Ahmet Gümüştekin*
müzik Kültürümüzün Tarihsel Gelişimi
insan Düşüncesinin Ürünü Olduğu Kadar Duygusal Bir Deşarj Yolu Da Olan Müzik, Yaratıldığı Ortamla, Çağın Dünya Görüşü İle, Kısaca İnsan Yaşamı Ve Toplumla, Bütün Diğer Sanatlar Gibi Sıkıca Bağlıdır. Müzik Yoluyla Bir Yandan Günlük Yaşamın Üstüne Çıkıp Güç Kazanırken, Bir Yandan Da Birlikte Yaşamanın Kurallarını Öğreniriz.
insana, Bütün Sanatlardan Daha Büyük Bir Kolaylık Ve Etkileme Gücüyle Ulaşan Müziği “seslerle Düşünme, Sesler Aracılığı İle Yaşamı Duyumsama Ve Geliştirme Yolunda İnsan Gerçeğinin, Bütün İlişkileri İçinde, Araştırılması Ve Aktarılması Sanatı” Olarak Tanımlayabiliriz. Bu Arayışta En Çarpıcı Amaç, İnsanı Korumaktır. Bu Koruma İşlevi Bugün Artık Somut Olarak Görülen Ve Hemen Kavranabilen Bir Özellik Değildir.
müzik, Matematiksel Bir Mantık, Disiplin, Zamanı Kullanma, Susma, Dialog Kurma, Hareket Etme Ve İlişkiler Sanatıdır Da...
yalnızca Sınırlı Bir Bölümünü Sesler Ve Gürültüler Halinde Kavrayabildiğimiz Titreşimler, Doğanın En Belirgin Kanıtıdır. Normal Yapıda Her İnsan, İşitme Ve Müzikle İlgili Yetilerden Kendi Payına Düşeni Almış Olarak Doğar. Müziği, Varlığına, Aldığı Eğitime, Irkına, Yaşadığı Çağa Göre Üretir.
müzik Malzemesi, İnsan Doğmadan Milyonlarca Yıl Önce Hazırdı. Çünkü Doğa, Sonsuz Bir “sesli Malzeme”dir. Gök Gürültüsü, Yer Kayması, Yer Sarsıntısı, Suyun Akışı Ve Çalkantısı, Havanın Dar Boğazlardaki Hareketi Gibi Olaylar, Doğadaki Sayısız Sesler Ve Titreşimlerden Bir Bölümünü Oluşturur.
kapalı İlkel Toplumların İncelenmesi Yoluyla İlk İnsanların Müzik Eğilimleri Ve Üretimleri Hakkında Yaklaşık Bilgiler Edinilebilmektedir. Bu, Geçmişin Örtüsünü Kaldırmanın Bir Yoludur Ve Oldukça Güvenilir Bir Yöntemdir. İlk İnsanlar Gök Gürültüsünde Doğa Üstü Güçlerin Simgesini, Fırtınanın Uğultusunda Kötü Ruhların Sesini, Denizin Sakin Görüntüsünde Ya Da Patlamasında Tanrıların İyiliğini Ya Da Öfkesini Buluyorlardı. Yankı Bir Çeşit Kehanet, Vahşi Hayvanların Sesleri Bilinmeyenin Habercisi Olarak Algılanıyordu. Böylece, İnsanlığın Başlangıcında Din Ve Müzik Birbirine Karıştı. Kısıtlı Bir Sözcük Dağarcığına Sahip Olan İlkel İnsan Gördüklerini Adlandırıyordu. Duygularını, İçgüdülerini Ve Kutsal Güçlere İnancını Anlatmak İçin Hemen O Anda Kendiliğinden Düzenleniveren Seslerden Yararlanıyordu.
giderek Müzik, Ninni Ya Da Matem Şarkısında Olsun Veya Büyüyle Karışmış Bir Törende Olsun, İlkel İnsanın, Bütün Gereksinmelerine Cevap Verecek Biçimde Ve Her Alanda Varlığına Sıkıca Girdi. Günümüze Ulaşan Bilgiler İle Kapalı Toplumların Yaşamları İncelendiğinde İlk İnsanın, Hançeresinden Kuş Seslerine Benzer Tiz Sesler, Vahşi Hayvan Homurtuları Gibi Pes Sesler Çıkardığı Ve Bunları Doğa Karşısında Güçlü Olmak İçin Kullandığı Varsayılmaktadır.
müziğin Doğasında Olan Ses, Böylece Kullanılır Hale Gelmiş Olmaktadır. Ritm İse, Gelişmeye Başlayan İnsanın, Kutsal Güçlere Karşı Kendini Af Ettirme İsteklerini Açığa Vurduğu Ve Doğa Karşısında, Kazanım Çoşkularını Simgeleyen Törenlerde Ortaya Çıkmaya Başlamıştır. Güç Kazanılmış Bir Avın Çevresindeki Kutlama Törenlerinin, Ava Çıkmak İçin Yapılan Törenlerin Dansla İlişkisi Açıktır.
insandaki Ritm Duygusunu, “bir Vuruş, Bir Gürültü Ya Da Bağırışın Tekrarından Ve Simetrisinden Doğan Haz” Biçiminde Tanımlayabiliriz. Doğadan Aldığımız En Kesin Mesaj Ritmdir Kuşkusuz. Simetri, Tekrar, Düzenli Tekrar, Yankı... Görünüşteki Dağınıklığa Karşın Her Şey Tamamen Ölçülüdür. Gece Ve Gündüz, Mevsimler, Üreme, Filizleme, Çiçek Açma, Solma, Yaşam Ve Ölüm...hepsi Kesin Bir Disipline Boyun Eğer. Bu Da İnsanoğluna, Doğanın Ve Kendi Mekanizmasının Ritmlerle Çevrili Olduğunu Kısa Sürede Kavratmıştır.
ilk İnsan, Ayakları, Elleri Ve Gırtlağı İle Yarattığı Ölçülü İskeleti Giderek Çeşitli Seslerle Doldurdu. Zamanla Basınçlı Hava Sütununun Tınısını Buldu, Onu Bir Tüp İçinde Titreştirmeğe Başladı. Delik Bir Öküz Boynuzu, İçi Oyuk Bir Kamış Ya Da Kemikten Uyumlu Sesler Çıkarttı. Zengin Üfleme Çalgıları Böyle Doğdu. Avcılıkta Kullandığı Gerilmiş Yayın Çıkardığı Ses, Yeni Bir Çalgı Ailesinin Doğmasına Neden Oldu. Bundan Sonra Müzisyenler Sesin Ve Tınının Sırlarını Çözmeye Uğraştılar[1].
ilkel İnsandan Kavim Yaşamına Geçildikten Sonra, Müzik Toplumsal Yaşama Da Girdi. Her Toplum Kendi Yaşam Biçimine, Değerlerine, İnanç Ve Törelerine Uygun Müzik Üretti. Kendi Çalgılarını, Ezgilerini, Ritmlerini Oluşturdu.
türk Müzik Tarihi De Kendi Bünyesinde, Kendine Has Ve Kendi Ürettiği Biçimi İle Genel Müzik Tarihi İçinde Yerini Aldı. Türk Müzik Tarihi “hem Türk’lerin Tarih Boyunca Müzik İle Olan Her Türlü İlgisinin, Hem De Türk Müzik Sistemi İle Bu Sisteme Karışan Her Türlü Müziğin Teknik Gelişmelerinin İncelenmesi[2]” Biçiminde Tanımlanabilir.
ilk Çağlardan İtibaren Dünya’da Gelişen Ve Yayılan Türk’ler, Müzikteki İlerlemelerini Gittikleri Yerlere Taşımışlar Ve Geliştirmişlerdir. Bugün Türk’lerle İlgisi Olan Tüm Ulusların Müziklerinde, Türk Müziğinin Etkisi Görülmektedir. Bir Çok Batılı Besteci, Eserlerinde Türk Motiflerini İşlemiştir. Kısaca Türk Müziği Etkisine Asya, Avrupa, Orta Doğu Ve Afrika’nın Bir Bölümünde Rastlamak Mümkündür. Ayrıca Türk’ler, Nota Ve Müzik Aletlerinin Gelişmesine De Öncülük Etmişlerdir. Kemençe (ıklığ), Tar, Kopuz, Saz, Vurmalı Çalgılardan Davul, Tef, Kudüm, Kös Vb. Bunlara En İyi Örneklerdir[3].
türk Müziğinin Tarihsel Gelişimi Ve Dönemleri İse 2 Ana Başlık Altında Toplanır.
1- Türk Halk Müziği’nin Tarihsel Gelişimi.
2- Klasik Türk Müziğinin Tarihsel Gelişimi.
türk Halk Müziğinin Tarihsel Gelişimi
halk Müziği, Dünyanın Her Tarafında O Ülkenin Aydınları Tarafından Yaratılan Müzik Türlerinden Farklı Olmuştur. Halk Müziği İle, Aydınlar Tarafından Yaratılan Müzik Türleri Arasında En Önemli Fark, Halk Müziğinin Anonim Olmasıdır. Halk Müziği Ülkenin Bir Ürünüdür. Milletlerin Öz Varlığının Yüzyıllar Boyunca Dile Gelmesinden Doğmuştur.
günlük Hayatı Yansıtan Ezgi, Ritm Ve Tonalite Bakımından Değişik Bölgelerde Farklılıklar Gösteren Bu Müzik Kolu, Doğal Ve Sosyal Konuları Dile Getirir. Bu Müzik Türü Ritm, Ezgi Ve Tonalite Bakımından Renkli Ve Zengindir[4].
alman Müzikoloğu Hugo Riemann’a Göre Halk Müziği ”ezgi Ve Sözleri Kimin Tarafından Yapıldığı Belli Olmayan, Bir Çok Sebeple Halk Tarafından Kabul Edilmiş Ve Halk Ezgisi İfadesine Bürünmüş, Melodik Ve Armonik Bünyesi Kolayca Anlaşılan Ve Popüler Bir Eda Taşıyan Müzik Türü”dür[5].
türk Halk Müziği İse “türk Milletinin Esasını Oluşturan Büyük Halk Kitlesinin, Tarih Boyunca Ve Her Medeniyet Dairesinde Kendi Kendine Yarattığı, İçinde Eski Müzik Geleneklerini Devam Ettirdiği, Anonim Bir Karakter Taşıyan Halk Sanat Türü”dür. Halil Beddi Yönetken’e Göre “folklorik, Anonim Bir Değer Taşıyan, Vücuda Getiricisi Belli Olmayan, Türk Köylüsünün, Türk Aşiretinin, Türk Aşıklarının Müziği”dir[6].
bu Sanat; Köy, Küçük Kasaba Halkının Öz Müzik Kültürünü Teşkil Eder. Türk Halk Müziği Kendi Özel Metrik Ve Model Bünyesi İçinde, Kendine Has Müzik Aletleri, Vokal Ve Enstrümantal Müzik Türleri İle, Orijinal Bir İçerik Taşır[7].
dönemleri 3’e Ayrılır.
1- İlk Dönem. (islamiyet’ten Önceki Dönem)
2- İslamiyet Etkisi Altındaki Dönem.
3- Bugünkü Dönem.
1- İlk Dönem (islamiyet’ten Önceki Dönem)
türk Boylarının Tarih Sahnesinde Göründüğü Orta Asya’da İlk Medeniyet İzleri Arasında, Kopuz Ve Onun Kullanılması İle, Halkın Yaşayışının İfade Edildiği Ezgilerin Varlığı Bilinmektedir.
türkler İslamiyet’i Kabul Etmeden Önce Şamanizm’in Etkisinde Kalarak (bazı Türk Boylarında, Gök Tanrı İnancı, Maniheizm Ve Budizm İnancıda Vardır.) Dini Görüşlerini Yönlendirmişler, Dini Ayinlerinde Müziği Kullanmışlardır. Yuğ Törenlerinde (yas Günleri, Ölülerinin Arkasından Yaptıkları Törenler), Toy Ve Şölenlerinde[8] (yılın Belli Dönemlerinde Hayvanları Yedikleri Törenler), Müziği Bir Etkileme Gücü, Ruhsal Boşalımın Bir Aracı, Eğlencelerinin Bir Parçası Olarak Kabul Etmişlerdir. Ayrıca, Devlet, Millet Birliğini Oluşturan; Savaşta Orduya Duygu Veren, Yürüyüş Ve Hareketini Düzenleyen De Ses Ve Ritm Dir.
elimizde Pek Fazla Kaynak Bulunmamasına Rağmen Dede Korkut Hikayelerinden, Orhun Anıtlarından Türklerin Halk Müziğinin Günlük Yaşamın İçersine Girdiğini Bilmekteyiz. Özellikle Dede Korkut’un Günümüze Kadar Ulaşan Hikayeleri Bu Konudaki En Değerli Hazine Gibidir. Dede Korkut’un Kitabında Tasavvuf Ve Mistiklik Aramak, Hem Güç Ve Hem De Doğru Değildir. Bununla Beraber, İslamiyet’ten Ve Her Türlü Yabancı Dinden Arınmış, En Eski Türk Mitolojisinin Bir Çok Mith Ve Mythos’larını Görmek Ve Duymak Da Mümkündür. Dede Korkut’a Türkmenler Ve Orta Asya Türk’leri Tarafından Korkut- Ata Denmektedir. Kazakların Kopuz Ve Tanbure, Dombra Gibi Sazlarını Bulan Da Korkut Ata’dır[9].
türk’lerin Karşılıklı Konuşmalarını Bile Kopuz Yardımıyla Yaptıklarına En Güzel Örnek, Dede Korkut’un “salur Kazan’ı Oğlu Uruz’un Tutsaklıktan Çıkardığı Destan[10].” Da Geçen Şu Şoylama Olacaktır.
ökçesin Ökçesine Kakdı. Kaburgasın Karnına Kavşurdı. Uyanın Çekdi, Ağzın Ayırdı. Kafiri Öldürdi, Çökdi Üzerine Oturdı. Aydur: Mere Kafirler Kopuzum Getürün, Sizi Ögeyin Didi. Vardılar, Kopuzı Getürdiler. Eline Alup Burada Soylamış Görelüm Hanum Ne Şoylamış;
aydur:
bin Bin Erdenerden Yağı Gördüm-ise Öyünüm Didüm
yigirmi Bin Er Yağı Gördüm-ise Yıylamadum
(diye Bu Şoylama Devam Ediyor.)
bu Döneme Ait En Eski Türk Karekteri Taşıyan Eser, Ural Dağlarının Doğusunda Aranmış Ve Çingiz Han’ın Oğlu Cöçi’nin Ölümüne Neden Olan “aksak Kulan” Veya “aksak Yaban Eşeği” Adlı Eser, En Eski Kög (yırlamak, Brockelmann’a Göre Melodi. “er Kögledi”: Adam Kendi Kendine Yırladı[11].) Kabul Edilmiştir. Kazak Türk’lerinin Ağıtlarından “kör Kızın Şarkısı” Yani “sokır Kız Eni” Adlı Bir Yarı Ağıt Da Çok Eski Karakterde Bulunmuştur. Bu Ağıtlar, Her Yeni Ölen Kişi İçin, Sözleri Biraz Değiştirilerek Söylenirse De, Müzik Sistemi Ve Melodileri Çok Eskilere Dayanmaktadır[12]. Eski Türk Hakanlarının Otağlarında Ve Ordugahlarında “9 Kök” Denilen Bir Müziğin, Müzik Takımlarınca Her Gün Çalındığı Ortaya Çıkartılmıştır[13].
halk Müziğimizin Yapıtlarından Olan Destan Müziği Ve Destan Müziğinin En Önemli Eseri Manas Destanıdır. Manasçı Denilen Halk Sanatçılarınca Ve Kerem İle Okunan Destan, Halk Müziğini Bozulmadan Koruyan, Özü Ve Sözü İle Zamanımıza Getiren Bir Direktir. Köklerini Ve Konularını, Tarihin Derinliklerinden Alan Tarihi Epik (historical Epic) Tipinde Bir Destandır. Destanın Eski Karakterlerini Yaşatan Söyleyişler, Özellikle Kuzey-batı Asya’da Yaygın Görülür. Müzikal-şiir (musical-poetic Art) Sanatının En Eski Örnekleri İse Kırgız-türk Kültür Çevresinde Bulunmaktadır[14].
kısıtlı Sayıdaki Kaynaklardan Elde Edilen Bilgiler Işığında, Müziğin Günlük Yaşantının Vazgeçilmez Unsuru Olduğu Ortaya Çıkmaktadır. Ancak, Bu Dönemdeki Müziğin Yazıya Dökülmemiş Olması, Hem Nota Ve Hem De Sözlerin Günümüze Kadar Ulaşamamasına Neden Olmuştur.
türk’ler Kavimler Göçüyle, Gittikleri Yerlere Bu Müziği Taşımışlardır. Gök Tanrıya Yakarış, Kahramanlık, Savaş Ve Döğüşme, Doğa Bu Dönemde İşlenen En Belirgin Konulardır. Üzülerek Belirtmem Gerekir Ki, Öz Kültürümüz Olan Halk Müziği, Sscb Dönemindeki Asimile Etme Çabaları Sonucunda, Biraz Da Olsa Zarar Görmüş, Yapay Politik Sınırlarla, Türk’lerin İlk Zamanlarından Beri Oluşan Kültürümüz Ve Bu Kültürün Oluştuğu Çevre Bölünmeye Çalışılmıştır.
2.islamiyet Etkisi Altındaki Dönem
m.s.925’lerde Batıya Yönelen Türk Boyları, Karahanlılar’dan Başlayarak İslamiyet’i Kabul Etmeleri İle Yaşama Şekillerinde Ve Kültür Yapılarında Değişimler Göstermeye Başlamışlardır. Toplum Yaşamındaki Bu Değişikliğin Müziğe Yansıması Da Kaçınılmaz Olmuştur. Müzik Yapılarında Bir Değişim Olmamasına Karşın, Sözlerde Dinin Etkisini Görmek Olağandır. Ancak Sözlerde, Sert Ve Katı Dindarlığın Karşısında Hoşgörülüğü, Tanrı Sevgisini Görmek Mümkündür
halk Müziğinin Başlıca Türlerinden Sayılan Kitap Ölöngü (kitap Şarkıları)de, Daha Çok İlahiler Ve Kur’an Okumaları İle İlgili Müzik Ve Dizi Şekilleridir[15].
ozanlar Bu Dönemde De Eski Sadeliklerini Ve Üsluplarını Sürdürmüşlerdir. Ortaçağ Avrupa’sında Şiir Ve Müziğin Gezgini Olan Trouver Ve Troubaduor Geleneğine Karşıt Biçimde Soyluları Ve Zenginleri Bu İşe Sokmamışlar, Ancak Halktan Büyük Saygı Görmüşlerdir. Soyluluk Ve Zenginlik, Şiirde Müzikte Kalmıştır. Sazlarını Ustalıkla Çalmaları Yanında Türkçe’yi İyi Kullanmaları, Halk Müziğine Unutulmaz Eserler Kazandırdığı Gibi, Halk Edebiyatına Da Sayısız Eser Katmalarını Sağlamıştır. Yüzyıllarca Usanmadan Gezip Dolaşan Halk Ozanlarımız, Hem Bu Müziği Yaygınlaştırmışlar, Hem De Unutulmamalarını Sağlamışlardır. Bu Yolculukları Sırasında Gezginin Bir Tek Yoldaşı Vardır. Saz.
her Ne Kadar Ozanların Şiirleri Elimize Ulaşmış İse De, Ezgiler Yakıldıkları Dönemde Notaya Alınmadığından, Unutulan Ezgilerin, Elimizdekilerden Çok Olma Olasılığı Bir Hayli Yüksektir. Ezgilerin Anonim Özellik Taşıması, Halk İçinden Gelen Yaratıcılığın, Kuşaktan Kuşağa Aktarılması, Geleneğin Güçlendirilmesi Anlamını Da Taşımaktadır.
bu Çağdaki Aşıklar Halk Müziği Geleneklerini Devam Ettirmişlerdir. En Önemli Aşıklar;
aşık Paşa (1272-1332), Hem Hece, Hem Aruz Ölçülerini Kullanarak Divan Ve Halk Şiirinin Başlangıçtaki Örneklerini Yaratmıştır. Divan Şiirinde Mevlana’nın, Halk Şiirinde İse Yunus Emre’nin Etkisinde Kalmıştır. Türkçe’ye Gönülden Bağlıdır Ve Halk Dilini Savunmuştur.
doğum Tarihi Bilinmeyen, Ancak 1404 Yılında Halep’te Öldürülen Nesimi, Ezgilerinde Kendine Özgü Mistik Duyuşu, Çoşkulu Bir Şiirsellikle İşlemiştir.
bazı Şiirlerinden 1398’de Doğduğu, Edirne Ve Filibe Gibi Balkan Diyarlarında Gezdiği Anlaşılan 15.yy. Ozanı Kaygusuz Abdal, Gerçek Üstü Zıtlıklarla, Hiciv Öğelerine Yönelmiştir. Ona Göre, “kelebek Buğday Ekmiş”, “sivrisinek Buğday Biçmeye Başlamış”, “ergene’nin Köprüsü Susuzluktan Bunalmış”tır.
ölümü 1560-1570 Yıllarında Olan Pir Sultan Abdal, Ezgilerinde Ve Şiirlerinde, Mistik Görüşlerini Güçlü Tekniğiyle Birleştirerek, Duyarlıklı Bir Lirizm Yaratmıştır.
şiirlerinden 3. Murat Döneminde (1574-1595) Yaşadığı Anlaşılan Köroğlu, Yalın Bir Dille Gerçekçi Bir Şiir Yaratmıştır.
doğumu 1606, Ölümü 1679 Olarak Tahmin Edilen Karacaoğlan, Halk Ozanları Geleneğinin En Ünlü Kişiliklerindendir. Şiirlerinin Ve Ezgilerinin Değeriyle Sivrilen Karacaoğlan, Şiirlerinde Genellikle Kullandığı 6+5 Ve 4+4 Ölçülerinin Tekdüze Uyumuyla Yetinmeyerek, Ölçüyü Belli Etmeden Zorlayan Yeni Sesler Bulmuştur.
yaklaşık 1785-1865 Yıllarında Yaşadığı Sanılan Dadaloğlu, Toplumsal Çelişkileri Toksözlü Bir Deyişle Sergilemiş, Öte Yandan Şiirsel İncelik Ve Buluşlardan Uzak Kalmamıştır.
erzurum Yakınlarındaki Bir Köyde Doğan Ve 1860 Yılında Ölen Emrah, Halk Şiirinin Yenilenen Formları İçinde Değişik Bir Şiirsel Anlatıma Yönelmiştir[16].
türk Anası Ninnileri İle Uyutmuş Kucağındaki Bebeğini, Bazı Analar İse Ağıt Yakmış Kaybolan Çocuğunun Arkasından. İşte Bir Türkünün Hikayesi;
bebek Ağıtının Hikayesi (avşar Ağıtı Orta Anadolu)
olay Yaklaşık 350-400 Yıl Önce, Orta Anadolu’nun Yüksek Ve Dağlık Bölgesinde Yaşayan Avşar Aşiretlerinden Birine Aittir.
günlerden Birgün Bir Asiret Beyinin Oğlu İle Başka Bir Aşiret Beyinin Kızı Evlenir. Yedi Sene Çocukları Olmaz. Aşiret Beyinin Oğlu Bu Evliliğin, Bu Beraberliğin Mutluluk Getirmediğini, Buna Gelinin Neden Olduğunu Her Fırsatta Gelinin Başına Kakar. Kader Bu Ya, Yedinci Senenin Sonunda Gelin Bir Oğlan Çocuğu Dünya’ya Getirir. Aşiret Çok Sevinçlidir. Çocuk Üç Aylıkken Aşiretin Başka Bir Yere Göç Etmesine Karar Verilir. Gelin Çocuğunu Bir Kilime Sarıp, Beşiğine Yatırır Ve Bir Mayanın Üstüne Yerleştirir. Aşiret Bir Gece Yarısı Elmalı’dan Yola Çıkar. Elmalı Dağının Sık Ve Karanlık Ormanları İçinde Yollarına Devam Ederlerken Kötü Bir Tesadüf, Çam Dallarından Biri Zavallı Yavrunun Beşiğine Takılır Ve Onu Mayadan Ayırır. Yavru, Gecenin Sessizliği İçinde Beşiğiyle Çam Dalına Asılı Kalır. Hiç Bir Şeyden Haberi Olmayan Kafile, Ertesi Sabah Obaya Gelip Konaklar. Meme Vermek İçin Yavrusunun Yanına Giden Zavallı Ana, Yavrusunu Bulamayınca Çılgına Döner. Döğünmeğe, Yolunmağa Başlar. Aşiret Büyük Bir Üzüntü İçine Gömülür. Dayısı, Amcasıyla Birlikte Geldikleri Yoldan Geriye Dönerek Yavruyu Aramaya Koyulurlar. Fakat Ne Çare Ki Bulamazlar[17].
1-elmalı’dan Çıktım Yayan, 4- Ala Kilime Sardığım,
.dayan Ey Dizlerim Dayan, Yüksek Mayaya Koyduğum,
emmim Atlı Dayım Yayan, Yedi Yılda Bir Bulduğum,
nenni, Nenni, Bebek Oy. nenni, Nenni, Bebek Oy.
bebek Beni Del Eyledi, tabancamın İpek Bağı,
bir Kötüye Kul Eyledi, Baban Bir Aşiret Beyi,
yaktı Yıktı Kül Eyledi, Kanlım Oldun Çiçek Dağı,
nenni, Nenni, Bebek Oy. Nenni, Nenni, Bebek Oy.
havada Kuzgunlar Dolaşır, Gelin Başı Bağlamadım,
kargalar Öleş Bölüşür, top Zülüfün Yağlamadım,
kara Haberler Erişir , obamdan Utandım Ağlamadım,
nenni, Nenni, Bebek Oy. Nenni, Nenni, Bebek Oy[18].
türkü, Bu Korkunç Ve Yürekler Parçalayan Yaşamın, Ana Gönlünde Şekillenip, Dilinden Dökülen Feryadıdır.
gelişen Ve Bir Ölçüde Değişimler Yaşayan Halk Müziğimizin Bu Çağı, Türkü’lerin Çeşitlilik Kazandığı Dönem Özelliğini De Taşımaktadır. Maniler, Koşmalar, Hoyratlar, Ağıtlar, Oyun Havaları, Kına Havaları, Esnaf Türküleri, Zanaat Havaları, Sevda Türküleri, Sosyal Ve Günlük Yaşayışla İlgili Türküler, Yiğitlemeler, Koçaklamalar Bu Dönem İçinde Oluşmuşlardır.
3- Bu Günkü Dönem
kulaktan Kulağa, Kuşaktan Kuşağa İletilerek Ve Tarih Süzgecinden Geçerek Günümüze Kadar Ulaşan Halk Müziği, Canlılığını Devam Ettirmektedir. Bu Müziğin Kökleşerek Gelişmesinde Ve Yayılmasında, Halk Ozanlığı Geleneğinin Büyük Bir Katkısı Vardır. 20.yüzyılın İlk Yarısında Da Bu Gelenek Sürmüştür. Ancak Sosyal Yapının Değişmesi, Köyden Kentlere Göçler, İletişim Araçlarının Hızlı Gelişimi, Geleneksel Toplum Biçiminden Yeni Toplum Biçimlerine Geçiş Vb. Etkiler, Bu Geleneği Etkilemiştir.
bu Dönemdeki En Olumlu Gelişme İse, Türk Halk Müziğinin Bilimsel Olarak İncelenmeye Başlanması Denebilir. Tarihsel Süreç İçersinde Hep Var Olan Halk Müziği, Halkbilimci Ve Etnomüzikologlarca Daha Yeni İncelenmeye Başlamıştır.
türk Toplumunun Yaşamına Damgasını Vurmuş Ve Toplumsal Yaşama Yön Vermiş Günlük, Sosyal, Ekonomik, Kültürel Ve Tarihsel Olaylar Başta Olmak Üzere, Çeşitli Gelenek, Görenek, İnançlar Ve Benzeri Olguları Konu Edinmesi Açısından, Türk Halk Müziği Kültürümüzün Önemli Yapı Taşlarındandır. Bu Özellikleri İle Halk Müziğimiz, İlişkili Bulunduğu Tarih, Coğrafya, Sosyoloji, Psikoloji, Edebiyat, Folklor, Hukuk, Felsefe, Kültürel Antrapoloji, Başta Olmak Üzere, Çeşitli Bilim Dalları Açısından İncelenmesi Ve Analizi Gerekli Bir Alan Olarak Karşımıza Çıkmaktadır.
halk Müziği Üzerinde, Yukarıda Belirtilen Özellikler Göz Önüne Alınarak Yapılacak Bilimsel Ve Kollektif Çalışmalar, Türk Toplumunun Duygu, Düşünce, Zevk, Estetik Ve Felsefesi İle Genel Karakteri Hakkında Son Derece Sağlıklı İp Uçları Verecektir.
bu Nedenlerle Geleneksel Değerlerden Kan Alan, Çağdaş Bir Kültür Yaratma Süreci İçinde, Halk Kültürünün Diğer Unsurları Gibi Halk Müziğinin De Derlenmesi Ve Araştırılması Kaçınılmazdır[19].
ilk Derleme Çalışmaları 1925 Yılında, İstanbul Belediye Konservatuarı Tarafından, Her İlin Milli Eğitim Müdürlükleri Aracılığıyla Başlatılmıştır. Bu Derlemeler Yöntem Açısından Sakıncalı Bulunduğundan, 1926 Da Darülelhan Derlemeleri Başlamıştır[20]. Türk Ocakları Ve Halk Evleri De, Derleme Çalışmalarında Önemli Katkılar Sağlamıştır. Günümüzde De Devam Eden Derleme Çalışmalarına Trt Kurumu Da Katılmış Ve Büyük Bir Arşiv Kurulmuştur. Bu Derleme Çalışmalarının En Büyük Katkısı, Unutulmaya Yüz Tutmuş Eserlerin Notaya Dökülmesi Ve Gelecek Kuşaklara Aktarılmasıdır.
kitle İletişim Araçlarının Gelişimi, Bir Yönden Olumlu Etkiler De Sunmuştur. Radyonun Kurulması İle Türkülerin Yayılması Hızlanmış, Yöresel Sanatçıların Kendi Dil Ve Çalgıları, Diğer Yörelerce De Tanınmaya Başlamıştır. Televizyonun Yaygınlaşması Ve Türk Halk Müziği Programlarının Yayınlanması İşitsel Zenginlik Yanında, Görsel Öğelerin De Tanınmasını Sağlamıştır. Örneğin, Bir Yörede Yapılan Kına Gecesinde, Hem O Yörenin Kına Gecesi Türküleri, Hem Bu Türkünün Oynanması Ve Hem De Folklorik Değerleri Aynı Anda Tanıtılabilir, Öğrenilebilir Olmuştur.
bu Dönemin Başka Bir Özelliği De, Tek Kişilik Çalış Ve Söyleyiş Olan Ozan Geleneği Yanında, Toplulukların Kurulup, Kurumsal Yapıya Da Dönüştürülmesidir. 1940 Yılında Muzaffer Sarısözen Tarafından Kurulan Halk Müziği Topluluğu (yurttan Sesler), İlk Olma Özelliğini Taşımaktadır. İstanbul Belediye Konservatuarı, 1950 Yılından Bu Yana Çalışmalarını Sürdürmüştür. Akademik Olarak İse, 3 Mart 1976 Da İtü Türk Müziği Devlet Konservatuarı Eğitime Başlamıştır. Günümüzde İse Bir Çok Üniversitenin Türk Halk Müziği Bölümü Bulunmaktadır. Büyük İllerin Bir Çoğunda, Kültür Bakanlığının Halk Müziği Toplulukları Kurulmuştur. Son 3-4 Yıl İçersinde Türk Halk Müziği’ne Artan İlginin Nedenlerinin Başında, Bu Kurumsallaşmanın Önemli Katkısı, Yadsınamaz Bir Gerçekliktir.
tek Seslilik Geleneğinin Yanında, Türk Halk Müziği’nin Çok Seslendirilmeye Başlaması Da, Bu Dönemin Başka Özellikleri Arasında Yerini Almıştır. Bu Düşünceyi Ziya Gökalp (1876-1924), “halk Müziğimiz Bize Birçok Melodiler Vermiştir. Bunları Toplar Ve Batı Müziği Kurallarına Göre Armonize Edersek, Hem Milli, Hem De Avrupalı Bir Müziğe Sahip Oluruz[21].”, Atatürk İse, (30.11.1929 Günü Alman Tarih Yazarı Emil Ludwig’le Konuşmasında)“bizim Gerçek Müziğimiz Anadolu Halkından İşitilebilir”, (1.11.1934 Tbmm’nin Açılışında) “ulusal, İnce Duyguları, Düşünceleri Anlatan; Yüksek Deyişler, Söyleyişleri Toplamak, Onları Bir Gün Önce, Genel Son Müzik Kurallarına Göre İşlemek Gerekir. Ancak, Bu Güzeyde Türk Ulusal Müziği Yükselebilir, Evrensel Müzikte Yerini Alabilir[22]” Diyerek, Düşünsel Temellerini Atmışlardır. Bu Bağlamda Bugünkü Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın Temeli Olan İstanbul’da Ki Muzikâyı Hümâyun, 1924 Yılında Ankara’ya Taşınıp, Riyaseti Cumhur Mûsikî Heyeti’ne Dönüştürüldü.
batı Armoni Kuralları İle Halk Müziği Ezgileri İşlendi. Ancak Kemal İlerici, Türk Müziğinin Kendi Armoni Sistemine Sahip Olduğunu Ve Bu Armoni Sistemi İle Çok Seslendirilebileceğini Kanıtladı[23].(ancak, Sanat Müziği İle Halk Müziği Bu Sistemde İç İçe Ele Alınmıştır.) Kerem’i Ana Dizi Kabul Etti.
türk Halk Müziği, Son Zamanlarda Pop Müzik Tarzı İle De İşlenmeye Başlamıştır. Bu Denemelerin Hepsi Saygı İle Karşılanmalı Ve Gelişmenin Ancak Böyle Olabileceği Unutulmamalıdır.
dönemin Ozan Geleneğinin En Büyük İsmi Aşık Veysel’dir. (1894-1973) Dilindeki Sadelik Ezgilerine Yansımıştır. Türk İnsanındaki Efendiliği, Mertliği, Ruh İnceliğini Satırlara Dökmüştür. İnsan, Yurt, Doğa Sevgisini Şiirlerinde Ön Plana Çıkartmış, Toprak Sevgisini Temel Bir Öğe Olarak Kabul Etmiştir. Karanlık Dünyasının Ak Düşüncelerini, Candan Dostu Olan Sazı İle Süslemiştir.
1965 Yılında Tbmm, “anadilimize Ve Milli Birliğimize Yaptığı Hizmetlerden Dolayı” Özel Bir Kanunla Vatani Hizmet Tertibinden Aylık Bağlamıştır[24].
ben Giderim, Adım Kalır, Ne Gelsemdi Ne Giderdim,
dostlar Beni Hatırlasın, günden Güne Arttı Derdim,
düğün Olur Bayram Gelir, Garip Kalır Yerim Yurdum,
dostlar Beni Hatırlasın. dostlar Beni Hatırlasın
can Kafeste Durmaz Uçar, açar, Solar Türlü Çiçek,
dünya Bir Han, Konan Göçer, Kimler Gülmüş, Kim Gülecek,
ay Dolanır, Yıllar Geçer, murat Yalan, Ölüm Gerçek,
dostlar Beni Hatırlasın. Dostlar Beni Hatırlasın
can Bedenden Ayrılacak, gün İkindi, Akşam Olur,
tütmez Baca, Yanmaz Ocak, Görki Başa Neler Gelir,
selam Olsun Kucak Kucak, veysel Gider Adı Kalır,
dostlar Beni Hatırlasın. Dostlar Beni Hatırlasın[25].
sonuç Olarak, Dünyadaki Hiçbir Kültürde, Kendini Bu Kadar Müziğinde Yansıtan Toplum Yok Gibidir. Türk Milleti, Özünde Var Olan Tüm Nitelikleri, Tarihsel Süreç İçinde Geliştirip, Bozmadan Ve Koruyarak Günümüze Aktarabilmiştir. Bundaki En Büyük Pay Halk Müziğimizindir, Demek Yanlış Olmayacaktır.
klasik Türk Müziğinin Tarihsel Gelişimi
kendi Tarihi Gelişimi İçersinde, Saray, Tekke Ve Medreselerden Destek Görmüş, Kısmen De Olsa Zümre Müziği Diyebileceğimiz Klasik Türk Müziği’ni, “tarihi Süreç İçersinde Tek Sesli Olarak Gelişen, Yenilenen; Kendine Öz Makam, Usul Ve Tekniğe Sahip, Sesli Ve Sözlü Türk Sanat Türü”dür Diye Tanımlayabiliriz.
bugün Üzerinde Çok Tartışılan Bir Sisteme Sahiptir Ve Yaklaşık Adları Belli Olmayan 600 Makamı Bulunmaktadır. Hüseyin Sadettin Arel, 498 Klasik Türk Müziği Makamının Adlarını Belirlemiştir[26]. Bugün Bunlardan Bir Çoğunun Örneği Kalmamıştır. Bir Dönem Çok Tutulan Makamlar, Bu Gün Önemlerini Yitirmiş Kullanılmaz Olmuştur.
izleri, Türklerin Gittiği Tüm Coğrafya Da Görüldüğü Halde, Bazı Batılı Müzikologlarca (riemann) Arap Müziği Olarak Kabul Edilmiştir.
tarihi Gelişimi Konusunda Da Farklı Görüşler Ortaya Atılmış Ve İlk Bilimsel, İlk Klasik, Son Klasik Ve Yeni Klasik[27] Olarak Adlandırılan Teorik Dönemlere Ayrıldığını Söyleyenler Olduğu Gibi, Oluşum Dönemi, Gelişim Dönemi, Doruk Dönemi, Değişim Dönemi, Atılım Dönemi, Yeni Dönem[28] Diye Sınıflandıranlarda Vardır. Burada Ercüment Berker’in Adlandırdığı Ve Dönemlere Ayırdığı Şekliyle İnceleyeceğiz. Bu Dönemler;
1-hazırlık Ve Oluşma Dönemi
2-klasik Öncesi (preklastik) Dönemi
3-klasik Dönem
4-neoklasik Dönem
5-romantik Dönem
6-reformist Dönem Dir.
1-hazırlık Ve Oluşma Dönemi
bu Döneme Ait Bilgilere Eski Çin Kaynakların Da Rastlanmıştır. Maurice Courant’ın, Eski Çin Yazmalarından Topladığı Metinlere Dayanarak, Orta Asya Türklerinin Müziğe Hizmetlerine Ait Bilgilere Rastlamış, Bunların Çin Kültür Tarihi Açısından Önemli Olduğu Kadar, Klasik Türk Müziği Tarihi Açısından Da Önemli Olduğu Vurgulanmıştır.
bu Eserde, Han Ve Hun Devirlerinnin Türk Hanedanları Saraylarında Ve Hatta Çin Haricinde Kalan Kaşkar Ve Buğara Gibi Kültür Merkezlerinde, İslamiyet’ten Önceki Müzik Kültürünün Seviyesini Gösteren Belgelere Yer Verilmiştir. Bu Sayede Klasik Türk Müziği Tarihini Milattan Önce Ki Asırlardan Başlatmanın Ve Yüksek Orta Asya Kültürünün Oluşmasında Türklerin Oynadığı Rolü Saptamanın Ve Yine Bu Etnografik Malzeme Sayesinde İslamiyet’ten Önce Türk Saraylarındaki Müzik Toplulukları, Türk Askeri Mızıkası Ve Bir Çok Eski Türk Sazları Hakkında Fikir Sahibi Olmanın Mümkün Olduğu İleri Sürülmüştür[29].
ancak Zamanımızda Önemini Sürdüren Ananevi Klasik Türk Müziğinin, 10. Yüzyıl Da Horasan-türkistan Türkleri’nin İslamiyet’i Kabullerinden Sonra, Batı Türkleri’nce Geliştirildiği, Türklerin Geçtiği Ve Yerleştiği Çevrelerde Etkileşimde Bulunduğu, Ancak Diğer Müziklerin Üzerinde Daha Kapsamlı Etkiler Bıraktığı Anlaşılmaktadır[30].
böylece Bize Ulaşan Klasik Türk Müziğine Ait Bilgiler Xııı. Yüzyıldan Başlamaktadır.
13. Yüzyılın İkinci Yarısında Anadolu’da, Mevlevi Tarikatının Kurucusu Mevlana Celalettin Rumi (1207-1273) Türk Kültür Hayatına, Etkileri Zamanımıza Kadar Ulaşan Hamle Kazandırmıştır. Mevleviliğin Müziğe Önem Vermesi Ve Mevlana’nın Oğlu Sultan Veled’in (1226-1312) Güçlü Bir Besteci Olması, Bu Müziğin Verimini, Etkinliğini Arttırmıştır.
bu Yüzyılda Azeri Türkleri’nden Müzikolog Ve Besteci Urmiyeli Safiyüddin, Türk Müzikolojisinde İlk Kaynak Olarak Kabul Edilen Şerefiye[31] İsimli Eserinde Klasik Türk Müziği Sistemini Ve Esaslarını Ortaya Koymuştur.
sir C. Hubert Parrv, Safiyüddin’in Fizik Ve Matematik Kurallarıyla Açıkladığı Türk Dizisini “düşünülmesi Bile Son Derecede Mükemmel Ses Dizisi” Olarak Değerlendirmiştir[32].
klasik Türk Müziğinde Elimize Ulaşan En Eski Eserler, Safiyüddin’in Semel Usulündeki Nevruz Bestesi, Sultan Veled’in Acem Devri Denilen Devr-i Kebir Usulündeki Acem Peşrevi Ve Sengin-semai Usulündeki 3 Hanelik Irak Saz Semaisidir[33].
safiyüddîn'in Kitabü'l-edvâr'ından Nevrûz Remel Beste[34]
yukarıda Örneği Sunulan Notalar, Ortaçağ Türk Müzikologlarının Kullandıkları Ebced Notasıdır. Ebced Notasında Her Harf Veya Harf Gurubu, Bir Sese Karşılık Gelmektedir. Seslerin Uzatılma Kıymetleri İse Harflerin Altına Konulan Rakamlarla Gösterilir.
klâsik Ebced Adı Verilen Bu Sistemde Sesleri Gösteren Harfler Aşağıdaki Gibidir[35].
klasik Ebcet Notası Dışında, Diğer Bestekarlarda Farklı Ebcet Notaları Kullanmışlardır.
oluşumun Temellerinin Atıldığı Bu Dönem, 14. Yüzyıl Sonlarına Kadar Devam Etmiştir.
2-klasik Öncesi (preklastik) Dönemi
14. Yüzyılın Sonlarından Başlayarak 18. Yüzyıl Başlarına Kadar Uzanan Bir Süreçtir. Bu Süreç İçersinde Yıldırım Beyazıt’tan (1389-1402)[36], Iı. Murad’a (1421-1451) Kadar Tahtta Kalan Padişahlar, Osmanlı Padişahlarının İlk Bilgin Ve Sanatkarları Olarak, Büyük Bir Kültürel Ve Entelektüel Faaliyet Göstermiş, Sanat Çalışmalarını Desteklemişlerdir.
klasik Türk Müziği Alanında Kapital Eser Olan Hıdır İbn Abdullah’ın Edvar’ı; Mercimek Ahmed’in Kaabus-name’si, Bedr-i Dilşad’ın Murad-name’si, Abdülkaadir’in Kenzü’l-elhan İsimli Eserleri, Iı.murad’ın Emir Ve Desteği İle Yazılmıştır[37].
bu Dönemin En Önemli Olayı, Klasik Türk Müziği Tarihine Büyük Hoca Olarak Geçen Abdülkaadir Meragi’nin (1399-1435) Var Oluşudur. O, Yapıtlarında Klasik Türk Müziği’nin Klasik Kuramına Ve O Dönem İslam Müziği’ne İlişkin Çok Değerli Bilgiler Verdiği Gibi, Kenz’ul Elhan (ezgiler Hazinesi) Adlı Yapıtında Yüzlerce Klasik Türk Müziği Yapıtını Ebcet Notasıyla Yazmış Ve Gerçek Bir Müzik Hazinesi Bırakmıştır. (ancak Bu Eser Şu Anda Kayıptır Ve Bulunduğunda Önemli Bilgilere Ulaşılmış Olacaktır.) Bir Çok Eser Bırakan Abdülkaadir, Bu Eserlerinde Çok Değerli Bilgiler Vermiştir.
ladikli Mehmet Çelebi’nin Yazdığı Fethiye Ve Zeynü’l Elhan Adlı Eserleri, 15. Yüzyılın Önemli Yapıtlarıdır.
abdülkadir Merâgî'nin Makâsidü'l-elhân'nından Bir Sayfa (kendi El Yazısı)[38]
16. Yüzyılda Bestecilik Alanında Gelişme Gösteren Klasik Türk Müziği, Müzik Bilim Alanında Herhangi Bir Varlık Gösterememiştir. Bu Yüzyıldan Elimize Beste-i Kadim Denen Düğah, Hüseyni, Pençgah Makamlarından Üç Mevlevi Ayin-i Şerifi, En Eski Eserlerdir Ve Bestecileri Bilinmemektedir[39].
17. Yüzyıl Klasik Öncesi Dönem İçinde Özellikle Bestecilik Çok Büyük Bir Gelişim Göstermiştir.
ali Ufkî'nin Mecmua-ı Sâz Ü Söz'ünden Bir Sayfa. (kendi El Yazısı)
polonya Asıllı Ali Ufkî -veya Ufûkî -bey (albert Bobowski 1610-1675?), 1650 Yılında Yazdığı "mecmua-i Sâz Ü Söz" Adlı Eserinde Sağdan Sola Doğru Yazılan Özel Bir Batı Müziği Nota Sistemiyle 150 Kadar Eser Yazarak (türkü, Varsağı Ve Yelteme) Yayınlamıştır. Bu Eser, Batı Notasının Türk Müziğinde Kullanıldığı İlk Örnek Olmuştur[40].
prens Dimitri Kantemir Yani Kantemiroğlu Geliştirdiği Nota Sistemi İle 300 Dolayında Peşrev Ve Saz Semaisi’nin Belgelenmesini Sağlamış, Yazdığı İlmü’l Mûsikî Ala Vechil Hurufat Adlı Eseriyle Dönemine Ait Makam Ve Usuller Kakkında Geniş Bilgiler Vermiştir[41]
kantemiroğlu Edvâr'ından İbrahim Ağa'nın Irak Sazsemâîsi[42]
klasik Öncesi Döneminin Ünlü Bestecileri Arasında, Hatib Zakiri Hasan Efendi, Hafız Post, Gülşeni Şeyhi Ali Şir Ü Gani, Buhurizade Mustafa Itri Efendi, Recep Çelebi, Eyyübi Mehmet Çelebi, Solakzade, Köçek Mustafa Dede, Seyyit Mehmed Nuh Efendi Sayılabilir.
3-klasik Dönem
bu Dönem Itri’den(1640-1712), Hammamizade İsmail Dede Efendi’ye (1778-1846) Kadar Olan Zaman Sürecini Kapsar.
ıtri’nin Üstün Bestecilik Gücüyle Atılım Yapan Klasik Türk Müziği, Lale Devri’nde Çok Parlak, Şen, Şuh Saz Ve Söz Eserleri Kazanmıştır. Itri Klasik Türk Müziği Tarihi İçersinde En Ünlü Kişisi Olarak Kabul Edilmiştir. Güçlü Şairliği Yanında Aynı Zamanda Dönemin Ünlü Bir Hanendesidir. Nühüft Makamındaki Tevşih İle Segah Makamındaki Mevlevi Ayini Ve Mevlevi Nat’ı Klasik Türk Müziğinin En Olgun Eserlerindendir.
yüzyılın Başında, 2.mustafa Ve 3.ahmet’in Bazı İlahiler Yazdığı Ve Bunların Bir Kısmının Bestelenerek Tekkelerde Okutulduğu Bilinmektedir.
klasik Dönemin En Önemli Olayı İse 3.selim’in Taht’a Geçmesidir. 3.selim (1789-1807) 18 Yıllık Saltanat Sınırlarını Aşan Dönemi İçinde Bir Ekol Yaratmıştır. Şeyh Abdülbaki Nasır Dede Onun Emri İle Ebcet Notasını Gününe Uyarlamış Ve Yüzlerce Eseri Tahririye Adlı Yapıtında Toplamış Ve Bu Eserlerin Yok Olmalarını Önlemiştir.
ermeni Asıllı Bir Müzikolog Olan Hamparsum Limonciyan Da (1768-1839) Nâsır Abdülbâkî Dede İle Aynı Dönemde, Yine Sultan 3.selim'in İsteği Üzerine Bir Nota Yazım Sistemi Geliştirmiştir. Bestekârlar Ve İcrâcılar Tarafından Çok İlgi Gösterilen Bu Sistem, Son Zamanlara Kadar Yoğunlukla Kullanılmıştır. Günümüzde Dahi Bilinen Ve Kullanılan Bu Sistem, Ortaçağ Avrupa’sında Kilise Ve Manastırlarda Müzik Yapılırken, Ezginin İniş-çıkışlarını Göstermek Amacıyla Güftelerin Üzerlerine Konulan İşaretlere (neum) Benzeyen 7 İşaret Üzerine Kurulmuştur.
hamparsum Nota Alfabesi[43]
hamparsum Nota Alfabesi İle Yazılmış Bir Örnek Eser[44].
3.selim’in Nizam-ı Cedid (yeni Düzen) Adını Verdiği Osmanlı İmparatorluğunu Her Alanda Yenileştirme Hareketi Klasik Türk Müziğini De Etkilemiştir. Kendisine Ait 14 Makam[45] İcat Etmiştir.
bu Dönemin Bir Başka Önemli Olayı İse 2.mahmut’un Vak’a-ı Hayriye Denilen Islahat Hareketlerinin Türk Müziğine Olan Yansımalarıdır. Batı İle Tanışan Besteciler (şakir Ağa, Dede Efendi, Emin Ağa Gibi) Batı Müziği Etkisinde Eserler Vermişlerdir. (dede Efendi’nin Gülnihal Adlı Eseri İlk Örnek Olarak Gösterilir.)
bazı Müzikologlar Türk Halk Müziği İle Klasik Türk Müziğinin, 3.selim Ekolü İle Birbirinden Ayrıldığını İddia Etselerde; Halk Müziğinin Yapısı, Dili, Sazları, İşlediği Konuları, Yayılış Biçimi, Anonim Olması Gibi Özelliklerinden Dolayı Klasik Türk Müziği İçersine Sokulamayacağı Kanısını Taşımaktayım.
4-neoklasik Dönem
hem Klasik Hemde Neoklasik Dönemde Gösterilebilen Dede Efendi (1778-1846) İle Başlayan Bu Dönem, Hacı Arif Bey’e (1831-1884) Kadar Olan Süreci Kapsar. Ünlü Besteciler, Klasik Kurallardan Yavaş Yavaş Ayrılarak Büyük Formlarda Eser Verme Yerine, Küçük Formlarda Ve Özellikle Şarkı Formunda Eserler Vermeyi Tercih Etmişlerdir[46].
hammamizade İsmail Dede Ayin-i Şerif’den, Kar’dan, Köçekçeye Kadar Geniş Bir Yelpazede Eserler Vermiş, 500’den Fazla Bestesinden 276’sı Zamanımıza Ulaşmıştır. Dede Efendi, Itri’den Sonra Klasik Dönemlerin En Büyük Bestecisi Sayılır.
19.yüzyılın İkinci Yarısında, Özellikle Dinsel Müziğin En Olgun Yapıtlarını Oluşturan Na’t Ve Durak’ların, Salat’ların, Savt’ların, Gülşeni Savtları’nın Yavaş Yavaş Kaybolduğunu Görüyoruz[47].
neoklasik Dönemin Diğer Bestecileri; Müziği 3.selim’den Öğrenen Ve Zamanımıza 23 Şarkısı, Bir Marş’ı, Bir Divan’ı Ve Bir Tavşanca’sı Ulaşan 2.mahmut (1785-1839), Tanburi Hacı Numan Ağa (1750?-1834), Dede Efendi’nin Seçkin Öğrencisi Dellalzade İsmail Efendi (1797-1869), Yine Dede Efendi’nin Öğrencisi Zekai Dede Efendi (1825-1897), Tanburi Ali Efendi (1836-1902) Ve Neoklasik Dönemi Bitirip, Romantik Dönemi Başlatan Büyük Şarkı Bestecisi Hacı Arif Bey’dir[48].
5-romantik Dönem
hacı Arif Bey’den, Hüseyin Saadettin Arel’e (1880-1955) Kadar Yaklaşık Yarım Yüzyılı Kapsayan Romantik Dönem, Bir Süre İçin Klasik Müziğin Yasaklandığı Dönem Olma Özelliğine Sahiptir.
gelişen Uygarlığın, İnsanın Sanata Ayıracak Zamanı Kısıtlaması Ve Beğenilerin Değişimi Sonucunda, Bestecilerin Büyük Formları Bırakıp, 3.selim Zamanından Beri İşlenen, Geliştirilen Şarkı Formunu Ve Küçük Formları Kullanmalarını Getirmiştir. Besteciler Halka Daha Yakın Eserler Vermeye, Eserlerinde, Duygusal İçtenliğe Ve Yüceliğe, Milli Ve Geleneksel Özellikler Taşıyan Eserler Vermeye Başlamışlardır.
kişisel Çabaların Önde Olduğu Dönem Özelliği Taşımaktadır. Çünkü Resmi Öğretimden Kaldırılmış Olması, Okullarda Tamamen Batı Tarzı Eğitime Yönelmiş Olunması, Bu Sonucu Doğurmuş Sayılabilir.
rauf Yekta (1871-1935), Hüseyin Sadettin Arel (1880-1955) Ve Dr. Suphi Ezgi (1869-1962) Kişisel Çalışmaları İle Türk Müzikolojisi Üzerindeki Çalışmalarını Sürdürmüşlerdir. Rauf Yekta’nın Türk Müziği Konusundaki Yazdığı Bilgiler, İlk Kez Batı Ansiklopedilerinde Yer Almıştır[49]. Arel Ve Ezgi’nin Bir Ekol Olduğunu Savunan Bir Görüş Olduğu Gibi Bu Ekolü Sakıncalı Bulan Müzik Bilimcileri De Vardır. (örneğin Yalçın Tura Gibi)
hacı Arif Bey, Şevki Bey, Nikoğos Ağa, Tanburi Ali Efendi, Hacı Faik Bey, Tanburi Cemil Bey, Saadettin Kaynak, Münir Nurettin Selçuk, Yaseri Asım Ersoy, Selahattin Pınar, Önde Gelen Besteciler Arasında Sayılabilir.
bu Dönemin Başka Bir Özelliği De, Tanburi Cemil Bey’in Saz İcrasında Bir Okul Yaratmış Olmasıdır. Onun Etkisi Yaşadığı Dönem Kadar, Daha Sonraki Dönemlerde De Görülmüştür[50].
6-reformist Dönem
hüseyin Saadettin Arel Den Günümüze Kadar Olan Dönemi Kapsayan, Bir Çok Neden Den Dolayı Geri Planda Kalmış Olan Klasik Türk Müziği’nin, Gerek Resmi Ve Gerekse Resmi Olmayan Kurumsallaşmanın Yaşandığı Dönem Olarak Kabul Edilebilir.
ilk Olarak İstanbul Belediye Konservatuarı’nda Ve Daha Sonra İleri Türk Mûsikîsi Konservatuarı’nda Dersler Veren Arel, Bir Çok Öğrenci Yetiştirmiştir. Öğrencisi Ercüment Berker, İstanbul Üniversitesi Korosunda Hocasının Yöntem Ve Sistemlerini Uygulamıştır. 1976 Da Gene Arel’in Doğrudan Ve Dolaylı Öğrencileri Olan Aleaddin Yavaşça, Cüneyt Orhon, Cahit Atasoy, Necdet Varol, Halil Aksoy, Nevzat Sümer Vb. İle İstanbul Türk Mûsikîsi Konservatuarı’nın Kuruluşunu Gerçekleştirmişlerdir. (bu Kurum 1984 Te İtü Türk Mûsikîsi Konservatuarı Olmuştur.) Bundan Sonra Diğer İllerimizde De Konservatuarlar Kurulmuştur. Ayrıca, Kültür Bakanlığı Bir Çok İlde Korolar Kurmuştur.
resmi Olarak Nevzat Atlığ’ın Kurduğu Devlet Klasik Türk Mûsikîsi Korosu 1976’da Etkinliğe Başlamıştır[51].
bütün Bu Çabalar Klasik Türk Müziğinin Yaygınlaşmasını Da Beraberinde Getirmiştir. Bir Dönem Radyolardan Da Yasaklanan Bu Tür, Artık Günlük Yaşamımızın İçersine Girmiş Durumdadır. Bir Gün Dönemimiz De Tarih Olduğunda, O Günün Müzikologları, Üzerinde Çok Tartışılan Bir Dönem Olarak Bu Günü Göstereceklerdir Sanırım. Çünkü Ses Sistemi, Tarihi, Çok Seslendirilip Seslendirilemeyeceği Bu Günün Müzikologlarınca Üzerinde Görüş Birliği Sağlanamamış Konular Arasındadır.
sonuç Olarak İster Türk Halk Müziği Olsun, İster Klasik Türk Müziği Olsun, Tarih İçersinden Bu Günlere Kadar Gelmiş, Bugün Geliştirilerek Yarınlarımıza Aktarmamız Gereken, Öz Ve Öz Türk Kültürü’nün Birer Ürünüdür.
inanıyorum Ki Kendi Kültürlerine Sahip Çıkmayan Milletler, Bunun Cezasını, Yok Olmayla Karşı Karşıya Kaldıklarında Ödeyeceklerdir[52].
[1] Selanik, Cavidan, Müzik Sanatının Tarihsel Serüveni, Doruk Yayıncılık, Ankara, 1996, S.2.
[2] Öztuna, Yılmaz, Türk Mûsikîsi Ansiklopedisi Iı, Milli Eğt. Bak. Yay., İstanbul, 1976, S. 346.
[3] Gümüştekin, Ahmet, Lise Müzik Eğitimi Ders Notları 2, Bergama, 1987, S.2.
[4] Akkaş, Salih, Türk Müziği Tarihi Ve Dönemleri (ders Notu), Gazi Ün. Mes. Eğt. Fak., Ankara, 1987, S.10.
[5] Tüfekçi, Nida, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, İstanbul, 1986, S.1482.
[6] Akkaş, Salih, S.9.
[7] Gümüştekin, Ahmet, S.1.
[8] Ergün, Nurullah, Edebiyat Bilgileri, Karınca Matbaacılık, İzmir, 1973, S.128.
[9]ögel, Bahaeddin, Türk Kültür Tarihine Giriş 9, Kültür Ve Turizm Bakanlığı Yay: 734, Ankara, 1987, S.9.
[10] Ergin, Muharrem, Dede Korkut Kitabı, Türk Dil Kurumu Yay.,ankara, 1994, S.236.
[11] Kaşgari, Mahmut, Divanü Lugat-it-türk, Cilt2,ankara, 1943, S.255.
[12] Ögel, S.444.
[13] Tanilli, Server, Uygarlık Tarihi Ders Notları, Şişli İktisadi Ve Ticari İlimler Yüksek Okulu, 2.baskı, İstanbul, 1974, S.409.
[14] Öğel, S.432.
[15] Öğel, S.438.
[16] Say, Ahmet, Türkiye’nin Müzik Atlası, Borusan Kültür Ve Sanat Yay., İstanbul, 1998, S.20-21.
[17] Özbek, Mehmet, Folklor Ve Türkülerimiz, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1981,s.308.
[18] Özbek, S.309.
[19] “müzik Ansiklopedisi”, Ankara, 1985, S.578.
[20] “gelişim Hachette” Sabah Yayıncılık, İstanbul, 1993, S.2884.
[21] Gökalp, Ziya, Türkçülüğün Esasları, Milli Eğt. Bakanlığı Yay., Ankara, 1990, S.147.
[22] Özerdim, Sami, Atatürkçünün El Kitabı, Türk Dil Kurumu Yay, S.160.
[23] Daha Geniş Bilgi İçin Bkz. Kemal İlerici, Türk Müziği Ve Armonisi.
[24] Www.turkuler.com/ozan/asikveysel.asp
[25] Özbek, S.476.
[26] Arel, Hüseyin Saadettin, “mûsikî Mecmuası” 1 Temmuz 1948, İstanbul, S.7.
[27] Http://www2.hrz.tu-darmstadt.de/hg/tak/tak-arsiv/tak-arsiv95/tkm.html#mark7.
[28] Http://bornova.ege.edu.tr/~sosbilen/ylturk%20sanat%20muzigi.html.
[29] Berker, Ercüment, “geçmişten Geleceğe Türk Mûsikîsi”, Türk Gençliğinin Müzik Eğitimi, Türk Kadınları Kültür Dergisi, Ankara, 1985, S.15.
[30] Berker, S.16.
[31] Berker, S.18.
[32] Öztuna, Yılmaz, Türk Mûsikî Tarihi, Türk Müziği Devlet Kon., İstanbul, 1977, S.5.
[33] Akkaş, S.2.
[34] Çevikoğlu, Timuçin, Www.turkmûsikîsi.com/nota/tarihce/tarihce.htm
[35] Çevikoğlu, Aynı Web Sayfası.
[36] Bu Tarihler Padişahların Tahtta Kaldıkları Süreleri Göstermektedir.
[37] Akkaş, S.3.
[38] Çevikoğlu, Aynı Web Sayfası.
[39] Gelişim Hachette, S.2876.
[40] Çevikoğlu, Aynı Web Sayfası.
[41] Say, S.26.
[42] Çevikoğlu, Aynı Web Sayfası.
[43] Çevikoğlu, Aynı Web Sayfası.
[44] Çevikoğlu, Aynı Web Sayfası
[45] Bu Makamlar; Acembuselik, Arazbarbuselik, Hüseynizemzeme, Gerdaniyekürdi,, Hicazeyn, Nevakürdi, Nevabuselik, Rast-ı Cedid, İsfahanek-i Cedid, Şevk-i Dil, Pesendide, Süz-i Dilara, Evcera Ve Şevk-efza. Gelişim, S.2878.
[46] Gümüştekin, S.3.
[47] Say, S.26.
[48] Akkaş,s.6.
[49] Yekta, Rauf, La Musique Turque: Encyclopedie Della Musique, A.lavignac, S.2845-3064. (bu Yazılar Prof. Dr. Bayram Kodaman Tarafından Tercüme Edilmiştir.)
[50] Gelişim, S.2879.
[51] Gelişim, S.2880.
[52] Gümüştekin, Ahmet, Kültürel İşlev Ve Müzik, Gaziosmanpaşa Ün. İibf. İşletme Kulübü Dergisi, Tokat, Ocak 2000, S.12.
*müzik Okutmanı
gaziosmanpaşa Üniversitesi
müzik Kültürümüzün Tarihsel Gelişimi
insan Düşüncesinin Ürünü Olduğu Kadar Duygusal Bir Deşarj Yolu Da Olan Müzik, Yaratıldığı Ortamla, Çağın Dünya Görüşü İle, Kısaca İnsan Yaşamı Ve Toplumla, Bütün Diğer Sanatlar Gibi Sıkıca Bağlıdır. Müzik Yoluyla Bir Yandan Günlük Yaşamın Üstüne Çıkıp Güç Kazanırken, Bir Yandan Da Birlikte Yaşamanın Kurallarını Öğreniriz.
insana, Bütün Sanatlardan Daha Büyük Bir Kolaylık Ve Etkileme Gücüyle Ulaşan Müziği “seslerle Düşünme, Sesler Aracılığı İle Yaşamı Duyumsama Ve Geliştirme Yolunda İnsan Gerçeğinin, Bütün İlişkileri İçinde, Araştırılması Ve Aktarılması Sanatı” Olarak Tanımlayabiliriz. Bu Arayışta En Çarpıcı Amaç, İnsanı Korumaktır. Bu Koruma İşlevi Bugün Artık Somut Olarak Görülen Ve Hemen Kavranabilen Bir Özellik Değildir.
müzik, Matematiksel Bir Mantık, Disiplin, Zamanı Kullanma, Susma, Dialog Kurma, Hareket Etme Ve İlişkiler Sanatıdır Da...
yalnızca Sınırlı Bir Bölümünü Sesler Ve Gürültüler Halinde Kavrayabildiğimiz Titreşimler, Doğanın En Belirgin Kanıtıdır. Normal Yapıda Her İnsan, İşitme Ve Müzikle İlgili Yetilerden Kendi Payına Düşeni Almış Olarak Doğar. Müziği, Varlığına, Aldığı Eğitime, Irkına, Yaşadığı Çağa Göre Üretir.
müzik Malzemesi, İnsan Doğmadan Milyonlarca Yıl Önce Hazırdı. Çünkü Doğa, Sonsuz Bir “sesli Malzeme”dir. Gök Gürültüsü, Yer Kayması, Yer Sarsıntısı, Suyun Akışı Ve Çalkantısı, Havanın Dar Boğazlardaki Hareketi Gibi Olaylar, Doğadaki Sayısız Sesler Ve Titreşimlerden Bir Bölümünü Oluşturur.
kapalı İlkel Toplumların İncelenmesi Yoluyla İlk İnsanların Müzik Eğilimleri Ve Üretimleri Hakkında Yaklaşık Bilgiler Edinilebilmektedir. Bu, Geçmişin Örtüsünü Kaldırmanın Bir Yoludur Ve Oldukça Güvenilir Bir Yöntemdir. İlk İnsanlar Gök Gürültüsünde Doğa Üstü Güçlerin Simgesini, Fırtınanın Uğultusunda Kötü Ruhların Sesini, Denizin Sakin Görüntüsünde Ya Da Patlamasında Tanrıların İyiliğini Ya Da Öfkesini Buluyorlardı. Yankı Bir Çeşit Kehanet, Vahşi Hayvanların Sesleri Bilinmeyenin Habercisi Olarak Algılanıyordu. Böylece, İnsanlığın Başlangıcında Din Ve Müzik Birbirine Karıştı. Kısıtlı Bir Sözcük Dağarcığına Sahip Olan İlkel İnsan Gördüklerini Adlandırıyordu. Duygularını, İçgüdülerini Ve Kutsal Güçlere İnancını Anlatmak İçin Hemen O Anda Kendiliğinden Düzenleniveren Seslerden Yararlanıyordu.
giderek Müzik, Ninni Ya Da Matem Şarkısında Olsun Veya Büyüyle Karışmış Bir Törende Olsun, İlkel İnsanın, Bütün Gereksinmelerine Cevap Verecek Biçimde Ve Her Alanda Varlığına Sıkıca Girdi. Günümüze Ulaşan Bilgiler İle Kapalı Toplumların Yaşamları İncelendiğinde İlk İnsanın, Hançeresinden Kuş Seslerine Benzer Tiz Sesler, Vahşi Hayvan Homurtuları Gibi Pes Sesler Çıkardığı Ve Bunları Doğa Karşısında Güçlü Olmak İçin Kullandığı Varsayılmaktadır.
müziğin Doğasında Olan Ses, Böylece Kullanılır Hale Gelmiş Olmaktadır. Ritm İse, Gelişmeye Başlayan İnsanın, Kutsal Güçlere Karşı Kendini Af Ettirme İsteklerini Açığa Vurduğu Ve Doğa Karşısında, Kazanım Çoşkularını Simgeleyen Törenlerde Ortaya Çıkmaya Başlamıştır. Güç Kazanılmış Bir Avın Çevresindeki Kutlama Törenlerinin, Ava Çıkmak İçin Yapılan Törenlerin Dansla İlişkisi Açıktır.
insandaki Ritm Duygusunu, “bir Vuruş, Bir Gürültü Ya Da Bağırışın Tekrarından Ve Simetrisinden Doğan Haz” Biçiminde Tanımlayabiliriz. Doğadan Aldığımız En Kesin Mesaj Ritmdir Kuşkusuz. Simetri, Tekrar, Düzenli Tekrar, Yankı... Görünüşteki Dağınıklığa Karşın Her Şey Tamamen Ölçülüdür. Gece Ve Gündüz, Mevsimler, Üreme, Filizleme, Çiçek Açma, Solma, Yaşam Ve Ölüm...hepsi Kesin Bir Disipline Boyun Eğer. Bu Da İnsanoğluna, Doğanın Ve Kendi Mekanizmasının Ritmlerle Çevrili Olduğunu Kısa Sürede Kavratmıştır.
ilk İnsan, Ayakları, Elleri Ve Gırtlağı İle Yarattığı Ölçülü İskeleti Giderek Çeşitli Seslerle Doldurdu. Zamanla Basınçlı Hava Sütununun Tınısını Buldu, Onu Bir Tüp İçinde Titreştirmeğe Başladı. Delik Bir Öküz Boynuzu, İçi Oyuk Bir Kamış Ya Da Kemikten Uyumlu Sesler Çıkarttı. Zengin Üfleme Çalgıları Böyle Doğdu. Avcılıkta Kullandığı Gerilmiş Yayın Çıkardığı Ses, Yeni Bir Çalgı Ailesinin Doğmasına Neden Oldu. Bundan Sonra Müzisyenler Sesin Ve Tınının Sırlarını Çözmeye Uğraştılar[1].
ilkel İnsandan Kavim Yaşamına Geçildikten Sonra, Müzik Toplumsal Yaşama Da Girdi. Her Toplum Kendi Yaşam Biçimine, Değerlerine, İnanç Ve Törelerine Uygun Müzik Üretti. Kendi Çalgılarını, Ezgilerini, Ritmlerini Oluşturdu.
türk Müzik Tarihi De Kendi Bünyesinde, Kendine Has Ve Kendi Ürettiği Biçimi İle Genel Müzik Tarihi İçinde Yerini Aldı. Türk Müzik Tarihi “hem Türk’lerin Tarih Boyunca Müzik İle Olan Her Türlü İlgisinin, Hem De Türk Müzik Sistemi İle Bu Sisteme Karışan Her Türlü Müziğin Teknik Gelişmelerinin İncelenmesi[2]” Biçiminde Tanımlanabilir.
ilk Çağlardan İtibaren Dünya’da Gelişen Ve Yayılan Türk’ler, Müzikteki İlerlemelerini Gittikleri Yerlere Taşımışlar Ve Geliştirmişlerdir. Bugün Türk’lerle İlgisi Olan Tüm Ulusların Müziklerinde, Türk Müziğinin Etkisi Görülmektedir. Bir Çok Batılı Besteci, Eserlerinde Türk Motiflerini İşlemiştir. Kısaca Türk Müziği Etkisine Asya, Avrupa, Orta Doğu Ve Afrika’nın Bir Bölümünde Rastlamak Mümkündür. Ayrıca Türk’ler, Nota Ve Müzik Aletlerinin Gelişmesine De Öncülük Etmişlerdir. Kemençe (ıklığ), Tar, Kopuz, Saz, Vurmalı Çalgılardan Davul, Tef, Kudüm, Kös Vb. Bunlara En İyi Örneklerdir[3].
türk Müziğinin Tarihsel Gelişimi Ve Dönemleri İse 2 Ana Başlık Altında Toplanır.
1- Türk Halk Müziği’nin Tarihsel Gelişimi.
2- Klasik Türk Müziğinin Tarihsel Gelişimi.
türk Halk Müziğinin Tarihsel Gelişimi
halk Müziği, Dünyanın Her Tarafında O Ülkenin Aydınları Tarafından Yaratılan Müzik Türlerinden Farklı Olmuştur. Halk Müziği İle, Aydınlar Tarafından Yaratılan Müzik Türleri Arasında En Önemli Fark, Halk Müziğinin Anonim Olmasıdır. Halk Müziği Ülkenin Bir Ürünüdür. Milletlerin Öz Varlığının Yüzyıllar Boyunca Dile Gelmesinden Doğmuştur.
günlük Hayatı Yansıtan Ezgi, Ritm Ve Tonalite Bakımından Değişik Bölgelerde Farklılıklar Gösteren Bu Müzik Kolu, Doğal Ve Sosyal Konuları Dile Getirir. Bu Müzik Türü Ritm, Ezgi Ve Tonalite Bakımından Renkli Ve Zengindir[4].
alman Müzikoloğu Hugo Riemann’a Göre Halk Müziği ”ezgi Ve Sözleri Kimin Tarafından Yapıldığı Belli Olmayan, Bir Çok Sebeple Halk Tarafından Kabul Edilmiş Ve Halk Ezgisi İfadesine Bürünmüş, Melodik Ve Armonik Bünyesi Kolayca Anlaşılan Ve Popüler Bir Eda Taşıyan Müzik Türü”dür[5].
türk Halk Müziği İse “türk Milletinin Esasını Oluşturan Büyük Halk Kitlesinin, Tarih Boyunca Ve Her Medeniyet Dairesinde Kendi Kendine Yarattığı, İçinde Eski Müzik Geleneklerini Devam Ettirdiği, Anonim Bir Karakter Taşıyan Halk Sanat Türü”dür. Halil Beddi Yönetken’e Göre “folklorik, Anonim Bir Değer Taşıyan, Vücuda Getiricisi Belli Olmayan, Türk Köylüsünün, Türk Aşiretinin, Türk Aşıklarının Müziği”dir[6].
bu Sanat; Köy, Küçük Kasaba Halkının Öz Müzik Kültürünü Teşkil Eder. Türk Halk Müziği Kendi Özel Metrik Ve Model Bünyesi İçinde, Kendine Has Müzik Aletleri, Vokal Ve Enstrümantal Müzik Türleri İle, Orijinal Bir İçerik Taşır[7].
dönemleri 3’e Ayrılır.
1- İlk Dönem. (islamiyet’ten Önceki Dönem)
2- İslamiyet Etkisi Altındaki Dönem.
3- Bugünkü Dönem.
1- İlk Dönem (islamiyet’ten Önceki Dönem)
türk Boylarının Tarih Sahnesinde Göründüğü Orta Asya’da İlk Medeniyet İzleri Arasında, Kopuz Ve Onun Kullanılması İle, Halkın Yaşayışının İfade Edildiği Ezgilerin Varlığı Bilinmektedir.
türkler İslamiyet’i Kabul Etmeden Önce Şamanizm’in Etkisinde Kalarak (bazı Türk Boylarında, Gök Tanrı İnancı, Maniheizm Ve Budizm İnancıda Vardır.) Dini Görüşlerini Yönlendirmişler, Dini Ayinlerinde Müziği Kullanmışlardır. Yuğ Törenlerinde (yas Günleri, Ölülerinin Arkasından Yaptıkları Törenler), Toy Ve Şölenlerinde[8] (yılın Belli Dönemlerinde Hayvanları Yedikleri Törenler), Müziği Bir Etkileme Gücü, Ruhsal Boşalımın Bir Aracı, Eğlencelerinin Bir Parçası Olarak Kabul Etmişlerdir. Ayrıca, Devlet, Millet Birliğini Oluşturan; Savaşta Orduya Duygu Veren, Yürüyüş Ve Hareketini Düzenleyen De Ses Ve Ritm Dir.
elimizde Pek Fazla Kaynak Bulunmamasına Rağmen Dede Korkut Hikayelerinden, Orhun Anıtlarından Türklerin Halk Müziğinin Günlük Yaşamın İçersine Girdiğini Bilmekteyiz. Özellikle Dede Korkut’un Günümüze Kadar Ulaşan Hikayeleri Bu Konudaki En Değerli Hazine Gibidir. Dede Korkut’un Kitabında Tasavvuf Ve Mistiklik Aramak, Hem Güç Ve Hem De Doğru Değildir. Bununla Beraber, İslamiyet’ten Ve Her Türlü Yabancı Dinden Arınmış, En Eski Türk Mitolojisinin Bir Çok Mith Ve Mythos’larını Görmek Ve Duymak Da Mümkündür. Dede Korkut’a Türkmenler Ve Orta Asya Türk’leri Tarafından Korkut- Ata Denmektedir. Kazakların Kopuz Ve Tanbure, Dombra Gibi Sazlarını Bulan Da Korkut Ata’dır[9].
türk’lerin Karşılıklı Konuşmalarını Bile Kopuz Yardımıyla Yaptıklarına En Güzel Örnek, Dede Korkut’un “salur Kazan’ı Oğlu Uruz’un Tutsaklıktan Çıkardığı Destan[10].” Da Geçen Şu Şoylama Olacaktır.
ökçesin Ökçesine Kakdı. Kaburgasın Karnına Kavşurdı. Uyanın Çekdi, Ağzın Ayırdı. Kafiri Öldürdi, Çökdi Üzerine Oturdı. Aydur: Mere Kafirler Kopuzum Getürün, Sizi Ögeyin Didi. Vardılar, Kopuzı Getürdiler. Eline Alup Burada Soylamış Görelüm Hanum Ne Şoylamış;
aydur:
bin Bin Erdenerden Yağı Gördüm-ise Öyünüm Didüm
yigirmi Bin Er Yağı Gördüm-ise Yıylamadum
(diye Bu Şoylama Devam Ediyor.)
bu Döneme Ait En Eski Türk Karekteri Taşıyan Eser, Ural Dağlarının Doğusunda Aranmış Ve Çingiz Han’ın Oğlu Cöçi’nin Ölümüne Neden Olan “aksak Kulan” Veya “aksak Yaban Eşeği” Adlı Eser, En Eski Kög (yırlamak, Brockelmann’a Göre Melodi. “er Kögledi”: Adam Kendi Kendine Yırladı[11].) Kabul Edilmiştir. Kazak Türk’lerinin Ağıtlarından “kör Kızın Şarkısı” Yani “sokır Kız Eni” Adlı Bir Yarı Ağıt Da Çok Eski Karakterde Bulunmuştur. Bu Ağıtlar, Her Yeni Ölen Kişi İçin, Sözleri Biraz Değiştirilerek Söylenirse De, Müzik Sistemi Ve Melodileri Çok Eskilere Dayanmaktadır[12]. Eski Türk Hakanlarının Otağlarında Ve Ordugahlarında “9 Kök” Denilen Bir Müziğin, Müzik Takımlarınca Her Gün Çalındığı Ortaya Çıkartılmıştır[13].
halk Müziğimizin Yapıtlarından Olan Destan Müziği Ve Destan Müziğinin En Önemli Eseri Manas Destanıdır. Manasçı Denilen Halk Sanatçılarınca Ve Kerem İle Okunan Destan, Halk Müziğini Bozulmadan Koruyan, Özü Ve Sözü İle Zamanımıza Getiren Bir Direktir. Köklerini Ve Konularını, Tarihin Derinliklerinden Alan Tarihi Epik (historical Epic) Tipinde Bir Destandır. Destanın Eski Karakterlerini Yaşatan Söyleyişler, Özellikle Kuzey-batı Asya’da Yaygın Görülür. Müzikal-şiir (musical-poetic Art) Sanatının En Eski Örnekleri İse Kırgız-türk Kültür Çevresinde Bulunmaktadır[14].
kısıtlı Sayıdaki Kaynaklardan Elde Edilen Bilgiler Işığında, Müziğin Günlük Yaşantının Vazgeçilmez Unsuru Olduğu Ortaya Çıkmaktadır. Ancak, Bu Dönemdeki Müziğin Yazıya Dökülmemiş Olması, Hem Nota Ve Hem De Sözlerin Günümüze Kadar Ulaşamamasına Neden Olmuştur.
türk’ler Kavimler Göçüyle, Gittikleri Yerlere Bu Müziği Taşımışlardır. Gök Tanrıya Yakarış, Kahramanlık, Savaş Ve Döğüşme, Doğa Bu Dönemde İşlenen En Belirgin Konulardır. Üzülerek Belirtmem Gerekir Ki, Öz Kültürümüz Olan Halk Müziği, Sscb Dönemindeki Asimile Etme Çabaları Sonucunda, Biraz Da Olsa Zarar Görmüş, Yapay Politik Sınırlarla, Türk’lerin İlk Zamanlarından Beri Oluşan Kültürümüz Ve Bu Kültürün Oluştuğu Çevre Bölünmeye Çalışılmıştır.
2.islamiyet Etkisi Altındaki Dönem
m.s.925’lerde Batıya Yönelen Türk Boyları, Karahanlılar’dan Başlayarak İslamiyet’i Kabul Etmeleri İle Yaşama Şekillerinde Ve Kültür Yapılarında Değişimler Göstermeye Başlamışlardır. Toplum Yaşamındaki Bu Değişikliğin Müziğe Yansıması Da Kaçınılmaz Olmuştur. Müzik Yapılarında Bir Değişim Olmamasına Karşın, Sözlerde Dinin Etkisini Görmek Olağandır. Ancak Sözlerde, Sert Ve Katı Dindarlığın Karşısında Hoşgörülüğü, Tanrı Sevgisini Görmek Mümkündür
halk Müziğinin Başlıca Türlerinden Sayılan Kitap Ölöngü (kitap Şarkıları)de, Daha Çok İlahiler Ve Kur’an Okumaları İle İlgili Müzik Ve Dizi Şekilleridir[15].
ozanlar Bu Dönemde De Eski Sadeliklerini Ve Üsluplarını Sürdürmüşlerdir. Ortaçağ Avrupa’sında Şiir Ve Müziğin Gezgini Olan Trouver Ve Troubaduor Geleneğine Karşıt Biçimde Soyluları Ve Zenginleri Bu İşe Sokmamışlar, Ancak Halktan Büyük Saygı Görmüşlerdir. Soyluluk Ve Zenginlik, Şiirde Müzikte Kalmıştır. Sazlarını Ustalıkla Çalmaları Yanında Türkçe’yi İyi Kullanmaları, Halk Müziğine Unutulmaz Eserler Kazandırdığı Gibi, Halk Edebiyatına Da Sayısız Eser Katmalarını Sağlamıştır. Yüzyıllarca Usanmadan Gezip Dolaşan Halk Ozanlarımız, Hem Bu Müziği Yaygınlaştırmışlar, Hem De Unutulmamalarını Sağlamışlardır. Bu Yolculukları Sırasında Gezginin Bir Tek Yoldaşı Vardır. Saz.
her Ne Kadar Ozanların Şiirleri Elimize Ulaşmış İse De, Ezgiler Yakıldıkları Dönemde Notaya Alınmadığından, Unutulan Ezgilerin, Elimizdekilerden Çok Olma Olasılığı Bir Hayli Yüksektir. Ezgilerin Anonim Özellik Taşıması, Halk İçinden Gelen Yaratıcılığın, Kuşaktan Kuşağa Aktarılması, Geleneğin Güçlendirilmesi Anlamını Da Taşımaktadır.
bu Çağdaki Aşıklar Halk Müziği Geleneklerini Devam Ettirmişlerdir. En Önemli Aşıklar;
aşık Paşa (1272-1332), Hem Hece, Hem Aruz Ölçülerini Kullanarak Divan Ve Halk Şiirinin Başlangıçtaki Örneklerini Yaratmıştır. Divan Şiirinde Mevlana’nın, Halk Şiirinde İse Yunus Emre’nin Etkisinde Kalmıştır. Türkçe’ye Gönülden Bağlıdır Ve Halk Dilini Savunmuştur.
doğum Tarihi Bilinmeyen, Ancak 1404 Yılında Halep’te Öldürülen Nesimi, Ezgilerinde Kendine Özgü Mistik Duyuşu, Çoşkulu Bir Şiirsellikle İşlemiştir.
bazı Şiirlerinden 1398’de Doğduğu, Edirne Ve Filibe Gibi Balkan Diyarlarında Gezdiği Anlaşılan 15.yy. Ozanı Kaygusuz Abdal, Gerçek Üstü Zıtlıklarla, Hiciv Öğelerine Yönelmiştir. Ona Göre, “kelebek Buğday Ekmiş”, “sivrisinek Buğday Biçmeye Başlamış”, “ergene’nin Köprüsü Susuzluktan Bunalmış”tır.
ölümü 1560-1570 Yıllarında Olan Pir Sultan Abdal, Ezgilerinde Ve Şiirlerinde, Mistik Görüşlerini Güçlü Tekniğiyle Birleştirerek, Duyarlıklı Bir Lirizm Yaratmıştır.
şiirlerinden 3. Murat Döneminde (1574-1595) Yaşadığı Anlaşılan Köroğlu, Yalın Bir Dille Gerçekçi Bir Şiir Yaratmıştır.
doğumu 1606, Ölümü 1679 Olarak Tahmin Edilen Karacaoğlan, Halk Ozanları Geleneğinin En Ünlü Kişiliklerindendir. Şiirlerinin Ve Ezgilerinin Değeriyle Sivrilen Karacaoğlan, Şiirlerinde Genellikle Kullandığı 6+5 Ve 4+4 Ölçülerinin Tekdüze Uyumuyla Yetinmeyerek, Ölçüyü Belli Etmeden Zorlayan Yeni Sesler Bulmuştur.
yaklaşık 1785-1865 Yıllarında Yaşadığı Sanılan Dadaloğlu, Toplumsal Çelişkileri Toksözlü Bir Deyişle Sergilemiş, Öte Yandan Şiirsel İncelik Ve Buluşlardan Uzak Kalmamıştır.
erzurum Yakınlarındaki Bir Köyde Doğan Ve 1860 Yılında Ölen Emrah, Halk Şiirinin Yenilenen Formları İçinde Değişik Bir Şiirsel Anlatıma Yönelmiştir[16].
türk Anası Ninnileri İle Uyutmuş Kucağındaki Bebeğini, Bazı Analar İse Ağıt Yakmış Kaybolan Çocuğunun Arkasından. İşte Bir Türkünün Hikayesi;
bebek Ağıtının Hikayesi (avşar Ağıtı Orta Anadolu)
olay Yaklaşık 350-400 Yıl Önce, Orta Anadolu’nun Yüksek Ve Dağlık Bölgesinde Yaşayan Avşar Aşiretlerinden Birine Aittir.
günlerden Birgün Bir Asiret Beyinin Oğlu İle Başka Bir Aşiret Beyinin Kızı Evlenir. Yedi Sene Çocukları Olmaz. Aşiret Beyinin Oğlu Bu Evliliğin, Bu Beraberliğin Mutluluk Getirmediğini, Buna Gelinin Neden Olduğunu Her Fırsatta Gelinin Başına Kakar. Kader Bu Ya, Yedinci Senenin Sonunda Gelin Bir Oğlan Çocuğu Dünya’ya Getirir. Aşiret Çok Sevinçlidir. Çocuk Üç Aylıkken Aşiretin Başka Bir Yere Göç Etmesine Karar Verilir. Gelin Çocuğunu Bir Kilime Sarıp, Beşiğine Yatırır Ve Bir Mayanın Üstüne Yerleştirir. Aşiret Bir Gece Yarısı Elmalı’dan Yola Çıkar. Elmalı Dağının Sık Ve Karanlık Ormanları İçinde Yollarına Devam Ederlerken Kötü Bir Tesadüf, Çam Dallarından Biri Zavallı Yavrunun Beşiğine Takılır Ve Onu Mayadan Ayırır. Yavru, Gecenin Sessizliği İçinde Beşiğiyle Çam Dalına Asılı Kalır. Hiç Bir Şeyden Haberi Olmayan Kafile, Ertesi Sabah Obaya Gelip Konaklar. Meme Vermek İçin Yavrusunun Yanına Giden Zavallı Ana, Yavrusunu Bulamayınca Çılgına Döner. Döğünmeğe, Yolunmağa Başlar. Aşiret Büyük Bir Üzüntü İçine Gömülür. Dayısı, Amcasıyla Birlikte Geldikleri Yoldan Geriye Dönerek Yavruyu Aramaya Koyulurlar. Fakat Ne Çare Ki Bulamazlar[17].
1-elmalı’dan Çıktım Yayan, 4- Ala Kilime Sardığım,
.dayan Ey Dizlerim Dayan, Yüksek Mayaya Koyduğum,
emmim Atlı Dayım Yayan, Yedi Yılda Bir Bulduğum,
nenni, Nenni, Bebek Oy. nenni, Nenni, Bebek Oy.
bebek Beni Del Eyledi, tabancamın İpek Bağı,
bir Kötüye Kul Eyledi, Baban Bir Aşiret Beyi,
yaktı Yıktı Kül Eyledi, Kanlım Oldun Çiçek Dağı,
nenni, Nenni, Bebek Oy. Nenni, Nenni, Bebek Oy.
havada Kuzgunlar Dolaşır, Gelin Başı Bağlamadım,
kargalar Öleş Bölüşür, top Zülüfün Yağlamadım,
kara Haberler Erişir , obamdan Utandım Ağlamadım,
nenni, Nenni, Bebek Oy. Nenni, Nenni, Bebek Oy[18].
türkü, Bu Korkunç Ve Yürekler Parçalayan Yaşamın, Ana Gönlünde Şekillenip, Dilinden Dökülen Feryadıdır.
gelişen Ve Bir Ölçüde Değişimler Yaşayan Halk Müziğimizin Bu Çağı, Türkü’lerin Çeşitlilik Kazandığı Dönem Özelliğini De Taşımaktadır. Maniler, Koşmalar, Hoyratlar, Ağıtlar, Oyun Havaları, Kına Havaları, Esnaf Türküleri, Zanaat Havaları, Sevda Türküleri, Sosyal Ve Günlük Yaşayışla İlgili Türküler, Yiğitlemeler, Koçaklamalar Bu Dönem İçinde Oluşmuşlardır.
3- Bu Günkü Dönem
kulaktan Kulağa, Kuşaktan Kuşağa İletilerek Ve Tarih Süzgecinden Geçerek Günümüze Kadar Ulaşan Halk Müziği, Canlılığını Devam Ettirmektedir. Bu Müziğin Kökleşerek Gelişmesinde Ve Yayılmasında, Halk Ozanlığı Geleneğinin Büyük Bir Katkısı Vardır. 20.yüzyılın İlk Yarısında Da Bu Gelenek Sürmüştür. Ancak Sosyal Yapının Değişmesi, Köyden Kentlere Göçler, İletişim Araçlarının Hızlı Gelişimi, Geleneksel Toplum Biçiminden Yeni Toplum Biçimlerine Geçiş Vb. Etkiler, Bu Geleneği Etkilemiştir.
bu Dönemdeki En Olumlu Gelişme İse, Türk Halk Müziğinin Bilimsel Olarak İncelenmeye Başlanması Denebilir. Tarihsel Süreç İçersinde Hep Var Olan Halk Müziği, Halkbilimci Ve Etnomüzikologlarca Daha Yeni İncelenmeye Başlamıştır.
türk Toplumunun Yaşamına Damgasını Vurmuş Ve Toplumsal Yaşama Yön Vermiş Günlük, Sosyal, Ekonomik, Kültürel Ve Tarihsel Olaylar Başta Olmak Üzere, Çeşitli Gelenek, Görenek, İnançlar Ve Benzeri Olguları Konu Edinmesi Açısından, Türk Halk Müziği Kültürümüzün Önemli Yapı Taşlarındandır. Bu Özellikleri İle Halk Müziğimiz, İlişkili Bulunduğu Tarih, Coğrafya, Sosyoloji, Psikoloji, Edebiyat, Folklor, Hukuk, Felsefe, Kültürel Antrapoloji, Başta Olmak Üzere, Çeşitli Bilim Dalları Açısından İncelenmesi Ve Analizi Gerekli Bir Alan Olarak Karşımıza Çıkmaktadır.
halk Müziği Üzerinde, Yukarıda Belirtilen Özellikler Göz Önüne Alınarak Yapılacak Bilimsel Ve Kollektif Çalışmalar, Türk Toplumunun Duygu, Düşünce, Zevk, Estetik Ve Felsefesi İle Genel Karakteri Hakkında Son Derece Sağlıklı İp Uçları Verecektir.
bu Nedenlerle Geleneksel Değerlerden Kan Alan, Çağdaş Bir Kültür Yaratma Süreci İçinde, Halk Kültürünün Diğer Unsurları Gibi Halk Müziğinin De Derlenmesi Ve Araştırılması Kaçınılmazdır[19].
ilk Derleme Çalışmaları 1925 Yılında, İstanbul Belediye Konservatuarı Tarafından, Her İlin Milli Eğitim Müdürlükleri Aracılığıyla Başlatılmıştır. Bu Derlemeler Yöntem Açısından Sakıncalı Bulunduğundan, 1926 Da Darülelhan Derlemeleri Başlamıştır[20]. Türk Ocakları Ve Halk Evleri De, Derleme Çalışmalarında Önemli Katkılar Sağlamıştır. Günümüzde De Devam Eden Derleme Çalışmalarına Trt Kurumu Da Katılmış Ve Büyük Bir Arşiv Kurulmuştur. Bu Derleme Çalışmalarının En Büyük Katkısı, Unutulmaya Yüz Tutmuş Eserlerin Notaya Dökülmesi Ve Gelecek Kuşaklara Aktarılmasıdır.
kitle İletişim Araçlarının Gelişimi, Bir Yönden Olumlu Etkiler De Sunmuştur. Radyonun Kurulması İle Türkülerin Yayılması Hızlanmış, Yöresel Sanatçıların Kendi Dil Ve Çalgıları, Diğer Yörelerce De Tanınmaya Başlamıştır. Televizyonun Yaygınlaşması Ve Türk Halk Müziği Programlarının Yayınlanması İşitsel Zenginlik Yanında, Görsel Öğelerin De Tanınmasını Sağlamıştır. Örneğin, Bir Yörede Yapılan Kına Gecesinde, Hem O Yörenin Kına Gecesi Türküleri, Hem Bu Türkünün Oynanması Ve Hem De Folklorik Değerleri Aynı Anda Tanıtılabilir, Öğrenilebilir Olmuştur.
bu Dönemin Başka Bir Özelliği De, Tek Kişilik Çalış Ve Söyleyiş Olan Ozan Geleneği Yanında, Toplulukların Kurulup, Kurumsal Yapıya Da Dönüştürülmesidir. 1940 Yılında Muzaffer Sarısözen Tarafından Kurulan Halk Müziği Topluluğu (yurttan Sesler), İlk Olma Özelliğini Taşımaktadır. İstanbul Belediye Konservatuarı, 1950 Yılından Bu Yana Çalışmalarını Sürdürmüştür. Akademik Olarak İse, 3 Mart 1976 Da İtü Türk Müziği Devlet Konservatuarı Eğitime Başlamıştır. Günümüzde İse Bir Çok Üniversitenin Türk Halk Müziği Bölümü Bulunmaktadır. Büyük İllerin Bir Çoğunda, Kültür Bakanlığının Halk Müziği Toplulukları Kurulmuştur. Son 3-4 Yıl İçersinde Türk Halk Müziği’ne Artan İlginin Nedenlerinin Başında, Bu Kurumsallaşmanın Önemli Katkısı, Yadsınamaz Bir Gerçekliktir.
tek Seslilik Geleneğinin Yanında, Türk Halk Müziği’nin Çok Seslendirilmeye Başlaması Da, Bu Dönemin Başka Özellikleri Arasında Yerini Almıştır. Bu Düşünceyi Ziya Gökalp (1876-1924), “halk Müziğimiz Bize Birçok Melodiler Vermiştir. Bunları Toplar Ve Batı Müziği Kurallarına Göre Armonize Edersek, Hem Milli, Hem De Avrupalı Bir Müziğe Sahip Oluruz[21].”, Atatürk İse, (30.11.1929 Günü Alman Tarih Yazarı Emil Ludwig’le Konuşmasında)“bizim Gerçek Müziğimiz Anadolu Halkından İşitilebilir”, (1.11.1934 Tbmm’nin Açılışında) “ulusal, İnce Duyguları, Düşünceleri Anlatan; Yüksek Deyişler, Söyleyişleri Toplamak, Onları Bir Gün Önce, Genel Son Müzik Kurallarına Göre İşlemek Gerekir. Ancak, Bu Güzeyde Türk Ulusal Müziği Yükselebilir, Evrensel Müzikte Yerini Alabilir[22]” Diyerek, Düşünsel Temellerini Atmışlardır. Bu Bağlamda Bugünkü Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın Temeli Olan İstanbul’da Ki Muzikâyı Hümâyun, 1924 Yılında Ankara’ya Taşınıp, Riyaseti Cumhur Mûsikî Heyeti’ne Dönüştürüldü.
batı Armoni Kuralları İle Halk Müziği Ezgileri İşlendi. Ancak Kemal İlerici, Türk Müziğinin Kendi Armoni Sistemine Sahip Olduğunu Ve Bu Armoni Sistemi İle Çok Seslendirilebileceğini Kanıtladı[23].(ancak, Sanat Müziği İle Halk Müziği Bu Sistemde İç İçe Ele Alınmıştır.) Kerem’i Ana Dizi Kabul Etti.
türk Halk Müziği, Son Zamanlarda Pop Müzik Tarzı İle De İşlenmeye Başlamıştır. Bu Denemelerin Hepsi Saygı İle Karşılanmalı Ve Gelişmenin Ancak Böyle Olabileceği Unutulmamalıdır.
dönemin Ozan Geleneğinin En Büyük İsmi Aşık Veysel’dir. (1894-1973) Dilindeki Sadelik Ezgilerine Yansımıştır. Türk İnsanındaki Efendiliği, Mertliği, Ruh İnceliğini Satırlara Dökmüştür. İnsan, Yurt, Doğa Sevgisini Şiirlerinde Ön Plana Çıkartmış, Toprak Sevgisini Temel Bir Öğe Olarak Kabul Etmiştir. Karanlık Dünyasının Ak Düşüncelerini, Candan Dostu Olan Sazı İle Süslemiştir.
1965 Yılında Tbmm, “anadilimize Ve Milli Birliğimize Yaptığı Hizmetlerden Dolayı” Özel Bir Kanunla Vatani Hizmet Tertibinden Aylık Bağlamıştır[24].
ben Giderim, Adım Kalır, Ne Gelsemdi Ne Giderdim,
dostlar Beni Hatırlasın, günden Güne Arttı Derdim,
düğün Olur Bayram Gelir, Garip Kalır Yerim Yurdum,
dostlar Beni Hatırlasın. dostlar Beni Hatırlasın
can Kafeste Durmaz Uçar, açar, Solar Türlü Çiçek,
dünya Bir Han, Konan Göçer, Kimler Gülmüş, Kim Gülecek,
ay Dolanır, Yıllar Geçer, murat Yalan, Ölüm Gerçek,
dostlar Beni Hatırlasın. Dostlar Beni Hatırlasın
can Bedenden Ayrılacak, gün İkindi, Akşam Olur,
tütmez Baca, Yanmaz Ocak, Görki Başa Neler Gelir,
selam Olsun Kucak Kucak, veysel Gider Adı Kalır,
dostlar Beni Hatırlasın. Dostlar Beni Hatırlasın[25].
sonuç Olarak, Dünyadaki Hiçbir Kültürde, Kendini Bu Kadar Müziğinde Yansıtan Toplum Yok Gibidir. Türk Milleti, Özünde Var Olan Tüm Nitelikleri, Tarihsel Süreç İçinde Geliştirip, Bozmadan Ve Koruyarak Günümüze Aktarabilmiştir. Bundaki En Büyük Pay Halk Müziğimizindir, Demek Yanlış Olmayacaktır.
klasik Türk Müziğinin Tarihsel Gelişimi
kendi Tarihi Gelişimi İçersinde, Saray, Tekke Ve Medreselerden Destek Görmüş, Kısmen De Olsa Zümre Müziği Diyebileceğimiz Klasik Türk Müziği’ni, “tarihi Süreç İçersinde Tek Sesli Olarak Gelişen, Yenilenen; Kendine Öz Makam, Usul Ve Tekniğe Sahip, Sesli Ve Sözlü Türk Sanat Türü”dür Diye Tanımlayabiliriz.
bugün Üzerinde Çok Tartışılan Bir Sisteme Sahiptir Ve Yaklaşık Adları Belli Olmayan 600 Makamı Bulunmaktadır. Hüseyin Sadettin Arel, 498 Klasik Türk Müziği Makamının Adlarını Belirlemiştir[26]. Bugün Bunlardan Bir Çoğunun Örneği Kalmamıştır. Bir Dönem Çok Tutulan Makamlar, Bu Gün Önemlerini Yitirmiş Kullanılmaz Olmuştur.
izleri, Türklerin Gittiği Tüm Coğrafya Da Görüldüğü Halde, Bazı Batılı Müzikologlarca (riemann) Arap Müziği Olarak Kabul Edilmiştir.
tarihi Gelişimi Konusunda Da Farklı Görüşler Ortaya Atılmış Ve İlk Bilimsel, İlk Klasik, Son Klasik Ve Yeni Klasik[27] Olarak Adlandırılan Teorik Dönemlere Ayrıldığını Söyleyenler Olduğu Gibi, Oluşum Dönemi, Gelişim Dönemi, Doruk Dönemi, Değişim Dönemi, Atılım Dönemi, Yeni Dönem[28] Diye Sınıflandıranlarda Vardır. Burada Ercüment Berker’in Adlandırdığı Ve Dönemlere Ayırdığı Şekliyle İnceleyeceğiz. Bu Dönemler;
1-hazırlık Ve Oluşma Dönemi
2-klasik Öncesi (preklastik) Dönemi
3-klasik Dönem
4-neoklasik Dönem
5-romantik Dönem
6-reformist Dönem Dir.
1-hazırlık Ve Oluşma Dönemi
bu Döneme Ait Bilgilere Eski Çin Kaynakların Da Rastlanmıştır. Maurice Courant’ın, Eski Çin Yazmalarından Topladığı Metinlere Dayanarak, Orta Asya Türklerinin Müziğe Hizmetlerine Ait Bilgilere Rastlamış, Bunların Çin Kültür Tarihi Açısından Önemli Olduğu Kadar, Klasik Türk Müziği Tarihi Açısından Da Önemli Olduğu Vurgulanmıştır.
bu Eserde, Han Ve Hun Devirlerinnin Türk Hanedanları Saraylarında Ve Hatta Çin Haricinde Kalan Kaşkar Ve Buğara Gibi Kültür Merkezlerinde, İslamiyet’ten Önceki Müzik Kültürünün Seviyesini Gösteren Belgelere Yer Verilmiştir. Bu Sayede Klasik Türk Müziği Tarihini Milattan Önce Ki Asırlardan Başlatmanın Ve Yüksek Orta Asya Kültürünün Oluşmasında Türklerin Oynadığı Rolü Saptamanın Ve Yine Bu Etnografik Malzeme Sayesinde İslamiyet’ten Önce Türk Saraylarındaki Müzik Toplulukları, Türk Askeri Mızıkası Ve Bir Çok Eski Türk Sazları Hakkında Fikir Sahibi Olmanın Mümkün Olduğu İleri Sürülmüştür[29].
ancak Zamanımızda Önemini Sürdüren Ananevi Klasik Türk Müziğinin, 10. Yüzyıl Da Horasan-türkistan Türkleri’nin İslamiyet’i Kabullerinden Sonra, Batı Türkleri’nce Geliştirildiği, Türklerin Geçtiği Ve Yerleştiği Çevrelerde Etkileşimde Bulunduğu, Ancak Diğer Müziklerin Üzerinde Daha Kapsamlı Etkiler Bıraktığı Anlaşılmaktadır[30].
böylece Bize Ulaşan Klasik Türk Müziğine Ait Bilgiler Xııı. Yüzyıldan Başlamaktadır.
13. Yüzyılın İkinci Yarısında Anadolu’da, Mevlevi Tarikatının Kurucusu Mevlana Celalettin Rumi (1207-1273) Türk Kültür Hayatına, Etkileri Zamanımıza Kadar Ulaşan Hamle Kazandırmıştır. Mevleviliğin Müziğe Önem Vermesi Ve Mevlana’nın Oğlu Sultan Veled’in (1226-1312) Güçlü Bir Besteci Olması, Bu Müziğin Verimini, Etkinliğini Arttırmıştır.
bu Yüzyılda Azeri Türkleri’nden Müzikolog Ve Besteci Urmiyeli Safiyüddin, Türk Müzikolojisinde İlk Kaynak Olarak Kabul Edilen Şerefiye[31] İsimli Eserinde Klasik Türk Müziği Sistemini Ve Esaslarını Ortaya Koymuştur.
sir C. Hubert Parrv, Safiyüddin’in Fizik Ve Matematik Kurallarıyla Açıkladığı Türk Dizisini “düşünülmesi Bile Son Derecede Mükemmel Ses Dizisi” Olarak Değerlendirmiştir[32].
klasik Türk Müziğinde Elimize Ulaşan En Eski Eserler, Safiyüddin’in Semel Usulündeki Nevruz Bestesi, Sultan Veled’in Acem Devri Denilen Devr-i Kebir Usulündeki Acem Peşrevi Ve Sengin-semai Usulündeki 3 Hanelik Irak Saz Semaisidir[33].
safiyüddîn'in Kitabü'l-edvâr'ından Nevrûz Remel Beste[34]
yukarıda Örneği Sunulan Notalar, Ortaçağ Türk Müzikologlarının Kullandıkları Ebced Notasıdır. Ebced Notasında Her Harf Veya Harf Gurubu, Bir Sese Karşılık Gelmektedir. Seslerin Uzatılma Kıymetleri İse Harflerin Altına Konulan Rakamlarla Gösterilir.
klâsik Ebced Adı Verilen Bu Sistemde Sesleri Gösteren Harfler Aşağıdaki Gibidir[35].
klasik Ebcet Notası Dışında, Diğer Bestekarlarda Farklı Ebcet Notaları Kullanmışlardır.
oluşumun Temellerinin Atıldığı Bu Dönem, 14. Yüzyıl Sonlarına Kadar Devam Etmiştir.
2-klasik Öncesi (preklastik) Dönemi
14. Yüzyılın Sonlarından Başlayarak 18. Yüzyıl Başlarına Kadar Uzanan Bir Süreçtir. Bu Süreç İçersinde Yıldırım Beyazıt’tan (1389-1402)[36], Iı. Murad’a (1421-1451) Kadar Tahtta Kalan Padişahlar, Osmanlı Padişahlarının İlk Bilgin Ve Sanatkarları Olarak, Büyük Bir Kültürel Ve Entelektüel Faaliyet Göstermiş, Sanat Çalışmalarını Desteklemişlerdir.
klasik Türk Müziği Alanında Kapital Eser Olan Hıdır İbn Abdullah’ın Edvar’ı; Mercimek Ahmed’in Kaabus-name’si, Bedr-i Dilşad’ın Murad-name’si, Abdülkaadir’in Kenzü’l-elhan İsimli Eserleri, Iı.murad’ın Emir Ve Desteği İle Yazılmıştır[37].
bu Dönemin En Önemli Olayı, Klasik Türk Müziği Tarihine Büyük Hoca Olarak Geçen Abdülkaadir Meragi’nin (1399-1435) Var Oluşudur. O, Yapıtlarında Klasik Türk Müziği’nin Klasik Kuramına Ve O Dönem İslam Müziği’ne İlişkin Çok Değerli Bilgiler Verdiği Gibi, Kenz’ul Elhan (ezgiler Hazinesi) Adlı Yapıtında Yüzlerce Klasik Türk Müziği Yapıtını Ebcet Notasıyla Yazmış Ve Gerçek Bir Müzik Hazinesi Bırakmıştır. (ancak Bu Eser Şu Anda Kayıptır Ve Bulunduğunda Önemli Bilgilere Ulaşılmış Olacaktır.) Bir Çok Eser Bırakan Abdülkaadir, Bu Eserlerinde Çok Değerli Bilgiler Vermiştir.
ladikli Mehmet Çelebi’nin Yazdığı Fethiye Ve Zeynü’l Elhan Adlı Eserleri, 15. Yüzyılın Önemli Yapıtlarıdır.
abdülkadir Merâgî'nin Makâsidü'l-elhân'nından Bir Sayfa (kendi El Yazısı)[38]
16. Yüzyılda Bestecilik Alanında Gelişme Gösteren Klasik Türk Müziği, Müzik Bilim Alanında Herhangi Bir Varlık Gösterememiştir. Bu Yüzyıldan Elimize Beste-i Kadim Denen Düğah, Hüseyni, Pençgah Makamlarından Üç Mevlevi Ayin-i Şerifi, En Eski Eserlerdir Ve Bestecileri Bilinmemektedir[39].
17. Yüzyıl Klasik Öncesi Dönem İçinde Özellikle Bestecilik Çok Büyük Bir Gelişim Göstermiştir.
ali Ufkî'nin Mecmua-ı Sâz Ü Söz'ünden Bir Sayfa. (kendi El Yazısı)
polonya Asıllı Ali Ufkî -veya Ufûkî -bey (albert Bobowski 1610-1675?), 1650 Yılında Yazdığı "mecmua-i Sâz Ü Söz" Adlı Eserinde Sağdan Sola Doğru Yazılan Özel Bir Batı Müziği Nota Sistemiyle 150 Kadar Eser Yazarak (türkü, Varsağı Ve Yelteme) Yayınlamıştır. Bu Eser, Batı Notasının Türk Müziğinde Kullanıldığı İlk Örnek Olmuştur[40].
prens Dimitri Kantemir Yani Kantemiroğlu Geliştirdiği Nota Sistemi İle 300 Dolayında Peşrev Ve Saz Semaisi’nin Belgelenmesini Sağlamış, Yazdığı İlmü’l Mûsikî Ala Vechil Hurufat Adlı Eseriyle Dönemine Ait Makam Ve Usuller Kakkında Geniş Bilgiler Vermiştir[41]
kantemiroğlu Edvâr'ından İbrahim Ağa'nın Irak Sazsemâîsi[42]
klasik Öncesi Döneminin Ünlü Bestecileri Arasında, Hatib Zakiri Hasan Efendi, Hafız Post, Gülşeni Şeyhi Ali Şir Ü Gani, Buhurizade Mustafa Itri Efendi, Recep Çelebi, Eyyübi Mehmet Çelebi, Solakzade, Köçek Mustafa Dede, Seyyit Mehmed Nuh Efendi Sayılabilir.
3-klasik Dönem
bu Dönem Itri’den(1640-1712), Hammamizade İsmail Dede Efendi’ye (1778-1846) Kadar Olan Zaman Sürecini Kapsar.
ıtri’nin Üstün Bestecilik Gücüyle Atılım Yapan Klasik Türk Müziği, Lale Devri’nde Çok Parlak, Şen, Şuh Saz Ve Söz Eserleri Kazanmıştır. Itri Klasik Türk Müziği Tarihi İçersinde En Ünlü Kişisi Olarak Kabul Edilmiştir. Güçlü Şairliği Yanında Aynı Zamanda Dönemin Ünlü Bir Hanendesidir. Nühüft Makamındaki Tevşih İle Segah Makamındaki Mevlevi Ayini Ve Mevlevi Nat’ı Klasik Türk Müziğinin En Olgun Eserlerindendir.
yüzyılın Başında, 2.mustafa Ve 3.ahmet’in Bazı İlahiler Yazdığı Ve Bunların Bir Kısmının Bestelenerek Tekkelerde Okutulduğu Bilinmektedir.
klasik Dönemin En Önemli Olayı İse 3.selim’in Taht’a Geçmesidir. 3.selim (1789-1807) 18 Yıllık Saltanat Sınırlarını Aşan Dönemi İçinde Bir Ekol Yaratmıştır. Şeyh Abdülbaki Nasır Dede Onun Emri İle Ebcet Notasını Gününe Uyarlamış Ve Yüzlerce Eseri Tahririye Adlı Yapıtında Toplamış Ve Bu Eserlerin Yok Olmalarını Önlemiştir.
ermeni Asıllı Bir Müzikolog Olan Hamparsum Limonciyan Da (1768-1839) Nâsır Abdülbâkî Dede İle Aynı Dönemde, Yine Sultan 3.selim'in İsteği Üzerine Bir Nota Yazım Sistemi Geliştirmiştir. Bestekârlar Ve İcrâcılar Tarafından Çok İlgi Gösterilen Bu Sistem, Son Zamanlara Kadar Yoğunlukla Kullanılmıştır. Günümüzde Dahi Bilinen Ve Kullanılan Bu Sistem, Ortaçağ Avrupa’sında Kilise Ve Manastırlarda Müzik Yapılırken, Ezginin İniş-çıkışlarını Göstermek Amacıyla Güftelerin Üzerlerine Konulan İşaretlere (neum) Benzeyen 7 İşaret Üzerine Kurulmuştur.
hamparsum Nota Alfabesi[43]
hamparsum Nota Alfabesi İle Yazılmış Bir Örnek Eser[44].
3.selim’in Nizam-ı Cedid (yeni Düzen) Adını Verdiği Osmanlı İmparatorluğunu Her Alanda Yenileştirme Hareketi Klasik Türk Müziğini De Etkilemiştir. Kendisine Ait 14 Makam[45] İcat Etmiştir.
bu Dönemin Bir Başka Önemli Olayı İse 2.mahmut’un Vak’a-ı Hayriye Denilen Islahat Hareketlerinin Türk Müziğine Olan Yansımalarıdır. Batı İle Tanışan Besteciler (şakir Ağa, Dede Efendi, Emin Ağa Gibi) Batı Müziği Etkisinde Eserler Vermişlerdir. (dede Efendi’nin Gülnihal Adlı Eseri İlk Örnek Olarak Gösterilir.)
bazı Müzikologlar Türk Halk Müziği İle Klasik Türk Müziğinin, 3.selim Ekolü İle Birbirinden Ayrıldığını İddia Etselerde; Halk Müziğinin Yapısı, Dili, Sazları, İşlediği Konuları, Yayılış Biçimi, Anonim Olması Gibi Özelliklerinden Dolayı Klasik Türk Müziği İçersine Sokulamayacağı Kanısını Taşımaktayım.
4-neoklasik Dönem
hem Klasik Hemde Neoklasik Dönemde Gösterilebilen Dede Efendi (1778-1846) İle Başlayan Bu Dönem, Hacı Arif Bey’e (1831-1884) Kadar Olan Süreci Kapsar. Ünlü Besteciler, Klasik Kurallardan Yavaş Yavaş Ayrılarak Büyük Formlarda Eser Verme Yerine, Küçük Formlarda Ve Özellikle Şarkı Formunda Eserler Vermeyi Tercih Etmişlerdir[46].
hammamizade İsmail Dede Ayin-i Şerif’den, Kar’dan, Köçekçeye Kadar Geniş Bir Yelpazede Eserler Vermiş, 500’den Fazla Bestesinden 276’sı Zamanımıza Ulaşmıştır. Dede Efendi, Itri’den Sonra Klasik Dönemlerin En Büyük Bestecisi Sayılır.
19.yüzyılın İkinci Yarısında, Özellikle Dinsel Müziğin En Olgun Yapıtlarını Oluşturan Na’t Ve Durak’ların, Salat’ların, Savt’ların, Gülşeni Savtları’nın Yavaş Yavaş Kaybolduğunu Görüyoruz[47].
neoklasik Dönemin Diğer Bestecileri; Müziği 3.selim’den Öğrenen Ve Zamanımıza 23 Şarkısı, Bir Marş’ı, Bir Divan’ı Ve Bir Tavşanca’sı Ulaşan 2.mahmut (1785-1839), Tanburi Hacı Numan Ağa (1750?-1834), Dede Efendi’nin Seçkin Öğrencisi Dellalzade İsmail Efendi (1797-1869), Yine Dede Efendi’nin Öğrencisi Zekai Dede Efendi (1825-1897), Tanburi Ali Efendi (1836-1902) Ve Neoklasik Dönemi Bitirip, Romantik Dönemi Başlatan Büyük Şarkı Bestecisi Hacı Arif Bey’dir[48].
5-romantik Dönem
hacı Arif Bey’den, Hüseyin Saadettin Arel’e (1880-1955) Kadar Yaklaşık Yarım Yüzyılı Kapsayan Romantik Dönem, Bir Süre İçin Klasik Müziğin Yasaklandığı Dönem Olma Özelliğine Sahiptir.
gelişen Uygarlığın, İnsanın Sanata Ayıracak Zamanı Kısıtlaması Ve Beğenilerin Değişimi Sonucunda, Bestecilerin Büyük Formları Bırakıp, 3.selim Zamanından Beri İşlenen, Geliştirilen Şarkı Formunu Ve Küçük Formları Kullanmalarını Getirmiştir. Besteciler Halka Daha Yakın Eserler Vermeye, Eserlerinde, Duygusal İçtenliğe Ve Yüceliğe, Milli Ve Geleneksel Özellikler Taşıyan Eserler Vermeye Başlamışlardır.
kişisel Çabaların Önde Olduğu Dönem Özelliği Taşımaktadır. Çünkü Resmi Öğretimden Kaldırılmış Olması, Okullarda Tamamen Batı Tarzı Eğitime Yönelmiş Olunması, Bu Sonucu Doğurmuş Sayılabilir.
rauf Yekta (1871-1935), Hüseyin Sadettin Arel (1880-1955) Ve Dr. Suphi Ezgi (1869-1962) Kişisel Çalışmaları İle Türk Müzikolojisi Üzerindeki Çalışmalarını Sürdürmüşlerdir. Rauf Yekta’nın Türk Müziği Konusundaki Yazdığı Bilgiler, İlk Kez Batı Ansiklopedilerinde Yer Almıştır[49]. Arel Ve Ezgi’nin Bir Ekol Olduğunu Savunan Bir Görüş Olduğu Gibi Bu Ekolü Sakıncalı Bulan Müzik Bilimcileri De Vardır. (örneğin Yalçın Tura Gibi)
hacı Arif Bey, Şevki Bey, Nikoğos Ağa, Tanburi Ali Efendi, Hacı Faik Bey, Tanburi Cemil Bey, Saadettin Kaynak, Münir Nurettin Selçuk, Yaseri Asım Ersoy, Selahattin Pınar, Önde Gelen Besteciler Arasında Sayılabilir.
bu Dönemin Başka Bir Özelliği De, Tanburi Cemil Bey’in Saz İcrasında Bir Okul Yaratmış Olmasıdır. Onun Etkisi Yaşadığı Dönem Kadar, Daha Sonraki Dönemlerde De Görülmüştür[50].
6-reformist Dönem
hüseyin Saadettin Arel Den Günümüze Kadar Olan Dönemi Kapsayan, Bir Çok Neden Den Dolayı Geri Planda Kalmış Olan Klasik Türk Müziği’nin, Gerek Resmi Ve Gerekse Resmi Olmayan Kurumsallaşmanın Yaşandığı Dönem Olarak Kabul Edilebilir.
ilk Olarak İstanbul Belediye Konservatuarı’nda Ve Daha Sonra İleri Türk Mûsikîsi Konservatuarı’nda Dersler Veren Arel, Bir Çok Öğrenci Yetiştirmiştir. Öğrencisi Ercüment Berker, İstanbul Üniversitesi Korosunda Hocasının Yöntem Ve Sistemlerini Uygulamıştır. 1976 Da Gene Arel’in Doğrudan Ve Dolaylı Öğrencileri Olan Aleaddin Yavaşça, Cüneyt Orhon, Cahit Atasoy, Necdet Varol, Halil Aksoy, Nevzat Sümer Vb. İle İstanbul Türk Mûsikîsi Konservatuarı’nın Kuruluşunu Gerçekleştirmişlerdir. (bu Kurum 1984 Te İtü Türk Mûsikîsi Konservatuarı Olmuştur.) Bundan Sonra Diğer İllerimizde De Konservatuarlar Kurulmuştur. Ayrıca, Kültür Bakanlığı Bir Çok İlde Korolar Kurmuştur.
resmi Olarak Nevzat Atlığ’ın Kurduğu Devlet Klasik Türk Mûsikîsi Korosu 1976’da Etkinliğe Başlamıştır[51].
bütün Bu Çabalar Klasik Türk Müziğinin Yaygınlaşmasını Da Beraberinde Getirmiştir. Bir Dönem Radyolardan Da Yasaklanan Bu Tür, Artık Günlük Yaşamımızın İçersine Girmiş Durumdadır. Bir Gün Dönemimiz De Tarih Olduğunda, O Günün Müzikologları, Üzerinde Çok Tartışılan Bir Dönem Olarak Bu Günü Göstereceklerdir Sanırım. Çünkü Ses Sistemi, Tarihi, Çok Seslendirilip Seslendirilemeyeceği Bu Günün Müzikologlarınca Üzerinde Görüş Birliği Sağlanamamış Konular Arasındadır.
sonuç Olarak İster Türk Halk Müziği Olsun, İster Klasik Türk Müziği Olsun, Tarih İçersinden Bu Günlere Kadar Gelmiş, Bugün Geliştirilerek Yarınlarımıza Aktarmamız Gereken, Öz Ve Öz Türk Kültürü’nün Birer Ürünüdür.
inanıyorum Ki Kendi Kültürlerine Sahip Çıkmayan Milletler, Bunun Cezasını, Yok Olmayla Karşı Karşıya Kaldıklarında Ödeyeceklerdir[52].
[1] Selanik, Cavidan, Müzik Sanatının Tarihsel Serüveni, Doruk Yayıncılık, Ankara, 1996, S.2.
[2] Öztuna, Yılmaz, Türk Mûsikîsi Ansiklopedisi Iı, Milli Eğt. Bak. Yay., İstanbul, 1976, S. 346.
[3] Gümüştekin, Ahmet, Lise Müzik Eğitimi Ders Notları 2, Bergama, 1987, S.2.
[4] Akkaş, Salih, Türk Müziği Tarihi Ve Dönemleri (ders Notu), Gazi Ün. Mes. Eğt. Fak., Ankara, 1987, S.10.
[5] Tüfekçi, Nida, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, İstanbul, 1986, S.1482.
[6] Akkaş, Salih, S.9.
[7] Gümüştekin, Ahmet, S.1.
[8] Ergün, Nurullah, Edebiyat Bilgileri, Karınca Matbaacılık, İzmir, 1973, S.128.
[9]ögel, Bahaeddin, Türk Kültür Tarihine Giriş 9, Kültür Ve Turizm Bakanlığı Yay: 734, Ankara, 1987, S.9.
[10] Ergin, Muharrem, Dede Korkut Kitabı, Türk Dil Kurumu Yay.,ankara, 1994, S.236.
[11] Kaşgari, Mahmut, Divanü Lugat-it-türk, Cilt2,ankara, 1943, S.255.
[12] Ögel, S.444.
[13] Tanilli, Server, Uygarlık Tarihi Ders Notları, Şişli İktisadi Ve Ticari İlimler Yüksek Okulu, 2.baskı, İstanbul, 1974, S.409.
[14] Öğel, S.432.
[15] Öğel, S.438.
[16] Say, Ahmet, Türkiye’nin Müzik Atlası, Borusan Kültür Ve Sanat Yay., İstanbul, 1998, S.20-21.
[17] Özbek, Mehmet, Folklor Ve Türkülerimiz, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1981,s.308.
[18] Özbek, S.309.
[19] “müzik Ansiklopedisi”, Ankara, 1985, S.578.
[20] “gelişim Hachette” Sabah Yayıncılık, İstanbul, 1993, S.2884.
[21] Gökalp, Ziya, Türkçülüğün Esasları, Milli Eğt. Bakanlığı Yay., Ankara, 1990, S.147.
[22] Özerdim, Sami, Atatürkçünün El Kitabı, Türk Dil Kurumu Yay, S.160.
[23] Daha Geniş Bilgi İçin Bkz. Kemal İlerici, Türk Müziği Ve Armonisi.
[24] Www.turkuler.com/ozan/asikveysel.asp
[25] Özbek, S.476.
[26] Arel, Hüseyin Saadettin, “mûsikî Mecmuası” 1 Temmuz 1948, İstanbul, S.7.
[27] Http://www2.hrz.tu-darmstadt.de/hg/tak/tak-arsiv/tak-arsiv95/tkm.html#mark7.
[28] Http://bornova.ege.edu.tr/~sosbilen/ylturk%20sanat%20muzigi.html.
[29] Berker, Ercüment, “geçmişten Geleceğe Türk Mûsikîsi”, Türk Gençliğinin Müzik Eğitimi, Türk Kadınları Kültür Dergisi, Ankara, 1985, S.15.
[30] Berker, S.16.
[31] Berker, S.18.
[32] Öztuna, Yılmaz, Türk Mûsikî Tarihi, Türk Müziği Devlet Kon., İstanbul, 1977, S.5.
[33] Akkaş, S.2.
[34] Çevikoğlu, Timuçin, Www.turkmûsikîsi.com/nota/tarihce/tarihce.htm
[35] Çevikoğlu, Aynı Web Sayfası.
[36] Bu Tarihler Padişahların Tahtta Kaldıkları Süreleri Göstermektedir.
[37] Akkaş, S.3.
[38] Çevikoğlu, Aynı Web Sayfası.
[39] Gelişim Hachette, S.2876.
[40] Çevikoğlu, Aynı Web Sayfası.
[41] Say, S.26.
[42] Çevikoğlu, Aynı Web Sayfası.
[43] Çevikoğlu, Aynı Web Sayfası.
[44] Çevikoğlu, Aynı Web Sayfası
[45] Bu Makamlar; Acembuselik, Arazbarbuselik, Hüseynizemzeme, Gerdaniyekürdi,, Hicazeyn, Nevakürdi, Nevabuselik, Rast-ı Cedid, İsfahanek-i Cedid, Şevk-i Dil, Pesendide, Süz-i Dilara, Evcera Ve Şevk-efza. Gelişim, S.2878.
[46] Gümüştekin, S.3.
[47] Say, S.26.
[48] Akkaş,s.6.
[49] Yekta, Rauf, La Musique Turque: Encyclopedie Della Musique, A.lavignac, S.2845-3064. (bu Yazılar Prof. Dr. Bayram Kodaman Tarafından Tercüme Edilmiştir.)
[50] Gelişim, S.2879.
[51] Gelişim, S.2880.
[52] Gümüştekin, Ahmet, Kültürel İşlev Ve Müzik, Gaziosmanpaşa Ün. İibf. İşletme Kulübü Dergisi, Tokat, Ocak 2000, S.12.
*müzik Okutmanı
gaziosmanpaşa Üniversitesi