C
cendere
Ziyaretçi
Rıfat Sarıcaoğlu
Bugünkü eğitim sistemimiz öğrencinin nerede öğreneceğini, ne öğreneceğini, kimden öğreneceğini kontrol eden, belirleyen bir merkezi sistem. Milli Eğitim’den, il-ilçe-bölge müdürlüklerine, oradan okul müdürüne, müdürden öğretmene, öğretmenden öğrenciye ne yapması gerektiği söyleniyor. Son derece organize, yapısal, sistematik, kontrollü, katı ve kapalı bir model.
Bir de merkezden bağımsız işleyen model var. Bu sistemde, elle gösterilebilir bir lider, hiyerarşi ya da bir merkez yok. Her birey kendisiyle ilgili kararları vermekte serbest. Tabii ki kurallar var, ancak dayatma yok. Bu sistemde öğrenciler lider. Belli normları ve beklentileri yerine getirmek kaydıyla neyi, ne zaman, nerede, kimden, nasıl öğreneceğine kendisi karar veriyor. Kabul edelim ya da etmeyelim, dünyada eğitim bu yöne doğru ilerlemeye başladı. Yukarıda yazdıklarımı destekleyen gözlemlerime (gidişata) bir göz atalım:
1. Direkt iletişim. Günümüzde teknoloji sayesinde artık öğrenci ve velisi, okulların tepe yöneticisi ile rahatlıkla iletişim kurabiliyor ve taleplerine acil cevap bekliyor.
2. Veli, öğrenci ve bağımsız yetkili makamların sesini yükseltmesi. Etkileşim, potansiyel eleştirmenler yaratıyor. Herkes sesini teknoloji vasıtası ile duyurabiliyor. Okul hakkında veya okulun “marka”sı hakkındaki yorum yapabiliyor. İnternet unutmuyor! Her yorum, kötü veya iyi, birkaç dakika içinde kalıcılık kazanıyor, defalarca okunabiliniyor veya izlenebiliyor. Blog’lar öğrencilerin, velilerin, toplum bireylerinin tabiri yerinde ise birer yayımcı, YouTube ise yapımcı olmalarını sağlıyor. Okulun veya öğretmenin itibarı her zaman gündemde ve her zaman “on-line!”
3. Kaynaklar arttıkça otantik bir hikâye ihtiyacı zorunlu oluyor. Gerçekler değil, hikâyeler yayılır. Okulunuzla veya öğretmenlerle ilgili hangi hikâyeler anlatılıyor. Sembolünüz işte o hikâye. Okulunuza kim gitmek istiyor, öğretmenlerinizi ün kazandıran nedir? Okulunuza veya kendinize ilişkin hikâyeyi internet vasıtası ile siz mi anlatıyor, yayıyorsunuz yoksa başkaları mı?
4. Seçenek bolluğundan ötürü odaklanma süresi aşırı kısa. Günümüzde öğrenciler ve veliler seçenek ve kısıtlanma tufanı ile karşı karşıya. Reklamlar bile 2 dakikadan 15 saniyeye düştü. Kitaplar artık daha kısa. YouTube’da 7 milyon video mevcut. Çoğu 10 saniyenin altında izleniyor. İyi değilse gelsin bir sonraki. Öğrencilerimiz işte bu dünyada yaşıyor. Daha iyisi için beklemek zorunda değiller. Kontol onlarda. Peki sınıfta nasıl? Öğrencinin ilgisini kısa sürede çekemezseniz başlıyor dejavu. Zorla, fizikman orada ama zihinsel olarak başka yerde! Eğer eğitim metodunuz mükemmel değilse o anda zihinleri ve oryantasyonları sizi zaplıyor.
5. Amazon ve YouTube... Şimdilik okula gitmek zorunlu. Okulda öğretmen öğrencisini buluyor. Unutmayın, artık veli ve öğrenci internet üzerinden Amazon’da milyonlarca kitaba ulaşabiliyor. Televizyon yerine YouTube videolarını seyrediyorlar. İnternetten istedikleri her şeyi satın alabiliyorlar. Google’dan istedikleri bilgiye ulaşabiliyorlar. Her şeyi ile dijital dünyada yaşıyorlar. Peki, bu ortamda daha ne kadar daha merkezi sistemde kalacaklarını düşünüyoruz? Okulunuzun ayrıcalığı ne, markanız neyi vaat ediyor ve markanızı kabullenmeleri için ne tür bir hikâyeniz var?
6. İnternette sipariş ödev. Öğrenci ödevini internet üzerinden herhangi bir il veya ülkede para karşılığı yaptırıyor. İnternet üstünden özel ders alabiliyor, gerçek bu. Asıl soru şu, verilen ödev öğrencinin ilgisini nasıl çekecek de başkasına yaptırmayıp kendisi yapmak isteyecek.
7. Google!.. Öğretmen ve derslik olması dersin sınıfta öğrenileceği anlamına gelmiyor. Birkaç tıkla Google’dan istediğini öğrenmek için dünya ile temas kurulabiliyor. Öğrenci artık nasıl bulabileceğini öğrenmek istiyor. İsim, tarih, formül, ezberlemek istemiyor. Çünkü bilgi parmağının ucunda! Google eğitimde farkında olmadan devrim yaptı. Çocuklarımıza artık neyin ezberleneceğini değil, neyin nerede ve nasıl bulunacağını öğretiyor.
Alıntı
Bugünkü eğitim sistemimiz öğrencinin nerede öğreneceğini, ne öğreneceğini, kimden öğreneceğini kontrol eden, belirleyen bir merkezi sistem. Milli Eğitim’den, il-ilçe-bölge müdürlüklerine, oradan okul müdürüne, müdürden öğretmene, öğretmenden öğrenciye ne yapması gerektiği söyleniyor. Son derece organize, yapısal, sistematik, kontrollü, katı ve kapalı bir model.
Bir de merkezden bağımsız işleyen model var. Bu sistemde, elle gösterilebilir bir lider, hiyerarşi ya da bir merkez yok. Her birey kendisiyle ilgili kararları vermekte serbest. Tabii ki kurallar var, ancak dayatma yok. Bu sistemde öğrenciler lider. Belli normları ve beklentileri yerine getirmek kaydıyla neyi, ne zaman, nerede, kimden, nasıl öğreneceğine kendisi karar veriyor. Kabul edelim ya da etmeyelim, dünyada eğitim bu yöne doğru ilerlemeye başladı. Yukarıda yazdıklarımı destekleyen gözlemlerime (gidişata) bir göz atalım:
1. Direkt iletişim. Günümüzde teknoloji sayesinde artık öğrenci ve velisi, okulların tepe yöneticisi ile rahatlıkla iletişim kurabiliyor ve taleplerine acil cevap bekliyor.
2. Veli, öğrenci ve bağımsız yetkili makamların sesini yükseltmesi. Etkileşim, potansiyel eleştirmenler yaratıyor. Herkes sesini teknoloji vasıtası ile duyurabiliyor. Okul hakkında veya okulun “marka”sı hakkındaki yorum yapabiliyor. İnternet unutmuyor! Her yorum, kötü veya iyi, birkaç dakika içinde kalıcılık kazanıyor, defalarca okunabiliniyor veya izlenebiliyor. Blog’lar öğrencilerin, velilerin, toplum bireylerinin tabiri yerinde ise birer yayımcı, YouTube ise yapımcı olmalarını sağlıyor. Okulun veya öğretmenin itibarı her zaman gündemde ve her zaman “on-line!”
3. Kaynaklar arttıkça otantik bir hikâye ihtiyacı zorunlu oluyor. Gerçekler değil, hikâyeler yayılır. Okulunuzla veya öğretmenlerle ilgili hangi hikâyeler anlatılıyor. Sembolünüz işte o hikâye. Okulunuza kim gitmek istiyor, öğretmenlerinizi ün kazandıran nedir? Okulunuza veya kendinize ilişkin hikâyeyi internet vasıtası ile siz mi anlatıyor, yayıyorsunuz yoksa başkaları mı?
4. Seçenek bolluğundan ötürü odaklanma süresi aşırı kısa. Günümüzde öğrenciler ve veliler seçenek ve kısıtlanma tufanı ile karşı karşıya. Reklamlar bile 2 dakikadan 15 saniyeye düştü. Kitaplar artık daha kısa. YouTube’da 7 milyon video mevcut. Çoğu 10 saniyenin altında izleniyor. İyi değilse gelsin bir sonraki. Öğrencilerimiz işte bu dünyada yaşıyor. Daha iyisi için beklemek zorunda değiller. Kontol onlarda. Peki sınıfta nasıl? Öğrencinin ilgisini kısa sürede çekemezseniz başlıyor dejavu. Zorla, fizikman orada ama zihinsel olarak başka yerde! Eğer eğitim metodunuz mükemmel değilse o anda zihinleri ve oryantasyonları sizi zaplıyor.
5. Amazon ve YouTube... Şimdilik okula gitmek zorunlu. Okulda öğretmen öğrencisini buluyor. Unutmayın, artık veli ve öğrenci internet üzerinden Amazon’da milyonlarca kitaba ulaşabiliyor. Televizyon yerine YouTube videolarını seyrediyorlar. İnternetten istedikleri her şeyi satın alabiliyorlar. Google’dan istedikleri bilgiye ulaşabiliyorlar. Her şeyi ile dijital dünyada yaşıyorlar. Peki, bu ortamda daha ne kadar daha merkezi sistemde kalacaklarını düşünüyoruz? Okulunuzun ayrıcalığı ne, markanız neyi vaat ediyor ve markanızı kabullenmeleri için ne tür bir hikâyeniz var?
6. İnternette sipariş ödev. Öğrenci ödevini internet üzerinden herhangi bir il veya ülkede para karşılığı yaptırıyor. İnternet üstünden özel ders alabiliyor, gerçek bu. Asıl soru şu, verilen ödev öğrencinin ilgisini nasıl çekecek de başkasına yaptırmayıp kendisi yapmak isteyecek.
7. Google!.. Öğretmen ve derslik olması dersin sınıfta öğrenileceği anlamına gelmiyor. Birkaç tıkla Google’dan istediğini öğrenmek için dünya ile temas kurulabiliyor. Öğrenci artık nasıl bulabileceğini öğrenmek istiyor. İsim, tarih, formül, ezberlemek istemiyor. Çünkü bilgi parmağının ucunda! Google eğitimde farkında olmadan devrim yaptı. Çocuklarımıza artık neyin ezberleneceğini değil, neyin nerede ve nasıl bulunacağını öğretiyor.
Alıntı