Özürlülerden özür dileriz !! | Eğitimin Yeni Yüzü | Egitimciyim.Net

Özürlülerden özür dileriz !!

  • Konbuyu başlatan cendere
  • Başlangıç tarihi
C

cendere

Ziyaretçi
Özürlü; "normal bir kişinin kişisel ya da sosyal yaşantısında kendi kendisine yapması gereken işleri, bedensel veya ruhsal yeteneklerindeki kalıtımsal ya da sonradan olma herhangi bir noksanlık sonucu yapamayanlar" olarak tanımlanmıştır.

Dışlayan toplum!
Bireyin fiziksel işlevlerindeki bozukluk ve bunların hareket yeteneğinde oluşturduğu eksiklik ve güçlük, onu toplumun diğer bireylerinden farklı kılar. Bu farklılık engellilerin yaşadığı ayrımcılığın da asıl nedenidir. Bilindiği gibi her türlü ayrımcılığın temelinde farklı olmak, yani "alışılmamış özelliklere" sahip olmak vardır. Fiziksel işlevlerdeki bozukluklar ve bunların hareket yeteneği üzerinde oluşturduğu sınırlamalar bireyi toplumdan uzaklaştırır.
Toplumsal destek sistemlerinin yetersizliği, toplumun dışlayıcı tutum ve
davranışları da engelli bireyin topluma eşit bireyler olarak katılmasını önler.

Önce aile kabullenmeli
Bilindiği gibi aile, çocukların sağlıklı olarak yetiştirilip, gelişebileceği, önemini hiçbir zaman yitirmeyen evrensel bir kurumdur. Özellikle, ilk davranış kalıpları, toplumsal hayata ilişkin kural ve roller, temel alışkanlıklar, mutluluklar, sevgiler, günlük ilişkiler içinde ailede öğrenilmektedir. Bu nedenle normal ya da özürlü, sorunlu ya da sorunsuz olsun her çocuğun, içinde büyüyüp gelişebileceği bir aileye gereksinimi vardır. Çocuğun özürü kesin olarak tanımlandıktan sonra, aile bireylerinin çocuğu ve özürünü kabullenebilmesi çok önemlidir. Ancak aileler bu sürece ulaşıncaya kadar bazı aşamalardan geçmektedirler.

Ailenin olası tutumları
1. Şok: Çocuğunun özürlü olduğunu öğrenen ailelerde sıklıkla gözlenen tepkilerden ilkidir. Genellikle bu durum; ağlama, tepkisiz kalma ve kendini çaresiz hissetme şeklinde ortaya konmaktadır.

2. Reddetme: Bazı anne-babalar çocuklarının özürlü olduğunu kabul etmek istemeyebilirler, bir savunma mekanizması olan reddetme, bilinmeyene karşı duyulan korkudan kaynaklanmaktadır. Çocuğun ve kendilerinin gelecekte yaşayabileceklerine yönelik duyulan endişeler, kaygılar, üstlenilmesi gereken sorumluluklar, "halimiz ne olacak?" sorusuna yetersiz kalan açıklamalar, reddetme davranışının görülmesine neden olmaktadır.

3. Acı Çekme ve Depresyon: Genellikle anne-babalar özürlü çocuğa sahip olmaları nedeniyle hayal kırıklığına uğrarlar. Çoğunlukla anne-babalar için özür; hayallerinde yaşattıkları ideal çocuğun yok olmasının sembolü olabilmektedir. Böyle bir durumda duyulan acı, gerçekten çok sevilen birinin kaybedilmesi karşısında duyulan acıya eştir. Acı çekme, gerçeğin kabul edilmesini kolaylaştıran bir duygu olarak görülmektedir.
Depresyon ise; genellikle acı çekme süreci sonunda ortaya çıkmaktadır. Çoğunlukla anne-babalar yüklendikleri sorumluluklar karşısında her şeye güçlerinin yetmeyeceği inancı ile depresyona girmektedirler. Acı çekme ve depresyon sonucu ailelerde "geri çekilme" ya da "sosyal etkileşimlerden kaçınma" davranışları gözlenebilmektedir.

4. Suçluluk Duyma: Özürlü çocuğa sahip olan her ailede yoğun olarak, acı çekme ile gözlenen tepkilerdendir. Anne babaların çocuklarındaki özüre kendilerinin neden olduklarını düşünmelerinden ya da bazı hatalı davranışları sonucunda ALLAH tarafından cezalandırılmış olabileceklerine inanmalarından kaynaklanabilmektedir.

5. Kararsızlık: Özürlü çocuğa sahip olan bazı anne babalarda, duruma hemen uyum sağlama gözlenirken, bazılarında bu süreç daha uzun sürmektedir. Kabullenmede görülen kararsızlık, aile bireylerinin birbirlerini suçlamalarından kaynaklanabilmektedir.

6. Kızgınlık Duyma: Kızgınlık duyma, genellikle anne babaların kabullenme sürecinde yaşanılan ve kabullenmeyi engelleyici duygudur."Neden ben?", "neden benim/bizim çocuğumuz" soruları sıklıkla sorulur. Kızgınlığı kişi kendine yöneltebileceği gibi ailenin diğer üyelerine, özürlü bireye ve diğer insanlara yansıtabilir. Doktorlar, eğitimciler ve terapistler de kızgınlık duyulan kişiler olabilmektedir

7. Utanma: Her anne-baba kendi çocuğunun başarılı olmasını, onaylanmasını ve kabul görmesini arzu eder ve bundan da son derece gurur duyar. Oysa özürlü çocuğun, çevrede kabul görmemesi, hatta alay edilmesi, acınması, korkulması ve reddedilmesi gibi olumsuz tutum ve davranışlar yaşayabilmektedirler. Tüm bunlar karşısında aile, özürlü bireyden utanma duygusu geliştirebilmektedir. Sıklıkla, başkaları ile görüşmeyerek, çocuklarını da eve kapatmayı tercih etmektedirler.

8. Uzlaşma: Bu davranışları gösteren kişiler, sıklıkla "eğer çocuğuma bir çare bulursan, hayatımı sonuna kadar sana adarım" inancını taşımaktadırlar. Çocuğun derdine çare bulunması, ailelerde son girişim olarak ele alınmaktadır.

9. Uyum Sağlama ya da kabul Etme: Anne babanın çocuklarıyla daha olumlu ilişkiler kurabileceklerini fark etmeleriyle başlayan bir süreçtir. Aile üyelerinin tümünün, özürlü çocuğun ailelerindeki varlığı gerçeğini kabul eteleri aşamasıdır. Kaygılar, korkular azalmış, utanma gibi olumsuz duygularla baş edilmiştir. Artık aile çocuk için ve çocukla birlikte neler yapılabileceğini düşünür ve planlamaya başlamıştır. Böyle bir ortamda çocuğa da kendi özürünü kabul etme ve onunla daha nitelikli bir yaşam sürme şansı tanınmış olacaktır. Ailelerin böyle bir süreçte bu aşamalardan geçmesi doğaldır. Ancak ailenin bu aşamalardan herhangi birinde takılıp kalması beraberinde ruhsal problemleri getirerek duruma uyum sağlama ve kabul etmeyi zorlaştıracaktır.

Ya bizim evladımız olsaydı!?
Özürlü evladı olan aileleri çevremizde veya yakinen görüyoruz. Peki hiç çevremizdeki hayat imkanlarını gözlemlediniz mi? Mesela karşıdan karşıya geçeceksiniz? Hiç dikkat ettiniz mi bedensel engelli bir vatandaşımız nasıl karşıya geçecek? Ne sesli uyarmalar, ne köprüler, ne kaldırımlar… buna yeterli düzeyde uygun.

Resmen dalga geçiyorlar!
Bakıyorsunuz bir semtte bir 500 metrelik kaldırımlar bedensel engellilere uygun düzenlemiş ama aynı semtte bu yolun devamında hiçbir düzenleme yok. Kendimizi bu vatandaşlarımızın yerine koyduk mu hiç! Büyük şehirlerdeki tüm yolların, kaldırımların, sesli sinyallerin eşit orantıda olması gerekmektedir. Lütfen vatandaşlarımızla dalga geçmeyelim. Oy almak için göstermelik hizmetler yapmak yerine hakiki manada hizmet etmeye davet ediyorum!

Hz. Ömer’in adaletine davet!
Tüm belediye başkanlarını Hz. Ömer’in adaletine davet ediyorum. Bu dünyada oturduğunuz koltukların hesabı size sorulacak. İlla ki bizim evladımızın mı sorun yaşaması gerekiyor. Kendiniz için istediğinizi bir başkası için istemedikçe hakiki iman sahibi olamazsınız! Hz. Ömer geceleri bile uyuyamıyordu sırtındaki sorumluluk yükünden dolayı. Bu dünyada mevki sahibi olmak bir nimet değil külfettir. RABBİM basiretsizliğimizi, ferasetsizliğimizi hidayet ile nurlandırsın.

Belediyeler iş başına!
Seçim için değil ALLAH için hizmet etmeye davet ediyorum. Özürlü vatandaşlarımızın bir an evvel hak ettiği muameleyi görmesini istiyorum. Bir Müslüman’ın eline diken batsa bizim içimizin yanması gerekiyor sevgili dostlar! RABBİM hidayet versin hepimize! Amin.


Alıntı
 
Üst Alt