C
cendere
Ziyaretçi
İşitme Engellilerin Eğitiminde Eklerin Yeri ve Problemler
Kişi bildiği kelimelerle hayatı yorumlar ve o nispette hayata katılır. Ne kadar çok kelime biliyorsak o nispette sorgulayabilir ve o nispette de anlam bağları kurabiliriz. Anlamı anlamlı kılan kelimelerin taşıdıkları anlamdır. Bilmediğimiz bir kelimeyi öğrenmek için sözlüğe baktığımızda karşımıza çıkan farklı kelimelerdir. Ama bizi öğrenmek istediğimiz kelimenin anlamına götürür. Örneğin “ağaç” kelimesini ele alalım. “ağaç” denilince; kökü, gövdesi, yaprakları, meyvesi olan, kendi besinini kendisi üreten, kışın yaprak döküp, ilkbaharda tekrar yeşeren, yaşlanınca kesilen ve değişik eşyaların yapımında kullanılan …….vs. bir canlı gelir. Bu sadece kısa sürede aklımıza gelip söylediklerimiz. Hâlbuki sadece ağaç için kitaplar dolusu anlam bağı kurup, farklı farklı bilgileri paylaşabiliriz. Ağacın meyvesi, yaprakları, bulunduğu yerler, kullanıldığı yerler, yaşamımızdaki yeri vb. birçok konular konuşulup, yazılabilir. “ağaç” kelimesini anlamlı kılabilmek için, “kök, gövde, yaprak, meyve, ilkbahar, besin, kesmek, vs…” kelimelerin biliniyor olması gerekir. Ağacı gözümüzde canlandıran tek tek anlam taşıyan kelimelerdir. Bunların yanında hayatımızda farklı yeri olan ve ağaçla özelleşen birçok olay da var olabilir. Örneğin çocukken çıktığınız, diktiğiniz, sevdiğinizin ismini kazıdığınız ağaçlar vs. vs. (İnsan aklını bilgisayardan ayıran en önemli özellik, anlamlar arasındaki bağı en güzel ve gizemli bir şekilde kurabilmesidir.)
İşitme engellilere okuma–yazma ve dil öğretiminde en büyük eksiklik anlam yoksunluğudur. Anlam yoksunluğunda en büyük eksiklik kelime bilgisinin azlığı, beklide yokluğudur. Bu eksiklik tamamlandığı nispette havada uçuşan sesler anlam kazanır. Kişi bildiği kelimelerle hayata katılır ve oranda katkıda bulunabilir. İşitme engelli öğrenci girişte sözünü ettiğim anlam bağlarını kurabilmesi için kelimeleri bilmesi şarttır.
Kelimelerin birlikteliği ile cümleler oluşur. Cümle, içerisinde değişik özellikte kelimeleri barındırır. Kelimelerin her biri farklı alanları vurgular. Kimi yapan kişiyi, kimi yeri, kimi zamanı, kimi nedeni vs. vs. Sonuç olarak cümle, bir bütün halinde yapılan eylemin sözel veya yazılı ifade eder.
Ancak cümledeki kelimelerin bir araya gelmesini ve anlamlı bir bütün oluşmasını sağlayan, olayların gidişini ciddi anlamda değiştiren, küçük ama etkili kahramanlar vardır. İşte bu kahramana ek denir. Ek cümlede eylemi güçlendirirken, diğer kelimelerin de yönünü, zamanını, yerini, şeklini, niteliğini, niceliği vs. özelliklerini ciddi anlamda belirler. Bir ek aynı kelime için farklı anlamları katar. Örneğin; “Anne”, “Annem”, “Annen”, “Anneyi”, “Annede”, “Annesi”, “Anneme”, vs. vs. Bunun yanında eylem olan kelimelerin zamanını, kişisini, niteliğini belirler. Örneğin; “geldi” kelimesinde, –di eki, gelme işinin geçmiş bir zamanda olduğunu, görülen bir eylem olduğunu ve gelen kişinin “O” olduğunu ifade eder. Başka bir örnekte “gelmeli” kelimesinde, -meli eki, gelmek eyleminin gerekliliğini, gelmesi gereken kişinin 3. tekil kişi olan “O” olduğunu ve eylemin henüz yapılmadığını ifade etmektedir. Ek aynı kelimelerden oluşan bir cümleyi, değişik anlamlarla ifade etmede kolaylık sağlamasıyla dile zenginlik katar.
İşaret dilinin, işitme engellilerin ana dili olduğu düşünülürse(Doğal işitsel sözel yöntemle yetiştirilmeyen bireyler için) eklerin yokluğundan kaynaklanan sığlık, ciddi anlamda hissedilir. Eksiz olan bir dilde kelimelere anlamlar katabilmek mesajın kaynağı ile alıcının bireysel becerilerine kalmıştır. Hele ki Türk İşret Dili’nde olduğu gibi, daha olayları, olguları, kişileri, yerleri, zamanı, vs… karşılayacak işaret sözlüğünüz yoksa, bu durum içinden çıkılmaz bir labirenti andırır. Eki olmayan bir dili ekli bir dilin yazılı ifadeleri ile aktarabilmek büyük bir gayreti gerektirir. “göz, gözü, gözün, gözüm, göze, gözde, gözden, gözle, gözler, …….vb.” her bir kelime için farklı cümleler kurulup, açıklanmaya çalışıldığında her bir kelimenin açıklanması günler, haftalar, bekli de aylar alabilir. İşitme engellilerle iletişim kurmada özellikle yazılı dilde kelimeler yeterli olabilir. Karşısındaki birey mesajı algılayabilir. Bireylerin mesajları algılıyor olmaları dertlerimizi paylaşma noktasında hiçe nispetle yeterlidir. Ancak, eklerin kendi önemlerini en çok hissettirdikleri yer problemlerdir.
Problemler anlam ilişkilerinin en yoğun yaşandığı yerlerdir. Kelimelerin nereden gelip nereye gittiği, nereleri ne şekilde etkilediği, neyin ne miktarda olması gerektiği, vb… şeyler problemlerde büyük önem taşır. Bu nedenle problemlerde kelimelerin biliniyor olması yeterli değildir. Eklerin kelimelerle birlikte anlamlandırılıp, cümlenin bir bütün olarak algılanması gereklidir. Aksi takdirde paranın nereden gelip nereye gittiği, yaşımızın ne olduğu, havuzun ne zaman dolup ne zaman boşalacağını bilebilmemiz çok mümkün olmaz. Zaten normal işiten bireyler için de problemi problem yapan cümleler arasında bağı anlamlı kuramamaktır.
Matematiğin günlük hayatımızda en çok işe yarayacak yeri problemlerdir. Belki de matematikte yapılan tüm işlemler problemleri kolaylaştırmak adına yapılır. Aksi taktirde yapılan işlemler, ezberlenen formüller, sayılan sayılar vs… bir hiçi ifade etmekten öteye gidemeyecektir. Problemler hayatın içindendir, hatta hayatın ta kendisidir. Problemde de anlam bütündedir. Problem bütün olarak algılanamamışsa problem çözülemez. Problemin çözümsüzlüğü de hayatı problemli kılar. Problemi bütünleyen eklerdir(Kelimeler daha somut geldiğinden öğrenimi ve öğretimi daha kolay.)İşitme engelli birey tek tek kelimeleri bilebilir, ancak eklerle oluşan bütünlüğü kavrayamamışsa cümle anlaşılamayacak sonuç olarak da problem problem olmaya devam edecektir.
Mehmet Fatih ADIYAMAN
Kişi bildiği kelimelerle hayatı yorumlar ve o nispette hayata katılır. Ne kadar çok kelime biliyorsak o nispette sorgulayabilir ve o nispette de anlam bağları kurabiliriz. Anlamı anlamlı kılan kelimelerin taşıdıkları anlamdır. Bilmediğimiz bir kelimeyi öğrenmek için sözlüğe baktığımızda karşımıza çıkan farklı kelimelerdir. Ama bizi öğrenmek istediğimiz kelimenin anlamına götürür. Örneğin “ağaç” kelimesini ele alalım. “ağaç” denilince; kökü, gövdesi, yaprakları, meyvesi olan, kendi besinini kendisi üreten, kışın yaprak döküp, ilkbaharda tekrar yeşeren, yaşlanınca kesilen ve değişik eşyaların yapımında kullanılan …….vs. bir canlı gelir. Bu sadece kısa sürede aklımıza gelip söylediklerimiz. Hâlbuki sadece ağaç için kitaplar dolusu anlam bağı kurup, farklı farklı bilgileri paylaşabiliriz. Ağacın meyvesi, yaprakları, bulunduğu yerler, kullanıldığı yerler, yaşamımızdaki yeri vb. birçok konular konuşulup, yazılabilir. “ağaç” kelimesini anlamlı kılabilmek için, “kök, gövde, yaprak, meyve, ilkbahar, besin, kesmek, vs…” kelimelerin biliniyor olması gerekir. Ağacı gözümüzde canlandıran tek tek anlam taşıyan kelimelerdir. Bunların yanında hayatımızda farklı yeri olan ve ağaçla özelleşen birçok olay da var olabilir. Örneğin çocukken çıktığınız, diktiğiniz, sevdiğinizin ismini kazıdığınız ağaçlar vs. vs. (İnsan aklını bilgisayardan ayıran en önemli özellik, anlamlar arasındaki bağı en güzel ve gizemli bir şekilde kurabilmesidir.)
İşitme engellilere okuma–yazma ve dil öğretiminde en büyük eksiklik anlam yoksunluğudur. Anlam yoksunluğunda en büyük eksiklik kelime bilgisinin azlığı, beklide yokluğudur. Bu eksiklik tamamlandığı nispette havada uçuşan sesler anlam kazanır. Kişi bildiği kelimelerle hayata katılır ve oranda katkıda bulunabilir. İşitme engelli öğrenci girişte sözünü ettiğim anlam bağlarını kurabilmesi için kelimeleri bilmesi şarttır.
Kelimelerin birlikteliği ile cümleler oluşur. Cümle, içerisinde değişik özellikte kelimeleri barındırır. Kelimelerin her biri farklı alanları vurgular. Kimi yapan kişiyi, kimi yeri, kimi zamanı, kimi nedeni vs. vs. Sonuç olarak cümle, bir bütün halinde yapılan eylemin sözel veya yazılı ifade eder.
Ancak cümledeki kelimelerin bir araya gelmesini ve anlamlı bir bütün oluşmasını sağlayan, olayların gidişini ciddi anlamda değiştiren, küçük ama etkili kahramanlar vardır. İşte bu kahramana ek denir. Ek cümlede eylemi güçlendirirken, diğer kelimelerin de yönünü, zamanını, yerini, şeklini, niteliğini, niceliği vs. özelliklerini ciddi anlamda belirler. Bir ek aynı kelime için farklı anlamları katar. Örneğin; “Anne”, “Annem”, “Annen”, “Anneyi”, “Annede”, “Annesi”, “Anneme”, vs. vs. Bunun yanında eylem olan kelimelerin zamanını, kişisini, niteliğini belirler. Örneğin; “geldi” kelimesinde, –di eki, gelme işinin geçmiş bir zamanda olduğunu, görülen bir eylem olduğunu ve gelen kişinin “O” olduğunu ifade eder. Başka bir örnekte “gelmeli” kelimesinde, -meli eki, gelmek eyleminin gerekliliğini, gelmesi gereken kişinin 3. tekil kişi olan “O” olduğunu ve eylemin henüz yapılmadığını ifade etmektedir. Ek aynı kelimelerden oluşan bir cümleyi, değişik anlamlarla ifade etmede kolaylık sağlamasıyla dile zenginlik katar.
İşaret dilinin, işitme engellilerin ana dili olduğu düşünülürse(Doğal işitsel sözel yöntemle yetiştirilmeyen bireyler için) eklerin yokluğundan kaynaklanan sığlık, ciddi anlamda hissedilir. Eksiz olan bir dilde kelimelere anlamlar katabilmek mesajın kaynağı ile alıcının bireysel becerilerine kalmıştır. Hele ki Türk İşret Dili’nde olduğu gibi, daha olayları, olguları, kişileri, yerleri, zamanı, vs… karşılayacak işaret sözlüğünüz yoksa, bu durum içinden çıkılmaz bir labirenti andırır. Eki olmayan bir dili ekli bir dilin yazılı ifadeleri ile aktarabilmek büyük bir gayreti gerektirir. “göz, gözü, gözün, gözüm, göze, gözde, gözden, gözle, gözler, …….vb.” her bir kelime için farklı cümleler kurulup, açıklanmaya çalışıldığında her bir kelimenin açıklanması günler, haftalar, bekli de aylar alabilir. İşitme engellilerle iletişim kurmada özellikle yazılı dilde kelimeler yeterli olabilir. Karşısındaki birey mesajı algılayabilir. Bireylerin mesajları algılıyor olmaları dertlerimizi paylaşma noktasında hiçe nispetle yeterlidir. Ancak, eklerin kendi önemlerini en çok hissettirdikleri yer problemlerdir.
Problemler anlam ilişkilerinin en yoğun yaşandığı yerlerdir. Kelimelerin nereden gelip nereye gittiği, nereleri ne şekilde etkilediği, neyin ne miktarda olması gerektiği, vb… şeyler problemlerde büyük önem taşır. Bu nedenle problemlerde kelimelerin biliniyor olması yeterli değildir. Eklerin kelimelerle birlikte anlamlandırılıp, cümlenin bir bütün olarak algılanması gereklidir. Aksi takdirde paranın nereden gelip nereye gittiği, yaşımızın ne olduğu, havuzun ne zaman dolup ne zaman boşalacağını bilebilmemiz çok mümkün olmaz. Zaten normal işiten bireyler için de problemi problem yapan cümleler arasında bağı anlamlı kuramamaktır.
Matematiğin günlük hayatımızda en çok işe yarayacak yeri problemlerdir. Belki de matematikte yapılan tüm işlemler problemleri kolaylaştırmak adına yapılır. Aksi taktirde yapılan işlemler, ezberlenen formüller, sayılan sayılar vs… bir hiçi ifade etmekten öteye gidemeyecektir. Problemler hayatın içindendir, hatta hayatın ta kendisidir. Problemde de anlam bütündedir. Problem bütün olarak algılanamamışsa problem çözülemez. Problemin çözümsüzlüğü de hayatı problemli kılar. Problemi bütünleyen eklerdir(Kelimeler daha somut geldiğinden öğrenimi ve öğretimi daha kolay.)İşitme engelli birey tek tek kelimeleri bilebilir, ancak eklerle oluşan bütünlüğü kavrayamamışsa cümle anlaşılamayacak sonuç olarak da problem problem olmaya devam edecektir.
Mehmet Fatih ADIYAMAN