Bir yaşam ilkesi:Ne ekersen onu biçersin. | Eğitimin Yeni Yüzü | Egitimciyim.Net

Bir yaşam ilkesi:Ne ekersen onu biçersin.

  • Konbuyu başlatan cendere
  • Başlangıç tarihi
C

cendere

Ziyaretçi
Bir yaşam ilkesi:Ne ekersen onu biçersin.
Bedenimizdeki hastalıkları kendimiz oluştururuz. Yaşam çok basittir, ne ekersek onu biçeriz.
İnsan, bedenini kullanmadan aklını kullanabilme özelliğinde değildir, ikisi birbiriyle sürekli bağlantı halindedir; akıldan geçeni beden yapar, bedenin yaptığını akıl belleğe kaydeder, bu bilgiyi ileride yeniden kullanmaya hazır tutar. Olaylar arasında bağ kurabilme, yani aklın kullanılması, belleğe kaydedilmiş bu bilgilerin sentezlenerek yeniden eyleme dönüştürülmesi işlemidir.
Hayatınızın bu anına kadar yaşadığınız tüm deneyimler,geçmişinize dayanan düşünce ve inançlarınızın ürünüdür. Her deneyim,dün geçen hafta,geçen ay,geçen yıl,10,20,30,40 ya da daha fazla yıllar önce(yaşınıza)göre oluşturduğunuz düşünceler ve kullandığınız sözcüklerle oluşturulmuştur.
Ama bunlar da geçmişte kaldı. Yaşandı ve bitti. Şimdi, önemli olan bu andan itibaren neyi düşünmeyi,neye inanmayı ve neyi söylemeyi seçtiğiniz.
Çünkü bu düşünceler ve sözcükler,geleceğinizi yaratacak. Güç noktanız,şimdiki anda ve yarınınıza,gelecek haftanıza,gelecek ayınıza,gelecek yılınıza vb. şekil veriyor.
Şu anda ne düşündüğünüze dikkat edin. Olumlu mu, olumsuz mu? Bu düşüncenizin yarınınızı biçimlendirmesini istiyor musunuz? Dikkat edin ve farkında olun. Sorununuz ne olursa olsun,yaşadıklarımız,iç dünyamızın dışarıya yansıyan sonuçlarıdır. Kendinden nefret etmek bile, kendiniz hakkındaki nefret dolu düşüncelerin ürünü.

Hastalandığınız zaman yüreğinizi gözden geçirin. Dolayısıyla yüreğimize yerleşen o duyguları oluşturan düşüncelerin merkezini inceleyin. O anda ve daha öncesinde Kendiniz hakkında düşünceleriniz nelerdi? Kendimizi olduğumuz gibi kabul edip, onayladığımız zaman her şey düzene girer. Bizi rahatsız eden ve bedenimizde hastalıklara neden olan düşüncelerden kurtulmak için önce temel düşünceyi bulmalıyız. Şimdi geçmişinizi biraz kurcalayın sizi yöneten temel düşünceleriniz neler gözden geçirin. Sonra işinize yaramayan ve size zarar veren düşüncelerden teker teker kurtulun. Atın birer birer onları. Atmakta zorlandıklarınız varsa tekrar gözden geçirin o düşüncenizi ve nedenlerini bulmaya çalışıp onlardan da kurtulun. Sizi sınırlandıran, size zarar veren,bedeninizde hastalıklar oluşturan bu yanlış inanç ve düşüncelerden uzaklaşın.
İnsan sürekli gelişim ve değişim içindedir. Bu süreç içinde düşüncelerimiz de gelişir ve değişir. Eğer biz bu sürecin normal işeyişine engel olup,sürekli geçmişe bağlı kalıyorsak zihnimizin doğal işleyişine ket vurmuş oluruz. Bunun sonucunu da bedenimizde hastalıklar olarak görebiliriz.

Bilinçaltınız bedeninizin tüm fonksiyonlarını,koşullarını ve duyumlarını denetlemektedir. Zihin ve beden bir bütün olarak çalışır. Zihindeki düşünceler direkt olarak bedeni etkiler. Bunun için yapılan birçok deney vardır. Bir kişinin gözleri kapattırılarak koluna sıcak demir dokundurulacağı söylenmesine rağmen koluna buz konulmuş ancak kolu yine de kabarmıştır. Bir başkasına su dolu kase uzatılıp karabiberle dolu olduğu ve koklaması gerektiği söylenir. Bu kişi koklayınca hapşırmaya başlamıştır.

Bir hikaye anlatılır:”bir ülkenin kambur bir kralı varmış. Bu kral bir gün heykelini yaptırmak için heykeltraşına emir vermiş. Heykel traş uzun uğraşlar sonucunda kralın heykelini yapmış ancak bu heykel krala çok da benzemiyormuş. Gayet uzun boylu,dik duruşlu ve yakışıklı birine benziyormuş. Heykeltraş yaptığı bu heykeli kralın emri üzerine bahçeye yerleştirmiş. Kral her gün bahçeye çıkıp bu heykele bakıyormuş. Aradan biraz zaman geçmiş kral daha da dik durmaya başlamış. Uzun bir aradan sonra kral tamamen o heykele benzer bir duruşa sahip olmuş.”

Bunun gibi sabah kalktığınızda bugün kendimi iyi hissetmiyorum,çok halsizim, üzerimde kırgınlık var diye düşündüğünüzde birden kendinizi hasta hissetmeye başlarsınız.
İşte bunların hepsinin temelinde “inanmak “vardır. Koluna buz konulan kişi sıcak demir konulduğuna, su dolu kase uzatılan kişi karabiber olduğuna, sabah kalkan kişi hasta olacağına,kral dik duruşlu biri olduğuna inanmıştı. Neye inanırsanız bilinçaltınız o mesajı vücudunuza iletir.
Önceki dönemlerdeki birçok tedavi yönteminde de bu vardır. Hastanın iyileşeceğine inandırılması sonucu bilinçaltı o yönde harekete geçiyor.
Kullanılan ilaçlar, yapılan cerrahi müdahaleler iyileşeceğine dair inanç olmadan belli bir yere kadar etkili olabilir. Ameliyat sırasında bazı hastaların aniden durumunun kötüye gittiği söylenmesi de buna örnektir.
Ne psikolog ne psikiyatrist,ne doktor, ne de bilim adamı hastayı iyileştiremez. Sadece psikolog ve psikiyatrist hastaların zihinlerindeki engelleri ortadan kaldırmaktadır. Cerrahın görevi de hastanın iyileşmesinin önündeki fiziksel engelleri kaldırmaktır.
Vücudumuzda hem iyileştirici hücreler hem de hasta yapan hücreler yer alır. Bilinçaltı hangisini harekete geçirirse bütün vücut ona göre çalışır. Bilinçaltının bu şifa potansiyelinden isteyen her insan yararlanabilir.
Beden dilimizin verdiği mesaj otomatik olarak zihin dilimizi etkiler. Bu yüzden tebessüm eden bir yüzün bu anlamda çok fazla avantajı, asık yüzün ise dezavantajı vardır.

Zihin ancak olumsuz,size zarar veren düşüncelerden arındığında sizin için çalışabilir. İşte o zaman kontrolü elinize alabilirsiniz.
Şu an durun ve sadece zihninizden geçenleri dışarıdan biriymiş gibi dinleyin. Neler var, hangi sesleri, hangi sözleri işitiyorsunuz fark etmeye çalışın. Şimdi kontrolü almaya başladınız. İstediğinizde zihninizden geçenleri yeniden düzenleyebilirsiniz. Önce zihninizde istediğiniz bir renkte boş bir sayfa oluşturunuz. Boş sayfaya yeniden istediğiniz düşünceleri teker teker yazınız. Şimdi sayfada neler görüyorsunuz,sadece istediğiniz cümleleri değil mi?

Bedendeki hastalıkları insan yine kendisi oluşturuyor. Hayatta her şeyin olduğu gibi beden de içsel düşünce ve inanışlarımızın bir aynasıdır. Dinlemesini bilirsek bedenimiz daima bizimle konuşur. Bedeninizin her hücresi, düşündüğünüz her düşünceye, söylediğiniz her söze karşılık verir.
Bedendeki her hastalığın (bu herkes için yüzde yüz aynı olmasa da) mutlaka zihinsel bir nedeni vardır. LOUİSE HAY “Düşünce Gücüyle Tedavi” adlı kitabında bazı hastalıkların nedenlerini şu şekilde açıklamıştır:

BAŞ, bizi temsil ediyor. Dünyaya gösterdiğimiz şey. Genellikle baş bölgemizle tanınırız. Baş bölgesinde bir sorununuz varsa bu, genellikle bizde çok yanlış bir şey olduğu duygusunu taşıdığımız anlamına gelir.
SAÇ, dayanıklılığı temsil ediyor. Gergin ve korku dolu olduğumuzda, sıklıkla omuz kaslarında başlayan katılaşma başımızın tepesine, hatta göz çevresine kadar yayılır. Saç, saç kökleriyle beslenir. Kafa derimizde gerginlik olduğunda, sıkılmaktan dolayı saç nefes alamaz. Ölür ve dökülür. Gerginlik sürüyorsa, kafa derisi gevşeyemez. Saç kökleri sıkıştığı için yeni saç büyüyemez. Sonuç kellik.
Gerginlik güçlü olmamaktır. Gerginlik zayıflıktır. Gerçekten güvenli ve güçlü olmak demek, sakin, dengeli ve huzurlu olabilmektir.
KULAKLAR, işitme kapasitesini temsil ediyor.eğer kulaklarınızda sorununuz varsa,genellikle işitmek istemediğiniz bir şeylerin olup bittiği anlamına gelir. Kulak ağrısı işittiğiniz bir şeyden kızgınlık duyduğunuzun göstergesidir.
GÖZLER, görme kapasitesini temsil ediyor. Göz sorunları görmek istemediğimiz bir şeyler olduğu anlamına geliyor. Kendimizle ya da hayatımızla ilgili;geçmişle,şimdiyle ya da gelecekle ilgili görmek istemediğimiz şeyler.
BAŞ AĞRILARI, kendimizi yanlış, geçersiz, değersiz görmekten kaynaklanıyor. Bir daha başınız ağrıdığında, kendinizi hangi konuda hatalı bularak yargıladığınıza dikkat edin. Kendinizi affedin. Baş ağrılarınızın geçtiğini fark edeceksiniz.
Migren türü baş ağrıları, mükemmeliyetçi olan ve bu yüzden kendilerine çok baskı yapan kişiler tarafından oluşturuluyor.
SİNÜS, ağrıları yüzde,burnun çok yakınında hissedilir. Hayatınızda size çok yakın olan birisinden rahatsızlık duyduğunuzun göstergesi.
BOYUN VE BOĞAZ,çok ilginç bir bölge. Boyun,düşüncelerimizde esnek olma,sorunun öteki yüzünü görme,başka bir kişinin bakış açısını anlamayı temsil ediyor. Boynumuzla ilgili sorunlar,kendi bakış açımızın doğruluğu konusunda inatçı bir tutum sergilediğimiz anlamına geliyor.
Boğaz, istediğimiz şeyi söyleyebilme ve kendimizi ifade etme yeteneğini temsil ediyor. Boğazla ilgili sorunlar,bunları yapmaktan korkmak,hakkımızı aramaktan çekinmek, ben buyum demek cesaretini gösterememekten kaynaklanıyor.
Boğaz, bedendeki yaratıcı akışı da temsil ediyor. Yaratıcılığımızı ifade ettiğimiz bu bölgede,yaratıcılığımız engellendiğinde,boğazla ilgili sorunlarımız olur.
SIRT,destek sistemimizi temsil eder. Sırt sorunları genellikle yeterince destek görmediğimizin ifadesidir.
Üst sırt ağrıları, duygusal destek yoksunluğunun hissedilişidir.
Orta kısım suçluluk duygusuyla ilgilidir. Arkanızda ne bıraktığınızı görmekten mi korkuyorsunuz ya da arkada bıraktığınız bir şeyi mi gizliyorsunuz?
AKCİĞERLER, hayatın içinde oma kapasitemizi temsil eder. Akciğer sorunları,hayatı doyasıya yaşamaktan korkmak anlamına geliyor. Ya da dolu dolu yaşamaya hakkımız olmadığını düşünüyoruz.
GÖĞÜSLER,annelik sembolü. Göğüs sorunları bir kişiye,bir yere,bir şeye,bir deneyime” aşırı annelik” yaptığımızı gösteriyor. Göğüs kanseri varsa,derin bir öfke veya kırgınlık da vardır.
KALP,tabiî ki sevgiyi,kanımız da sevinci temsil ediyor. Kendimizi sevgi ve sevinçten yoksun bırakırsak,kalbimiz daralır ve soğur. Sonucunda kanımız sağlığını yitirir ve anemi,anjin ve kalp krizlerine doğru yol alırız.
Kalp, kriz yaratmaz.krizi yaratan biziz.
MİDE,tüm yeni düşünce ve deneyimlerimizi hazmeder. Mideniz neyi alıyor,neyi almıyor? Hazmedemediğiniz şey ne?
Mide sorunları,yeniliklere kolaylıkla adapte olamadığımızın göstergesi. Korkuyoruz.
Ülser, korkudan başka bir şey değildir. “yeterli olmama”nın yoğun korkusu.
CİNSEL HASTALIKLARIN, nedeni hemen daima cinsel suçluluk duygusu oluyor.
KALIN BAĞIRSAK,artık ihtiyaç duymadığınız şeyleri bırakmayı,atmayı temsil ediyor. Beden hayatın mükemmel ritmi ve akışı içinde beslenme,hazmetme ve atma dengesine gereksinim duyar. Eskiyi atmamızı engelleyen şey korkularımızdır.
Kabızlık çeken kişiler,çok cimri olmasalar bile, genellikle bir şeylerin yetmeyeceği korkusuyla yaşarlar. Onlara acı veren ilişkilerden kopamazlar. Gardropta yıllarca giyilmeden duran giysileri atamazlar,belki bir gün giysilere ihtiyaç duyabilirler diye.
BACAKLARIMIZ,hayatta bizi ileriye doğru götürüyor. Bacaklardaki sorunlar,öne adım atma korkusu ya da bir yolda bir yolda ilerlemekteki karasızlığımızın göstergesi. Varis damarları, nefret ettiğimiz bir yerde veya işte olduğumuzu gösterir.
AYAKLARIMIZ,kendimiz ve hayat hakkındaki anlayışımızla ilgilidir. Geçmişle,şimdiyle ve gelecekle.
CİLDİMİZ, bireyselliğimizin ifadesidir. Cilt sorunları genellikle bireyselliğimizin bir şekilde tehdit edilmesinden kaynaklanır.
ASTIM,kendin için nefes almayı hak etmeme duygusundan kaynaklanır.
KANSER, çok uzun süre bastırılmış derin bir kırgınlığın bedeni sözcüğün tam anlamıyla yemesi hastalığıdır.
ŞİŞMANLIK,korunma ihtiyacını temsil eder. İncinmelerden,eleştirilerden,tacizden,cinsellikten korunmaya ihtiyaç duyarız.
AĞRI,her türlüsü bir suçluluk duygusunun belirtisi. Suçluluk duygusu daima ceza arar,ceza ağrı yaratır. Kronik ağrılar,kronik suçluluk duygusundan kaynaklanır.

Kaynak: Düşünce Gücüyle Tedavi- LOUİSE L. HAY
Alıntı-İLKNUR DÖLEK
 
Üst Alt