Serdar Yıldırım Hikayeleri

Serdar Yıldırım

Bilge Üye
Katılım
26 Mar 2010
Mesajlar
160
Tepkime puanı
1
Yaş
65
Konum
Bursa
Zavallı  çoban

bundan Yıllarca Önce, Köyün Birinde Yetim Bir Çoban Yaşarmış. Anası, Babası, Kimi Kimsesi Yokmuş. Sabahları Gün Ağarırken Kalkar, Ekmeğini, Soğanını, Peynirini,  kavalını  torbasına Koyar, Koyunlarını Evinin Yanındaki Ağıldan Çıkarır, Eline Sopasını Alır,  köpeği Karabaş’ La Birlikte Erkenden Yola Çıkarmış. Çimenin, Çayırın Bol Olduğu Yerlerde Koyunları Otlatır, Öğle Üzeri Dere Kenarında Oturup Yemeğini  yedikten  sonra  kendi  yaptığı  kavalı  çalar,  türkü  çağırırmış. Akşamüstü Gün Kararırken  koyunları  toplar,  evine  geri  dönermiş.  bu  böyle Haftalarca, Aylarca Sürmüş.

bir Gün Sabah Erkenden Koyunlar Önde, Kendisi Arkada Giderken  yol  kenarında Sırma  saplı,  altın  yaldızlı  bir  kaval  bulmuş.  kavalı  yerden  almış,  öttürmüş,  sesi  pek  hoşuna  gitmiş.                
“ Bizim Köyden Kimsenin Böyle Kavalı Yoktu. Herhalde Yabancı Birisi Düşürmüş Olacak, Diye Düşünmüş.   Kavalı Ben Buldum, Benim Oldu  “ Demiş. Eski Kavalı Atmış, Yeni Kavalı Çalmaya Başlamış. Daha Sonraki Günlerde İşleri  ters  gitmeye  başlamış.  koyunlarını  hastalık  kırıp Geçirmiş. Elli Koyundan İki Ay İçinde Beş Koyun Kalmış. Zavallı Çoban  çok  sıkıntılı  günler Geçirmeye Başlamış. Koyun Sütü İçemez, Peynir  yapıp Yiyemez, Soğan Bile Alamaz  duruma Gelmiş. Ekmeğe Su Katık Eder Olmuş. Bizim Koyunlar Da Hastalanmasın Diye Komşuları Gelip Gitmez Olmuşlar.

bir Gün  öğle Vakti Yemeğini Yedikten Sonra Sırma Saplı, Altın Yaldızlı Kavalı Çalarken Uykuya  dalmış. Saatler Sonra  köpeği  karabaşın  havlamasına  uyanmış. Bakmış  kalan  beş  koyunu Kurtlar Götürüyor. Sopasını Kaptığı Gibi Kurtların Peşine Düşmüş, Yetişememiş. Yorgun  argın, Üzgün, Perişan Bir Şekilde Uyuyup Kaldığı Yere  dönmüş. Başlamış  dövünmeye,  söylenmeye:

“ Vah Benim Kara Talihim, Kötü Kaderim, Alınyazım. Ne  güzel  bir  sürü  koyunum  vardı.  ne Güzel Geçinip Gidiyordum. Hastalık Aldı Götür Hepsini.bari Şu Beş Koyunu  kurtlar Kapmasaydı.    kuru Ekmeğe De Razıydım…vay Benim Yoksulluğum, Vay Benim Alınyazım..”  diye  dövünüp Ağlarken  aniden Yan Tarafında;

“ Zavallı Çoban  neden Kadere Bu Kadar İsyan Edersin? Kader Hep Kederle Gelir, Bilmez Misin? Yoksulluk Alınyazısı Değildir  “  diyen Tatlı Bir Genç Kızı  duymuş. Çok Şaşırıp Ayağa  kalkmış, Etrafına Bakınmış, Kimseler Yokmuş. “ Öyleyse Bu Ses Nereden  geldi? “ Diye Düşünmüş. Yine Aynı Genç Kız Sesi: “ Zavallı Çoban, Ben Kavalın  içindeyim  ” Demiş.  bunun  üzerine  çoban:  “ Kavalın İçinde Misin?..kaval Konuşur Mu?..hem Oraya Nasıl Girdin?  ” Diye Sormuş.

genç Kız Sesi:

“ Ben Bu Ülke Padişahının Kızı Prenses Nazlı’yım. Saray Büyücüsü Herkese Kötülük Yapmaya Başladığı İçin  babam Büyücüyü Saraydan Kovdu. Saray  dışında  gezintiye  çıktığım  bir  gün Büyücü  intikam Almak İçin  muhafızlarımı Öldürüp Beni Kaçırdı. Kara Ormandaki Kulübesinde Bana Sihirli Şerbetler İçirtip Büyü Yaptıktan Sonra  beni Bu Kavalın İçine Hapsetti. Sonra Da “bu  kavalı Bulup Çalanın İşleri Rast Gitmesin, Her Şeyini Kaybetsin ” Diye Beddualar Etti.büyücünün  büyüyü Her Gün Dua Ederek Aynı Seviyede Tutması Gerekiyordu.herhalde Benim Konuşabilmem  büyücünün  son Günlerde Dua  etmeyi  unutmasından  meydana  geldi. Bu  büyücünün  büyük  işler  peşinde  olduğunu,  babamı  tahtından  indirip  yerine  geçtikten  sonra   Komşu  ülkelere Saldırıp, Savaş Çıkarmayı Planladığını Gösteriyor. Şimdi Beni Saraya Götür..”  

zavallı Çoban  kaval Elinde, Yanında Köpeği Karabaş’ La  beraber   Günlerce  yol  yürüdükten Sonra  başkente  varmış. Tahta  bir  sandığın  içine  kavalı  koymuş.  saraya  gitmiş.  prenses Nazlı’ Dan Haber Getirdiğini Söyleyince  padişahın Huzuruna Çıkarmışlar. Zavallı Çoban  tahta Sandığı Masanın Üstüne Koymuş. Sandıktaki Kaval Konuşmaya Başlamış:  

“ Baba, Ben Prenses Nazlı’ Yım. Saraydan Kovduğun Büyücü Beni Kaçırdı, Büyü Yaptı Ve Beni  bu Sandığın İçindeki Kavala Hapsetti.  kara Ormandaki Kulübesinde Yaşıyor. Büyük Kötülükler  planlıyor. Ancak Büyücünün Ölmesi Beni Eski Halime Döndürebilir. Bu Sandığı Odama Çıkarın. Zavallı Çoban Büyü Yüzünden Çok Sıkıntı Çekti, Her Şeyini Kaybetti.  kendisini Yedirin,  içirin, Giydirin; İki Kese De Altın Verin, Rahat Etmesini Sağlayın..”

padişahın  ilk  şaşkınlığı  geçtikten  sonra   Komutanına  gerekli  emirleri  vermiş.  komutan    askerlerle Birlikte Gidip  büyücüyü Kara Ormanda Yakalayıp Öldürmüş. Büyücünün Ölmesi İle Büyünün Tılsımı Bozulmuş. Büyü Yeni Dualarla Beslenemediği İçin  prenses Nazlı  birkaç Gün Sonra  altın Yaldızlı Kavalın İçindeki Hapis Hayatından Kurtulmuş. Eski  haline  dönmüş,  genç Ve Dünya Güzeli Bir Kız Olmuş.

zavallı  çoban   Sarayda  okuma-yazma  öğrenmiş,  bilgi  ve  becerisini  geliştirmiş.  devlet Yönetimi Hakkında Kitaplar Okumuş, Dersler Almış. Sonraki Yıllarda Yaşlı Padişah Vefat Edince  prenses Nazlı “ Kraliçe “ Olmuş, Zavallı Çoban’ A  “ Vezir “ Lik  rütbesi Vermiş.  vezirçoban, Ülkenin İlerlemesine, Yoksulluğun Azalmasına, İnsanların Hakça Ve Mutlu Olarak Yaşamalarına Çalışmış.

yazan:  serdar  yıldırım
 

Benzer konular

Serdar Yıldırım

Bilge Üye
Katılım
26 Mar 2010
Mesajlar
160
Tepkime puanı
1
Yaş
65
Konum
Bursa
Şarkıcı Bülbül                

uzaklardan  gelen  nağmeler   Kulaklarından  ruhunun   Derinliklerine   Yayılmıştı,   İhtiyar Kaplumbağanın. Yuvasından Çıktı. Büyük Ve  ağır  kabuğunu  zorlukla  sırtında  taşıyordu. Ayakları Ağrıyordu,  ama Olsundu. Sıkıntıya Katlanacak Fakat  en Güzel Öten, En Güzel Şarkı Söyleyen Bülbül’ün Konserini Kaçırmayacaktı. O Bülbül Ki, Aman Efendim, Bir Ses Bir Nefes! Duyanlar Elindeki İşini Bırakır, Dinlemeye Koşardı.. Zalim, Bir De  yakışıklıydı  ki.. Şöyle  bir  yan Döner, Kafasını Yukarıya Kaldırıp Şarkı Söylemeye Başladığı Zaman, Dinleyenler Mest Olur “ Ah “ Çekerler, Biçareler, Mecnunlar “ Of “ Çekerlerdi.

iki Ay Önce Tüm Çevre Ormanları Şampiyonlarının Katıldığı Güzel Ses Yarışmasında Birinci Olup     “ Şampiyonlar Şampiyonu “  ünvanını Almıştı. Kendisine Armağan  edilen Büyük  bir  yuvada Yaşıyordu. Yuvanın Temizliğine Ve Yiyecek İşine Yardımcıları Bakıyordu.  konserler  veriyor, Çok Kazanıyor, Çok Harcıyordu. Yakın Dostları, Arkadaşları Yüzleri Aşmıştı. Hepsi, İltifat Ediyor, Övgüler Yağdırıyor, Çevresinde Pervane Oluyordu. Bu Böyle Dört Ay Daha Devam Etti. Havalar  soğumaya Başlamıştı. Orman Hayvanları Kış  uykusuna  yatmaya  başladılar. Bülbül, Yakın Arkadaşları İle Görkemli Yuvasında Eğlenceler Tertipliyor, Şarkılar  söyleyip,  sabahlara  kadar Zevk Ve Eğlence İle Vakit Geçiriyordu.

karlı Bir Kış Günü Bülbül Yuvasından  çıktı. Daldan  dala  neşe  ile  uçarken  yoruldu. Terledi. Susuzluğunu Gidermek İçin, Biraz Kar Yedi. Tekrar Havalandı. Uçtu. Uçtu.. Akşamüstü Yuvasına Geri Döndü. Arkadaşları Evde Toplanmışlardı. Bülbül’ün  gelmesiyle  eğlenceler  tekrar  başladı. Sabahlara Kadar Yediler, İçtiler, Güldüler, Oynadılar. Arkadaşları Gittikten Sonra, Bülbül Odasına  girdi. Yatağına Yattı. Derin Bir Uykuya Daldı.

vakit Öğle Üzerini Geçmişti. Bülbül Uyandı. Başı Sersem Gibiydi. Ter  içindeydi.  yutkunmaya Çalıştı, Yutkunamadı. Boğazı Yanıyordu. Aklını Toplamaya Çalışırken, Dün Terliyken Soğuk  kar Yediğini Hatırladı. Hastalanmıştı. Hemen Doktor Sincap Bey’i Çağırdı. Doktor Sincap, Bülbül’e Dinlenme Tavsiye Etti. Çeşitli İlaçlar Yazdı, Haplar Verdi. Bülbül, Bu Tavsiyeleri Aynen Uyguladı. Birkaç Gün Sonra İyileşti, Ayağa Kalktı. Ertesi Gün Odasında Yalnız Olduğu Bir Sırada Canı Şarkı Söylemek İstedi. Kendisini Ne Kadar Zorladıysa Da Fark Etmedi; Sesi Eskisine Göre, Daha  kalın, Boğuk Ve Çatallı  çıkıyordu. “ Bu  sesle  şarkı  söylemeye  kalkarsam  herkesin  yanında  rezil Olurum. Beni Alaya Alırlar. En İyisi Hiç Kimseye Bundan Söz  etmemek  “ Dedi  kendi  kendine. Sonraki Üç Ay Aynı Şekilde Eğlenceler Devam Etti.

nisan Ayı Geldiğinde Kış Bitmiş, Havalar Isınmıştı. Orman Hayvanlarının Çoğu Kış Uykusundan Uyanmışlardı. Hemen Ormanda Konser Tertipleyen Organizatörler Harekete Geçtiler. İlk Durakları Bülbül’ün Yuvasıydı. Büyük Paralar Vaat Ettikleri  halde Bülbül  bütün  teklifleri  geri  çevirdi. Aslında  paraya  çok  ihtiyacı  vardı.  kış  mevsimi  boyunca  dostlarıyla  birlikte,  geçen  yaz Kazandığı Paraları Harcamıştı. Hazıra Dağlar Bile Dayanmazdı. Çok Uğraşıp, Çalışıp Çabaladığı Halde, Eskisi Gibi Güzel Şarkı Söyleyemiyordu. Sonunda, Orman Hayvanları Arasında Şampiyon Bülbül’ün Sesini Kaybettiği Hakkında Söylenti Çıktı. Kimseler Evine Uğramaz Oldu. Hizmetçiler, Evi Terk Etmeye Başladılar. Bülbül,  maaşlarını Ödeyemez Duruma Gelmişti.  

eski Şarkıcı Bülbül, Görkemli Yuvasında Yalnız Kaldı. Çaresizdi. Tarifsiz Acılar İçindeydi. En Güzel Şarkı Söyleyen Şarkıcı Seçilmiş, Konserlerde Büyük Paralar Kazanmış, Kısa Sürede Baş Döndürücü Bir Hızla Yükselmişti. Gençti,  tecrübesizdi,  aldanmıştı.  dostları,  can  arkadaşları Neredeydiler Şimdi? Fakat Onlara  da  kızamıyordu: “ Beni  hiçbirisi  zorlamadı  ki,  her  gece Eğlenceler Düzenle, Paralarını Bizim İçin Harca Diye. “ Ayrıca, Soğuk Bir Kış Günü Terli Terli Kar Yemişti. Ya Buna Ne Demeliydi?..

ihtiyar Kaplumbağa  günlerdir Çok Üzgündü. Sesine Hayran Olduğu Yakışıklı Bülbül’ün Haline Kahroluyordu. Duydukları Doğruysa, Bülbül Sesini Kaybetmişti. Bülbül’ü Evinde Arıyor, Fakat Bulamıyordu. Bir Gün Ormanın Tenha Bir Yerinde Bülbül’le Karşılaştı.

kaplumbağa:
“ Merhaba  sayın  bülbül.  ne  zamandır  sizinle  tanışmak  istiyordum. Geçen  yıl  siz  şarkı  yarışmasını Kazandığınızda Ben De Seyirciler  arasındaydım. Sesinizi İlk  kez  orada  duydum, Hayran Kaldım. Daha Sonra Verdiğiniz Konserlerden Hiçbirini Kaçırmadım. Siz Şarkı Söylerken, Kendimi Bulutların Üzerinde Gibi Hissediyorum  “ Dedi.

bülbül:
“ Ne Yazıktır Ki, Hepsi  mazide  kaldı.  hatıralar  hayal  oldu.  o  bülbül  yok  artık  aramızda. Duymuşsunuzdur, Karlı Bir Kış Günü Uçarken Yorulmuş Ve Biraz  kar  yemiştim.  hastalandım. Hastalık Birkaç Günde Geçti. Fakat Sesimi Kaybetmiştim. Param Çokken Yanımdan Ayrılmayan Dostlarım Beni Terk Ettiler…her Neyse, Sizi De Meşgul Etmeyeyim, Belki İşiniz  vardır  “ Dedi.

kaplumbağa:
“ Bakın  sayın Bülbül. Ben Tam Yüz On Yaşındayım. Nice  olaylara  tanık  oldum. Bunca  uzun Süren Yaşamım Boyunca Kimseye Zararım  dokunmadı. Aksine  birçoklarına  yardım  ettim  ve Karşılık Beklemedim. Anladığım Kadarıyla, Sesinizi Etkileyen, Ses Tellerinizin İltihaplanmasıdır.  dumanlı Dağdaki “ Şifa Veren İksiri “ Ağır Hastalıklar Sonucu  oluşan  arazların  giderilmesine Birebirdir. Bu İksirin İçinde Bulunan Elementler, Çeşitli Hastalıklara İyi Geldiği Gibi,  ses  telleri Ve  gırtlak Üzerinde De Olumlu Etkileri Vardır. İksirden Günde Üç Bardak Olmak Üzere  dört  gün Boyunca İçeceksin, Dört Gün  sonunda  sesinin  düzeldiğini  göreceksin. Haydi  bakalım  sayın Bülbül, Yolun Açık Olsun  “ Dedi.

bülbül, Kaplumbağa İle Vedalaştıktan Sonra, Bir Ok Gibi Gökyüzüne Yükseldi. Kaplumbağanın Söyledikleri Doğru İse Ve Sesi Düzelirse, Tekrar  eski  güzel  günlere  dönebilecekti. Fakat  çok Daha Bilinçli Ve Tutumlu Olacaktı. Bülbül, Uzun Ve Yorucu Bir Yolculuktan Sonra, Dumanlı Dağa Vardı. İksirin Aktığı Pınarı Buldu. Dört Gün Sonunda, Sesi Eski Sağlığına Kavuştu. Tekrar Ormana  döndü. İlk İşi Kaplumbağa İle Buluşmak Oldu. Son Derece Sevinçliydiler. Hemen  gidip  konser Tertipleyen Bir Organizatörle Anlaştılar. Bülbül’ün Konserler  vereceği  haberi  ormanda  büyük Yankı Uyandırdı. Orman Hayvanları, Bülbül’ün Büyüleyici Sesini Dinlemeye  koştular.

iki Hafta Sonra: Bülbül Eski Güzel Günlere  nihayet Dönmüştü.  kazandıklarını Harcarken  tutumlu Davranıyor, Gereksiz Harcamalardan  şiddetle  kaçınıyordu. Bir  işe  karar  vermeden Önce  kaplumbağa’ya Danışıyor,  onun Söylediklerini Harfiyen Uyguluyordu. Organizatörlere Yardımcısı Olduğunu Söyleyip Ayrıca Kaplumbağa’nın Para Kazanmasını Sağlıyordu. Zevk Ve Eğlence Arkadaşları: “ Neden Tekrar Evinde Eğlence Düzenlemiyorsun?..“  diye  sorduklarında Buruk Bir Şekilde Gülümsüyor, “ Yakında Arkadaşlar, Yakında…” Diyerek  geçiştiriyordu. Bu Arkadaşlarıyla Daima Arasında Belirli Bir Mesafe Bırakıyordu.

en Acılı Günlerinde Karşılık Beklemeden Yardımcı Olan, Üstün Bilgi Ve Engin Hayat Tecrübesine Sahip Bulunan Yüz On Yaşındaki İhtiyar  kaplumbağa’ya  sarılıyor  ve “  bir  gerçek  dost  bin Posttan İyidir..”  diyordu.

yazan:  serdar Yıldırım
 

Serdar Yıldırım

Bilge Üye
Katılım
26 Mar 2010
Mesajlar
160
Tepkime puanı
1
Yaş
65
Konum
Bursa
Şampiyon Ördek

bir Gölün Çevresinde Binlerce Ördek Yaşıyordu. Bu Ördekler, Çeşitli Yarışmalar Düzenlerler, Centilmence Mücadele Ederler Ve Birinci Gelenleri Ödüllendirirlerdi. Son Birkaç Yıldır Yapılan Yarışmalarda Birinciliği Gadro Kazanıyordu. Yüzme Yarışı Olsun, Dalma Olsun, Güzel Yürüme Yarışması Olsun Gadro Hep Önde, Hep Birinciydi. Gadro, Arkadaşları Oyun Oynarken Tek Başına Antrenman Yapmış, Hırsla Kendini Büyük Bir Şampiyon Olacağım Diyerek Yetiştirmişti. Birinci Olamamak Diye Bir Şeyi Düşünemezdi. Zaten Her Şeyden Emin Olmadan Yarışmalara Katılmamış Ve Girdiği İlk Yarışmadan Zaferle Çıkmıştı.

gadro, Son Günlerde Arkadaşlarına Yakında Buralardan Gideceğini Söylemeye Başladı. Zaten Burada Sıkışıp Kalmıştı. Dünya Bu Kadar Küçük Değildi. Çekip Gitmeli Dünyaya Gadro’yu Tanıtmalıydı. Gadro, Bir Gün Ansızın Çekip Gitti. Hızlı Adımlarla Yürüyüp Giderken, Dönüp Arkasına Bakmadı. Gadro, Gölden Uzaklaştıkça Kalbini Kemirmeye Başlayan Huzursuzluğun Gitgide Büyümekte Olduğunu Fark Etti. Ne Zaman Birkaç Orman Hayvanını Bir Arada Görüp Yanlarına Gitmeye Kalksa Huzursuzluğu Çoğalıyordu. Çünkü Onlar Gadro’ya Sıradan Biriymiş Gibi Davranıyorlar, Bazı Konularda İleri Sürdüğü Fikirlere Gülüp Geçiyorlardı.

gadro, Bir Süre Sonra Yürüyüşünün Bile Gülümsemelere Neden Olduğunu Görünce Canı İyiden İyiye Sıkılmaya Başladı. Bunlar Da Kimdi Böyle? Kim Oluyorlardı Da Onun Çapında Birine Gülüyorlardı? O, Koskoca Bir Şampiyondu. Göl Kıyısında Yaşayan Binlerce Ördek Arasında Adı Bir İlah Gibi Anılıyordu. Ya Bunları Kim Tanıyordu? Daha Birbirlerini Tanımak Değil, Kendi Kendilerini Bile Tanımıyordu Bunlar. Kendi Adını Unutmuş Biri, Gadro’nun Namını İşitmiş Olsa Bile, Şimdi Hatırlamasına Olanak Var Mıydı? Zavallıydı Bunlar, Hepsi Zavallıydı.

gadro, Pek Çok Yeri Gezip Dolaştıktan Tam Beş Yıl Sonra Göl Kıyısına Geri Döndü. Artık Eskisi Gibi Göl Kıyısında Dolaşmıyor, Geceleri Gölde Yüzme, Dalma Antrenmanları Yapıyor, Gündüzleri İse, Gölü Rahatça Görebileceği Bir Tepeye Çıkarak, Gölde Yüzen Ördekleri Seyrediyordu. Gadro, Bir Gün Yine Bu Tepeye Çıkmıştı. Biraz Sonra Kırk Elli Ördeğin Göl Kıyısına Gelerek, Bunlardan Ayrılan Beş Ördeğin Göle Girip Birbirleriyle Yarıştıklarını Gördü. Arada Bir, Tek Tük Alkış Sesleri Duyuluyordu. Herhalde Antrenman Yapıyorlar, Diye Düşündü, Gadro. Aradan Biraz Zaman Geçtikten Sonra Yaşlı Bir Ördeğin Gelmekte Olduğunu Gören Gadro, Tanınmaması İçin Giydiği Şapkasını Gözlerinin Üstüne Kadar İndirdi. Yaşlı Ördek, Selam Verdikten Sonra, Gadro’nun Yanına Oturdu:

“ Yarışmalara Bu Yıl Da İlgi Pek Az..” Dedi. “ Baksana Beş Ördek Yarışıyor, Taş Çatlasa Elli Ördek Onları Alkışlayıp Gayrete Getirmeye Çalışıyor. “

gadro Şaşırmıştı:

“ Ne Dediniz?..bunlar Yarışıyorlar Mı Şimdi?..hayret, Ben Antrenman Yaptıklarını Sanmıştım!.”

bunun Üzerine Yaşlı Ördek:

“ Yarışıyorlar Evlat, Yarışıyorlar. “ Dedi. “ Hem Bu Yarışma Yılın En Büyük Yarışması. Büyük Ödülü Bu Yarışı Birinci Bitirecek Uzun Mesafe Yüzücüsü Ördek Kazanacak. Eskiden Bu Gölde Ne Yarışmalar Yapılırdı. Bu Tepe, Şu Yandaki Tepeler, Şu Gerideki Tepeler, Tıklım Tıklım Dolardı. Her Yarışmaya Yüzlerce Ördek Katılırdı. Yarışmalar, Büyük Bir Çekişme İçinde Günlerce Devam Ederdi. Son Gün Yapılan Final Yarışmalarıyla Birinciler Belli Olur, Alkışlar Arasında Ödüllerini Alırlardı. Ne Zaman Ki, O, Buralardan Gitti, Yarışmalardaki Tüm Heyecan Bitti. Böyle Giderse Birkaç Yıla Kalmaz, Yarışacak Sporcu Bulunmaz. Seyirci Olmayınca Yarışacak Sporcu Bulmak Zor Oluyor, Evlat. “

gadro, Tanımasın Diye Yaşlı Ördeğin Yüzüne Bakmıyordu. Yaşlı Ördek Sözlerini Tamamlayınca, Gadro, Tanınma Korkusunu Unutarak Başını Çevirirken Şöyle Konuştu:

“ O Gittikten Sonra Yarışmalardaki Tüm Heyecan Bitti Dediniz. O Dediğiniz Kimdi Ki? “

“ Bana Bu Soruyu Sormakta Yerden Göğe Kadar Hakkın Var, Evlat. “dedi Yaşlı Ördek.“ Zaten Sen Sormasan Da, Ben Onun Adını Söyleyecektim. Senin Yabancı Olduğun, Çok Uzaklardan Buralara Geldiğin Belli. Yoksa Kimden Söz Ettiğimi Anlardın. O, Dediğim Gadro’ydu, Evlat. Gadro, Büyük Bir Şampiyondu. İlk Girdiği Yarışmadan Son Girdiği Yarışa Kadar Hep Birinci Oldu. Herkes, Gadro’yu Seyretmeye Gelirdi. Binlerce Seyircinin Yaptığı Tezahürat Korkunç Olurdu. O Yarışırken Dağ-taş ( Gadro…gadro…) Diye İnlerdi. Gadro Gideli Beş Yıl Oldu Ama, Onu Bir Türlü Unutamadık. Aradan Bunca Zaman Geçmesine Karşın Birkaçımız Nerede Bir Araya Gelsek Hemen Gadro’dan Bahsetmeye Başlarız. Gadro Başkaydı Canım, Gadro Bambaşkaydı. “

yaşlı Ördek Sözlerini Tamamlarken Gadro Duygulanmış Ve Göz Pınarlarında Biriken Yaşları Silmek İçin Şapkasını Biraz Yukarıya Kaldırmıştı. Kendisini Yarışırken Ve Göl Çevresinde Gezerken Pek Çok Defa Gören Yaşlı Ördek Karşısındakinin Kim Olduğunu Anlamıştı. Bu, Büyük Şampiyon Gadro’ydu. İnanılır Gibi Değildi. Demek Gadro Yıllar Sonra Geri Dönmüştü. İlk Anlarda İnkar Etmesine, Gadro Olmadığını Söylemesine Karşın, Yaşlı Ördeğin Uzun Süren Israrlarına Dayanamayan Gadro, Sonunda Geri Döndüğünün Herkes Tarafından Bilinmesine Razı Oldu.

ertesi Gün Gölde Binlerce Ördek Toplanmıştı. Hepsi, Büyük Bir Sabırsızlıkla Gadro’yu Bekliyordu. Gadro, Onları Fazla Bekletmedi, Geldi, Göle Girdi, Yanında Yaşlı Ördek Olduğu Halde, Ördeklerle Tanıştı, Hal Hatır Sordu, İltifatlar Etti, Onlarla Kısa Süren Konuşmalar Yaptı, Gönüllerini Aldı. Daha Sonra Düzenlenen Yarışmaya Kadar Gadro, Genç Ördeklere Gölde Antrenman Yaptırdı. Onların İyi Birer Yarışmacı Olmaları İçin Sonsuz Gayret Gösterdi. Düzenlenen Her Yarışmaya Gadro Da Katılıyordu. Eskiden Olduğu Gibi, Yine Her Yarışmaya Yüzlerce Ördek Katılıyor, Yine Yarışmaları Binlerce Ördek Seyrediyor, Yine Dağ-taş ( Gadro…gadro...) Diye İnliyordu. Gadro Yarışmalarda Birincilikler Alıyordu Fakat Bazı Final Yarışmalarında Gadro’nun Geçildiği Görülüyordu Ve Bunu Gadro’nun Yeni Şampiyonlar Ortaya Çıkması İçin Yaptığını Herkes Biliyordu.

gadro, Yirmi Dört Yaşına Girmiş Ve İyice Yaşlanmıştı. Birkaç Yıldır Sadece Kısa Mesafeli Yüzme Yarışlarına Katılıyordu. Son Yarışında İlk Metrelerde Fenalık Geçirmesine Karşın, Yarışı Bırakmadı. En Geride Kalmıştı. Diğer Ördekler Yarışı Tamamlayıp Geriye Dönüp Baktıklarında Gadro’yu Gördüler. Efsanevi Şampiyon Gadro, İleri Doğru Yüzmeye Çalıştıkça Sırtüstü Düşüyor, Kendini Kaybetmiş Bir Halde Debelenip Duruyordu. Yarışmacıların Hepsinin Üstünde Gadro’nun Emeği Vardı.o, Gece Gündüz Demeden Kendilerini Bu Yarışa Hazırlamıştı. Hoca Zor Durumdaydı. Yardım Etmeliydi. Yarışmacı Ördekler, Bir Çırpıda Gadro’nun Yanına Gelip, Onu Kucakladılar. Yarı Baygın Durumdaki Gadro Mırıldanıyordu.“yarışı Bitirmem Lazım Çocuklar, Yarışı Bitirmem Lazım…” Gadro, Binlerce Ördeğin Derin Bir Sessizlik İçinde Ayakta İzlediği Son Yarışını Diğer Yarışmacıların Kolları Arasında Bitirmeyi Başardı.

normalde Bir Ördeğin Ortalama Yaşam Süresi Yirmi Beş Yıldı. Fakat Gadro Daha Uzun Yıllar Yaşadı. Yarışmalarda Yarışamasa Bile Yarışmalar Yapılırken Gadro Hep Oradaydı.

yazan: Serdar Yıldırım


titti Rabi

not:
merhaba
ben İranli Bir Kizim,universitede Turk Edebiati Okudum Lisans Yapmistim,terjumanligi Cok Seviyorum,turkce Hikayeleri Farscaya Cevirmek İstiyorum,siz Bana Yardim Eder Misiniz? Jevabiniz Beni Cok Sevindirir,dort Gozle Bekliyorum

__________________________________________________


merhaba Nasilsiniz
jevabiniza Cok Sevindim Tesekkur Ederim
ben Turk Hikayeleri Farscaya Cevirmek İsterim Ama İranda Turk Kitapler Yok Eger Varsa Hepsi Farscaya Cevirilmistir,onun İcin Ben Kisa Hikayeleri,iranlilari Turk Kulturunla Daha Tanismasi İcin Cevirmek İsterim Ben Kendim Turk Degilim Ama Turkceyi Ve Turk Kulturu Cok Seviyorum,sizin Yardimizina Cok İhtiajim Var,bana Hikaye Gonderin Lotfan Fakat Turk Millete Ve Kulture Ait Hikayeler.
sitedeki Hikayelerin Yazari Siz Misiniz? Onlarindan Kac Tanesini Okudum Birisini Da Cevirmistim,sampiyon Ordek


merhaba,nasilsiniz
coooooooooook Tesekkur Ederim,daha Once Hikayeleriniz Farsacaya Cevirildi Mi?


merhaba Nasilsiniz?
gonderilen Hikayeler İcin Cok Tesekkur Ederim.

bir Sitenin Forumunda 2008 Yılının Yaz Aylarında Titti Rabi Rumuzuyla Bana Mesajlar Yazan İranlı Arkadaşın O Farsçaya Çevirdim Dediği Benim Yazdığım Şampiyon Ördek İsimli Hikâyeydi. Daha Sonra Ben 10 Tane Hikâyemi Gönderdim. Bu Hikâyeler İranlılar Tarafından Da Okunacak.
hepinize En Derin Sevgi Ve Saygılarımı Sunuyorum. Mutlu Kalın.
 

Serdar Yıldırım

Bilge Üye
Katılım
26 Mar 2010
Mesajlar
160
Tepkime puanı
1
Yaş
65
Konum
Bursa
Keloğlan Denizler Padişahına Karşı

bir Keloğlan Varmış. Bu Keloğlan'ın Saçı Yokmuş Ama Aklı Çokmuş. Herkesle Fikir Yarıştırmayı Sever, Bunu Bir Oyun Haline Getirirmiş. Kendi Köyü Alaca, Komşu Köyler Bulaca, Kulaca Ve Suluca'da Yapılan Düğünlere Davet Edilir Ve Akıl-fikir Yarışmalarında İlk Sırayı Kimselere Bırakmazmış. Mümkün Mü Keloğlan'la Akıl-fikir Yarıştırmak? Keloğlan Sorusunu Sordu Muydu Yarışmacılar Dilsiz Kesilirmiş.

bulutlar Yere İnse, Yer Göğe Çıksa, İnsanlar Hangi Katta Bulunurlar?
yanan Bir Ateşin Dumanı Görünmese Bunu Kim Anlar?
eller Ayaklarla Yer Değiştirse Yürümek Nasıl Olurdu?

asıl Adı İbrahim Olan Keloğlan, Zekasının Çokluğuyla Her Zaman Öğünen Denizler Padişahı İle Akıl-fikir Yarıştırmak İçin, Yola Çıkmış.
keloğlan Yolda İki Adama Rastlamış. Adamlar, Hararetli Bir Şekilde Tartışmaktaymış. Keloğlan Bir Süre Adamların Tartışmasını İzledikten Sonra, Araya Girmiş:

“ Durun Ağalar, Etmeyin, Eylemeyin. Şu Koca Dünyada, Bu Dağ Başında Neyi Paylaşamazsınız? “

keloğlan’ın Araya Girmesiyle Adamlar Sakinleşmiş. Adamlardan Biri, Keloğlan’a Sormuş:

“ Arkadaş, Nerelisin, Adın Ne? “

keloğlan:

“ Şu Dağın Ardında Kalan Alaca Köyündenim. Herkes, Bana Keloğlan Der. Söyleyin Bakalım Ağalar, Nereden Gelir, Nereye Gidersiniz? Adınız Nedir, Bir Öğrenelim. “

adamlardan Biri:

“ Keloğlan Adını Duymuşluğum Vardı. Benim Adım Hacivat, Kardeşliğimin Adı Karagöz’dür. “

“ Vay, Hacivat Ve Karagöz!.. Ben De Sizin Adınızı Duymuştum. Nükteli Konuşmalarınızla Etrafınızdakileri Güldürürmüşsünüz “ Diyen Keloğlan, İki Ayrılmaz Dostla Kucaklaşmış.

daha Sonra Karagöz Sormuş:

“ Keloğlan, Sen Köyünden Çok Uzaktasın. Nereye Böyle? “

bunun Üzerine Keloğlan, Olanı-biteni Anlatmış Ve Sonunda, Denizler Padişahı İle Akıl-fikir Yarıştırmak İçin Yola Çıktığını Söylemiş.
keloğlan Sözlerini Tamamladıktan Sonra Hacivat Karşısına Dikilmiş:

“ Be Keloğlan, Sende Hiç Akıl Yok Mudur? Denizler Padişahını Ben De Bilirim. Akıl-fikir Yarışında Beni Yeneni Altına Boğarım Der Ama Kimseye Beni Yendin, Al Bir Çuval Altını Demedi, Kimseyi Altına Boğmadı. O’nun Boğdurması Başka Türlü. Cellâtlarının Eline Düşenin Vay Haline. “

karagöz’ün De Kızgınlıkta Hacivat’tan Aşağı Kalır Yanı Yokmuş:

“ Bre Kellerin Padişahı.. Biz Hacivat’la İkimiz Senin Emrindeyiz. Yeter Ki, O Kötü Fikrinden Vazgeç. Bak Yirminde Varsın, Yoksun. Hayatının Baharındasın. Gel Gitme. “

karagöz İle Hacivat Uzun Süre Dil Dökmüşler Fakat Keloğlan’ı Vazgeçirmek Ne Mümkün? Rüzgâr Diyormuş Da Fırtına Demiyormuş. Hayalin Gerçeğe, Masalın Efsaneye Karıştığı Bir Anlık Zaman Diliminde Aniden Hacivat’ın Yüz Hatları Gerilmiş, Kaşları Çatılmış Ve Konuşmaya Başlamış:

“ Bak Keloğlan, Hiç Kimse Kazanma İhtimalinin Sıfır Olduğu Bir Şans Oyununa Parasını, Bir Ölüm Oyununa Hayatını Koymaz. Karagöz’le Beni Az Buçuk Tanıdın. Yalan Nedir Bilmeyiz, Doğruluktan Şaşmayız, Sırrını Sırrımız Bilir, Kimselere Açmayız. Hayatını Ortaya Koyduğuna Göre, Bu Denizler Padişahı Senin Tanıdık Veya Akrabana Mı Bir Zarar Verdi? “

hacivat’ın Kararlı Konuşması Üzerine, Çocukluğundan Beri Beynini Kemiren Sırrı, Keloğlan Gözyaşları İçinde Anlatmaya Başlamış:

“ Anam Anlattıydı. Babamın Adı Mehmet’miş. Köylüymüş Ama Çok Zekiymiş. Ben Küçük Bir Çocukken, Babamın Çok Zeki Olduğunu Duyan Denizler Padişahı Babamı Sarayına Akıl–fikir Yarıştırmak İçin, Davet Etmiş. Gidiş O Gidiş. Babamın Kendinden Daha Akıllı Olduğunu Gören Zalim, Babamı Boğdurtmuş. Ben Şimdi Gidip De, O Zalimden Babamın İntikamını Almaz Mıyım? Bir De Şöyle Bir Durum Var. Dikkat Ettim, Halk Arasındaki Konuşmalarda Padişah, Kral, İmparator, Şah, Sultan Diyorlar, O Kadar Zalimler Var Ki Aralarında. Zindanlar Haksız Yere İşkence Gören, Karanlık Ve Nemli Taş Odalarda Ömür Törpüleyen İnsanlarla Dolu. Olur Mu Böyle Şey? Padişahın Biri, Ordusunu Toplayıp, Kendi Halinde Yaşayan, İyi İnsanlarla Dolu Bir Ülkeye Saldırıyor, Yüzlerce, Binlerce İnsanın Ölümüne Sebep Oluyor. Sonra Ne Oluyor, Ülkesine Yeni Topraklar Kattı, Topraklarını Genişletti. Böyleleri Büyük Padişah, Büyük Kral Namıyla Anılıyor. Kızıl Saçlı, Kızıl Sakallı Bir Korsan Olan Denizler Padişahı Da Gelecekte Büyük Padişah Olarak Anılacaksa Yazıklar Olsun. “

bunun Üzerine Hacivat: “ Dediğin Doğru, Keloğlan. Benim De Dikkatimi Çeker Bu Durum. Şu El Yazması Kitaplar. Yüzyıllar Öncesinden Kalanlar Var. Tarih Kitaplarında Hep Savaşlar Var. Tarih, Savaş Demek Olmamalı. Tarih Kitaplarından Savaşı Çıkarın, Geriye Karagöz İle Hacivat Kalır. Öyle Değil Mi Karagöz’üm? “

karagöz: “ Sen Ne Diyorsun, Hacivat? Bir Savaşı Sevmeyiz. İnsanlar Neden Bizi Tarih Kitaplarına Yazsınlar. “

onların Aralarındaki Bu Konuşma Su Gibi Akıp Gitmiş. Daha Neler Konuşmuşlar, Neler. Özellikle Babasından Bahsederken, Keloğlan’ın, Yıllardır İçin İçin Yana Bir Volkanken Aniden Patlaması, Yüzyıllardır Süregelen Bir Yanlışı Doğruluyor Nitelikte Miymiş? Düşüncede Bütünlük Sağlamak, Aralarında Fikir Birlikteliği Kurmalarına Neden Olacak, Keloğlan’ın Yanına Karagöz İle Hacivat’ı Katacak, Yakındaki Bir Çiftlik Sahibi Onlara Üç At Satacak, Fazla Eğlenmeden Yola Çıkılacak, Aradan Günler, Haftalar Geçecek, Denizler Padişahının Ülkesine Giriş Yapılacak, Deniz Kenarında, Sarp Kayalıklar Üstündeki Zalimin Sarayına Varılacak Ve Hoş Geldin, Beş Gittin Huzura Çıkılacakmış.

artık Keloğlan, Denizler Padişahının Huzurunda, Karagöz İle Hacivat Salonun Bir Köşesinde Seyirciler Arasındaymış. Biraz Sonra Denizler Padişahının Davudi Sesi Salonda Yankılanmaya Başlamış:

“ Benimle Akıl–fikir Yarıştırmak İçin, Gelen Sen Misin? Adın Keloğlan’mış. Saçı Yok Olanın Aklı Da Yok Derlerdi De İnanmazdım. Aklın Olsa, Şu Kadarcık Halinle, Benim Gibi Heybetli Bir Padişahın Karşısına Çıkar Mıydın? “

bu Soruya Keloğlan Şu Cevabı Vermiş: “ Padişahım, Saçım Yoktur Ama Aklım Çoktur. Şu Kadarcık Değil De, Bu Kadarcık Olsaydım, Bu Salona Sığmaz, Dışarı Taşardım. “

denizler Padişahı, Keloğlan’dan Böyle Bir Cevap Beklemediği İçin, Sağına, Soluna Bakınmış. Salondaki Bütün Başlar Öne Eğilmiş. Keloğlan İse, Dimdik Karşısında Duruyormuş. Başı Dik, Alnı Açıkmış. Cesurmuş. Sorulacak Her Soruya Karşılık Verebilecek Gibi Görünüyormuş. Denizler Padişahı Kaşlarını Çatıp, Keloğlan’a Doğru Sert Bir Bakış Fırlatmış. Keloğlan Oralı Olmamış.

bunun Üzerine Denizler Padişahı Ayağa Fırlarken, Bağırmış: “ Rezil Herif, Hemen Diz Çök Karşımda. “

“ Padişahım, Olur Mu? Bu Bir Yarışma. Benim İşime Karışma. Şartlar Eşit Olacak Ki, Tadı Çıksın; Keloğlan’ın Kel Başında Saç Çıksın. Hem Sen Şimdi Padişahlığı Boş Ver, Bir Soru Sorayım Da Bana Akıl Ver. Bu Elimde Yok, Bu Elimde De Yok. Ellerimde Yok Olan Şeyin Adı Nedir? “

“ Bre Densiz, Bu Ne Biçim Sorudur? Cellâtlar, Alın Bunu Başımdan, Koparın Gövdesini Başından. “

iki Cellât Gelmiş Ve Keloğlan’ı Kaptıkları Gibi Sarayın Yer Altı Katlarında Bulunan Zindana Götürmüşler.
gece Yarısı Karagöz İle Hacivat Zindana İnmiş Ve Hacivat Uzaktan Akrabası Zindancıbaşıyla Görüşmüş. Keloğlan'ı Salıvermesini, Bu Durumun Kimse Tarafından Bilinmeyeceğini Söylemiş. Hacivat'ın Ricası Ve Verdiği On Altın Üzerine Zindancıbaşı, Keloğlan İle Karagöz Ve Hacivat'ı Gizli Bir Geçitten Saray Dışına Çıkarmış.

zindancıbaşı: " Bak Keloğlan, Yirmi Yıldır Bu Zindandayım. Padişahıma İsyan Eden, Karşı Çıkan, Düşman Olan, Boyun Eğmeyen Yüzlerce İnsanın Hayatına Son Verdim. Şimdiye Kadar Bir Kişi Bile, Bu Zindandan Sağ Kurtulamadı. Hacivat'ın Hatırına Seni Bırakıyorum. Eğer Ki, Bir Daha Bu Zindana Gelirsen, Vay Haline! Bir Hacivat Değil, Bin Hacivat Gelse Seni Kurtaramaz, Dedikten Sonra, Keloğlan'ın Ensesine Öyle Sert Bir Tokat Vurmuş Ki, Onu Toza, Toprağa Bulamış.

zindancıbaşı Gittikten Sonra, Karagöz İle Hacivat, Keloğlan'ı Kucakladıkları Gibi Oradan Kaçırmışlar. Keloğlan Günlerce Ölümle Cebelleşmiş. Gitmiş, Gitmiş, Gelmiş. Sonradan Keloğlan Biraz Kendine Gelince Sormuş: " Ne Oldu? Neredeyim Ben? "

bunun Üzerine Hacivat: " Dağda, Bayırdayız, Keloğlan. Tam Altı Gündür Kendini Bilmeden Yattın. Terledin, Durdun. Zindancıbaşı Gitmene İzin Verdi. "

keloğlan: " Of, Ensem! Ne Biçim Zindancıbaşıymış O. Enseme Öyle Bir Tokat Vurdu Ki, Tarifi İmkansız. Sanki Öldürmek İçin Vurdu. " 

hacivat: " Tabi Öldürmek İçin Vurdu. Seni Bıraktığını Denizler Padişahı Bir Duyarsa, Zindancıbaşını En Yüksek Direğe Astırır. Artık Akıllan Keloğlan, Babanın İntikamını Aldın. Bunu Böyle Kabul Et. Denizler Padişahının Ülkesini Terk Et. Var Git Köyüne, Evine. Kur Düzenini Rahat Et. "

daha Sonra Kendine Gelen Ve İyileşen Keloğlan'ı, Alaca Köyü'nün Yakınlarına Kadar Getirmişler. Keloğlan'dan Bir Daha Denizler Padişahıyla Uğraşmayacağı Sözünü Alan Karagöz İle Hacivat, Bursa'ya Dönmüş.

yazan: Serdar Yıldırım

 

Serdar Yıldırım

Bilge Üye
Katılım
26 Mar 2010
Mesajlar
160
Tepkime puanı
1
Yaş
65
Konum
Bursa
cesur Genç  İle  İyilik Prensi

üç Yanı Aşılmaz Karlı Dağlarla Çevrelenmiş, Geniş Ve Verimli Topraklara Sahip Bir Köyün Dış Dünya İle İrtibatını Sağlayan Tek Yol, Azgın Suları Olan Bir Irmak Üzerindeki Tahta Köprüydü. Bu Köyde Yaşayan Köylüler Kasabaya Gitmek İçin Irmağın En Dar Kısmına Yaptıkları Tahta Köprüden Geçmek Zorundaydılar. Köylüler,  Arabalara Yükledikleri Ürünleri Kasabada Satarlar Ve Neşe İçinde Köye Dönerlerdi. On Yıl Vardı Ki, Neşe Yerini Kedere Bırakmıştı. Bu On Yıllık Sürede Köyden Ayrılanların Hiçbiri Geri Dönmemişti. İlk Gidenler Geri Gelmeyince Köydekileri Bir Korku Kaplamıştı. Durumu Merak Eden Köylüler Köprünün Yakınlarına Geldiklerinde Karşı Tarafta Dolaşan Silahlı Adamlar Görmüşler Ve Bunların Eşkıya Olduklarını Hemen Anlamışlardı. Eşkiyalar Tarafından Öldürülmek Korkusu, Onları Dış Dünyadan Habersiz Yaşamaya Mahkum Etmişti. Fakat Yine De Birkaç Yılda Bir De Olsa Cesur Gençler Ortaya Çıkmış, Köydekilerin Engellemelerine Göğüs Gererek Köprüden Karşı Tarafa Geçmişlerdi. Karşıya Geçmişlerdi Geçmesine De, İçlerinden Köye Geri Dönen Olmamıştı.

işte Şimdi Bir Başkası Kasabaya Gitmek İçin Yola Çıkmıştı. Bu Cesur Genç Atlı Arabasını Korkusuzca Köprüye Doğru Sürdü. Karşı Kıyıya Geçince Orman İçinde Devam Eden Yol Boyunca İlerlemeye Başladı. Daha Yüz Metre Gitmeden Büyük Bir Ağacın Yol Üstüne Devrilmiş Olduğunu Gördü. Cesur Genç Kılıcını Çekip Yere Atlarken Haykırdı:

“  Haayt!.. Kimseniz Çıkın Ortaya Yüzünüzü Görelim!.. Böyle Yol Kesip Eşkiyalık Yapmak Da Ne Demek Oluyormuş. Sizin Gibilerin Hakkından Gelmesini Bilirim Ben. “  Bunun Üzerine Eşkiyalar Ağaçların Arkasından Çıkıp Cesur Gencin Etrafını Sardılar. Eşkiyaların Reisi, Öne Çıkarak Cesur Gencin Karşısına Dikildi:

“ Bre Genç “ Dedi, “ Ne Bağırır Durursun? “

cesur Genç: “ Ohoo!.. Demek Bunların Başı Sensin. Karşımda Öyle Dikilip Durma. Hemen Emir Ver Adamlarına Kaldıttır Şu Ağacı Yol Üstünden “ Deyince, Eşkiyalar Kahkahalarla Gülmeye Başladılar. Reis, Bu Duruma Çok Sinirlendi Ve “ Susun!.. “ Diye Bağırdı. Eşkiyalar Susunca Reis Şunları Söyledi:

“ Hop Hop, Yavaş Ol Aslanım!.burada Reis Benim, Emirleri Ben Veririm. Sen İstemesen De, O Ağaç Orada Kalacak. Bak Aslanım, Sana Bir Teklifim Var. Biz Burada Yirmi Kişiyiz. Bizimle Baş Edemezsin. Arabayı Bana Bedavaya Sat, Kılıcını Elinden At, Yürü Git Yoluna, Canın Nereye İsterse Oraya Git. “

bunun Üzerine Cesur Genç:  “ Hayır, Ben Teslim Olmam “ Dedi. “ Ölürüm Daha İyi. “
reis: “ Sözlerimi Yanlış Anladın Aslanım!..” Dedi. “ Teslim Olma Diye Bir Durum Ortada Yok. Hem Sen Teslim Olmayacaksın Ki, Şanınla, Şerefinle Gitmek İstediğin Yere Gideceksin. Farzet Ki, Kılıcını Düşürüp Kaybettin. Farzet Ki, Gece Ormanda Uyurken Yorgun Olduğundan Atın Koşumlarını Çözmeyi Unuttun, At Da, Çekti Arabayı Götürdü. Ertesi Sabah Çok Aradın Arabayı Ama Bulamadın. İşte Mesele Bu Kadar Basit. “

cesur Genç Bir An İçin Durumunu Gözden Geçirdi. Bunlarla Savaşmak Akıl Karı Olmayacaktı. Biri Tutup Bir Ok Atsa Oracıkta Düşüp Kalırdı. O Zaman Ne Değişirdi? Bu Eşkiyalar Yine Burada Beklerlerdi Ve Köydekiler Çaresizlik İçinde Kıvranırlardı. Eğer Beni Bırakırlarsa Kasabaya Gider Yardım Getirir, Bu Eşkiyaları Yakalatırım, Diye Düşündü. Ama Sağ–salim Gitmesine İzin Verirler Miydi? Bunu Sormak İhtiyacını Hissetti:  “ Yalan Söylemediğine Nasıl İnanayım. “

“ Benim Yalan Söylemediğime İnanman Bizden Korkmadığını İspatlar. Senin Gibi Yiğit Bir Gence El Kaldıramam. Var Şimdi Git Yoluna. “  Reisin Bu Sözleri Üzerine Cesur Genç Kılıcını Yere Attı Ve Oradan Uzaklaştı.

cesur Genç Ertesi Gün Akşamüstü Kasabaya Vardı. Bir Han Odası Kiralayıp, Yemek Yedikten Sonra, Uykuya Daldı. Sabahleyin Dinlenmiş Olarak Girişimlerine Başladı. Üç Gün Boyunca Çalmadık Kapı, Konuşmadık İnsan Bırakmayan Cesur Genç, Hiç Kimsenin Kendisini Dinlemekten Başka Bir Şey Yapmadığını Görünce Hayretler İçinde Kaldı. Buraya Geldiğine Bin Pişman Bir Halde Gerisin Geriye Dönerek Tahta Köprünün Aşağı Taraflarında Köyüne Ulaşabilmek İçin, Umutsuz Bir Arayış İçine Girdi. Saatler Sonra Bütün Çabasının Boşuna Olduğunu Gördü. Irmağın Azgın Sularını Aşıp Karşı Tarafa Geçmenin Olanağı Yoktu. Canından Bezmiş Bir Halde Irmak Kenarına Oturup Etrafına Bakınırken, Suların Üstünde Bir Balığın Bakmakta Olduğunu Fark Etti. Laf Olsun Diye Balığa Seslendi:

“ Ey Balık!:.keşke Konuşabilseydin De, Seninle İki Çift Laf Edebilseydik. Dertliyim Ben, Yürekten Yaralıyım Ben. “  Biraz Sonra Cesur Gencin Beklemediği Bir Şey Oldu. Dert Dolu, Çile Dolu Haykırışına Balık Karşılık Veriyordu:

“ Konuşurum Tabii Ki, Neden Konuşmayacakmışım…bekle, Şimdi Yanına Geliyorum. “  Balık Bir Kuyruk Darbesiyle Kıyıya Ulaştı Ve Yakındaki Bir Ağacın Arkasında Gözden Kaybolduktan Bir Saniye Sonra, Çok Yakışıklı Bir Genç Olarak Ortaya Çıktı.  “  Merhaba, Ben İyilik Prensiyim “  Dedikten Sonra  Onun Yanına Oturdu:

“ Bak Şimdi, Benden Çekinmene Gerek Yok. Cin, Peri Falan Değilim. Söylediğim Gibi Ben İyilik Prensiyim. Biz De Tıpkı İnsanlar Gibi Doğarız, Büyürüz, Yaşlanırız, Ölürüz. Acıkınca Yemek Yeriz. Okuma-yazma Öğreniriz, Kitap Okuruz, Resim Yaparız. Canımız Sıkılır Üzülürüz, Fakat Üzüntülerimizi Fazla Önemsememeye Çalışırız. Üzüntünün Gelip Geçici Olduğuna İnanırız. Ben Sıkıntının, Üzüntünün Çaresini İnsanlara Yardım Etmekte, İnsanlara İyilik Etmekte Bulmaya Çalışmış Ve Kendi Kendime Yararım Dokunmuştur. Yani Canımın Sıkıldığı, Üzüldüğüm Bir Durum Olduğu Zaman Birine Bir İyilik Yaparım Mutlu Olurum. Bu Mutluluğun Devamlılık Sağlayabilmesi Hep İyilik Yapmakla, Yardımlaşmakla Mümkündür. Ne Dersin Arkadaş, Söylediklerimin Doğru Olduğunu Ortaya Çıkarmak İçin, Bu Yöntem Denemeye Değmez Mi Sence? “

iyilik Prensinin Anlattıkları Cesur Gencin Üzerinde Olumlu Tesir Yaptı Ve Şaşkınlığını Tamamen Yok Etti. Kendisinin Bir Konu Hakkında Görüşü Alınmak İsteniyordu Ve Düşüncesini Söylememesi Ayıp Sayılırdı:

“ Şimdi Sen İyilik Prensi Olduğundan Görevin Gereği Herkese İyilik Yapmak İstiyorsun Ve İyilik Yaptığın İnsanların Sevinmesi, Sana Teşekkür Etmesi, Mutlu Olmanı Sağlıyor. Az Önce Cin, Peri Olmadığını Söylemiştin. Şu An İnsan Görünüşündesin. İnsan Kılığına Girmeden Önce Bir Balıktın Ve Irmakta Yüzüyordun. Sanıyorum Ki, Sen Bir İnsansın Fakat Seni Diğer İnsanlardan Ayıran Birtakım Özelliklere Ve Farklı Düşüncelere Sahipsin. Arzu Ettiğin Bir Kılığa Anında Girebiliyorsun. Bu Bir Balık  Olabilir, Bir Kuş Olabilir,  Bir Tavşan Olabilir. Düşünce Farklılığı Seni İnsanlardan Kesin Çizgilerle Ayırır. Ben, Senin Yöntemini Denemeye Değer Desem Bile Zannetmiyorum Ki, Bu Yöntemi Öğrenip De, Denemek İsteyecek Bir Başkası Çıksın. Gelelim Senin Bir Balık Olma Durumuna Ve Irmakta Yüzme Sebebine…sen Bir Balıktın Ve Irmakta Yüzüyordun. Bu Bir Rastlantı Mıydı, Yoksa Bir Nedeni Var Mıydı?  “

“ Ben On Sekiz Yaşındayım Ve Beş Yıla Yakın Bir Süredir Bu Irmakta Yüzüyorum. Seviyorum Yüzmeyi. Benim İçin Değişiklik Oluyor. “

“ Demek Bu Irmakta Yüzmek Hoşuna Gidiyor. Fırsat Buldukça Gelip Burada Yüzüyorsun. Peki, Çevrede Olup Bitenlerden Haberin Yok Mu? Irmağın Öte Kıyısında Bir Köy Var. O Köyde Yaşayan İnsanlar Var. O İnsanlar Orada Hapis Hayatı Yaşıyorlar. Eşkiyalar Tahta Köprüde Bekliyorlar, Köydekileri Köprüden Geçirmiyorlar. Benden Önce Köprüden Geçenlerin Ne Oldukları Belli Değil. Ben Köprüden Geçtim, Fakat Kılıcımı, Arabamı Elimden Aldılar. Kendi İsteğimle Değil, Zorla…kasabadan Yardım Getirir Bu Eşkiyaları Yakalatırım, Diye Düşündüm. Hiç Kimse Beni Dinlemekten Başka Bir Şey Yapmadı. Sanırım Olanlardan Hepsinin Haberi Var Ve Yardım Etmekten Çekiniyorlar, Korkuyorlar. Bizim Köyün Toprakları Çok Verimlidir. Piyasadaki Sebze-meyve Fiyatları Ucuzlamasın Diye Geniş Toprak Sahibi Kimselerin Bir Oyunu İle Karşı Karşıya Kaldık. Sen Beş Yıldır Bu Durumun Farkına Varamadın Mı? Vardın Da Yardım Etmek Aklına Gelmedi Mi? Yardım Etmek İstediğinde Seni Engelleyen Ne Oldu? Bu Sorulara Açıklık Getirmeni İstiyorum. Lütfen İyilik Prensi, Buyurun Söz Sırası Sizin. “

“ Yüzmek İçin Buralara Gelmeye Başladığım İlk Günlerde Durumu Hemen Fark Ettim. O Zamanlar Çocuk Olduğum İçin, Ne Yapacağımı Bilemedim. En İyisi Her Şeyi Gidip Babama Anlatmaktı. Ben De Öyle Yaptım. İyilik Kralı Olan Babam, Anlattıklarımdan Haberi Olduğunu, Sorunu En İnce Ayrıntılarına Kadar Araştırdığını, Yardım Etme Konusunda Tereddüt İçine Düştüğünü, Yardım Ettiği Takdirde Pek Çok Kişinin Alınyazısının Bir Anda Değişeceğini, Meselenin Kendi Yetki Alanı Dışına Taştığından Duruma Müdahale Etmediğini Ve Benim De Olan Biteni Görmemezliğe Gelmem Gerektiğini Söyleyince, Babamın Sözlerinin Doğru Olduğunu Düşünüp Hiçbir Şeye Karışmadım. “

“ Sayın İyilik Prensi, İyilik Ve Kötülük Her İnsanın Kalbinde Doğuştan Yer Etmiştir. İnsan Büyüyüp Geliştikçe Kalp De Buna Paralel Olarak Büyür, Gelişir. Kalp Büyüyüp Geliştikçe Kalpte Bulunan İyilik Ve Kötülük Davranışlarda, Hareketlerde Belirmeye Başlar. Çocuklara İyilik Yapmanın İyi Bir Şey, Kötülük Yapmanın Kötü Bir Şey Olduğunu Mutlaka Anlatmalıyız. Onlara Kalbindeki İyilikleri Ön Plana Çıkarması İçin Yardımcı Olmalıyız. Çocuk, Kalbindeki Kötü Duygulara Gem Vurmayı Öğrenmelidir. Bunları Çocuğa Öğretecek Olanlar Davranışlarına Dikkat Etmek Zorundadırlar, Çünkü Çocuk Büyüklerinin Davranışlarını, Sözlerini, Yaptıklarını Yakından Takip Eder. Kendine Onları Örnek Alır.

buradaki Silahlı Adamlar İyi Bir Eğitim Görmedikleri İçin, İyiliği Bilememişler, İyi İnsan Olamamışlar, Kötü Olmuşlar, Eşkiya Olmuşlar. Onlar Bir Köy Halkını Üzdüklerinin, Acılar İçinde Bıraktıklarının Farkında Değiller. Onlara Yaptıklarının Doğru Olmadığını Anlatalım, Yaptıkları Yanlışı Fark Ettirelim. Onlarla Konuşalım. Onlara İyiliğin Ne Olduğunu, İyi Bir İnsanın Nasıl Olması Gerektiğini Anlatalım. Ben Bir İnsan Ne Kadar Kötü Olursa Olsun, Kalbinde Azıcık Da Olsa İyi Duygular Kaldığına İnanırım. İşte Biz Azıcık Kalmış Olan İyi Duyguları Harekete Geçirip Canlandırmaya Çalışacağız. İyi Duyguların İleri Doğru Attığı Her Adım Kötü Duyguları Bir Adım Gerileteceğinden Öyle Bir An Gelecek Ki, İyi Duygular Kötü Duyguları Geçecektir. İyi Duyguları Önde Olan İnsan, İyi İnsan Olmuş Demektir. Sayın İyilik Prensi, İyilik Yapmanın Büyüğü, Küçüğü Olmaz. İyilik İyiliktir. Gel Bir İyilik De Bize Yap. Şu Eşkiyaları Yakalamama Yardımcı Ol. Onlara Her Şeyi Anlattığımız Takdirde İnanıyorum Ki, Tuttukları Yolun Yanlış Olduğunu Fark Edip Yollarını Değiştireceklerdir. Bu Tarafa Geçeceklerdir. “

cesur Gencin Daha Fazla Konuşmasına İyilik Prensi İzin Vermedi. Bir Eliyle Onun Ağzını Kapatarak Gülümsedi:  “ Tamam…tamam…anlatmak İstediklerini Çok İyi Anladım. Ben Bu Konuyu Böylesine Derin Düşünemedim. Şuna İnandım Ki, Senden Öğrenmem Lazım Gelen Pek Çok Şey Var. Bunları Sonra Konuşuruz. Bir Plan Dahilinde Eşkiyaları Yakalayalım. Onlarla Sen Konuş, Her Şeyi Anlat. İyilik Ne Demek, Bunu Onlara Öğret. Başarılı Olacağına İnancım Sonsuz. “

birkaç Dakika Sonra İyilik Prensi Bir Kartal Kılığına Girerek Eşkiyaların Bulunduğu Tarafa Doğru Uçtu. Cesur Genç De Yürüyerek Yola Çıktı. Kartal Biraz Sonra Tahta Köprünün Üstünde Daireler Çizerek Uçmaya Başladı,  Aniden Kalın Bir İp Oldu Ve Aşağıya Süzüldü. Oralarda Dolaşmakta Olan  Eşkiyaları Birer Birer Yakaladıktan Sonra Barınak Olarak Kullandıkları Büyük Bir Mağaraya Götürdü. Mağara, Atlar, Arabalar Ve Eşyalarla Doluydu. Eşkiyalar Bunları Kasabaya Gitmek İsteyen Köylülerden Zorla Almışlardı. Cesur Genç Mağaraya Geldiğinde Eşkiyaları Bir Köşede Kıskıvrak Bağlı Otururlarken Görünce Çok Sevindi. Fakat, Bu Sevincini Onlara Belli Etmedi. Eğer Eşkiyalar Onun Sevindiğini Fark Ederlerse Kendisine Kızabilirler Ve Onun İyilik, Doğruluk Hakkında Söyleyeceği Sözleri, Vereceği Nasihatleri Dinlemeyebilirlerdi. Cesur Genç Eşkiyalarla Uzun Uzun Konuştu. Onlara Tuttukları Yolun Yanlış Olduğunu, Eğer İsterlerse Yardım Edebileceğini, Eşkiyalık Yapmadan Da Bu Dünyada Yaşanabileceğini Anlattı. Hiç Kimsenin Bir Başkasının Malını Zorla Alamayacağını, Tam On Yıldır Köyde Yaşayanlara Hayatı Zindan Ettiklerini, Bunun Haksızlık Olduğunu, Bu Haksızlığa Neden Olanları Efendi Olarak Kabul Etmeyip, Kendi Kendilerinin Efendisi Olmaları Gerektiğini Belirtti. Bu Arada Daha Önce Köprüden Geçenlerin Öldürülmediği, Salıverildiği Ortaya Çıktı.

eşkiyalarda Pişmanlık Belirtileri Başlaması Üzerine Onları Yakalamış Olan Kalın İp Gevşedi Ve Sonunda Çözüldü. Kalın İp İnsan Kılığına Girdi Ve İyilik Prensi Oldu. İyilik Prensi Kısaca Kendini Tanıttıktan, Onlara Bundan Sonraki Yaşamlarında Başarılar Diledikten Sonra, Cebinden Deri Bir Kese Çıkararak Saçlarından Birer Tel Koparıp Keseye Atmalarını İstemeyi İhmal Etmedi. Böylelikle Nereye Giderlerse Gitsinler, Onların İzini Bulabilecek Ve İyi İnsan Olup Olmadıklarını Kontrol Edebilecekti. Cesur Genç Köyünde Krallar Gibi Karşılandı. Köyde O Gece Şenlikler Yapıldı, Eğlenceler Düzenlendi, Ziyafetler Verildi. Herkes Tahta Köprünün Ulaşıma Açılmasının Sevinci İçindeydi. İyilik Prensi İse, Kimliğini Belli Etmeden Bir Kenarda Oturup Eğlenceleri İzledi. O Kadar Güzeldi Ki, Karşılık Beklemeden Başkalarına Yardımcı Olabilmek, Onlara Mutluluk Verebilmek. Varsın Seni Kimse Tanımasın, Adını Kimse Bilmesindi. Sen İyilik Yaptığını Biliyordun Ya, Bu Sana Yeterdi.

yazan: Serdar Yıldırım
 

Serdar Yıldırım

Bilge Üye
Katılım
26 Mar 2010
Mesajlar
160
Tepkime puanı
1
Yaş
65
Konum
Bursa
horozun  Fendi  Tilkiyi  Yendi


tilki, Birkaç Gündür Çiftliğin Etrafında Fırıldak Gibi Dönüyordu. Bakışlarındaki Bütün Dikkat Çiftlik Evinin Yan Tarafındaki Tavuk Kümesinde Toplanmıştı. “ Ah “ Diyordu, “ Ah,  Şu  Semiz  Tavuklardan Birisini, İkisini Yakalasaydım Da Çıtır Çıtır Yiyiverseydim, Ne Olurdu Sanki? Karnım Doyardı, Sonra Da Güzel Bir Uyku Çeker Yarına Kadar Yiyecek Derdim Olmazdı  ” Diye Düşünürken, Çiftlik Sahibinin Kümesin Önündeki Kuyudan Su Çekmeye Gittiğini Gördü. Kaşlarını Çattı. Yüksek Sesle:

“ Fakat Bunlar Rahat Bırakmazlar Ki, Adam, Karısı, Oğlu, Kızı Sabah Gün Doğarken Kalkarlar, Bütün Gün Çiftliğin Avlusunda Oraya Buraya Koşuştururlar. Ne Zamana Kadar? Ta Akşam Oluncaya Kadar. Peki,  Akşam Olunca Bunlar Yatar Uyurlar Da Meydan  Bana  Mı  Kalır? Yooo…gecelerin  Hakimi Popsi’dir. Benim Gibi Üç Tanesini Bir  Araya  Getirsen  Ancak  Bir  Popsi  Eder. İriyarı,  Kalıplı  Bir Köpektir Kendisi. Geceleri Hiç Ayrılmaz Kümesin Önünden. Bazı Geceler Yere Yatar, Uyur Gibi Yapar. Bilirim Ben Onun İki Gözü Açık Uyuyanlardan Olduğunu. Geceleri Değil Kümese  Girmek,  Çiftliğin Avlusuna Adım Atmayı Kendi Kendime Teklif Bile Edemedim “ Diyerek Sitem Etti.

ertesi Gün Tilki Sevinçten Neredeyse Kanatlanıp Uçacaktı. Çiftlik Sahipleri Öğle Vaktine Doğru Temiz Elbiselerini Giymişler, Arabalarına Binip Şehre Misafirliğe Gitmişlerdi. Belli Ki Birkaç Günden Önce Dönmeyeceklerdi. İkindi Zamanı Olmuştu. Popsi Sıcak Havanın Etkisiyle Gevşemeye Başladı. Zaten Bütün Gece Uyumamıştı. Göz Kapakları Ağırlaşmıştı. Gezerken Dalıyordu. Birkaç  Kere  Neredeyse Yere Düşecekti. Sonunda, Dayanamadı, Gitti,  Kulübesinde Uyumaya Başladı.

tilki, Popsi’nin Haline İçin İçin Güldü. Sessizce Çiftliğin Avlusuna Süzüldü. Kümesin Yanına Sokuldu. İçeride Tavuklar Yem Yiyorlardı. Kapının Sürgüsünü Çekti. En Yakınında Duran  Tavuğu  Kaptığıyla, Kümesin Kapısını Kapatıp Ormana Doğru Kaçması Bir  Oldu. Kümeste  Bulunanlardan  Hiçbirisi  Bu Durumun Farkına Varmadı. Tilki Geceyi Ormandaki  Bir  Ağaç  Kovuğunda  Geçirdi. Ertesi  Gün  Yine İkindi Vakitleri Popsi Kulübesinde Uyurken Kümese Geldi. Aynı Şekilde Kapının Sürgüsünü Çekti, En Yakınında Duran Tavuklardan Birini Yakaladı, Kapıyı Kapatıp Ormana Doğru Koşarak Uzaklaştı.

kümeste Bir  Horoz  Vardı. Adı “ Kırmızı “ İdi. Geriye  Kalanların  Hepsi  Tavuktu.  Tilki  Kümese Dadanmadan Önce On Dört Tane Tavuk Vardı. Kırmızı O Sırada Kümesin Köşesinde Tahtadan Yapılmış Tünekte Oturmuş, Pencereden Dışarısını Seyrediyordu. Tilkinin Kümese Girip  Tavuklardan  Birini Kapıp Götürmesine Film Seyreder Gibi Bakakaldı. Kendisini  Çarçabuk  Toparladı.  Aniden  Tünek Penceresinden Kümesin Ortasına Doğru Uçtu. Avazı Çıktığı Kadar “ Ü-ü-rüü-üüüü “ Diyerek Ötmeye Başladı. Amacı, Popsi’yi Uyandırıp Tilkiyi Yakalamasını Sağlamaktı. Belki Tilkinin Götürdüğü Tavuk Kurtarılabilirdi. Hemen Durumu Kümesteki Tavuklara Anlatıp, Tavukların “gıt Gıt Gıdak, Gıt Gıt Gıdak” Diye Bağırmalarını Sağladı. Aradan Dakikalar Geçtiği Halde Popsi Yardıma Koşmadı.

saatler Sonra Popsi Uyandı. Ağır Ağır Gerindi.kulübesinden Dışarı Çıktı. Hava Kararmaya Başlamıştı, Akşam Oluyordu. “ Ne Güzel Uyumuşum!..şöyle Bir Çıkıp Dolaşayım “ Dedi  Kendi  Kendine. Tam Kümesin Önünden Geçerken Duyduğu Sesle İrkildi. Birisi Onu Çağırıyordu. Kümese Doğru Yaklaştı. Seslenen Horoz Kırmızı İdi:

“ Popsi Nerelerdesin? Sen Gündüz Uyurken Tilki Geldi. Kümesin Kapısını Açıp Bir Tavuk Kaptı, Kapıyı Kapatıp Kaçtı. Seni Uyandırmak İçin Hepimiz Bağırdık. Fakat Sen Koşup Gelmedin. Ayrıca Bir Tavuk Daha Kayıp. Çiftlik Sahiplerinin Gitmelerini Fırsat Bildi Bu Tilki, İki Günde İki Tavuk Çaldı. “

popsi Kulaklarına İnanamadı. Tilkinin Kendisini Önemsememesi Canını Sıkmıştı. Gözlerini  İri  İri Açarak:  “ Vay Be..bu Ne Cesaret..o Tilkiyi Bir Yakalarsam Dünyasını Karartırım..ne Sanıyor Ya Bu Tilki Kendisini “ Diye Bağırdı.

kırmızı, Popsi’ye  Susmasını İşaret Ederek: “ İş İşten Geçtikten Sonra Sinirlenmenin Ne Anlamı Var? Bir Plan Hazırladım. Şimdi Beni İyi Dinle “  Dedi.

planı Dinleyen Popsi Gece Nöbetine Devam Etti. Aynen İki Gündür Olduğu Gibi İkindi Vaktine Doğru Ayakta Uyuklamaya Başladı. Kulübesine  Girdi.  Kapısını  Kapattı.  Fakat  Uyumak  İçin  Kulübeye Girmemişti.  Plan  Gereği,  Kulübesinin  Arka  Tarafındaki  Tahtalardan  Birinin  Çivilerini  Geceden Sökmüştü. Tahtayı Yerinden Alıp Sessizce  Dışarı  Çıktı. Çiftlik  Evinin  Arkasından  Öbür  Yandaki Kümesin Arkasına Geldi. Kırmızı Ve Tavuklar Da  Bütün Gece Boş Durmamışlar, Kümesin Köşesindeki Tüneğin Tahtalarını Aralayıp, Popsi’nin Geçebileceği Kadar Bir Yer Açmışlardı. Popsi Buradan Tüneğe Girdi. Tahtaları Yine Eski Durumuna Getirdi. Tünek Kapısının Arkasında Yere Yattı. Tavukların Hepsi Tünekteydiler. Sadece Kırmızı Kümesin Ortasında Dolaşıyordu.

tilki,  Popsi’nin  Kulübesine Girmesinden Sonra Bir Yarım Saat Bekledi. Popsi’nin Uyuduğuna Kanaat Getirdi. Çiftliğin Avlusuna  Girdi. Kümesin  Önündeki  Kuyunun  Duvarı  Arkasına  Saklandı.  Etrafı Dinledi. Her Şey  Yolundaydı. Kuyunun  Duvarı  Üstünden  Başını  Kaldırdı.  Kümese  Doğru  Baktı. Horozdan Başka Kimseyi Göremedi. “ Tavuklar Tünekte Uyukluyorlar Olsa Gerek “ Diye  Düşündü.  “yaşasın!  Bugün  De  Horoz  Eti  Yiyeceğim “  Dedi  Kendi  Kendine.  Bulunduğu  Yerden  Ayrıldı. Parmaklarının Ucuna Basarak Kümese Doğru Yaklaştı.

kırmızı, Tilkiyi Kuyunun Arkasına Saklanırken Görmüş Ve Popsi’yi Haberdar Etmişti.  Sanki  Hiçbir Şeyden Haberi Yokmuş Gibi Kafası Yerde Yem Yiyor Gözüküyordu. Aslında Tilkiyi Göz Hapsine Almış, Tilkinin Her Hareketini Kontrol Ediyordu. Tilki Kümes Kapısının Sürgüsünü Çekti. Hızla Kırmızının Üstüne Yürüdü. Tam Kırmızıyı Tutmak İçin Eğildiği Anda Sağ Gözünde Bir Şimşek Çaktı. Kırmızının Tek Ayağı Üstünde Dönerek Vurduğu Kanat Tokadı Tilkinin Gözüne  Gelmişti. Tilki Neye  Uğradığını Şaşırdı. Bu Sırada Popsi Saklandığı Yerden Yay Gibi Boşandı. Kümesin  Kapısını  Kapattı.  Kapıya Kilidi Taktı. Anahtarı Kümesten Dışarıya Attı. Kendisi İçin Hiçbir Kaçış Yolu Kalmayan Tilki Gerilemeye Başladı. Yalvarmak Faydasızdı. Kendini Savunmaya Karar Verdi. Popsi İle Tilki  Hırsla  Birbirlerine Girdiler. Popsi,  Tilkiye  Göre,  Çok  İriydi  Ve  Çok  Güçlüydü.  Sonunda,  Tilki  Popsi’nin  Vurduğu Yumruklarla Pestile Döndü. Yere Yığıldı, Kendinden Geçti. Popsi’nin Tekrar Tilkinin Üstüne Atılmaya Hazırlandığını Gören Kırmızı,  Popsi’nin Önüne Geçti:

“ Dur Bakalım!. Bu Kadar Ders Ona Yeter. Kümese Girdiğin Yerden Dışarıya Çık, Anahtarı Bul, Kapıyı Aç. Yaptığım Planın Dışına Çıkmamak Gerek. “ 

daha Sonra Kırmızı İle Popsi, Tilkiyi Götürüp Ormana Bıraktılar. Tilki  Ancak  İki  Gün  Sonra  Gece Yarısı Kendine Gelebildi. Yüzü, Gözü Çürük İçindeydi. Her Yanı Ağrıyordu, Arka Ayakları Tutmuyordu. “ Ölmemişim Buna Da Şükür “  Dedi  İçinden. Tilki  Vücudunda  Sağlam  Kalan  Ne  Varsa  Hepsini Toplayıp Sürüklenerek Ormanın İçlerine Doğru Uzaklaştı, Karanlıklarda Kayboldu.

yazan: Serdar  Yıldırım

                           
 

Serdar Yıldırım

Bilge Üye
Katılım
26 Mar 2010
Mesajlar
160
Tepkime puanı
1
Yaş
65
Konum
Bursa
kral Portakal Çarli

portakal Bahçesinin Kralı Çarli Hava Kararmaya Başladığında Sessizce Ağaçtan Aşağı Süzüldü. Bir Ağacın Altına Gidip Toprağı Çapalamaya Başladı. Aradan Yarım Saat Geçmeden Portakalların Hepsi Aşağı İnmiş Ve İşe Koyulmuş Olacaktı. Bir Gece Devriye Komutanı, Çarli’nin Yanına Geldi. Çarli Doğrulurken Çapasını Yere Attı Ve Gülümseyerek Sordu: “ Evet Komutan, Haberler Nasıl? “

komutan:

“ Efendim, Dedi, İstilacı Isırgan Otları Sınıra Çok Yaklaştılar. Isırganların Başı, Portakal Bahçesinde Portakal Kalmasın, İleri, Diye Bağırıp Duruyor. Araya Doldurduğumuz Taşlar Onları Durduramazsa Diye Endişe Ediyorum. “

“ Endişelenmene Gerek Yok, Komutan. Merak Etme, Taşlar Onları Durdurur. Bırak Bağırıp Çağırsınlar. Sesleri Kısılınca Çekip Giderler. Elma Bahçesini, Armut Bahçesini Ve Ötekileri Defalarca Uyarmıştık, Ama Bizi Dinlemediler. Sınırlarınıza Taş Döşeyin, Isırganlarla Savaşmayın, Sonu Belli Olmayan Bir Maceraya Atılmayın Dediğimizde Bizimle Nasıl Alay Ettiklerini Bilirsin. Neymiş Efendim, Onlar Korkak Değillermiş. Isırganları Duman Ederlermiş. Sonuç Ortada. Bu Duruma Çok Üzüldük, Ama Başka Ne Yapabilirdik Ki? Her Neyse, Önemli Olan, Bundan Sonrası. Isırganlar Bizden Bin Kat Kalabalık. Ateşin Sönmesini Bekleyeceğiz. “

kral Portakal Çarli, Savaşmamakta Bu Derece Kararlıyken Ve Savaş Olmaması İçin Gerekli Önlemleri Almışken, Savaş Olmasını Beklemek Yanılgı Olur. Isırganlar Çok Değil, Üç Gün Sonra Portakal Bahçesinin Etrafındaki Kuşatmayı Kaldırıp Çekip Gittiler. Portakallarla Isırganlar Savaşmamışlardı, Ama Savaş Olmadan Da Zafer Kazanılabilirdi. Zafer Portakallarındı, Çünkü Portakallar Olası Bir Savaşa Isırganları Başlarından Defetmek İçin Gireceklerdi. İşte, Isırganlar Defolmuştu.

kral Portakal Çarli, Portakal Bahçesini Kurduğu Belli Bir Düzene Göre Yönetmeye Devam Etti. Bahçede Zengin Portakal Yoktu. Zenginin Olmadığı Yerde Fakir Zaten Olmazdı. Özenme Olmazdı, Moraller Bozulmazdı, Kavga - Kargaşa Çıkmazdı. Gül Gibi Geçinip Giderlerdi. Nitekim Gül Gibi Geçinip Gidiyorlardı.

yazan: Serdar Yıldırım 

 

 

Serdar Yıldırım

Bilge Üye
Katılım
26 Mar 2010
Mesajlar
160
Tepkime puanı
1
Yaş
65
Konum
Bursa
                           
anne Gergedan İle Kurtlar

yavru Gergedan Erken Saatlerde Yatağından Kalktı. Hemen Ellerini, Yüzünü Yıkadı. Sabah Kahvaltısı İçin Masaya Oturdu. Annesinin Hazırladığı Yiyecekleri Büyük Bir İştahla Yedi. Lokmaları İyice Çiğnemeden Yutmamaya Özen Gösterdi. Sofradan Kalktıktan Sonra Ellerini, Yüzünü Sabunla Yıkadı; Dişlerini De Bir Güzel Fırçaladı. Yavru Gergedan Daha Sonra Odasına Gitti. Dolabının Kapağını Açtı. Önlüğünü, Pantolonunu, Yakasını, Çoraplarını, Ayakkabılarını Ve Kemerini Aldı. Bunları Giyip Yakasını Da Taktıktan Sonra Dolabından Okul Çantasını Çıkardı. İçindekileri Kontrol Etmek İçin, Çantasının Kapağını Açarken, Şimdi Bunun Ne Lüzumu Vardı, Diye Düşündü. Çantayı Ve Okul İçin Gerekli Malzemeleri Alalı Bir Ay Olmuştu. Her Gün Bir Eksiği Olup Olmadığına Bakmamış Mıydı Sanki. Fakat Yine De Sırf İçi Rahat Etsin Diye Çantasını Açtı. İşte Defterleri, Kitapları, Kalemi, Silgisi, Kalemtıraşı..hepsi Tamamdı. Bunları Yeniden Çantasına Koydu. Çantasını Alarak Odasından Çıktı. Annesine:  “ Anneciğim, Ben Hazırım “ Diye Seslendi.

annesi:

“ Aman Da Tombişime Bir Bakın, Okullu Olmuş. Tombişim Okuyacak, Çok Okuyacak Gergedan Milletine Hayırlı Bir Evlat Olacak  “  Dedi. Daha Sonra Yavru Gergedan Annesinin Elinden Tuttu, Birlikte Okula Gitmek İçin Yola Çıktılar. Bugün Okullar Açılıyordu Ve Yavru Gergedan İlkokul Birinci Sınıfa Başlayacaktı. Sonraki Günlerde Anne Gergedan Yavru Gergedanı Okula Götürmeye Devam Etti. Yavru Gergedan Kısa Zamanda Okumayı Söktü Ve Sınıfın En Çalışkan Öğrencisi Oldu. İlk Dönem Sonunda Karnesini Alan Yavru Gergedan Notlarının Hepsinin Pekiyi Olduğunu Gördü. Yarıyıl Tatilinden Sonra İkinci Dönem Başladı.

bir Gün Yavru Gergedan Annesiyle Okula Giderken, Ormanda Önlerine On Tane Kurt Çıktı.

kurtların Başkanı:

“ Anne Gergedan, Seninle İşimiz Yok, Biz Yavrun İçin Geldik. Yavrunu İstiyoruz. İster Güzellikle, İster Zorla, Onu Alacağız “ Dedi.

bunun Üzerine Anne Gergedan: 

“ Onu Ne Yapacaksınız? “ Diye Sordu.

kurtların Başkanı:

“ Ne Mi Yapacağız? Pöh, Sorduğun Şeye Bak. Tabii Ki, Yiyeceğiz. Hepimiz Çok Açız, İki Gündür Hiç Et Yemedik. Buraya Kadarmış. Yavrundan Ayrılmak Zorundasın. Onu Bize Ver. Körpeciktir Yavrunun Etleri, Şimdiden Ağzım Sulanıyor “  Dedi.

“ Hayır, Bunu Yapamazsınız. Yavrumu Benden Ayıramazsınız. Buna Hakkınız Yok. Kimseye Zararımız Dokunmadı. Ot Yiyerek, Yaprak Yiyerek Besleniyoruz. Size Ne Yaptık Biz? Bırakın Yavrumu Okula Götüreyim. Okusun, Çok Okusun, Her Şeyi Öğrensin. Çok Çalışkan Bir Öğrencidir, Karnesinde Bütün Notları Pekiyiydi. “

“ Bana Ne Bütün Notları Pekiyiyse, Bana Ne Çalışkansa. Ben Karnımın Doyduğuna Bakarım. Çekil Aradan. “

“ Hayır, Olmaz. Aradan Çekilmem. Yavrumu Kimseye Elletmem. Defolun Gidin Başımızdan. “

kurtların Başkanı:

“ Anne Gergedan Söz Dinlemiyor. Kurtlarım Atılın “  Diye Bağırdı.

anne Gergedan:

“ Korkma Yavrum, Ben Seni Korurum. Arkama Geç “ Dedi.

anne Gergedanın Üstüne Atılan Kurtlar, Onun Sert Tepkisiyle Karşılaştılar. Kurtların Ataklarını Burnunun Üstündeki Uzun Boynuzunu Savurarak Karşılayan Anne Gergedan Aynı Zamanda Yavrusunun Yanına Hiçbir Kurdu Yanaştırmıyordu. Bir Ara Anne Gergedan Karşı Atağa Geçti. Tekme Salladı, Boynuz Savurdu, Kurtları Geriletti. Kurtlar Kaçar Gibi Yaptılar, Fakat Tekrar Geri Döndüler. Bu Defa Dağınık Olarak Hücuma Geçen Kurtlardan Biri Anne Gergedanın Sırtına Atladı Ve Onu Pek Çok Defa Isırdı. Aynı Anda İki Kurt Ön Ayaklarını Isırıyordu. Kurtların Dişleri Keskin Ve Sivriydi Ama Anne Gergedanın Derisi Çok Kalındı. Dişler Anne Gergedanın Etine Geçmiyordu. Kurtların Ağırlığı Onu Yoruyordu. Yorulan Anne Gergedan Yere Yuvarlandı. Fırsattan Faydalanan Kurtların Başkanı Daha Henüz Boynuzu Çıkmamış, Savunmasız Yavru Gergedanın Yumuşak Burnuna Dişlerini Geçirdi. Yavru Gergedanın Burnundan Kan Fışkırdı.

“ Kurt Amca, Ne Olur Burnumu Bırak. Canım Çok Acıyor. Kurt Amca, Ölmek İstemiyorum. “ Diğer Bir Kurt Da, Yavru Gergedanın Burnuna Dişlerini Geçirdi.

“ Anne, Kurt Amcalar Burnumu Isırdı. Anne, Lütfen Yardım Et. “

zalim Kurtlar Geri Geri Giderek Yavru Gergedanı Olay Yerinden Uzaklaştırmaya Başladılar. Anne Gergedan Ayağa Kalkmıştı Ama Yavrusunun Yardımına Koşacak Durumda Değildi. Sekiz Kurt Hırsla Vücudunun Her Yanını Isırıyordu. Onun Kalın Derisi Bile Buna Dayanamadı Ve Bazı Yerlerinden Kan Sızmaya Başladı. Anne Gergedan İkinci Defa Yere Yuvarlanınca Kurtlar Onu Bıraktılar.

anne Gergedan Gece Yarısına Kadar Ormanda Yavrusunu Aradı. Zaman Geçtikçe Zaten Az Olan Umudu Giderek Azaldı Ve Yok Oldu. Neden Böyle Olmuştu? Neden Kurtlar Yavrusunu Alıp Götürmüşlerdi? Acaba Kurtlar Yavrusunu Öldürüp Yemişler Miydi? Yerlerdi Tabii Ki, Neden Yemesinlerdi? Karşılarına Alıp Seyredecek Halleri Yoktu. Kurtlar, Acımasız Hayvanlardı. Onlara Canavar Diyenler Vardı. Sinsi Sinsi Sokulurlar Aniden Paçadan Kaparlardı. Nefret Yüklüydüler. Gaddardılar. Yalvarsan Bile Merhamet Etmezlerdi. Tek Tek Değil, Sürüyle Üstüne Gelirlerdi. Sürüyle Gezerlerdi. Sürüden Bir Kurt Yaralansa Veya Hastalansa Gözünün Yaşına Bakmayıp Hemen Parçalarlardı. Sadece Acıkınca Kafaları Çalışırdı. Karınları Doyunca Onu-on Beşi Bir Mağaraya Girer, Leş Gibi Uzanıp Yatarlardı.

anne Gergedan Gözyaşları İçinde Evine Döndü Ve Sabah Kadar Ağladı. Güneş Doğarken Öyle Bir Duruma Gelmişti Ki, Ağlamaktan Göz Pınarları Kurumuştu. Kapının Hızlı Çalındığını Duydu Anne Gergedan, Sendeleyerek Gitti, Kapıyı Açtı. Gördüğüne İnanamadı, İşte Tombişi Karşısındaydı. İlk Anda Onun Nasıl Kurtulduğuna Akıl Erdiremedi, Ama Kurtulmuştu. Önemli Olan Buydu. Anne Gergedan Tombişine Sarıldı. Tombişin Yanında Duran Öğretmeni Nedense Fark Edemedi.

sonradan Olanlar Anlaşıldı. Kurtlar, Tam Yavru Gergedanı Yemek Üzereydiler Ki, Oradan Geçmekte Olan Sınıf Öğretmeni Yardıma Koşmuş Ve Kurtlarla Amansız Bir Ölüm-kalım Savaşına Girmişti. Uzun Mücadeleden Sonra Öğretmen Gergedanla Baş Edemeyeceklerini Anlayan Kurtlar, Çareyi Kaçmakta Bulmuştu. Zaten Yolunun Üstüydü. Daha Sonraki Günlerde Öğretmeni De Onlarla Birlikte Okula Gider Oldu. Artık Yavru Gergedanın Kurtlardan Korkusu Yoktu, Çünkü Sağ Yanında Annesi, Sol Yanında Öğretmeni Vardı.

yazan: Serdar Yıldırım


 
Üst