Yaz oyunları | Eğitimin Yeni Yüzü | Egitimciyim.Net

Yaz oyunları

  • Konbuyu başlatan cendere
  • Başlangıç tarihi
C

cendere

Ziyaretçi
Sizi bilmem ama olimpiyatlar her zaman beni acayip etkiler. Sadece birtakım müsabakaların yapılması, sporcuların birbiriyle giriştiği nefes kesici rekabet değildir etkileyici olan.
Bence insanlığın bir araya gelip o muhteşem renk, kültür, coğrafya, dil cümbüşünü oluşturması başlı başına bir heyecandır.

Ve tabii bir ülkenin genel durumu hakkında da bilgi alabilmek için çok önemli veriler sunar olimpiyatlar. Sporcuların giydikleri kıyafetten saç stillerine, taktıkları aksesuardan yüz ifadelerine kadar birçok ipucu taşır yarışmalar. Ve bir insan panayırıdır... Daha tüyü bitmemiş tıfıl çocuklarından dede, babaanne olmuş yaşlı sporcularına kadar çok renkli simalar çıkıyor her gün karşımıza.

En önemlisi, bir ülkenin sporu o ülkenin diğer alanları hakkında da çok ciddi fikirler verir. En azından ben öyle düşünmekteyim. Misal, sağlık sistemi iyi olmayan bir ülkenin spor sisteminin iyi olmasını beklemek hayalciliktir. Coğrafi yahut gelenekten kaynaklanan birtakım üstünlükler yoksa sportif başarı o ülkenin genel durumundaki (ülke olarak kastediyorum, yanlış anlaşılmasın...) kaliteyi, zenginliği, refahı gösterir. Elbette istisnalar vardır. Başarının yahut başarısızlığın kökenlerine inildiğinde sistemler, sistemin insana, spora, hayata verdiği önem ile paralel olduğu görülecektir sıralamanın. Bu nedenle Türk kafilesindeki sporcuların bu olimpiyatlarda hayal kırıklığı yaşatması, son üç aylık çalışmaları, antrenörleri, federasyon başkanlarını vesaire tartışarak, faturayı onlara keserek geçiştirilecek kadar yüzeysel bir şey olmasa gerek. Geçen gün plaj futbolunu izliyordum bir kanalda. Dünya plaj futbolu finalleri... Düşünün, finallere katılan 10 ülkeden yarıya yakınında deniz yok! Tabii üç yanı denizle çevrili ülkemiz yoktu bu finallerde. Bir ada ülkesinin balık ithal etmesi kadar çarpıcı bir durumdu bu!

Bu açıdan bakıldığında bir çeşit berber koltuğu görevi üstleniyor olimpiyat müsabakaları. Saçımız kesiliyor ve önümüze düşürülüyor. Ak mı, kara mı görüyoruz hep beraber. Kendi kendimize propaganda yapmanın, kendimizi kandırmanın, 'biz bu şekil muhteşem bir memleketiz' demenin nasıl bir acıtıcı illüzyon olduğunu görmemizi sağlıyor. Bireysel ve palyatif başarılardan yaptığımız genellemelerle oluşturduğumuz makyajı bozuyor, boyaları döküyor olimpiyatlar. Büyüklükle hantallığın, sistemsizlikle düzenin farkını gösterip duruyor bize. Yaz oyunları, kendi kendimize yaptığımız akıl ve ayak oyunlarını bozuyor. İnanmayan, madalya tablosuna baksın, derim...

İkinci haftanın başlamasıyla beraber özellikle atletizmde Afrika ülkelerinin görmezden gelinemeyecek bir başarısı -her zaman olduğu gibi- ortaya çıktı. Bu şaşırtıcı olmasa da üzerinde düşünülecek bir durumdu bence. Bir Afrikalı için koşmak belki yaşam tarzı yahut kendini ifade şekli. Zira koşmak diğer spor dalları gibi değil. Herhangi bir araç, gereç, aparat yahut aksesuar istemiyor. Ne bileyim ne teknolojinin son örneği karbon bisikletlere, ne kapalı salonlara ne de büyük paralarla yaptırılan yüzme havuzlarına ihtiyaç var koşmak için. Topa, fileye, pedala, ipe, kızağa, hatta çoğu zaman ayakkabıya bile ihtiyaç yok.

Sair zamanda, normal giysileriyle bakıldığında insanda acıma hissi uyandıran o cılız bedenlerin dayanıklılık ve hızlarına bakarak şaşıyoruz çoğu zaman. Ve aklıma hep bir Afrika atasözü geliyor bu tabloları izlediğimde. Şöyle diyor: Her sabah Afrika'da bir geyik uyanır. Uyanır uyanmaz, en hızlı koşan aslandan daha hızlı koşamazsa o gün öleceğini bilir. Ve her sabah bir aslan uyanır Afrika'da. Uyanır uyanmaz, en yavaş koşan geyikten daha hızlı koşmazsa açlıktan öleceğini bilir. Afrika'da aslan ya da geyik olmanız fark etmez. Esas olan, sabah uyanır uyanmaz koşmanız gerektiğini bilmenizdir!


M. NEDİM HAZAR -Zaman


 
Üst Alt