C
cendere
Ziyaretçi
Kevgire Dönmek
Hani “Kevgire dönmek” diye bir deyim var. Bunun anlamı delik deşik olmak, artık su tutamaz hale gelmek, yara bere içinde kalmak demek...
Bu deyimi herhalde geçtiğimiz on yıllar içindeki “Devlet hayatı” için kullanmak yanlış olmayacak.
Ergenekon kutusu açıldıkça, içinden tam da bu çıkıyor:
Kevgire dönmüş bir devlet hayatı...
Her belge, her telefon konuşması, her ilişki, pörsümüş bir devlet yönetiminin göstergesi halinde...
Ecevit, Yılmaz, Bahçeli, Özkan, Derviş....
Bir dönem devlet adamı olarak görev yapmış bu isimlerin birbiri ile ilişkilerinden dudak uçuklatacak hikayeler çıkıyor.
Siyaset – işadamı ilişkilerini burnunuzu tutmadan okuyamıyorsunuz.
Medya – siyaset – iş ilişkileri bir başka hercümerc.
Şu sıralar Doğan Grubu ile Karamehmet grubu arasındaki kavgada kim haklı anlayabilmek mümkün mü?
Karamehmet Grubuna yönelmiş devlet operasyonunun Doğan grubu ile ilişkisi sadece, Doğan grubunun “Temiz devlet” arayışından mı ibaret? Bunu bilebiliyor muyuz? Ya iş kovalayan genel yayın müdürleri, ya bakanlarla ahbap – çavuş ilişkileri içindeki medyacılar, onlar nereye oturuyor?
Cumhurbaşkanlarının, Başbakanların, askeri yetkililerin, devlet istihbarat yöneticilerinin bildiği ve bugün sahiplenmediği rutin - dışı işler...
“Devlet misyonu” ile yola çıkıp, uyuşturucu rantına kadar yol alan yapılanmaların yıllarca denetimsiz icra-yı faaliyet etmesi...
Askerin içinde başlayıp, sivil alana intikal eden, sonra devleti sollamaya yönelen illegal, üstelik ordu malı silaha sahip, üstelik silaha yemin ederek yapılanan örgütlenmeler...
Bu süreçte batan bankalar...
Bu süreçte batan halka açık holdingler...
Bu süreçte batan holdinglerden tehditle alınan haraçlar...
Bu süreçte batan bankalarda yönetim kurulu üyesi olan askeri kişiler....
Bu süreçte irticaya karşı topyekün savaş verilirken ulaşılan rantlar, gerçekleşen zenginleşmeler...
Bu süreçte siyasallaşan yargı...
Bu süreçte sayıları düzineleri bulan sarsıcı cinayetler, bu cinayetlerle toplumun içine sürüklendiği travmalar...
Her gün, bir önceki günkü skandalı eskiten, unutturan bir şoklar dizisi ile karşı karşıyayız.
Evet, bunun adı kevgire dönmek değilse nedir?
Hani içi su doldurulmuş bardaklardan oluşan kuleler vardır da, olmayacak birisini çekerseniz, her şey yerle bir olur.
Ergenekon dosyası öyle bir mahiyet kazandı.
Bir savcı bir hamle yaptı ve arkası çorap söküğü gibi geldi...
Geldi ama, bu bir inşa oluş değil. Bu bir çözülüş, darmadağın oluş, savruluş, hatta yıkılış panoraması..
Burada bir tek, bir Savcı grubunun hamlesinde olumlu taraf bulmak mümkün.
Sistem koktu koktu, işte bir yerden bu kokuşmanın içinden çıkma iradesi sergiledi...
İnsan, bunun arkasında bir sağlam irade bulunmasını istiyor tabii ki. Bunun bir yeni inşa eylemi niteliği kazanabilmesi için, işin, üç savcının iradesinden çıkmış olmasını yeterli görmek mümkün değil.
Bugün hala, bir ana muhalefet liderinin, Ergenekon'a avukatlığa soyunması garabetten öte bir aymazlık sayılmalıdır.
Bir yanda çürüyen bir mekanizma olsun, siz de o mekanizmanın avukatlığına soyunun. Olmaz bu.
Şu manzaraya bakıp, bu ülkenin geleceğine ilişkin kaygı duyan herkesin, baştan ayağa bir yeniden yapılanma talebini seslendirmesi lazım.
Siyaset...
Asker.
Yargı.
İstihbarat.
Güvenlik güçleri...
Medya...
İş dünyası...
Ve halk bilinci... Biz, siz, onlar... Herkesin payına düşen bir savrulmuşluk var bugün.
Bu memleket hepimizin.
Yangın bana gelmez mantığı geçerli değil. Bir çam kozalağı patlıyor, uçuyor ve üç kilometre öteyi tutuşturuyor.
Siyasette yangın varsa, o ötekini, ötekini tutuşturuyor. Yargıda yangın varsa yine öyle... Medya, yangını en kuytu köşelere kadar taşıyor.
Bu iş nerede duracak?
Ergenekon davası kaç yıl sürecek?
Ergenekon sona erdiğinde Türkiye durulacak mı?
Ergenekon'un içinden başka Ergenekon'lar çıkacak mı?
Türkiye'nin, devlet hayatı planında iki yakası bir araya gelecek mi? Yani farklı üniteler, birbirini biçmek yerine birbirini bütünleyecek bir misyona göre yeniden yapılanabilecek mi?
Bunları bu boyutta kim düşünecek?
Kim yeniden inşa sürecinde yükü omuzlayacak?
Bunlar, benim, henüz cevaplayamadığım sorular.
Dilerim her soruya cevap verecek insanları, toplulukları doğurur bu topraklar...
AHMET TAŞGETİREN
Hani “Kevgire dönmek” diye bir deyim var. Bunun anlamı delik deşik olmak, artık su tutamaz hale gelmek, yara bere içinde kalmak demek...
Bu deyimi herhalde geçtiğimiz on yıllar içindeki “Devlet hayatı” için kullanmak yanlış olmayacak.
Ergenekon kutusu açıldıkça, içinden tam da bu çıkıyor:
Kevgire dönmüş bir devlet hayatı...
Her belge, her telefon konuşması, her ilişki, pörsümüş bir devlet yönetiminin göstergesi halinde...
Ecevit, Yılmaz, Bahçeli, Özkan, Derviş....
Bir dönem devlet adamı olarak görev yapmış bu isimlerin birbiri ile ilişkilerinden dudak uçuklatacak hikayeler çıkıyor.
Siyaset – işadamı ilişkilerini burnunuzu tutmadan okuyamıyorsunuz.
Medya – siyaset – iş ilişkileri bir başka hercümerc.
Şu sıralar Doğan Grubu ile Karamehmet grubu arasındaki kavgada kim haklı anlayabilmek mümkün mü?
Karamehmet Grubuna yönelmiş devlet operasyonunun Doğan grubu ile ilişkisi sadece, Doğan grubunun “Temiz devlet” arayışından mı ibaret? Bunu bilebiliyor muyuz? Ya iş kovalayan genel yayın müdürleri, ya bakanlarla ahbap – çavuş ilişkileri içindeki medyacılar, onlar nereye oturuyor?
Cumhurbaşkanlarının, Başbakanların, askeri yetkililerin, devlet istihbarat yöneticilerinin bildiği ve bugün sahiplenmediği rutin - dışı işler...
“Devlet misyonu” ile yola çıkıp, uyuşturucu rantına kadar yol alan yapılanmaların yıllarca denetimsiz icra-yı faaliyet etmesi...
Askerin içinde başlayıp, sivil alana intikal eden, sonra devleti sollamaya yönelen illegal, üstelik ordu malı silaha sahip, üstelik silaha yemin ederek yapılanan örgütlenmeler...
Bu süreçte batan bankalar...
Bu süreçte batan halka açık holdingler...
Bu süreçte batan holdinglerden tehditle alınan haraçlar...
Bu süreçte batan bankalarda yönetim kurulu üyesi olan askeri kişiler....
Bu süreçte irticaya karşı topyekün savaş verilirken ulaşılan rantlar, gerçekleşen zenginleşmeler...
Bu süreçte siyasallaşan yargı...
Bu süreçte sayıları düzineleri bulan sarsıcı cinayetler, bu cinayetlerle toplumun içine sürüklendiği travmalar...
Her gün, bir önceki günkü skandalı eskiten, unutturan bir şoklar dizisi ile karşı karşıyayız.
Evet, bunun adı kevgire dönmek değilse nedir?
Hani içi su doldurulmuş bardaklardan oluşan kuleler vardır da, olmayacak birisini çekerseniz, her şey yerle bir olur.
Ergenekon dosyası öyle bir mahiyet kazandı.
Bir savcı bir hamle yaptı ve arkası çorap söküğü gibi geldi...
Geldi ama, bu bir inşa oluş değil. Bu bir çözülüş, darmadağın oluş, savruluş, hatta yıkılış panoraması..
Burada bir tek, bir Savcı grubunun hamlesinde olumlu taraf bulmak mümkün.
Sistem koktu koktu, işte bir yerden bu kokuşmanın içinden çıkma iradesi sergiledi...
İnsan, bunun arkasında bir sağlam irade bulunmasını istiyor tabii ki. Bunun bir yeni inşa eylemi niteliği kazanabilmesi için, işin, üç savcının iradesinden çıkmış olmasını yeterli görmek mümkün değil.
Bugün hala, bir ana muhalefet liderinin, Ergenekon'a avukatlığa soyunması garabetten öte bir aymazlık sayılmalıdır.
Bir yanda çürüyen bir mekanizma olsun, siz de o mekanizmanın avukatlığına soyunun. Olmaz bu.
Şu manzaraya bakıp, bu ülkenin geleceğine ilişkin kaygı duyan herkesin, baştan ayağa bir yeniden yapılanma talebini seslendirmesi lazım.
Siyaset...
Asker.
Yargı.
İstihbarat.
Güvenlik güçleri...
Medya...
İş dünyası...
Ve halk bilinci... Biz, siz, onlar... Herkesin payına düşen bir savrulmuşluk var bugün.
Bu memleket hepimizin.
Yangın bana gelmez mantığı geçerli değil. Bir çam kozalağı patlıyor, uçuyor ve üç kilometre öteyi tutuşturuyor.
Siyasette yangın varsa, o ötekini, ötekini tutuşturuyor. Yargıda yangın varsa yine öyle... Medya, yangını en kuytu köşelere kadar taşıyor.
Bu iş nerede duracak?
Ergenekon davası kaç yıl sürecek?
Ergenekon sona erdiğinde Türkiye durulacak mı?
Ergenekon'un içinden başka Ergenekon'lar çıkacak mı?
Türkiye'nin, devlet hayatı planında iki yakası bir araya gelecek mi? Yani farklı üniteler, birbirini biçmek yerine birbirini bütünleyecek bir misyona göre yeniden yapılanabilecek mi?
Bunları bu boyutta kim düşünecek?
Kim yeniden inşa sürecinde yükü omuzlayacak?
Bunlar, benim, henüz cevaplayamadığım sorular.
Dilerim her soruya cevap verecek insanları, toplulukları doğurur bu topraklar...
AHMET TAŞGETİREN