C
cendere
Ziyaretçi
Topbaş-Alemdaroğlu benzerliği
ASER KARAKAŞ- STAR
Merkezi idareye ya da yerel yönetimlere bağlı kimi işletmelerde alkollü içki satışının ve servisinin yapılıp yapılmaması meselesi bir ‘içki takıntısı’ değil, aslında Türkiye gibi nüfusunun çok önemli bir bölümü islami değerlere bağlı ama devletin laik yapısının korunmasının istendiği bir ülkede çok ciddi bir test alanıdır.
Aynı şekilde, merkezi idarede ya da yerel yönetimlerde iktidara gelen, muhafazakar değerlerle içiçe ama demokrasi, hukuk devleti ve laiklik ilkelerine bağlı siyasal partiler için de merkezi ya da yerel devlete (kendi belediyelerinde) ait yerlerde içki satışı ya da servisi söz konusu partinin muhafazakar değerlere bağlı yurttaşların yaşam tercihlerinin önünü açarken laik devletin gereklerini özgürlükçü bir biçimde yerine getirip getirmeyeceğinin de bir test alanını oluşturmaktadır.
Başka bir ifadeyle alkollü içki sadece alkollü içki değildir; bir tarihte Cengiz Çandar’ın ‘Kıbrıs sadece Kıbrıs değildir’ özlü sözü gibi.
Türkiye’nin en büyük ihtiyacı normalleşme meselesidir, bu normalleşme meselesinde semboller de önem kazanmıştır ve bu bağlamda daha normal yani daha özgür ve daha özgür olduğu için de daha zengin ve daha güvenli bir ülkede yaşamak istiyorsak üniversitelerde türban meselesini, devlete ait yerlerde de içki servisi sorununun derhal çözüme kavuşturulması, Türkiye’nin bu saçma sorunlarla vakit yitirmemesi, bu konuların siyasete malzeme olmaması gerekmektedir.
Ailemde ve yakın çevremde türban kültürü olmamasına rağmen bu sütunu izleyen herkes üniversitelerde reşit kızların türban özgürlüğü konusunda neler yazdığımı bilirler zira bu bir teorik haklılık meselesidir ve bu yüzden de kendimi başka bir sembolik alan haline gelen alkollü içki konusunda (rakıyla ilişkim üstelik türbanla olandan çok daha yakındır) ısrarcı olma konumunda görüyorum.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait yerlere gitmeyebilirim, gitsem de içki içmeyebilirim ama mesele zaten bu değildir, konu belirli bir anlayışın yaşama geçmesi ve normalleşme meselesidir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi üstelik bu konuda sembolik anlamda hoş da bir örnektir zira Başkan Sayın Topbaş’ın ailesine ait İstanbul’da çok sayıda özel yiyecek-içecek işletmesi (Saray) de mevcuttur ve buralarda kimsenin Topbaş ailesinden su böreğinin yanında bira servisi istemeye hakkı yoktur, olamaz ama aynı Sayın Topbaş’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait yerlerde sistematik bir içki servisi yapmama hakkı, yasak koyma hakkı da yoktur ve olamaz.
Kamusal alanlar özgürlük yeridir, buralarda yasaklamalar sürecinin ülkeyi nerelere kadar götürebileceğini kestirmek dahi zordur.
Kemal Alemdaroğlu rektörlük döneminde eline geçirdiği iktidarla nasıl ‘bana ait yerlerde kızlar benim istediğim gibi giyinecekler’ gibi bir saçma tavır alabildiyse, Kadir Topbaş’ın başkan belediyeye ait tesislerde uygulanan yasağın mantığı da özünde aynıdır.
Muhafazakar siyasetçilerin, saçma, haksız, hatta utanç verici türban yasağını andıran kendi egemenlikleri altındaki yerlerde benzer saçma yasakları yaşama geçirmeleri Türkiye’yi bir tımarhaneye çevirmekte, yasaklar zinciri başını alıp gitmektedir.
Alemdaroğlu ve Topbaş isimlerini sembolik olarak seçtim, bu isimlerin ortak bir ideolojik yanı yok gibi gözükmektedir ama aslında yasakçılık, kendi ellerine geçirdikleri egemenlik alanlarını yasaklarla yönetmek gibi aslında çok derin bir benzerlik, kan uyumu umarım herkesin dikkatini çekmektedir.
Daha yaşanası bir Türkiye’nin reşit üniversiteli kızların ve herkesin istedikleri giysilerle üniversiteye girebildikleri, merkezi ve yerel devlete ait işletmelerde de içki verilmemesi gibi aptallıkların olmadığı bir Türkiye olduğuna benim açımdan kuşku yoktur.
Muhafazakar kesimin elinde, içki servisi yapılmayan çok sayıda özel lokanta, kafe vs. açabilecek sermaye birikimi çoktan oluşmuş durumdadır, içki servisi yapılan yerlerde oturmaktan hoşlanmayan yurttaşların devlete ait işletmelere gitme zorunluluğu yoktur; muhafazakar kesim aynen diyanet meselesinde olduğu gibi burada da çözümü devletten beklememelidir.
Türban ve alkollü içki kendi başlarına çok önemli olmayabilirler, ama bu iki mesele iki farklı kesimin sembolik savaş alanına dönüşmüş bulunmaktadır ve bu nedenden de köşe yazılarına sıkça konu olmaktadır.
Meseleye daha serinkanlı yaklaştığınızda Alemdaroğlu-Topbaş tavır ve zihniyet benzerliği hayret vericidir ve ülkenin kanımca temel sorunu bu yasakçı ortak zihniyet paydasının aşılmasıdır.
ASER KARAKAŞ- STAR
Merkezi idareye ya da yerel yönetimlere bağlı kimi işletmelerde alkollü içki satışının ve servisinin yapılıp yapılmaması meselesi bir ‘içki takıntısı’ değil, aslında Türkiye gibi nüfusunun çok önemli bir bölümü islami değerlere bağlı ama devletin laik yapısının korunmasının istendiği bir ülkede çok ciddi bir test alanıdır.
Aynı şekilde, merkezi idarede ya da yerel yönetimlerde iktidara gelen, muhafazakar değerlerle içiçe ama demokrasi, hukuk devleti ve laiklik ilkelerine bağlı siyasal partiler için de merkezi ya da yerel devlete (kendi belediyelerinde) ait yerlerde içki satışı ya da servisi söz konusu partinin muhafazakar değerlere bağlı yurttaşların yaşam tercihlerinin önünü açarken laik devletin gereklerini özgürlükçü bir biçimde yerine getirip getirmeyeceğinin de bir test alanını oluşturmaktadır.
Başka bir ifadeyle alkollü içki sadece alkollü içki değildir; bir tarihte Cengiz Çandar’ın ‘Kıbrıs sadece Kıbrıs değildir’ özlü sözü gibi.
Türkiye’nin en büyük ihtiyacı normalleşme meselesidir, bu normalleşme meselesinde semboller de önem kazanmıştır ve bu bağlamda daha normal yani daha özgür ve daha özgür olduğu için de daha zengin ve daha güvenli bir ülkede yaşamak istiyorsak üniversitelerde türban meselesini, devlete ait yerlerde de içki servisi sorununun derhal çözüme kavuşturulması, Türkiye’nin bu saçma sorunlarla vakit yitirmemesi, bu konuların siyasete malzeme olmaması gerekmektedir.
Ailemde ve yakın çevremde türban kültürü olmamasına rağmen bu sütunu izleyen herkes üniversitelerde reşit kızların türban özgürlüğü konusunda neler yazdığımı bilirler zira bu bir teorik haklılık meselesidir ve bu yüzden de kendimi başka bir sembolik alan haline gelen alkollü içki konusunda (rakıyla ilişkim üstelik türbanla olandan çok daha yakındır) ısrarcı olma konumunda görüyorum.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait yerlere gitmeyebilirim, gitsem de içki içmeyebilirim ama mesele zaten bu değildir, konu belirli bir anlayışın yaşama geçmesi ve normalleşme meselesidir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi üstelik bu konuda sembolik anlamda hoş da bir örnektir zira Başkan Sayın Topbaş’ın ailesine ait İstanbul’da çok sayıda özel yiyecek-içecek işletmesi (Saray) de mevcuttur ve buralarda kimsenin Topbaş ailesinden su böreğinin yanında bira servisi istemeye hakkı yoktur, olamaz ama aynı Sayın Topbaş’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait yerlerde sistematik bir içki servisi yapmama hakkı, yasak koyma hakkı da yoktur ve olamaz.
Kamusal alanlar özgürlük yeridir, buralarda yasaklamalar sürecinin ülkeyi nerelere kadar götürebileceğini kestirmek dahi zordur.
Kemal Alemdaroğlu rektörlük döneminde eline geçirdiği iktidarla nasıl ‘bana ait yerlerde kızlar benim istediğim gibi giyinecekler’ gibi bir saçma tavır alabildiyse, Kadir Topbaş’ın başkan belediyeye ait tesislerde uygulanan yasağın mantığı da özünde aynıdır.
Muhafazakar siyasetçilerin, saçma, haksız, hatta utanç verici türban yasağını andıran kendi egemenlikleri altındaki yerlerde benzer saçma yasakları yaşama geçirmeleri Türkiye’yi bir tımarhaneye çevirmekte, yasaklar zinciri başını alıp gitmektedir.
Alemdaroğlu ve Topbaş isimlerini sembolik olarak seçtim, bu isimlerin ortak bir ideolojik yanı yok gibi gözükmektedir ama aslında yasakçılık, kendi ellerine geçirdikleri egemenlik alanlarını yasaklarla yönetmek gibi aslında çok derin bir benzerlik, kan uyumu umarım herkesin dikkatini çekmektedir.
Daha yaşanası bir Türkiye’nin reşit üniversiteli kızların ve herkesin istedikleri giysilerle üniversiteye girebildikleri, merkezi ve yerel devlete ait işletmelerde de içki verilmemesi gibi aptallıkların olmadığı bir Türkiye olduğuna benim açımdan kuşku yoktur.
Muhafazakar kesimin elinde, içki servisi yapılmayan çok sayıda özel lokanta, kafe vs. açabilecek sermaye birikimi çoktan oluşmuş durumdadır, içki servisi yapılan yerlerde oturmaktan hoşlanmayan yurttaşların devlete ait işletmelere gitme zorunluluğu yoktur; muhafazakar kesim aynen diyanet meselesinde olduğu gibi burada da çözümü devletten beklememelidir.
Türban ve alkollü içki kendi başlarına çok önemli olmayabilirler, ama bu iki mesele iki farklı kesimin sembolik savaş alanına dönüşmüş bulunmaktadır ve bu nedenden de köşe yazılarına sıkça konu olmaktadır.
Meseleye daha serinkanlı yaklaştığınızda Alemdaroğlu-Topbaş tavır ve zihniyet benzerliği hayret vericidir ve ülkenin kanımca temel sorunu bu yasakçı ortak zihniyet paydasının aşılmasıdır.