Gül gitmeli... Sezer, Demirel, Özal da gitmeliydi | Eğitimin Yeni Yüzü | Egitimciyim.Net

Gül gitmeli... Sezer, Demirel, Özal da gitmeliydi

  • Konbuyu başlatan cendere
  • Başlangıç tarihi
C

cendere

Ziyaretçi
Gül gitmeli... Sezer, Demirel, Özal da gitmeliydi

Mustafa KARAALİOĞLU- STAR

Gelişmeler, Cumhurbaşkanı Gül’ün, milli maçı izlemek üzere Erivan’a gideceğini gösteriyor. Bu, doğru ve gecikmiş bir karardır. Türkiye, içeride ve dışarıda başını kuma gömerek kendi kendini kelepçelettiği bütün tabularından kurtulmalıdır. Üstelik bunu da daha fazla vakit kaybetmeden, aceleyle yapmalıdır.

Başları kuma gömerek hiçbir sorunu bitirebilmek mümkün değildir. Türkiye, bugün 19 parlamento tarafından ‘Ermeni soykırımı suçlusu’ olarak ilan edilmişse bunun birinci sebebi on yıllardır bu sorunla yüzleşmemiş olmasıdır. Ermeniler soykırım tezlerini ısrarla ve sabırla bütün dünyaya, üniversitelere, parlamentolara ve medyaya anlatırken Ankara sadece inkarla yetindi. İşine yarayacak birçok tarihi gerçeğin kapağını aralamaya bile yeltenmedi. Sadece, inkar, başı kuma gömme ve yok sayma...

Sonuçta, bütün dünya bugün Ermeni soykırımı konusunda güçlü bir kanaat sahibi olurken, biz tezlerimizi anlatmak lütfunda bile bulunmuyor ve inkardan başka bir cümle kuramıyoruz.

Böyle olduğu için artık bazı şeylerde geç de kalınmıştır. Geride kalan 90 yılı yok saydığımız için istediğimiz kadar sinirlenelim, istediğimiz kadar burun kıvıralım Ermeni diasporası dünya çapında muazzam bir avantaj elde etmiştir. 50 yıl önce söylememiz gereken, ‘Gelin arşivleri birlikte inceleyelim’ veya ‘Sorunu tarihçilere bırakalım’ gibi cümleler bu vakit kaybı yüzünden umduğumuz etkiyi yaratmıyor. 50 yıl önce sorunun varlığını kabul etmiyor, tarihçilere de güvenmiyorduk!

Soykırım konusuyla başa çıkamadığımız için Ermenistan’la ilişkileri de içinden çıkılmaz hale getirdik. Sovyetler’den ayrılır ayrılmaz tanıdığımız bu küçük ülkenin sınırlarını Azerbaycan’a destek olmak adına kapattık. Türk-Ermeni sınır kapıları (Alican karayolu sınır kapısı ve Alyaka Demiryolu sınır kapısı) hep kapalı değildi. Ermeniler’in Dağlık Karabağ’ı işgalini protesto etmek için Nisan 1993’de kapatıldı. Peki ne işe yaradı bu protesto?

Ermeniler o topraklardan çıktılar mı? Azeriler bir adım ileri gidebildiler mi? Veya Türkiye rest çekerek uluslararası alanda bir ağırlık mı kazandı? Kapanan kapılar sorunun çözümü için bir referans mı oldu? Aksine, üstüne üstlük Ankara kapının açılması için yoğun baskı görmeye başladı.

Öfkeyle, fayda ve maliyeti düşünülmeden alınan bir karar şimdi ciddi bir sorun haline gelmiştir, O gün kapıyı kapatmak yerine sembolik değeri daha yüksek bir adım atılmış olsaydı şimdi Cumhurbaşkanı’nın Erivan’a gidişi iç sayfalarda kısa haber değerinde olacaktı.

Sınır kapatma kararı ‘Büyük devlet’ refleksi olarak sunulmuştu. Kararın üzerinden 15 yıl geçti kimse, ‘Büyük devlet böylesine önemli bir karar alır da kimsenin umurunda olmaz mı?’ sorunu sormadı. Aynı anlayış sahipleri şimdi, kapının açılmasının ve Ermenilerle ilişkilerin geliştirilmesinin büyük devlete yakışmayacağını iddia ediyorlar.

Oysa, büyük devlet olmak böylesine konularda kompleks yapmamaktır. Değil inkar etmek, değil kapıları kapatmak, sorunun üstüne giderek muhatabını ayrılmaz bir parça haline getirebilmektedir.

Türkiye’nin önünü tıkayan bütün sorunlar Ermeni soykırımı iddiası ve Ermenistan’la ilişki konuları gibidir. Ne kadar yok sayılmış, ertelenmiş, gerçeğiyle yüzleşilmemiş sorun varsa bugün ülkenin ayak bağıdır.

Cumhurbaşkanı Gül, bu kısır döngüyü kırmak için Ermenistan’a gitmelidir. Sezer de, Demirel de Özal da gitmeliydi. Onlar gitmiş olsa, bu cesareti gösterebilmiş olsa kapılar kapanmamış olsa bugün kimse Ermeni sorunundan söz etmeyecekti. Aksine, Türkiye bir düşmanlıktan kurtulacak, bir güvenlik maliyeti kalemini azaltacak, bir dostluk kazanacak ve bir ekonomik ilişki yaratabilecekti.

Bazen, liderler tarafından atılan bir küçük adım, sorunların sanılandan çok daha kolay çözülebileceğini göstermeye yetiyor. Şimdi o adımı atmanın zamanıdır.
 
Üst Alt