Etkili iletişim | Eğitimin Yeni Yüzü | Egitimciyim.Net

Etkili iletişim

  • Konbuyu başlatan cendere
  • Başlangıç tarihi
C

cendere

Ziyaretçi
İnsanların sosyal ve fizyolojik ihtiyaçlarının ortaya çıkardığı bir sosyal süreç olan kaliteli iletişimin en önemli özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür

1-İletişimde temel kural, duyguları sürekli aktif tutmaktır. Yani yapılan iş ne olursa olsun iletişim halinde olanlar duygularını saklamamalıdırlar.

2-Soru sorma ve soru sorulmasına engel olmamakta etkili iletişimde aranılan bir diğer özelliktir.

3-Mizah olmalı fakat dozu, zamanı ve yeri iyi ayarlanmalıdır.

4-Her zaman enerjik olunmalıdır.

5-Etkili iletişim için etkili konuşma tekniklerini iyi bilmek gerekmektedir. Bunun için, ses eğitimi, nefes kontrolü, vurgulama ve tonlama konularına dikkat etmek yerinde olabilecektir. Ayrıca, sistemli ve sağlam bir fikre sahip olma, planlama yapma, açık anlaşılır ve zengin bir kelime kadrosundan yararlanma, içten, samimi ve inandırıcı olma gibi konulara da dikkat edilmesi gerekmektedir.

6-Beden dilini yerinde ve doğru kullanmakta etkili iletişimin sağlanmasında önemli bir unsurdur.

7-Görsel, işitsel ve dokunsal duygusalları iletişim kuracağımız kişi veya kişilerin frekanslarına uygun olarak kullanmakta etkili iletişimde dikkate alınması gereken temel kurallardandır.

8-Etkili ve kaliteli iletişimin temelinde yatan bir diğer önemli faktör ise “etkili dinleme becerisi”dir. Çünkü başkalarını anlayabilmenin, tanıyabilmenin, dost mu düşman mı olduğunu görebilmenin, onun yüreğine, hislerine, heyecanlarına inebilmenin biricik yolu; dinlemek’ten geçmektedir.

Dinlemek bir anlamda karşıdaki kişiye fırsat vermektir. İçini dökmesine, kalbini açmasına, duygularını açığa vurmasına ve nihayetinde sevgisini dile getirmesine veya kinini kusmasına fırsat vermektir.

Dinlemek büyüklüktür. Çünkü dinlediğiniz kişiye değer veriyor, önemsiyor ve onu adam yerine koyuyorsunuz, düşmanınız bile olsa. Onu onure ediyor, kişiliğini bulmasına, enerjisini yönetmesine, deşarj olmasına yardımcı oluyorsunuz.

Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün liderlik özelliklerinden birinin de iyi bir dinleyici olmaktan geçtiğini anlatan aşağıdaki olay, hepimize oldukça anlamlı dersler vermektedir (Banoğlu, 1981):

“Atatürk, fikir danışmaya çok önem verirdi. Bu alışkanlığını hayatının her döneminde sürdürürdü. Bir sohbet sırasında etrafındakiler sordu: “Paşam, bazen fikir danıştığınız kişiler arasında öyleleri var ki, şaşırıyoruz. Kararınızı önceden verdiğiniz halde, niçin teker teker çağırtıp, bu şahısları dinliyorsunuz?” Atatürk bu sözler üzerine şu yanıtı verir: “Bazen ummadığım kişilerden çok şeyler öğrendim. Hiçbir düşünceyi hor görmemek gerekir. Herkesi dinlemek lazım. Çünkü senin anlatacakların olduğu gibi, onların da söyleyecekleri ve senin de öğreneceğin çok şey var…”

O zaman iyi bir dinleyici olmanın sırları nedir?

* Karşımızdakine değer ve önem verdiğimizi gösterecek bir dinleme içerisinde olmalıyız.
* O konuşurken biz  “ona ne yanıt verebilirim”le meşgul olmaktan vazgeçmeliyiz.
* “Evet… Öyle mi? Şunu mu demek istediniz?” gibi söylem ve davranışlarla dikkatli ve aktif bir dinleyici olduğumuzu göstermeliyiz.
* Empati ile dinleme konusunda çaba göstermeliyiz. Yani karşımızdaki kişiyi anlama niyetiyle dinlemek. Kulaklarımızla dinlemenin yanında gözlerimiz ve yüreğimizle de dinlemek. Bu iletişimi daha anlamlı ve coşkulu hale getirir.
* Motive ederek dinleme konusunda da bilinçli olmalıyız. Kural şudur: “Karşılanan ihtiyaçlar motivasyon işlevi görmez. Motivasyonu, karşılanmamış ihtiyaçlar sağlar.” Dolayısıyla karşıdaki kişiyi motive etmek istiyorsanız, onu anlamaya, onaylamaya, değer ve takdir etmeye çalışmalısınız. Çünkü bunlar o kişi için henüz karşılanmamış ihtiyaçlardır.

Stauffer (1998) daha iyi ve daha aktif bir dinleyici haline gelebilmede araştırmalar sonucu ortaya çıkan beş temel öneri sıralamaktadır (Stauffer, 1998: 8-10):

* Daha iyisini yapabileceğinizi bilmeniz gerekir: Daha gelişmiş bir dinlemeye en çok katkı sağlayan unsurlardan biri bu durumdan haberdar olabilmektir. Yetişkinlerdeki dinleme alışkanlığının gelişmesini sağlayan en önemli unsurlardan biri, kişinin kötü dinleme alışkanlıklarına sahip olduğunu ve bunu iyileştirmesi gerektiğini bilmesidir. Hatta bazı uzmanlar bu bilgi sayesinde işin yüzde 50’sinin halledildiğini düşünmektedir.

* Pratik yapın: İyi bir dinleyici olmanın tek yolu, iyi bir dinleyici olmaktan geçmektedir. Bu anlamda önce, dinlemede daha iyisinin yapılabileceğinin farkında olmak gerekmektedir. Sonra, karşıdaki kişinin konuşmasını kaçırdığınızda, dalıp gittiğinizde kendinizi yakalamalı ve bunun bir daha olmamasına çalışmalısınız. İyi bir dinleyici olmanın yolu iyi bir piyanist olmanın yoluna, pratik yapmaya benzer.

* İşittiğinizi yeniden ifade edin: Özellikle küçük bir grup içinde iletişim sağlıyorsak, dinleme konusunda yapabileceğimiz en iyi şeylerden birisi, bu işi nasıl yaptığımızı ortaya koyabileceğimiz “tekrar”lara gitmemizdir. Karşımızdaki kişinin sözlerini dinledikten sonra “yanlış anlamadıysam… demek istiyorsun” diyerek onun söylediklerini tekrar edebilir, daha doğrusu yeniden ifade edebiliriz.

Diğer taraftan dinlerken yapılabilecek en kötü şey “bunları geçelim” demektir. Gerçekten böyle düşünseniz de bunu söylememelisiniz. Onun yerine “bana anlatmak istediğin şöyle bir şey mi?” diyerek sorunu yeniden formüle eden ifadeler kullanmak daha doğru olabilecektir. Daha sonra da karşınızdaki kişinin verdiği yanıtı doğru bir şekilde aldığınızı belirten onay işaretleri yapmak yerinde olacaktır.

Bu şekilde bir dinleme ile karşınızdaki insana düzeltmeler, ayarlamalar ve inceltmeler yapma fırsatı verirsiniz ki bu da aranızda doğru iletişimin kurulmasını sağlar.Bu konuda ne kadar iyi olduğunuzu test etmenizi sağlayacak araçlardan biri de telefon konuşmalarıdır. Telefon konuşmalarınızı kaydedip sonradan dinleyerek, ne kadar soru sorduğunuzu, karşınızdakinin cümlelerini ne kadar yeniden ifade ettiğinizi test edebilirsiniz.

* Sessizlik korkusunu yenin: Konuşurken her iki tarafında birden susması ve bir şey konuşmaması durumunda ne yapılabileceği konusu iletişimde oldukça önemlidir. Bu sessizliğin yarattığı boşluğu doldurmak çoğu zaman bir ihtiyaç gibi gelebilecektir. Oysa diğerlerinin ne söyleyeceğine aldırmadan doğrudan söze girmeme yönünde kişisel bir politika geliştirmemiz gerekir. Hatta hazır bir cevabınız olan soruyla karşılaştığınızda bile belli bir miktar düşünmelisiniz.Çünkü mevcut durum hakkında karşınızdaki kişinin ses tonundaki bir değişilik bile sizin hazır cevabınızı değiştirmenize yol açabilir. Trisler’e göre sessizlik durumunda içinizden sayma yöntemini kullanabilirsiniz. “Karşınızdaki konuşana kadar içinizden sessizce ‘bir, iki, üç…’ diye saymanız sizi rahatlatır.

* Not alın: ”Söz uçar, yazı kalır” sözünü hatırlayın. Not almanız karşınızdakinin söylediklerini dinlemeye önem verdiğinizi gösterir ve iletişimin gücünü arttırır. Trisler’e göre not almanın bunun dışında bir yararı daha bulunuyor: “O sırada not almak gibi bir işle uğraştığınız için çok fazla konuşmaya da fırsatınız kalmaz.”

9-Kaliteli iletişimde insanların birbirini anlaması kadar önemli olan bir diğer konu da “empatik davranabilme” yeteneğidir. Empati, bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi süreci olarak tanımlanmaktadır (Akkoyun, 1998). Bu bağlamda empati, olayları, karşımızdakinin gözüyle görebilmek olarak ifade edilebilir.

Empatik davranmak, insanların durumlarını nasıl gördüklerini ve bunlarla ilgili hissettiklerini anlamaya çalışmaktır. Empatik olmak sözlü ifade ve davranışların yanında gizli mesajları anlamaya çalışmayı da gerektirmektedir. Bu konu ile ilgili anlatılan şu fıkra oldukça ilginçtir (Kırmızı, 2003: 72):

“Kadının arabası şehrin en işlek kavşağında stop etmiş… Bir anda onlarca araba birikmiş arkasında… Stop etmesiyle arkasındaki arabadaki adam hiç ara vermeden kornaya basmaya başlamış. Kadıncağız sürekli çabalamasına rağmen arabayı çalıştırmayı başaramayınca, kesilmeyen korna sesi arasında, inmiş arabadan, arkadaki arabaya yaklaşmış ve gülümseyerek şoföre: “Herhalde çalıştıramayacağım… Rica etsem de, siz biraz deneseniz, ben arabanıza oturur sizin için kornaya basmaya devam ederim” demiş.

Empatinin insanları duygu birliğine götürdüğü ve sosyal bilinç başlattığı söylenebilir. Bu da, iletişimi kolaylaştıran bir olgudur. Çünkü duyguyu anlayıp paylaşmanın sonunda katılımı getirdiği ve böylece empatik iletişime de kapı aralandığı belirtilebilir.

Aşağıda anlatılan olay iletişimde empatinin ne kadar önemli olduğunu göstermesi açısından oldukça dikkate değerdir (Apuhan, 2004: 40):Almanya’da yaşayan Türklerin bu ülkeye uyum problemlerinin sert bir şekilde tartışıldığı toplantıda bir Alman:

“Türkler halen Almanya’ya uyum sağlayamadılar” demiş. “Türklerin uyum sağladığını kabul etmemiz için ne olması gerekiyor?” sorusu gelince Alman şunları söylemiş: “Bir Alman gibi düşündükleri zaman uyum sağlamış olurlar.”

Yukarıdaki olayda uyum sağlama konusunda yapılan saptamanın eksik olduğu söylenebilir. Çünkü iletişim, tek taraflı değil çok taraflı ve birbirini anlamaya dayalı bir olgudur. Dolayısıyla farklı iki ülke insanının iletişim ve birbirini anlama ve sonucunda uyum sağlayabilmesi için Almanlarında Türkler gibi düşünmesi gerekmektedir. İşte bu “kaliteli iletişim” veya “empatik iletişim”dir.

Sizin çok iyi derecede Almanca, İngilizce ya da Türkçe konuşuyor olmanız sadece duygu ve düşüncelerinizi karşı tarafa aktarmanız için yeterli olabilir, fakat karşıdaki kişide bir coşku, bir heyecan, bir kabul, bir benimseme ve özümseme oluşturmanız için yeterli değildir.

Covey’in “empatik iletişim”i daha iyi anlama konusunda aşağıda verdiği örnek oldukça önemli olarak görülebilir (Covey, 2005: .270): Diyelim ki gözlerinizden rahatsızsınız. Yardım için bir göz doktoruna gidiyorsunuz. Doktor şikâyetlerinizi kısaca dinliyor, sonra da gözlüğünü çıkararak. “Bunu takın,” diyor. “Ben bu gözlüğü on yıldır kullanıyorum ve bana gerçekten faydalı oldu. Evde bir gözlüğüm daha var. Siz bunu kullanın.”Gözlüğü takıyorsunuz, ama sorun daha da kötüleşiyor. “Bu bir felaket!” diye bağırıyorsunuz. “Hiçbir şey göremiyorum!” “Ne oldu?” diye soruyor göz doktoru. “Bu gözlük benim çok işime yarıyor. Biraz daha deneyin.” “Deniyorum” diye ısrar ediyorsunuz. “Ama her şey bulanık.” “Neyiniz var sizin? Olumlu düşünün.” Diyor. “Tamam, olumlu da düşünsem hiçbir şey göremiyorum.” Diyorsunuz. “Amma da nankörsünüz!” diye çatıyor size doktor. “Üstelik size yardım etmek için bunca çaba harcadım!”

Tekrar gözünüzle ilgili bir sorun yaşadığınızda, bu göz doktoruna gider misiniz? Zannetmem. Çok zor. Çünkü tedaviden önce iyi bir teşhis koymayan birine pek güvenmezsiniz.Peki, teşhis koyamayan Doktor SİZ iseniz!

Bu kapsamda yaşamı sadece kendi iç dünyamızdan ibaret görmek hatalı olabilecektir. İnsanların kendi iç dünyalarına sıkışıp kalmaları kısır düşüncelerle yine kendi dünyalarına hapis olmaları sonucunu doğuracağı söylenebilir. Buna karşın empatinin, yaşamı başkalarının ölçütleri ve gözüyle bakabilmeyi ve değerlendirebilmeyi, daha kapsamlı kararlar verebilmeyi gerektirdiğini söylemek mümkündür.

Sonuç ve değerlendirme

Kaliteli iletişim her şeyden önce insanların birbirlerini iyi ve samimi anlaması sonucunda gerçekleşen bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacı insanların birbirleriyle daha uyumlu ve huzur içerisinde gerçekleştirebilmesi tamamen onların iletişimi ne kadar kaliteli bir şekilde yapabildiklerine bağlı. Çünkü kaliteli iletişimde yürekler arası samimi, içten ve gerçekçi köprülerin kurulması şartı vardır.

Kaliteli iletişimde “İnsanı anlamak” yatmaktadır.
Kaliteli iletişimde “Güven ve açıklık” vardır.
“Teslimiyet ve olduğun gibi görünmek” vardır.
“Değer vermek ve önemsemek, yani karşıdaki kişiyi adam yerine koymak” vardır.

Dolayısıyla gerçekçi ve kaliteli iletişimi gerçekleştirmek imkânsız gibi bir şey gibi görülebilir.

Bir İngiliz atasözü: “Şeytan dahi insanın aklından geçeni anlayamaz” demektedir.

Dünyada yaşayan her insan, birinin diğerine benzemediği kendi içinde bambaşka bir dünyadır aslında.
Duygularıyla, özlemleriyle, arzularıyla, hırslarıyla apayrı bir dünya…


İşte kaliteli iletişimde; bir kapalı kutu, bir muamma gibi gözüken, dışardan bakılınca içinde ne olduğunu tam olarak anlayamadığımız bu dünyanın şifrelerini çözecek, kapısının kilidini açacak anahtarı, fakat doğru anahtarı bulabilmek yatmaktadır.

Bakınız Can Yücel’in şu saptaması ne kadar doğru (Kırmızı,2003: 4):

“En uzak mesafe ne Afrika’dır,
Ne Çin, ne Hindistan,
Ne gezegenler, ne de yıldızlar geceleyin ışıldayan…
En uzak mesafe,
İki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan…”

Alıntı
 

Benzer konular

Üst Alt