F
feyza05
Ziyaretçi
Mart ayı gelmişti ama kızım hala okumaya geçmemişti. Ödevlerini
>yapmamak için bir sürü bahane buluyordu. Elimden geldiğince
>ilgileniyor, çalışma şevki kazanması için çabalıyordum. Ancak hiçbir
>gelişme yoktu.
>Adeta inatla okuma-yazma öğrenmemeye çalışıyor gibiydi. Öğretmenliğin
>kazandırdığı bütün deneyimlerimi kullanıyor, hiçbirinin işe
>yaramadığını gördükçe telaşım artıyordu.
>
>Kızımdan bir yaş küçük oğlum ve henüz yedi aylık bebeğimden
>çalabildiğim her dakikayı kızıma ayırıyor, ancak öğretmeniyle her
>konuştuğumda büyük bir düş kırıklığı ile eve dönüyordum. 'Kızım acaba
>geri zekalı mı' diye düşündüğüm oluyor, bu düşünceler yüzünden
beynimin >zonklamasını geçirmek için iki, üç tane ağrı kesici almak
zorunda >kalıyordum.
>
>O soğuk mart
>akşamında, sönmeye yüz tutmuş sobanın yanında,kızıma
>heceleri söktürebilmek için uğraşırken, onun ilgisizliği kalan son
>sabrımıda tüketti. Ayların birikimiyle kızı mı omuzlarından tutup,
>silktim ve minicik yanağına hatırladıkça utandığım' bir tokat
attım.Yanağı
>kıpkırmızı oldu. Şaşkın ama kızgın baktı. Ağlamamak için
>minik dudaklarını sürekli büküyor, bakışları kalbimin ötelerine doğru
ok >gibi
>ilerliyordu.
>
>Sessizliği bozan ben oldum.
>
>"Neden?
>Nazlıhan neden? Niçin okumayı öğrenmek için gayret
>göstermiyorsun? Sen aptal değilsin. Neden kendine aptalmışsın gibi
>davranılmasına izin veriyorsun?"
>
>Bir an durdu, sonra sesinin bütün yırtıcılığı ve kiniyle, "Çünkü
>ben okumak istemiyorum" diye haykırdı. Kulaklarıma inanamıyordum.
>Yüksek tahsil yapıp, iyi bir geleceği olacağını düşledim biricik
kızım, >benim,
>ben öğretmen Emine
>Özgenç'in kızı "Okumak istemiyorum" diye
>bağırıyordu.
>
>Hayal kırıklığı ve şaşkınlık içerisinde "Neden?" diye sorabildim.
"Çünkü >ben senin gibi okuyup, öğretmen olup, çocuklarımı evde yalnız
>bırakıp işe gitmeyeceğim, Çalışmayacağım, Ben sadece anne
>olacağım."
>
>Kızım konuşmuyor, adeta beni tokatlıyordu. Başım dönüyor, gözüm
>kararıyor, bu sözlerin gerçekten kızıma mı ait olduğunu anlamaya
>çalışıyordum. Evet bu sözleri bana yedi yaşındaki kızım
>söylüyordu.
>
>"İnsan şimdi bayılmaz da ne zaman bayılır" di ye düşündüm. Sanki,
birden, >gözlerimin önünde bir sinema perdesi açıldı ve acı bir film
>oynamaya başladı. Yozgat'ın Nohutlu Tepesi'nde, o her çıkışımda hiç
>bitmeyeceğini düşündüğüm yokuşun başındaki bir türlü ısıtamadığım evi
>hatırladım.
>
>12 Eylül sonrası, eşimin (birçok insana yapıldığı gibi)
>hiç
>anlayamadığım bir tarzda ve sebepsizce tutuklanıp cezaevine
>götürülüşü. Aylarca tutuklu olduğu halde mahkemenin bir türlü
başlamayışı.
>Yıllarca süren ve benim, eşimin neden tutuklandığını beraat ettikten
sonra
>bile anlamadığım mahkemeler. Bakamadığım için dokuz aylık oğlumu
>Samsun'a,anneme bırakmam. Bakıcı ve anaokulu masraflarını
karşılayamadığım
>için, iki yaşındaki kızımı her gün çalıştığım liseye götürüşüm.
Yavrumun >öğretmenler odasında koltuklarda uyuyuşu. Uykusunun en derin
yerinde çalan
>teneffüs ziliyle yavrumun fırlayıp koltuklara oturuşu. Sonra müdürün
beni >çağırıp, -"Bak Emine Hanım, biliyorum zor durumdasın ama seni
gören herkes
>çocuğunu okula getirmeye başladı. -Burası çocuk yuvası değil
>ki. Bir daha kızını okula getirme" deyişi. O günden sonra iki buçuk
>yaşındaki kızımı o koskoca, o sopsoğuk evde, yalnız başına bırakıp,
dönene
>kadar kızımı koruması için
>Allah'a yalvarışlarım.Acıkır ve susar diye etrafa bıraktığım su
bardakları
>ve yiyecekler. Her akşam eve döndüğümde yavrumu bir köşede
battaniyenin >altında büzüşmüş buluşum.
>
>-"Yavrum, iyi misin? Korktun mu?" diye sorunca, -"Korktum,
ağladım,ağladım,
>yoruldum, sustum, sonra yine ağladım" diyerek boynuma
>sarılışı.Bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerimin önünden. Bir türlü
>filmin sonu
>gelmiyordu. Nisan sonlarına doğru bir öğle paydosunda eve gelmiş ve
zili >çalmak zorunda kalmıştım.
>
>O sabah telaşla çıkarken anahtarı evde unutmuştum. Ama çok dert
>etmemiştim. Nasılsa kızım evdeydi. Kapıyı açardı. Ama açmadı.
>Açmadığı gibi sesinin bütün gücüyle "Anne" diyerek ağlıyordu. "Kızım,
ben >annenim,aç kapıyı" dedikçe o "Hayır sen annem değilsin. Sen
kurtsun. Beni >yiyeceksin" diye feryat ediyordu. Ne söyledimse
inandıramadım. Dinlediği >bir masaldan
>etkilenmişti besbelli. Yavrum, minik yavrum korkuyor ve ağlıyordu.
Yarım >saat uğraşmış, ikna edememiştim.
>Yapacağım tek şey vardı. Bir şekilde içeri girmek. Ama nasıl? Kapıyı
>kıracak gücüm yoktu. Nohutlu Tepesi'nde çilingir ne gezerdi. İçerde
yavrum
>feryat figan ağlıyordu.
>
>Neden sonra alt kata inmeyi düşündüm. Kapıyı açan komşuma bir yandan
>olayları anlatıyor, bir yandan balkona doğru koşuyordum. Bir sandalye
>bulup balkona yerleştirdim ve üst kattaki evimin balkonuna
>ulaştım. Ben,153 santimlik ufak tefek kadın, bir sandalye yardımıyla
nasıl
>olup üç metrelik tırmanışı gerçekleştirerek, üçüncü kattaki evimin
>balkonuna ulaştım. Hala anlamış değilim. Sanki görünmeyen bir el beni
>yukarı çekti.
>
>Balkonun kapısı pek sağlam olmadığından, kilidi kolayca açıp içeri
>koştum. Kızım kapının dibine oturmuş, başını bacaklarının arasına
>sıkıştırmış ağlıyordu.
>Sarıldım, sarıldım, sarıldım... Göz
>yaşlarım onunkiyle karıştı. Koynuma büzüldü. Sadece "Annem, anneciğim,
kurt
>beni yiyecekti" diyebiliyordu. O gün öğleden sonraki ilk dersimi
>kaçırdım.Müdürün ikazına rağmen kızımı sınıfıma götürdüm. Önce müdür
>muavini, sonra müdür tarafından azarlandım ama hiç cevap vermedim.
>Sadece göz pınarlarımda iki damla yaş belirdi. Ve o yaşlar müdürün
birden >susup özür dilemesine sebep oldu.
>
>Evet bu acı film bitecek gibi değil. Kızımın sesiyle irkildim. >
>"Ben okumayacağım. Anne olacağım diye feryat ediyordu. Feryat
>etmiyor sanki beni tokatlıyordu. Ona iyi bir anne olamadığımı ve
bundan >duyduğu rahatsızlığı bu sözlerle haykırıyordu yüzüme. Hayatımın
hiçbir >anında böylesine bir acı yaşamamıştım. Hiçbir söz yüreğimi ve
belleğimi >böylesine hırpalamamıştı.
>
>Kızımın kestane rengi saçlarını okşadım. Tokadımla kızaran
>
>yanağını öptüm. Başını göğsüme bastırdım. Onun hafızasında yer eden
bütün >acıları silmek istiyordum. En doğru, en eğitici sözleri
bulmalıydım. Ama >nasıl?..
>Bu allak bullak beyinle nasıl?
>
>Öğlece ne kadar kaldık bilemiyorum. Bir ara konuşacak gücü
>bulabildim.
>"Kızım, her okuyan kadın çalışmak zorunda değildir. Sen iyi bir
>anne olmak istiyorsun. Ben de iyi bir anne olmanı istiyorum. Ancak,
>okursan,bilgili olursan, iyi bir anne olabilirsin. Çalışmak zorunda
>değilsin ki.Sen de evde çocuklarına bakar, onlara okuma yazma
öğretirsin" >diye devam eden birçok cümle sıraladım peş peşe. Kızım
ikna olmuş >görünüyordu. Ertesi gün okuldangeldiğinde onu masanın
başında Cin Ali >kitabını okurken buldum. Kızım,okuyup yazmayı aylar
önce öğrenmiş fakat >ısrarla herkesten saklamıştı.
>
>Öğretmeni şaşkındı. "Nasıl olur da bir çocuk, bir günde bu kadar
>ilerleme kaydedebilir?" diye soruyordu. Bu sorunun cevabı öyle
>uzun ve anlaşılması öyle güçtü ki... O an susmak, en güzel cevaptı
çünkü >bu sorunun cevabını ancak ben ve Nazlıhan anlayabilirdik. >
>Şimdi kızım, Gazi Üniversitesi'nde işletme okuyor. Anadilini çok iyi
>okuyup, yazdığı gibi iyi derecede İngilizce de biliyor. En önemlisi
>bir kadının hangi şartlarda olursa olsun çalışması ve ekonomik
özgürlüğünü
>elde etmesi gerektiğine inanıyor. En güzeli de her fırsatta "Canım
annem >diye sarılıp yanaklarımdan öpüyor. Ben de onun, daha önce "o
utandığım >tokatla" kızarttığım yanağından öpmeye özen gösteriyorum.
>yapmamak için bir sürü bahane buluyordu. Elimden geldiğince
>ilgileniyor, çalışma şevki kazanması için çabalıyordum. Ancak hiçbir
>gelişme yoktu.
>Adeta inatla okuma-yazma öğrenmemeye çalışıyor gibiydi. Öğretmenliğin
>kazandırdığı bütün deneyimlerimi kullanıyor, hiçbirinin işe
>yaramadığını gördükçe telaşım artıyordu.
>
>Kızımdan bir yaş küçük oğlum ve henüz yedi aylık bebeğimden
>çalabildiğim her dakikayı kızıma ayırıyor, ancak öğretmeniyle her
>konuştuğumda büyük bir düş kırıklığı ile eve dönüyordum. 'Kızım acaba
>geri zekalı mı' diye düşündüğüm oluyor, bu düşünceler yüzünden
beynimin >zonklamasını geçirmek için iki, üç tane ağrı kesici almak
zorunda >kalıyordum.
>
>O soğuk mart
>akşamında, sönmeye yüz tutmuş sobanın yanında,kızıma
>heceleri söktürebilmek için uğraşırken, onun ilgisizliği kalan son
>sabrımıda tüketti. Ayların birikimiyle kızı mı omuzlarından tutup,
>silktim ve minicik yanağına hatırladıkça utandığım' bir tokat
attım.Yanağı
>kıpkırmızı oldu. Şaşkın ama kızgın baktı. Ağlamamak için
>minik dudaklarını sürekli büküyor, bakışları kalbimin ötelerine doğru
ok >gibi
>ilerliyordu.
>
>Sessizliği bozan ben oldum.
>
>"Neden?
>Nazlıhan neden? Niçin okumayı öğrenmek için gayret
>göstermiyorsun? Sen aptal değilsin. Neden kendine aptalmışsın gibi
>davranılmasına izin veriyorsun?"
>
>Bir an durdu, sonra sesinin bütün yırtıcılığı ve kiniyle, "Çünkü
>ben okumak istemiyorum" diye haykırdı. Kulaklarıma inanamıyordum.
>Yüksek tahsil yapıp, iyi bir geleceği olacağını düşledim biricik
kızım, >benim,
>ben öğretmen Emine
>Özgenç'in kızı "Okumak istemiyorum" diye
>bağırıyordu.
>
>Hayal kırıklığı ve şaşkınlık içerisinde "Neden?" diye sorabildim.
"Çünkü >ben senin gibi okuyup, öğretmen olup, çocuklarımı evde yalnız
>bırakıp işe gitmeyeceğim, Çalışmayacağım, Ben sadece anne
>olacağım."
>
>Kızım konuşmuyor, adeta beni tokatlıyordu. Başım dönüyor, gözüm
>kararıyor, bu sözlerin gerçekten kızıma mı ait olduğunu anlamaya
>çalışıyordum. Evet bu sözleri bana yedi yaşındaki kızım
>söylüyordu.
>
>"İnsan şimdi bayılmaz da ne zaman bayılır" di ye düşündüm. Sanki,
birden, >gözlerimin önünde bir sinema perdesi açıldı ve acı bir film
>oynamaya başladı. Yozgat'ın Nohutlu Tepesi'nde, o her çıkışımda hiç
>bitmeyeceğini düşündüğüm yokuşun başındaki bir türlü ısıtamadığım evi
>hatırladım.
>
>12 Eylül sonrası, eşimin (birçok insana yapıldığı gibi)
>hiç
>anlayamadığım bir tarzda ve sebepsizce tutuklanıp cezaevine
>götürülüşü. Aylarca tutuklu olduğu halde mahkemenin bir türlü
başlamayışı.
>Yıllarca süren ve benim, eşimin neden tutuklandığını beraat ettikten
sonra
>bile anlamadığım mahkemeler. Bakamadığım için dokuz aylık oğlumu
>Samsun'a,anneme bırakmam. Bakıcı ve anaokulu masraflarını
karşılayamadığım
>için, iki yaşındaki kızımı her gün çalıştığım liseye götürüşüm.
Yavrumun >öğretmenler odasında koltuklarda uyuyuşu. Uykusunun en derin
yerinde çalan
>teneffüs ziliyle yavrumun fırlayıp koltuklara oturuşu. Sonra müdürün
beni >çağırıp, -"Bak Emine Hanım, biliyorum zor durumdasın ama seni
gören herkes
>çocuğunu okula getirmeye başladı. -Burası çocuk yuvası değil
>ki. Bir daha kızını okula getirme" deyişi. O günden sonra iki buçuk
>yaşındaki kızımı o koskoca, o sopsoğuk evde, yalnız başına bırakıp,
dönene
>kadar kızımı koruması için
>Allah'a yalvarışlarım.Acıkır ve susar diye etrafa bıraktığım su
bardakları
>ve yiyecekler. Her akşam eve döndüğümde yavrumu bir köşede
battaniyenin >altında büzüşmüş buluşum.
>
>-"Yavrum, iyi misin? Korktun mu?" diye sorunca, -"Korktum,
ağladım,ağladım,
>yoruldum, sustum, sonra yine ağladım" diyerek boynuma
>sarılışı.Bir film şeridi gibi geçiyordu gözlerimin önünden. Bir türlü
>filmin sonu
>gelmiyordu. Nisan sonlarına doğru bir öğle paydosunda eve gelmiş ve
zili >çalmak zorunda kalmıştım.
>
>O sabah telaşla çıkarken anahtarı evde unutmuştum. Ama çok dert
>etmemiştim. Nasılsa kızım evdeydi. Kapıyı açardı. Ama açmadı.
>Açmadığı gibi sesinin bütün gücüyle "Anne" diyerek ağlıyordu. "Kızım,
ben >annenim,aç kapıyı" dedikçe o "Hayır sen annem değilsin. Sen
kurtsun. Beni >yiyeceksin" diye feryat ediyordu. Ne söyledimse
inandıramadım. Dinlediği >bir masaldan
>etkilenmişti besbelli. Yavrum, minik yavrum korkuyor ve ağlıyordu.
Yarım >saat uğraşmış, ikna edememiştim.
>Yapacağım tek şey vardı. Bir şekilde içeri girmek. Ama nasıl? Kapıyı
>kıracak gücüm yoktu. Nohutlu Tepesi'nde çilingir ne gezerdi. İçerde
yavrum
>feryat figan ağlıyordu.
>
>Neden sonra alt kata inmeyi düşündüm. Kapıyı açan komşuma bir yandan
>olayları anlatıyor, bir yandan balkona doğru koşuyordum. Bir sandalye
>bulup balkona yerleştirdim ve üst kattaki evimin balkonuna
>ulaştım. Ben,153 santimlik ufak tefek kadın, bir sandalye yardımıyla
nasıl
>olup üç metrelik tırmanışı gerçekleştirerek, üçüncü kattaki evimin
>balkonuna ulaştım. Hala anlamış değilim. Sanki görünmeyen bir el beni
>yukarı çekti.
>
>Balkonun kapısı pek sağlam olmadığından, kilidi kolayca açıp içeri
>koştum. Kızım kapının dibine oturmuş, başını bacaklarının arasına
>sıkıştırmış ağlıyordu.
>Sarıldım, sarıldım, sarıldım... Göz
>yaşlarım onunkiyle karıştı. Koynuma büzüldü. Sadece "Annem, anneciğim,
kurt
>beni yiyecekti" diyebiliyordu. O gün öğleden sonraki ilk dersimi
>kaçırdım.Müdürün ikazına rağmen kızımı sınıfıma götürdüm. Önce müdür
>muavini, sonra müdür tarafından azarlandım ama hiç cevap vermedim.
>Sadece göz pınarlarımda iki damla yaş belirdi. Ve o yaşlar müdürün
birden >susup özür dilemesine sebep oldu.
>
>Evet bu acı film bitecek gibi değil. Kızımın sesiyle irkildim. >
>"Ben okumayacağım. Anne olacağım diye feryat ediyordu. Feryat
>etmiyor sanki beni tokatlıyordu. Ona iyi bir anne olamadığımı ve
bundan >duyduğu rahatsızlığı bu sözlerle haykırıyordu yüzüme. Hayatımın
hiçbir >anında böylesine bir acı yaşamamıştım. Hiçbir söz yüreğimi ve
belleğimi >böylesine hırpalamamıştı.
>
>Kızımın kestane rengi saçlarını okşadım. Tokadımla kızaran
>
>yanağını öptüm. Başını göğsüme bastırdım. Onun hafızasında yer eden
bütün >acıları silmek istiyordum. En doğru, en eğitici sözleri
bulmalıydım. Ama >nasıl?..
>Bu allak bullak beyinle nasıl?
>
>Öğlece ne kadar kaldık bilemiyorum. Bir ara konuşacak gücü
>bulabildim.
>"Kızım, her okuyan kadın çalışmak zorunda değildir. Sen iyi bir
>anne olmak istiyorsun. Ben de iyi bir anne olmanı istiyorum. Ancak,
>okursan,bilgili olursan, iyi bir anne olabilirsin. Çalışmak zorunda
>değilsin ki.Sen de evde çocuklarına bakar, onlara okuma yazma
öğretirsin" >diye devam eden birçok cümle sıraladım peş peşe. Kızım
ikna olmuş >görünüyordu. Ertesi gün okuldangeldiğinde onu masanın
başında Cin Ali >kitabını okurken buldum. Kızım,okuyup yazmayı aylar
önce öğrenmiş fakat >ısrarla herkesten saklamıştı.
>
>Öğretmeni şaşkındı. "Nasıl olur da bir çocuk, bir günde bu kadar
>ilerleme kaydedebilir?" diye soruyordu. Bu sorunun cevabı öyle
>uzun ve anlaşılması öyle güçtü ki... O an susmak, en güzel cevaptı
çünkü >bu sorunun cevabını ancak ben ve Nazlıhan anlayabilirdik. >
>Şimdi kızım, Gazi Üniversitesi'nde işletme okuyor. Anadilini çok iyi
>okuyup, yazdığı gibi iyi derecede İngilizce de biliyor. En önemlisi
>bir kadının hangi şartlarda olursa olsun çalışması ve ekonomik
özgürlüğünü
>elde etmesi gerektiğine inanıyor. En güzeli de her fırsatta "Canım
annem >diye sarılıp yanaklarımdan öpüyor. Ben de onun, daha önce "o
utandığım >tokatla" kızarttığım yanağından öpmeye özen gösteriyorum.