Öğretmen köleler -vazgeçin 657'den!

  • Konbuyu başlatan cendere
  • Başlangıç tarihi
C

cendere

Ziyaretçi
UMUR TALU-sabah

Öğretmen köleler

Umur Talu
"Eğitim şart" denen memlekette, inanılmaz katliam:
Her yıl 80 bin öğretmenlik mezunu... En fazla 30 bin kadro... 250 bin işsiz öğretmen... Bir 80 bin de "sözleşmeli hoca"!
Sözleşmeli şu demek:
İşsiz bekleyecek. Amele pazarında. Mevsimlik çalıştırılacak. İş verilirse, ders verilirse o ay 350 YTL filan alacak. İstendiğinde kovulacak. Şahsiyeti olmayacak. Hep korkularla, öfkelerle, sıkıntılarla, endişelerle, ezilerek, üzülerek yaşayacak.
Başta müdür, meslektaşları karşısında da, öğrenciler karşısında da, ailesi karşısında da iki büklüm olacak. Kalbi yaralı kalacak. Bedeni ürkek. Elleri titrek. Dili peltek.
Devlete güveni sıfır. Kendine güveni 5 üstünden 1. Hal ve gidiş yaralı. Öyle sınıfta ve kapıda kala kalacak. Takdir yok. Sevgi yok. Şefkat yok. Alıp büyüttüğü öğrencileri yok. Hep bütünlemede. Hep beklemeli. Hep köle. Hep yoksul ve yoksun. Hep boynu eğik. Hep bunalımda.
Memleket sathında yüz binlerce kavruk çocuk da böyle yetişecek:
Mutsuz öğretmenler onlara mutlu olabilmeyi öğretebilsin diye, bir umutla.
"Bana bir kelime öğretenin kölesi olayım" demeye kalmadan, "öğretenler"in zaten "köle" olduğu şimdiki zamanda.

.....................................


Alın grevi, sendikayı; vazgeçin 657'den!

Dünkü "Öğretmen köleler" ifademe Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik kökten itiraz etti.
Dediklerini (öğretmenlere de) aktaracağım.
Ama bir sözü var ki, belki tartışılır:
"Buraya gelen memur, öğretmen temsilcilerine söylüyorum hep: Grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı verelim, siz de 657 sayılı yasanın memuriyet garantilerinden vazgeçin. Ama kabul etmiyorlar!"

Bakan, "sözleşmeli, ücretli öğretmenlik"e "kölelik" denmesini kabul etmiyor. Bana söyledikleri şunlar:
1. Batı'da herkes ücretli. Devlet, işini beğenmiyorsa çalışanın, ona yol verir. Bizde öyle değil.
Erzurum'da 9 kere görevden aldığım Milli Eğitim Müdürü var. Her seferinde mahkeme kararıyla dönüyor. Vali bile "kurtarın bizi" diyor. Neredeyse 20 yıldır orada.
2. Devlette sözleşmelilik bizim icadımız değil. Ayrıca, bugüne kadar 4 B kapsamında alınıp da görevine son verilen bir öğretmen gösterilsin bana!
3. Türkiye hala dünyanın son sosyalist ülkesi. Sendikalar hem grev, toplu sözleşme olsun istiyor, hem de 657 kalsın diyor. İşini yapmayan adamı işten çıkartamıyoruz. Bir sürü bürokratik safha var.
4. 2008 başında "30 bin öğretmen atayacağız" dedim. Sonra bunu 35 bine çıkardık. 25 bini atandı. Eylül'de de 10 bin atanacak.
5. Eğitim fakülteleri ihtiyaç olmayan biçimde öğretmen çıkarmış. Geçmişte hesapsız kitapsız açılmışlar. Biz açtırmıyoruz. Öğrenciler piyasa şartlarına uygun yetiştirilmeli.
6. Benim dönemimde 223 bin öğretmen atandı. Buna 130 bin usta öğreticiyi de ekleyin. 650 bin öğretmenimiz var. Her 3 öğretmenden biri bizim zamanımızda atanmış.
7. Bir okuldan mezun oldum, kamu bana hemen iş versin mantığı olur mu? Hukukçu ille savcı, hakim mi oluyor? Ayrıca, ODTÜ'ye, Boğaziçi'ne giremedin de Kars Kafkas'a girdin, benim kabahatim ne?

"Okur" İbrahim Betil ise, yakından, yanından, içinden bildiği "eğitim meselesi" ne başka bir gözle bakıyor:
"Sayın Talu; öğretmenlerle ilgili yazınızı okudum. Öğretmenlere bu kadar az değer verilmesinin, bu umutsuz durumun nedenini irdelemek gerekmez mi?
1. Son 50 yıldır devlet bütçesinden Milli Eğitim'e ayrılan payın (ve tabii diğer alanlara ayrılan payın) dağılımına baksanız;
2. Mesleğe yeni başlayan (veya fark etmez, emeklilik noktasına gelmiş) bir öğretmenin maaşı ile bir polisin, bir devlet doktorunun, bir subayın maaşını karşılaştırırsanız;
3. 1930'larda bir öğretmen maaşının kaç Cumhuriyet altını karşılığı olduğunu, bugün ne olduğunu bir irdeleseniz;
Öğretmenlerin bu noktada olmasının bir rastlantı olmayıp 'bilinçli bir devlet stratejisi', 'milli politika tercihi' olabileceği yorumuna gelmek yanlış mıdır?"

Ve başka bir "zincirleme öğretmen okur". Öğretmen çocuğu, öğretmen emeklisi ve öğretmen babası:
"Babam öğretmendi, ben de. Kızım da, çocukları seviyor olmasına rağmen 250 bin işsiz öğretmen arasında.
Bulunduğum yerdeki okulda ise sözleşmeli ve ücretli öğretmenler gani. O sebepten köle muamelesi görüyorlar, dayanamayan bırakıyor.
Bir sınıf bir öğretim yılında dört öğretmen değiştirir mi? O öğrenci ne hale gelir? Köle kullanmayı seven kölelere rağmen kızımın köle olmasına izin vermiyorum.
Aç ama hür yaşıyor!
Sevgiyle"

Ben bir de şunu merak ediyorum:
Bakan'ın, "Alın grevi, toplu sözleşmeyi, sendikayı; vazgeçin 657'den" sözü hükümetin, devletin tüm kamu çalışanları için düşünülmüş bir politikası, mümkün, muhtemel teklifi mi?
Yoksa öylesine bir laf mı?
Türkiye'de kamu hayatı, bürokrasi, siyaset, "piyasa, çalışma şartları, sınıf dayanışması, mücadelesi vesaire" öyle bir durumda nasıl şekillenir? Kayırmacılık, ayrımcılık, partizanlık, kadrolaşma meseleleri ne olur; düşünülebilir yani!
Bu meseleleri daha iyi bilerek tartıp tartışacak olanlar vardır muhakkak!
OECD'nin son Türkiye Raporu mesela, neredeyse benzer bir öneri getiriyor: Bir yandan örgütlü, kayıtlı iş ve çalışma ortamı. Bir yandan meşhur "esnek" çalışma sistemi.
Sendikalılığın iş, üretim, hizmet verimini arttırabildiği üstünde duruluyor bir yandan; bir yandan da işten çıkarma engellerinin gevşetilmesi, hatta asgari ücretin dahi esnek ve oynak olabilmesi tavsiye ediliyor.
Bu meseleleri daha derin ilgi ve bilgiyle tartıp tartışacak olanlar vardır muhakkak!
 

Benzer konular

KILIÇ

Bilge Üye
Katılım
3 Kas 2007
Mesajlar
539
Tepkime puanı
0
657 memurların teminatı. kalkarsa işte o zaman köle oluruz.
 

okancan

Bilge Üye
Katılım
23 Eki 2008
Mesajlar
388
Tepkime puanı
0
"Babam öğretmendi, ben de. Kızım da, çocukları seviyor olmasına rağmen 250 bin işsiz öğretmen arasında.
Bulunduğum yerdeki okulda ise sözleşmeli ve ücretli öğretmenler gani. O sebepten köle muamelesi görüyorlar, dayanamayan bırakıyor.
Bir sınıf bir öğretim yılında dört öğretmen değiştirir mi? O öğrenci ne hale gelir? Köle kullanmayı seven kölelere rağmen kızımın köle olmasına izin vermiyorum.
Aç ama hür yaşıyor!
 
Üst