Ey ruh, geldinse haber ver!

  • Konbuyu başlatan cendere
  • Başlangıç tarihi
C

cendere

Ziyaretçi
İsmi geçtiğinde birçok insanın üniversitelerde kurulan ikna odalarını hatırladığı bir hanım profesör, Ergenekon iddianamesindeki belgeler doğruysa, ispritizma celselerinde Atatürk'ün ruhunu çağırmış.
Tabii, Atatürk'ün davete icabet edip etmediğini, ettiyse hangi sorulara muhatap olduğunu ve üçayaklı çivisiz masanın üzerindeki fincanı hareket ettirerek hangi cevapları verdiğini bilmiyoruz. Bilmiyoruz, ama "AK Parti'den ne zaman kurtulacağız?" ve "Ordu ne zaman ihtilâl yapacak?" gibi soruların sorulmuş olabileceğini pekâlâ tahmin edebiliriz.

Fox kız kardeşlerin New York eyaletinin Hydesville kasabasındaki evlerinde 1847 yılında "Çatal Ayak" adını verdikleri ruhla kurdukları sözde ilişkiyle başlayan ispritizma tecrübeleri kısa sürede bulaşıcı bir hastalık gibi Amerika'dan Avrupa'ya, oradan bütün dünyaya yayılmıştı. Ruhlar vasıtasıyla ölüm ötesinden alınabilecek bilgiler, definecisinden siyasetçisine, falcısından şairine kadar herkesin iştahını kabartıyordu. Şarlatanlara gün doğmuş, ortalık medyum kaynamaya başlamıştı.

Pozitivizm asrı olan on dokuzuncu yüzyılın aynı zamanda ispritizmanın doğduğu ve akıl almaz bir hızla yayıldığı asır olması şaşırtıcıdır. Fransa'da Allan Kardec isimli tıp doktoru tarafından bir doktrin haline getirilen ispritizmayla Victor Hugo gibi büyük isimler bile ciddi bir şekilde ilgilendiler. Hugo, üçayaklı çivisiz ahşap masaların başında neredeyse her gün Shakespeare, Moliere veya Luther'in ruhuyla konuşuyordu.

Türkiye'de ilk ispritizma tecrübesinin Avnullah Kazımî Bey tarafından 1896 yılında Bergama'da yapıldığı söylenir. Bu bilgi ne derece doğrudur, bilmiyorum. Rivayete göre ruh çağırma modası Bergama'da hızla yayılınca Saray'a şikâyetler yağmaya başlar. Bu tuhaf haberlerden işkillenen Sultan Abdülhamid'in emriyle Bergama'da ispritizma celselerine katılanlar derdest edilip İstanbul'a gönderilirlerse de, Saray'a yakın ve itibarlı bir adam olan Avnullah Kazımî Bey'in ricasıyla serbest bırakılırlar.

Ruhlarla irtibatın mümkün olduğuna dair söylenenler, son derece mütecessis bir hükümdar olan Sultan Abdülhamid'in ilgisini çekmiş olabilir. Eminim, bu meseleyi ciddi bir şekilde tahkik ettirmiştir ve ispritizma celselerinde ruhlardan ne zaman hal'edileceğini öğrenmeye çalışan muhaliflerinin varlığından da haberdardır. İkinci Meşrutiyet'in ilânından sonra İttihat ve Terakki'nin şeyhülislâm yaptığı Musa Kâzım Efendi -Midhat Cemal Kuntay'ın Mehmed Âkif (1939) adlı kitabında anlattığına göre- bir ispritizma meraklısıydı; çağırdığı ruhlara "Bu zalimi başımızdan ne vakit alacaksın yâ rûh?" diye sorup dururdu.

Hatırat kitaplarında, ispritizma salgınının Anadolu'nun ücra köşelerine kadar yayıldığını gösteren bilgiler vardır. Ressam Naciye Neyyal, kocası Mehmed Tevfik Bey'in valiliği dolayısıyla Bursa'da bulundukları sırada, yani 1900'lerin başında arkadaşlarıyla ruh çağırma celseleri düzenlediklerini ve gelen ruhlara memleket meselelerini sorduklarını anlatır. Bir keresinde II. Mahmud'un ruhunu davet etmişlerdir. Başka bir celsede de Abdülmecid'in ruhunu çağırdıkları halde Abdülaziz'inki gelir. Tabii sordukları en önemli soru: "Sultan Hamid daha ne kadar saltanat sürecek?"

Peki, Abdülhamid'in ruhunun Atatürk'ün de izlediği bir celsede Kâzım Karabekir tarafından çağrıldığını biliyor muydunuz? İnanmazsanız, Ali Fuat Cebesoy'un Siyasi Hatıraları'nın ikinci cildini okuyunuz.

"Salona geçtiğimiz zaman," diyor Ali Fuat Paşa, "bir de ne görelim Kâzım Karabekir Paşa, Fevzi ve Cevat Paşalarla ispritizma nazariyatı hakkında hararetli münakaşalar yapıyor, onları inandırmağa çalışıyordu. Gazi ile ben münakaşaları sadece dinledik." Fevzi Paşa, nazariyeyi hiç ciddiye almamakta, Cevat Paşa ise ancak gözleriyle görürse inanacağını söylemektedir. Bunun üzerine Kâzım Karabekir bir celse düzenlemeye karar verir. Fevzi Paşa "Ben seyrederim!" diyerek masadan uzaklaşır, fakat Cevat Paşa, Mustafa Kemal'in bir göz işaretiyle masanın başına geçer. Hazırlık tamamlandıktan sonra Kâzım Karabekir Paşa, Sultan Abdülhamid'in ruhunu çağırır ve Cevat Paşa'nın arzusu üzerine şimdi ne yaptığını sorar. Abdülhamid güya dünyada çok kötülük yaptığı için azap çektiğini söyler. Bundan pek tatmin olmayan Cevat Paşa, Mareşal'in, yani Fevzi Paşa'nın cüzdanında kaç lira bulunduğunun sorulmasını ister. İşin tuhafı, verilen cevap doğrudur, fakat Fevzi Paşa inanmaz; ona göre bu "alelâde bir tesadüften başka bir şey değildir!" Daha sonra işi şakaya vurur, bir hayli gülüşürler.

Rıza Tevfik, Peyami Safa, Enis Behiç Koryürek gibi ispritizma meraklısı şair ve yazarlarımız da vardır. Peyami Safa, 1940'lardan hayatının sonuna kadar parapsikoloji ve ispritizmayla ciddi bir şekilde ilgilenmişti. Yerim olsaydı da Beş Hececiler'in Enis Behiç'inden, ruhuyla ilişki kurduğu Çedikçi Süleyman Çelebi'den, Varidat'ından ve müzikolog Hüseyin Sadedin Arel'in ispritizma yoluyla üç bin yıl önceki Mısır musikisini nasıl deşifre ettiğinden vb. söz edebilseydim.

Kısacası, parlamenter ve profesör hanım, ruhlar vasıtasıyla gaybdan haberler almaya çalışan ne ilk meraklıdır, ne de son... Eğer böyle bir işe kalkıştıysa boşuna inkâr etmesin; bakarsınız, başka bir medyum da Atatürk'ün ruhundan hadisenin doğru olup olmadığını soruverir!

BEŞİR AYVAZOĞLU- ZAMAN
 
Üst