik" Tutkusundan Kurtulamamış Ve Daha Soylu Bir İnsanın Tayin Edilmesini İstemişlerdi.
peygamberleri Onlara Seçimin Allah Teâlâ Tarafından Yapıldığını İma Etmiş, Tâlût'un Hak İndindeki Yerine Dikkat Çekmiş Ve Devamla Şöyle Demişti: "onun Hükümdarlığının Alâmeti, Size İçinde Rabb'inizden Bir Sekîne İle Mûsâ Ve Harun'un Manevî Mirasından Bir Bakiyye Bulunan Ve Meleklerce Taşınan Bir Sandığın Gelmesidir. Eğer İman Etmeye Niyetli İseniz Bunda, Elbette Sizin İçin Delil Vardır." İşte, İsrailoğulları Ancak O Zaman Tâlût'un Hükümranlığına Razı Olmuşlardı.
tâlût, Câlût'a Karşı Sefere Çıkmak Üzere Ordusunu Harekete Geçirince Askerlerine Şöyle Demişti: "allah Sizi, Bir Irmakla İmtihan Edecek. Onun Suyundan Kana Kana İçen Benden Sayılmayacak; Sadece Avucuyla Aldığı Miktar Muaf Olmak Üzere, Kim O Sudan İçmezse O Da Benden Sayılacak." Böylece, Tâlût Onları Uyarmıştı; Fakat Onlar, -pek Azı Hariç- Suyun Başına Varır Varmaz Ondan Avuç Avuç İçmişlerdi. İçmiş Ama İçtikçe Daha Bir Susamış, Bir Türlü Suya Kanmamış Ve İmtihanı Kaybederek Yolda Kalmışlardı. Tâlût Ve Zaruret Miktarı Bir Avuç Suyla İktifa Eden Sâdık Mü'minler İse İhtiyaçlarını Görüp Irmağın Diğer Tarafına Selametle Geçmişlerdi. Suyun Öbür Yakasında Kalanlar, Yeis Ve İnkisar Şurubu İçmişçesine "bugün Bizim Câlût Ve Ordusuna Karşı Duracak Tâkatimiz Yoktur." Demiş, Geri Çekilmişlerdi; Ama Ölümden Sonra Diriltilip Allah'ın Huzuruna Çıkacaklarını Bilen Diğerleri, "nice Küçük Topluluklar Vardır Ki, Allah'ın İzniyle, Büyük Cemaatlere Galip Gelmiştir. Doğrusu Allah Sabredenlerle Beraberdir." Diyerek Yollarına Devam Etmişlerdi.
sabr Ü Sebat Ve Nusret Duası
evet, Ölümden Kaçmanın Mümkün Olmadığını, Bugün Olmazsa Yarın Mutlaka Öleceklerini Ve Nihayet Allah'ın Huzuruna Varacaklarını Bilen Mü'minler, Ahde Vefa Göstererek Hak Yolunda Şehid Veya Vazifesini Yapmış Gazi Olmaya Karar Vermişlerdi. Onlar, Câlût'u Ve Onun Yüreklere Korku Salan Ordusunu Görünce Ürküp Kaçma Yerine Tâlût'un Etrafında Daha Bir Kenetlenmiş Ve Allah'a Teveccüh Edip Sabra Sarılmak Gerektiğine İnanarak Şöyle Niyaz Etmişlerdi: "ya Rabbenâ, Üstümüze Gürül Gürül Sabır Yağdır, Ayaklarımıza Sebat Ver Ve Kâfir Topluluğa Karşı Bizi Muzaffer Eyle!" (bakara, 2/250)
israiloğulları'ndan Tahkiki İmana Ermiş Bu Küçük Grup, Sayıları Az Da Olsa, Allah'a Sığınmak Suretiyle Zafere Kavuşabileceklerine Gönülden İnanmış; Belli Bir Talim Ve Terbiyeden, Bir İkaz Ve Rehabiliteden Sonra Ulaştıkları O İman Ufkuyla İçinde Bulundukları Hali Değerlendirmiş Ve İçten Yakarışa Geçmişlerdi. Onlar, Sadece "bize Sabır Ver" Dileğiyle De Yetinmemiş; "sabrı Başımızdan Aşağı Yağmur Gibi Boşalt, Üzerimize Bol Bol Sabır Yağdır." Demek Suretiyle Allah'ın İnayetine Ve Sabra Ne Ölçüde Muhtaç Olduklarını Dile Getirmişlerdi. "rabb'imiz, Sen Yarattın, Sen Yetiştirdin Bizi; En İyi Sen Bilirsin İhtiyaçlarımızı, Zaaflarımızı, Eksiklerimizi... Sabırla Coştur Yüreklerimizi, Cesaretle Doldur İçlerimizi; Hiç Titremesin Bacaklarımız, Asla Kaymasın Ayaklarımız. Geriye Tek Adım Atmadan Ve Yerimizden Ayrılmadan Senin Yolunda Mücahedenin Hakkını Verdir Bize, O Kâfirler Topluluğuna Karşı Yardım Ve Zafer İhsan Et Şu Bîçare Bendelerine!.." Mülahazalarıyla Niyaz Etmişlerdi.
işte, İsrailoğulları'ndan Çoğunun Onca Hır-gür Çıkarmalarından, Ahde Vefasızlık Yapmalarından Ve İnananları Yüz Üstü Bırakıp Geri Dönmelerinden Sonra, Sâdıkların O Kadarcık Bir Teveccühünü Cenâb-ı Hak Cevapsız Ve Mükâfatsız Bırakmamıştı. Allah'ın İzni Ve İnayetiyle Dâvud (aleyhisselam) Câlût'u Öldürmüş Ve Tâlût Ordusu, Düşmanlarını Bozguna Uğratmıştı.
özetle
1- Ölümden Sonra Diriltilip Allah'ın Huzuruna Çıkacaklarını Bilenler, "nice Küçük Topluluklar Vardır Ki, Allah'ın İzniyle, Büyük Cemaatlere Galip Gelmiştir. Doğrusu Allah Sabredenlerle Beraberdir." Diyerek Yollarından Asla Geri Durmazlar.
2- Ölümden Sonra Diriltilip Allah'ın Huzuruna Çıkacaklarını Bilenler, "nice Küçük Topluluklar Vardır Ki, Allah'ın İzniyle, Büyük Cemaatlere Galip Gelmiştir. Doğrusu Allah Sabredenlerle Beraberdir." Diyerek Yollarından Asla Geri Durmazlar.
alıntı