C
cendere
Ziyaretçi
Kerbela günlerinin içinden geçiyoruz. Dünya; Yas’ını tuttuğu Ehli Beyt’in yıldönümünde, yeniden kırılıyor... Gazze, kızıl bir gelincik tarlası gibi. Genci yaşlısı, kadını erkeği, dedesi, kundaktaki bebeği ile bir halk gözümüzün önünde katlediliyor...
Bir savaş değil bu! Cenosit. Soykırım!
Gazze’ye dikenli teller, gözetleme kuleleri ve kalın duvarlar içinde sıkıştırılmış, kıstırılmış bir halkın, feci şekilde tek tek öldürülüşünü seyrediyoruz. Ana okulları, kreşler, üniversite, hastaneler, evlerinde uyuyan çocuklar, paramparça edildi. Kayıp beş yüzü aştı... Gazzeliler ne dışarı kaçabiliyor, ne de bir hedef tahtasına dönüşmüş kentlerinde saklanacak bir yer bulabiliyor... İsrail, hastaneleri bile bombalıyor. Şehrin tek bağlantısı ve hava deliği şeklinde yer altından açılmış tünel de bombalanmış durumda...
İsrail, kırk yıldır işlemeye devam ediyor bu cinayetleri...
Bazılarının dediği gibi HAMAS değil mesele...
Çünkü HAMAS yokken de Sabra’yı, Şatila’yı, Yafa’yı ve daha nice soykırımı yaşamıştı Filistinliler, o zaman da EL FETİH vardı... Ama Filistin’deki katliamlar, Hamas’tan ve El Fetih’ten önce de devam ediyordu. İsrail’in 1968’den beri bölgede yönettiği cinayet eylemlerinin mazereti olamaz direniş hareketleri.. Tam tersine direniş, zaten işgal ve kıyımın olduğu yerden çıkar. Direniş ve İntifada’lar, İsrail’in işlediği cinayetler sonrasında ortaya çıkmış birer kuvayı milliye hareketidir...
Ama bunları anlatmanın bir faydası yok. Sözün, harflerin, empatinin, hukukun, özür dilemenin, felsefenin, edebiyatın bittiği yerdeyiz. Çünkü bu çok açık bir cinayet... Yani aydınların, sanatçıların, yazarların, siyasetçilerin bir şeyler yapmasını beklemek oldukça naif bir beklenti, zaman kaybı!
Biz, yani sıradan ve küçük insanlar, ne yapıyoruz ona bakalım...
Kimseyi suçlayacak, birbirimize girecek zamanımız yok. Arap dünyası uyuyor mu? İslâmi teşkilatlar ne yapıyor? Hükümetler nerede? Ermenilerden özür dileyenler Filistinlilerden de özür dileyecek mi? Hangi cemaat suskun ve eylemsiz? Kim, “ama”larla başlayan cümleler kurarak İsrail ve soykırımın savunuculuğuna girişmiş? Hangi mihraklar İsrail’i eleştirenlere sansür koyuyor? Bunların cevaplarını biliyoruz zaten!
Bunları sormak, sadece zaman kaybı. Zaman kaybı derken, bu ciddi soruları sormayalım demiyorum, iç muhasebemizi elbette yapacağız. İnsanlık, vicdan ve onur sorgulamamız elbette devam edecek. Ama şimdi iş zamanı.
Yıkılmış duvarlarımızı örme zamanı... Birer tuğla gibi, duvara taş olma, taş kesilip de duvarı ayakta tutma zamanı... Bırakın diğer işleri büyükler, yani politikacılar, sanatçılar, aydınlar, sosyologlar, anketçiler yapadursunlar... Onlar konuşmaktan başka bir şeyi bilmiyorlar... İş başa, başımıza düştü... Yani ki; her birimiz tek tek Filistin’in atan kalbi olmak durumundayız. Bu kalp atmalı, Filistin’de akan kana bir sargı, bir tampon, bir şifa, bir iyileşme getirmek, olmak zorundayız...
OL’MAK zorundayız... OL emrine hitaben vücuda gelmiş kainatta, insanlık sınavımızı, onurdan ve adaletten yana koymak zorundayız...
Mescid-i Aksa’nın bahçesini uzaktan seyrederek büyüdük hepimiz. Filistin’in kırk yıldır kanayan açık yarası, hepimizi yetiştiren bir okul oldu bu süreçte. Dökülen şehit kanlarının öğretmene dönüştüğü, zorlu bir derstir Filistin hepimiz için. Filistin’de vuku bulan her katliam, ümmetin geçirdiği sınavlardan bir sınav... Orada şehit olan kardeşlerimiz dünya ve ahiretin en yüksek mertebeleriyle geçtiler sınavlarını... Biz bize bakalım! Ne yapıyoruz? Ne yapmalıyız?
Kımılda!
Allah’a dua et!
Hareket et! Dışarı çık!
Sokaklarda itiraz et!
Mektup yaz! Şiir oku! Slogan at!
Bir dilim ekmeğini Filistin’e ayır!
Pankart taşı! İmza topla!
İlaç topla! Yardım topla!
Kapılara yığıl!
Bir resim çiz!
İlan dağıt!
Duvara yazı yaz!
Kapıları çal! Arkadaşlarını topla!
Çocuklarını al ve bugün Cuma, dışarı çık!
Toplan! Toplan ve Toplan!
Arkana, geceye ve ihanete sakın bakma! Aldırma! Toparlan ve derhal toparlan! İbrahim peygamberin dört ayrı dağın başına koyduğu kuşların “toparlan” emrine uyarak tüm parçalarını toparlayıp da yeniden kanat çırpmaya başlaması
gibi TOPARLAN... İsa peygamber’in Bismillah deyip de dirilttiği ölü canlar gibi DOĞRUL ve KALK... Rabbi, Hz. Muhammed’i (sav) hiç bırakmadı ki! Korkma ve Yürü!
Sibel Erarslan
Bir savaş değil bu! Cenosit. Soykırım!
Gazze’ye dikenli teller, gözetleme kuleleri ve kalın duvarlar içinde sıkıştırılmış, kıstırılmış bir halkın, feci şekilde tek tek öldürülüşünü seyrediyoruz. Ana okulları, kreşler, üniversite, hastaneler, evlerinde uyuyan çocuklar, paramparça edildi. Kayıp beş yüzü aştı... Gazzeliler ne dışarı kaçabiliyor, ne de bir hedef tahtasına dönüşmüş kentlerinde saklanacak bir yer bulabiliyor... İsrail, hastaneleri bile bombalıyor. Şehrin tek bağlantısı ve hava deliği şeklinde yer altından açılmış tünel de bombalanmış durumda...
İsrail, kırk yıldır işlemeye devam ediyor bu cinayetleri...
Bazılarının dediği gibi HAMAS değil mesele...
Çünkü HAMAS yokken de Sabra’yı, Şatila’yı, Yafa’yı ve daha nice soykırımı yaşamıştı Filistinliler, o zaman da EL FETİH vardı... Ama Filistin’deki katliamlar, Hamas’tan ve El Fetih’ten önce de devam ediyordu. İsrail’in 1968’den beri bölgede yönettiği cinayet eylemlerinin mazereti olamaz direniş hareketleri.. Tam tersine direniş, zaten işgal ve kıyımın olduğu yerden çıkar. Direniş ve İntifada’lar, İsrail’in işlediği cinayetler sonrasında ortaya çıkmış birer kuvayı milliye hareketidir...
Ama bunları anlatmanın bir faydası yok. Sözün, harflerin, empatinin, hukukun, özür dilemenin, felsefenin, edebiyatın bittiği yerdeyiz. Çünkü bu çok açık bir cinayet... Yani aydınların, sanatçıların, yazarların, siyasetçilerin bir şeyler yapmasını beklemek oldukça naif bir beklenti, zaman kaybı!
Biz, yani sıradan ve küçük insanlar, ne yapıyoruz ona bakalım...
Kimseyi suçlayacak, birbirimize girecek zamanımız yok. Arap dünyası uyuyor mu? İslâmi teşkilatlar ne yapıyor? Hükümetler nerede? Ermenilerden özür dileyenler Filistinlilerden de özür dileyecek mi? Hangi cemaat suskun ve eylemsiz? Kim, “ama”larla başlayan cümleler kurarak İsrail ve soykırımın savunuculuğuna girişmiş? Hangi mihraklar İsrail’i eleştirenlere sansür koyuyor? Bunların cevaplarını biliyoruz zaten!
Bunları sormak, sadece zaman kaybı. Zaman kaybı derken, bu ciddi soruları sormayalım demiyorum, iç muhasebemizi elbette yapacağız. İnsanlık, vicdan ve onur sorgulamamız elbette devam edecek. Ama şimdi iş zamanı.
Yıkılmış duvarlarımızı örme zamanı... Birer tuğla gibi, duvara taş olma, taş kesilip de duvarı ayakta tutma zamanı... Bırakın diğer işleri büyükler, yani politikacılar, sanatçılar, aydınlar, sosyologlar, anketçiler yapadursunlar... Onlar konuşmaktan başka bir şeyi bilmiyorlar... İş başa, başımıza düştü... Yani ki; her birimiz tek tek Filistin’in atan kalbi olmak durumundayız. Bu kalp atmalı, Filistin’de akan kana bir sargı, bir tampon, bir şifa, bir iyileşme getirmek, olmak zorundayız...
OL’MAK zorundayız... OL emrine hitaben vücuda gelmiş kainatta, insanlık sınavımızı, onurdan ve adaletten yana koymak zorundayız...
Mescid-i Aksa’nın bahçesini uzaktan seyrederek büyüdük hepimiz. Filistin’in kırk yıldır kanayan açık yarası, hepimizi yetiştiren bir okul oldu bu süreçte. Dökülen şehit kanlarının öğretmene dönüştüğü, zorlu bir derstir Filistin hepimiz için. Filistin’de vuku bulan her katliam, ümmetin geçirdiği sınavlardan bir sınav... Orada şehit olan kardeşlerimiz dünya ve ahiretin en yüksek mertebeleriyle geçtiler sınavlarını... Biz bize bakalım! Ne yapıyoruz? Ne yapmalıyız?
Kımılda!
Allah’a dua et!
Hareket et! Dışarı çık!
Sokaklarda itiraz et!
Mektup yaz! Şiir oku! Slogan at!
Bir dilim ekmeğini Filistin’e ayır!
Pankart taşı! İmza topla!
İlaç topla! Yardım topla!
Kapılara yığıl!
Bir resim çiz!
İlan dağıt!
Duvara yazı yaz!
Kapıları çal! Arkadaşlarını topla!
Çocuklarını al ve bugün Cuma, dışarı çık!
Toplan! Toplan ve Toplan!
Arkana, geceye ve ihanete sakın bakma! Aldırma! Toparlan ve derhal toparlan! İbrahim peygamberin dört ayrı dağın başına koyduğu kuşların “toparlan” emrine uyarak tüm parçalarını toparlayıp da yeniden kanat çırpmaya başlaması
gibi TOPARLAN... İsa peygamber’in Bismillah deyip de dirilttiği ölü canlar gibi DOĞRUL ve KALK... Rabbi, Hz. Muhammed’i (sav) hiç bırakmadı ki! Korkma ve Yürü!
Sibel Erarslan